Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 5419 - Karar Yıl 2013 / Esas No : 98 - Esas Yıl 2013





Davacı Selma ve diğerleri vekili Avukat K. tarafından, davalı G.S.A.Ş. ve diğerleri aleyhine 02.01.2006 gününde verilen dilekçe ile maddi ve manevi tazminat istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda; asıl ve birleşen davanın kısmen kabulüne dair verilen 14.06.2012 günlü kararın Yargıtay'ca incelenmesi davacılar vekili tarafından süresi içinde istenilmekle temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü.1-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı kanıtlarla yasaya uygun gerek-tirici nedenlere, özellikle delillerin değerlendirilmesinde bir isabetsizlik görülmemesine göre davacıların aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları reddedilmelidir.2-Davacını diğer temyiz itirazlarına gelince:Asıl dosyada dava, trafik kazasın nedeniyle yaralanmadan kaynaklanan maddi ve manevi tazminat talebine, birleşen dosyalarda ise manevi tazminat talebine ilişkindir. Mahkemece, asıl ve birleşen dosyadaki talepler yönünden davalılardan H. yönünden açılan davanın reddine; asıl dosyada davalılar sigorta şirketi ve R. yönünden davanın kısmen kabulüne, birleşen dosyalarda davalı R. yönünden davanın kısmen kabulüne karar verilmiş; hüküm, davacılar vekili tarafından temyiz edilmiştir.a)Mahkemece, davalı Hakan yönünden, kazaya karışan aracı kaza tarihinden önce satılması için galeriye bıraktığı ve galericiye satış vekaleti verdiği gerekçesiyle işleten sıfatı olmadığından davanın reddine karar verilmiştir.2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu'nun 3 ve 19.maddeleri hükümlerine göre trafik kaydı “işleteni” kesin olarak gösteren bir karine değilse de, onun kim olduğunu belirleyen güçlü bir kanıt niteliğindedir. Ancak trafik kaydına rağmen işletenliğin üçüncü kişi üzerinde bulunmasını engelleyen bir yasa hükmü yoktur. İşletenlik trafik kaydı a adına olan kişiden mülkiyeti muhafaza kaydı ile satışa alıcı sıfatıyla sicilde kayıtlı görülen veya aracın uzun süre ile kiralanması, ariyeti veya rehni gibi hallerde kiracı, ariyet veya rehin alan kişiye geçmiş olur. Bu bakımdan işletenliğin kayda rağmen başkasına geçmiş bulunduğu her zaman ispatlanabilir. Fakat bu konuda getirilecek delillerin üçüncü kişileri bağlayabilecek nitelikte ve güçte olması, özellikle zarara uğrayanların haklarını ihlal etmemesi şarttır.Öte yandan Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 299.maddesin-de esaslar birbirleriyle hiç bağlantısı bulunmayan, birbirine karşı tam anlamıyla üçüncü kişi durumunda bulunan kililer hakkında uygulama alanı bulamaz. Çünkü haksız eylemden zarar gören kişi, üzerinde işletenlik niteliği bulunmayan kişinin hukuki halefi değildir. Ancak özellikle trafik olaylarına karışan araçların oluşturdukları zararların ödetilmesini imkansız kılmak için, olaydan sonra muvazaalı olarak eski tarihle düzenlenen sözleşmelerden, bu sözleşmelerde üçüncü kişi durumunda bulunan mağdurların zarara uğramasını önlemek amacıyla bu gibi belgelerin onlara karşı hüküm ifade edebilmesi için sözü edilen maddede öngörülen koşulların kıyasen aranması hakkaniyete uygun düşmektedir. Nitekim Yargıtay'ın uzun yıllardan beri uygulaması bu doğrultudadır.Davaya konu olan olayda davalı Hakan, başka bir kişinin aracını kendi hesabına ve tehlikesi kendisine ait olmak üzere işletenliğini ve araç üzerine fiili tasarrufu bulunduğunu geçerli delillerle ispatlanmış değildir. O halde davalılardan Hakan'ın işleten sıfatı ile sorumlu tutulması gerekir. Mahkemece, husumet yönünden ret kararı verilmesi doğru görülmemiştir ve bozmayı gerektirmiştir.b) Olay tarihinde yürürlükte bulunan 818 sayılı Borçlar Yasası'nın 47.maddesi gereğince hakimin, özel durumları göz önünde tutarak manevi zarar adı ile hak sahibine verilmesine karar vereceği para tutarı adalete uygun olmalıdır. Takdir edilecek bu tutar, zarara uğrayanda manevi huzuru doğurmayı gerektirecek tazminata benzer bir işleci (fonksiyonu) olan özgün bir nitelik taşır. Bir ceza olmadığı gibi malvarlığı hukukuna ilişkin bir zararın karşılanmasını da amaç edinmemiştir. O, halde bu tazminatın sınırı onun amacına göre belirlenmelidir. Takdir edilecek tutar, var olan durumda elde edilmek istenilen doyum(tatmin ) duygusunun etkisine ulaşmak için gerekli olan kadar olmalıdır. 22/06/1966 gün ve 7/7sa-yılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı'nın gerekçesinde takdir olunacak manevi tazminatın tutarını etkileyecek özel durum ve koşullar da açıkça gösterilmiştir. Bunlar her olaya göre değişebileceğinden hakim, bu konuda takdir hakkını kullanırken ona etkili olan nedenleri de karar yerinde nesnel (objektif) ölçülere göre uygun (isabetli) bir biçimde göstermelidir.Davaya konu olayda; davacı Selma olay nedeniyle %52 malul kalmıştır. Olay tarihi, davacıların yaralanana yakınlığı ve kusur durumu yukarıdaki ilkelerle birlikte nazara alındığında hükmedilen manevi tazminat tüm davacılar yönünden azdır. Daha üst düzeyde manevi tazminat takdir edilmek üzere de kararın bozulması gerekmiştir.SONUÇTemyiz olunan kararın yukarıda (2/a-b) nolu bentlerinde gösterilen nedenlerle BOZULMASINA, diğer temyiz itirazlarının (1) nolu bentte gösterilen nedenle reddine ve peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine 25/03/2013 gününde oybirliğiyle karar verildi.