Ceza Genel Kurulu 2014/594 E. , 2015/53 K.TÜRK CEZA KANUNU (TCK) (5237) Madde 82TÜRK CEZA KANUNU (TCK) (5237) Madde 35TÜRK CEZA KANUNU (TCK) (5237) Madde 53TÜRK CEZA KANUNU (TCK) (5237) Madde 63TÜRK CEZA KANUNU (TCK) (5237) Madde 211982 ANAYASASI (2709) Madde 90CEZA MUHAKEMESİ KANUNU (CMK) (5271) Madde 150CEZA MUHAKEMESİ KANUNU (CMK) (5271) Madde 234CEZA MUHAKEMESİ KANUNU (CMK) (5271) Madde 239CEZA MUHAKEMESİ KANUNUNUN YÜRÜRLÜK VE UYGULAMA ŞEKLİ HAKKINDA KANUN (5320) Madde 13
"İçtihat Metni"Eşini
kasten öldürme suçuna teşebbüsten sanık A.. K..’un 5237 sayılı TCK'nun
82/1-d, 35/2, 53 ve 63. maddeleri uyarınca 14 yıl hapis cezasıyla
cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna ve mahsuba ilişkin, Manisa 1. Ağır
Ceza Mahkemesince verilen 25.12.2012 gün ve 412-449 sayılı hükmün sanık
ve müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay
1. Ceza Dairesince 22.04.2014 gün ve 5157-2629 sayı ile;"a-Oluşa ve
dosya kapsamına göre olay tarihinde sanığın bıçak ile eşi olan mağdurun
sırt bölgesine beş kez, sol koluna bir kez vurduğu, bu darbelerin göğse
nafiz olmadığı, cilt, cilt altı kas seyirli olduğu, yaralanmaların
mağdurun yaşamını tehlikeye sokan duruma neden olmadığı ve basit bir
tıbbi müdahale ile giderilemeyecek nitelikte olduğu olayda; sanık ile
mağdur arasında öldürmeyi gerektiren husumet bulunmaması, yaraların
niteliği birlikte değerlendirildiğinde, sanığın kasten yaralama
suçundan, meydana gelen zarar ve tehlikenin ağırlığına göre temel
cezanın üst sınıra yakın olarak belirlenip cezalandırılması yerine,
suçun niteliğinde yanılgıya düşülerek yazılı biçimde öldürmeye teşebbüs
suçundan cezalandırılmasına karar verilmesi,b-Türkiye Cumhuriyeti
Anayasası’nın 90. maddesinin son fıkrası ve Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesinin 6/3-c maddesi gereğince, 5271 sayılı CMK'nun 150, 234 ve
239. maddeleri ile 5320 sayılı Yasanın 13. maddesine dayanılarak
hazırlanan Ceza Muhakemesi Kanunu gereğince Müdafii ve Vekillerin
Görevlendirilmeleri ile Yapılacak Ödemelerin Usul ve Esaslarına İlişkin
Yönetmeliğin 8. maddesi gereğince sanık için baro tarafından
görevlendirilen zorunlu müdafii ücretinin sanıktan alınmasına
hükmedilemeyeceği gözetilmeksizin, yazılı biçimde zorunlu müdafii
ücretinin sanığa yüklenmesine karar verilmesi” isabetsizliklerinden
oyçokluğuyla bozulmasına karar verilmiş,Daire Üyeleri M.N. Ö..ve M.
Ü..; sanığın eyleminin eşini kasten öldürme suçuna teşebbüs kapsamında
kaldığı gerekçesiyle karşı oy kullanmışlardır.Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 25.05.2014 gün ve 23469 sayı ile; "Olay
tarihinde karı koca olan katılan ile sanığın aralarında sanığın başka
bir kadınla ilişkisinin olduğundan bahisle uyuşmazlık bulunduğu bu
sebeple katılan A.. K..'un çocuklarını da alarak evini terk ettiği, kız
kardeşinin yanında kalmaya başladığı ve evlilik ilişkisini sonlandırmayı
düşündüğü, sanığın bu duruma içerlediği, eşini ikna etmeye çalıştığı,
ancak mağdurenin kararlı olduğunu anlaması nedeniyle eşine karşı husumet
duyguları taşıdığı, olay tarihinde de katılanın iş dönüşü indiği
durakta elindeki bıçak ile arkasından yaklaşarak 6 kez vurmak suretiyle
yaraladığı, bu sırada tanık İ.. G..'nin sanığa müdahale ederek elindeki
bıçağı almak istediği ancak başarılı olamadığı bunun üzerine diğer tanık
S.. A..'ın olaya müdahale ettiği ve elindeki plastik hortumla sanığa
vurarak elindeki bıçağı düşürmesi ve sanığı da yere düşürmesi
neticesinde sanığın eylemini tamamlayamadığı, dosya içerisindeki Adli
Tıp uzmanı rapor kapsamına göre mağdurenin olay sırasında hayati tehlike
geçirmemiş olmasına rağmen vücudundaki 6 adet bıçak yarası nedeniyle
yaralanmasının hafif derecede olmadığının tespit olduğu, sanık ile eşi
mağdure arasında ortaya çıkan ailevi huzursuzluk ve bitme noktasına
gelmiş evlilik ilişkisi nedeniyle eşine karşı husumet besleyen sanığın
öldürmek kastıyla mağdureyi birden çok bıçak darbesi ile yaraladığı
elinde olmayan sebepler ile öldürme eylemini tamamlayamadığı, Yargıtay
Ceza Genel Kurulunun müteaddit kararlarında da belirtildiği gibi,
kasten öldürme ile kasten yaralama eylemleri arasındaki ayırıcı kriter
manevi unsurun farklılığına dayanır, ikinci durumda sadece daha hafif
sonuç (etkili eylem) istenilmiş olup daha ağır sonuç (ölüm) istenilmiş
değildir. Sanığın iç dünyasını ilgilendiren kastının öldürme mi
yoksa yaralama mı olduğu aradaki husumetin derecesi, kullanılan aletin
öldürmeye elverişlilik niteliği, darbe sayısı ve şiddeti, darbelerin
vurulduğu bölgenin hayati bakımdan önemi, mani hal mevcut olup olmadığı,
sanığın eylemini kendiliğinden mi devam ettirmediği yoksa mani hal
nedeniyle mi devam ettirmediği, olaydan sonraki davranış biçimi gibi
ölçütlere göre belirlenir.Bu açıklamalar ve dosya içeriğine göre; Karşı
oy kullanan üyelerin gerekçelerinde belirttiği üzere; katılan Ayşe Kurt
ile birlikte yaşadığı ortak evine suç tarihinden önce sanık A.. K..'un
A..Y..isimli bir bayanı getirmesi üzerine, katılanın evi terkedip, kız
kardeşinin yanında kalmaya başladığı, olay günü çalıştığı fabrikadan iş
çıkışı sanık eşi ile karşılaştığı, kolunu tutup konuşmaya fırsat
vermeden elindeki bıçağı önce sol omuzuna doğru, sonra da ardarda
saplamaya devam ettiği, katılanın bağırıp çevreden yardım istemesi, bunu
gören ve duyan tanık S.. A..'ın elindeki plastik hortumla sanığın
ellerine vurarak elindeki bıçağı düşürüp onu kurtarmaya çalışması,
sanığın yere düşen bıçağı tekrar alıp hareketine devam etmeye çalışması
sonrasında, yine tanık Sabahattin tarafından elindeki bıçak hortumla
vurulmak suretiyle yere düşürmesi ile olayın son bulduğu
anlaşılmaktadır.Yüksek Yargıtay 1. Ceza Dairesinin, sayın çoğunluk
görüşü ile azınlık görüşü arasında, olayın bu şekilde gelişimine ilişkin
bir sorun bulunmamaktadır. Sayın çoğunluk görüşü mağduredeki yaraların
onun yaşamını tehlikeye sokan duruma neden olmadığı ve basit bir tıbbi
müdahale ile giderilemeyecek nitelikte olduğu, aralarında öldürmeyi
gerektiren husumet bulunmaması ile birlikte değerlendirildiğinde,
eylemin vasıflandırmasının 'kasten yaralama' olarak kabulü gerektiğini
benimsemişlerdir.Oysaki olaya bakıldığında, katılanın sırt
bölgesinde beş adet, sol kolda bir adet kesici-delici alet yarası
olduğu, hayati tehlikesinin bulunmadığı, ancak, yaralardaki nitelik
itibariyle sırf hayati tehlikesinin bulunmamasının suçun
vasıflandırılmasında kıstas olamayacağı, Katılanın ortak evi terketmesinin genel olarak taraflar arasında bir husumeti zımnen de olsa ortaya koyduğu, Suç aletinin öldürücü vasıfta olduğu, Olayın
gelişimi sırasında sanığın eylemine devam etmeye çalıştığı fakat araya
giren tanıklar S.. A.. ve İ..H.. G..'nin müdahaleleri ile elindeki
bıçağın zorla yere düşürüldüğü için, sanığın iradesi dışında eylemine
devam etmediği dosya kapsamından anlaşılmakta olup, tüm bu hususlar bir
bütün olarak değerlendirildiğinde, sanığın eyleminin “kasten öldürmeye
teşebbüs” olarak kabulünün gerekli olduğu” görüşüyle itiraz kanun yoluna
başvurarak, Özel Daire bozma kararının kaldırılmasına ve yerel mahkeme
hükmünün onanmasına karar verilmesi talebinde bulunmuştur. CMK'nun
308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 1. Ceza Dairesince
17.09.2014 gün ve 3060-3976 sayı ile, itiraz nedenlerinin oyçokluğuyla
yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen
dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle
karara bağlanmıştır.CEZA GENEL KURULU KARARIEylemin
gerçekleşme şekli ve suçun sübutu yönünden uyuşmazlık ve bu kabulde
dosya kapsamı itibarıyla herhangi bir isabetsizlik bulunmayan somut
olayda, Özel Daire çoğunluğu ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı
arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık;
sanığın eyleminin kasten yaralama suçunu mu, yoksa kasten öldürme
suçuna teşebbüsü mü oluşturduğunun belirlenmesine ilişkindir.İncelenen dosya kapsamından; Sanık
A.. K.. ile katılan A.. K.. 18 yıllık evli olup, bu evliliklerinden iki
kız çocuklarının olduğu, olay öncesinde sanığın başka bir kadınla
ilişkisi olduğu gerekçesiyle aralarında sorunların bulunduğu, olaydan
dört gün önce bir akrabasının sünnet düğününden dönen katılanın,
müşterek evin içinde sanığın ilişkisi olduğu kadının bulunduğunu
düşünerek çocuklarını da alıp evi terk edip kız kardeşinin evine
yerleştiği, ertesi günü sanığın eşine ve çocuklarına ulaşmak amacıyla
bacanağı F.. B..'ın evine gittiği, bacanağı ile tartışma yaşaması
üzerine eşi ve çocuklarıyla görüşemeden evden ayrıldığı, 18.10.2012 günü
saat 16.30 sıralarında katılan Ayşe'nin servis otobüsünden indiğini
gören sanığın, katılanı takip ettiği, katılan Ayşe olayın gerçekleştiği
sokağa girdiğinde, sanığın, katılana arkadan yaklaşarak sırtından
bıçaklamaya başladığı, sırtına beş, sol koluna bir olmak üzere 6 adet
bıçak darbesi vurduğu, ayrıca boynuna doğru da bıçağı salladığı ancak
isabet ettiremediği, katılanın sanığın elinden kurtulmaya çalıştığı,
“imdat kimse yok mu” şeklinde bağırdığı, olayın meydana geldiği sokak
üzerinde işyerleri bulunan tanıklar İ.. G.. ve S.. A..'ın sanığa
müdahale etmeye çalıştıkları, ilk olarak tanık İ.. G..'nin sanığa engel
olmaya çalıştığı fakat başarısız olduğu, bunun üzerine diğer tanık S..
A..'ın eline geçirdiği plastik su borusu ile sanığın eline vurmak
suretiyle elindeki bıçağın düşmesini sağladığı, sonrasında her iki
tanığın sanığı tutarak etkisiz hale getirdikleri, polisin gelmesiyle
sanığı görevlilere teslim ettikleri, 18.10.2012 tarihli olay yeri
inceleme raporunda, olayın meydana geldiği sokağın içerisinde bulunan 6
nolu binanın giriş kapısına 475 cm. mesafede, yolun ortasında, namlu
kısmı 11 cm., sap kısmı 12 cm. olup üzerinde kırmızı lekeler bulunan
ekmek bıçağı ile 72 cm. uzunluğundaki plastik su borusunun bulunduğunun
belirtildiği,Olaydan hemen sonra sanık A.. K.. hakkında düzenlenen
adli muayene raporunda, sanığın 314 promil alkollü olduğunun tespit
edildiği,Adli Tıp Uzmanı tarafından katılanla ilgili düzenlenen
23.10.2012 tarihli raporda, katılanın sırtında sola yakın yerde 3, yine
sırtında sol ortaya yakın yerde 2 ve sol kolda 1 adet olmak üzere tamamı
1x1 cm.lik toplam altı adet kesici delici alet yarasının mevcut olup
yaraların cilt altı kas seyirli olması nedeniyle yaşamını tehlikeye
sokmadığının, ancak basit tıbbi müdahale ile giderilebilir nitelikte
olmadığının ifade edildiği, Anlaşılmaktadır. Katılan A..
K..aşamalarda özetle, eşi sanık Ahmet'in Ayfer isimli bayanla ilişkisi
olduğunu öğrendiğinde ona ayrılmak istediğini söylediğini, sanığın,
“benden ayrılırsan, önce seni öldürürüm, sonra kendimi öldürürüm”
şeklinde cevap verdiğini, çocuklarını da düşünerek bir müddet sanığın
Ayfer ile olan ilişkisini kabullendiğini ve ses çıkarmadığını,
14.10.2012 günü katıldığı sünnet düğünü dönüşünde Ayfer isimli bayanın
müşterek evlerinde olduğunu anlayınca, eve girmeden çocuklarını da
alarak kız kardeşi S..P..’ın evine gittiğini, 15.10.2012 günü sanığın
kız kardeşinin evinin önüne geldiğini, dışarıya çıkıp eşiyle muhatap
olmayınca sanığın, kız kardeşi ile eniştesine hakaretler ettiğini, polis
çağrılacağı söylenince kaçtığını, olay günü saat 16.30 sıralarında
çalıştığı fabrikaya ait servisten inip kız kardeşinin evine doğru
yürümekte iken arkasından gelen birinin sol kolundan tuttuğunu, arkaya
baktığında kolunu tutan kişinin eşi Ahmet olduğunu ve sağ elinde bıçak
bulundurduğunu gördüğünü, bir şey söylemeye fırsat bırakmadan sanığın
elindeki bıçağı sol omzuna doğru art arda saplayarak kendisini
yaraladığını, “kurtarın, imdat” diye bağırdığını, sanığa karşı koymaya
çalıştığını, sanığın bıçağı sırtının sol tarafına karın boşluğuna doğru
iki kere daha sapladığını, öldüreceğini düşündüğü için “Ahmet yapma”
diye bağırarak sol eliyle sanığı ittiğini, bu arada sol kol altından da
yaralandığını, yine “yardım edin, beni kurtarın” diye bağırmayı
sürdürdüğünü, sanığın bıçağı kendisine doğru sallamaya devam ettiği
sırada isimlerini bilmediği ve tanımadığı bir kaç kişinin gelerek
müdahale ettiklerini, plastik hortum veya boru gibi bir şeyle sanığa
vurup sanığın elinden kendisini kurtardıklarını, sanığa tekrar hortumla
vurarak elindeki bıçağı aldıklarını, bu sırada kendisinin de kaldırıma
oturduğunu ve akabinde bayıldığını, kendine geldiğinde hastanede
olduğunu anladığını, eşi A.. K.. ile ilgili daha önce polise herhangi
bir müracaatının olmadığını, korunma talebinde bulunmadığını, sanığın
amacının öldürmek olduğunu, olay sırasında çevrede bulunan kişilerin
müdahale etmemeleri halinde sanığın öldürmeyi başaracağını, şikâyetçi
olduğunu beyan etmiş,Tanık İ.. G..; işyerinin önünde oturmakta iken
kendisine beş metre uzaklıkta yürümekte olan katılanın “imdat, kurtaran
yok mu” diye bağırdığını, sanığın, katılanın sırtına bıçakla vurduğunu,
bıçakla bir hamle daha yaptığını, katılanın yine “imdat, kurtaran yok
mu” diye bağırdığını, araya girip sanığın elinden bıçağı almaya
çalıştığını, başaramadığını, işyeri komşusu S.. A..'ın eline aldığı boru
veya sopaya benzer bir şeyle sanığın eline vurarak bıçağı düşürdüğünü,
şahısları ayırdıklarını, kısa süre sonra polislerin gelip sanığı ve
katılanı götürdüğünü ifade etmiş,Tanık S.. A..; bağrışma sesleri
üzerine işyerinden dışarı çıktığında sanığın, 20 cm uzunluğundaki
bıçakla katılanı sırtından birkaç kere bıçakladığını gördüğünü, kadının
yere düştüğünü, sanığın katılan Ayşe’nin boğazına doğru da bıçağı
salladığını, katılanın öldürüleceğini düşünerek eline geçirdiği plastik
hortumla sanığın eline vurup kadını kurtarmaya çalıştığını, sanığın bu
defa kendisine saldırdığını, tekrar sanığın eline hortum ile vurarak
bıçağı düşürdüğünü, sanığın yere düşen bıçağı yine eline alması üzerine
bir defa daha hortum ile eline vurduğunu, bıçağın yere düşmesiyle orada
bulunan vatandaşlarla sanığın üzerine yüklenip sanığı tuttuklarını ve
polisi çağırdıklarını belirtmiş, Katılanın kız kardeşi tanık S.. B..
ve kız kardeşinin kocası tanık F.. B.. benzer şekilde, olaydan dört gün
önce sanığın eve başka bir kadın getirmesi nedeniyle katılanın,
çocuklarıyla birlikte kendilerine sığındığını, sanığın katılanı tehdit
ettiğine şahit olmadıklarını ancak olay öncesinde katılan Ayşe'nin,
sanık Ahmet'in kendisine zarar vereceği, saldıracağı korkusu taşıdığını
söylemişler, Sanık kollukta ve savcılıkta; üç yıl kadar önce karşı
komşuları olan Ayfer Yıldız isimli bayan ile ilişkisi olduğu
gerekçesiyle eşi Ayşe'nin huzursuzluk çıkarmaya başladığını, Ayfer'le
ilişkisinin olmadığına eşini ikna edemediğini, eşi Ayşe'nin bu olayı
bahane ederek devamlı kavga çıkardığını, olaydan dört gün önce eve
geldiğinde eşi ve çocuklarının evde olmadığını gördüğünü, ertesi günü
araştırma yapınca eşinin, baldızı S.. B..’ın evinde kaldığını
öğrendiğini, akşamüzeri baldızının evine gittiğini, kapıyı açan baldızı
ve onun eşiyle tartışma yaşadığını, olay günü sabah saatlerinden saat
16.00’ya kadar değişik yerlerde bira içtiğini, daha sonra bir
kahvehanede çay içmekteyken eşi A.. K..'un fabrikanın servis otobüsünden
indiğini gördüğünü, eşinin arkasından gidip yanına yaklaştığını ve
kendisine “neden burada indin, birisiyle mi buluşacaksın" dediğini,
Ayşe'nin hiçbir şey söylemeden kendisini itmesi üzerine sinirlenerek
kurban bayramında kullanmak amacıyla biletmek için yanına aldığı ekmek
bıçağını eşine karşı rastgele sallamaya başladığını, olay anında alkollü
ve öfkeli olduğu için bıçağı eşinin neresine doğru salladığını ve
neresinden yaralandığını hatırlamadığını, kavgaya devam ederken çevreden
vatandaşların geldiğini, bunlardan birinin hortum veya plastik bir boru
ile eline vurmasıyla bıçağı yere düşürdüğünü, olay yerine polislerin
gelerek kendisini yakaladıklarını, öldürme kastının olmadığını, olayı
planlayarak yapmadığını, pişman olduğunu ifade etmiş, mahkemede ise, eve
kadın getirdiği düşüncesi ile katılan Ayşe'nin evden ayrıldığını, eşini
ve çocuklarını eve getirmek için ertesi günü bacanağı F.. B..'ın evine
gittiğini, ancak bacanağının hakaret ettiğini ve kendisini kovaladığını,
olay günü evdeki bıçağı biletmeye çıktığını, eşiyle yolda tesadüfen
karşılaştığını, niye eve dönmediğini sorduğunu, eşinin “ne yapacaksın
orospuna mı gideceksin, orospuna pezevenklik mi yapacaksın” diyerek
hakarette bulunması üzerine öfkelendiğini, elinde bıçak olduğunu fark
etmeden eliyle bir kez vurduğunu, birkaç kez daha elini salladığını,
sonradan eşini 5-6 yerinden bıçaklamış olduğunu öğrendiğini, isteyerek
bıçaklamadığını, alkollü olduğu için bir şey hatırlamadığını
savunmuştur. 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun "Suça teşebbüs"
başlıklı 35. maddesinde; “Kişi, işlemeyi kastettiği bir suçu elverişli
hareketlerle doğrudan doğruya icraya başlayıp da elinde olmayan
nedenlerle tamamlayamaz ise teşebbüsten dolayı sorumlu tutulur” hükmü
yer almaktadır.Buna göre suça teşebbüs, işlenmesi kast olunan bir
suçun icrasına elverişli araçlarla başlanmasından sonra, elde olmayan
nedenlerle suçun tamamlanamamasıdır. Maddenin açık hükmüne göre, icra
hareketlerinin yarıda kalması ya da sonucun meydana gelmemesi failin
iradesi dışındaki engel nedenlerden ileri gelmelidir.Öte yandan,
suça teşebbüsle ilgili değerlendirme yapılabilmesi, failin hangi suçu
işlemeyi kastettiğinin belirlenmesini gerektirir ki buna sübjektif unsur
denir. Failin gerçekleştirdiği davranış ile bir suçu işlemeye teşebbüs
edip etmediğini, eğer etmişse hangi suça teşebbüs ettiğini
belirleyebilmek için öncelikle kastın varlığının belirlenmesi
gerekmektedir. Başka bir deyişle, tıpkı tamamlanmış suçta olduğu gibi,
teşebbüs aşamasında kalan suçta da, işlenmek istenen suç tipindeki bütün
unsurlar failce bilinmelidir. (İçel Suç Teorisi, Kayıhan İçel, Füsun
Sokullu-Akıncı, İzzet Özgenç, Adem Sözüer, Fatih S. Mahmutoğlu, Yener
Ünver 2. Kitap, 2. Baskı, İstanbul, 2000, s.315.) Bu husus, Yargıtay
Ceza Genel Kurulu’nun 04.06.1990 gün ve 101-156 sayılı kararında da;
“Teşebbüste aranan kast, icrasına başlanmış cürmü teşebbüs aşamasında
bırakma kastı olmayıp, söz konusu suçu tamamlamaya yönelmiş kasttır”
şeklinde açıklanmıştır. Kasten yaralama suçu ile kasten öldürme
suçuna teşebbüs arasındaki ayırıcı kıstas manevi unsurun farklılığına
dayandığından, çözülmesi gereken konu sanığın kastının öldürmeye mi,
yoksa yaralamaya mı yönelik olduğunun belirlenmesine ilişkindir. 5237
sayılı TCK’nun 21/1. maddesine göre, suçun kanuni tanımındaki
unsurlarının bilerek ve istenerek gerçekleştirilmesi olan ve failin iç
dünyasını ilgilendiren kast, dış dünyaya yansıyan davranışlara
bakılarak, daha açık bir ifadeyle, failin olay öncesi, olay sırası ve
olay sonrası davranışları ölçü alınarak belirlenmelidir. İlkeleri,
Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 08.07.2003 gün ve 196-212, 30.09.2003 gün
ve 226-229, 08.07.2008 gün ve 88-184 ile 31.03.2009 gün ve 248-82
sayılı kararları başta olmak üzere birçok kararında da açıklandığı
üzere, bir eylemin kasten öldürmeye teşebbüs mü, yoksa kasten yaralama
mı sayılacağının belirlenmesi sırasında; fail ile mağdur arasındaki
husumetin nedeni ve derecesi, failin suçta kullandığı saldırı aletinin
niteliği, darbe sayısı ve şiddeti, mağdurun vücudunda meydana getirilen
yaraların yerleri, nitelik ve nicelikleri, hedef seçme imkânının olup
olmadığı, failin fiiline kendiliğinden mi, yoksa engel bir nedenden
dolayı mı son verdiği gibi ölçütler esas alınmaktadır. Kastın
belirlenmesi açısından her bir olayda kullanılması gereken kıstaslar
farklılık gösterebileceğinden, tüm bu olguların her somut olayda tek tek
ele alınması gerekmektedir.Bu bilgiler ışığında somut olay değerlendirildiğinde; Sanığın
olaydan önce “ayrılırsan önce seni, sonra kendimi öldürürüm” şeklinde
tehditte bulunduğu, müşterek evi terk etmesi ve olay gününe kadar
kendisi ile irtibat kurmayıp görüşmeye yanaşmaması nedeniyle öfke
duyduğu katılanın olay günü saat 16.30 sıralarında çalıştığı işyerinin
servis otobüsünden indiğini görüp bir müddet arkasından takip ederek
yaklaşıp üzerinde bulundurduğu namlu kısmı 11 cm.lik ekmek bıçağıyla
sırt bölgesine art arda 5 defa darbe vurduğu, bir bıçak darbesinin de
katılanın kendisini korumaya çalışırken sol kol altına isabet ettiği,
ayrıca sanığın katılanın boynuna doğru da bıçakla hamle yaptığı ancak
isabet sağlayamadığı, olayı gören tanıklar İ.. G.. ve S.. A..'ın sanığa
engel olmak istedikleri, sanığın eylemini sürdürmekte ısrar etmesi
üzerine, tanık S.. A..’ın plastik boruyla sanığın eline vurmak suretiyle
elindeki bıçağın düşmesini sağladığı, her iki tanığın sanığı tutarak
etkisiz hale getirdikleri anlaşılan somut olayda; evi terk eden ve dört
gün boyunca kendisiyle irtibat kurmayan katılan Ayşe’ye husumet besleyen
sanığın, öldürmeye elverişli nitelikteki bıçakla hedef gözeterek
katlanın sırt bölgesine 6 defa vurması, bu darbelerin haricinde bir
kısmı katılanın boynunu hedef alan hamlelerinin de bulunması, engelleme
nedeniyle eylemini sürdürümemesi, tanıkların ilk müdahalelerine rağmen
sanığın eyleminde ısrar etmesi hususları bir arada değerlendirildiğinde,
sanığın fiili ile açığa çıkan kastın öldürmeye yönelik olduğu, engel
sebep nedeniyle eylemini tamamlayamadığı, sanığın aşırı alkollü olması,
katılanın da bıçak darbelerinden korunmak için çaba göstermesi ve
hareketli durumda olmaları nedeniyle darbelerin öldürmeye elverişli
şiddete ulaşamadığı, husumetin bulunması, kullanılan aletin özelliği,
darbe sayısı, hedef alınan vücut bölgeleri, engel durumun varlığı,
olayın oluşumu ve gelişimi bir arada değerlendirildiğinde, eylemin
kasten öldürme suçuna teşebbüs olarak kabulü gerekmektedir. Bu nedenle,
Özel Dairece, sanığın eyleminin kasten yaralama suçunu oluşturduğu
gerekçesiyle yerel mahkeme hükmünün bozulmasına karar verilmesi
isabetsizdir. Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı
itirazının kabulüne, Özel Daire bozma kararının kaldırılmasına,
uygulamanın denetlenmesi amacıyla dosyanın Özel Daireye gönderilmesine
karar verilmelidir.Çoğunluk görüşüne katılmayan on dokuz Genel Kurul
Üyesi; "sanığın eyleminin kasten yaralama suçunu oluşturduğu"
düşüncesiyle itirazın reddi yönünde karşı oy kullanmışlardır. SONUÇ : Açıklanan nedenlerle, 1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının KABULÜNE, 2- Yargıtay 1. Ceza Dairesinin 22.04.2014 gün ve 5157-2629 sayılı bozma kararının KALDIRILMASINA, 3-
Dosyanın, uygulamanın denetlenmesi için Yargıtay 1. Ceza Dairesine
gönderilmek üzere Yargıtay C.Başsavcılığına TEVDİİNE, 10.03.2015 günü
yapılan birinci müzakerede yeterli çoğunluk sağlanamadığından,
17.03.2015 günü yapılan ikinci müzakerede oybirliğiyle karar verildi.