DAVA : Taraflar
arasındaki "rücuan alacak" davasından dolayı yapılan yargılama
sonunda; Sincan 2. Asliye Hukuk Mahkemesince davanın reddine dair verilen
4.12.2008 gün ve 2008/231 E, 2008/556 K sayılı kararın incelenmesi davacı
vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 13. Hukuk Dairesinin 9.11.2009
gün ve 2009/6392 E, 2009/12976 K sayılı ilamı ile;
( ... Davacı
kendisinin emlakçı olduğunu, Sincan İlçesi, Tandoğan Mahallesi, Sazpınarı
Mevkisinde kain, 4378 ada, 1 parsel, 4. Blok, 1 numaralı bağımsız bölümün
davalılar G., C., V. ve E. Y. adına kayıtlı iken, harici satış sözleşmesiyle
diğer davalı M. K.'e satıldığını, M. K. tarafından da Sincan 1. Noterliği'nin
1.3.2002 tarih ve 4881 yevmiye numaralı satış vaadi sözleşmesiyle dava dışı C.
K.'a satıldığını, C. K.'a tapu verilememesi üzerine C. K. tarafından kendisi ve
davalılar aleyhine Sincan 1. Asliye Hukuk Mahkemesi'nin 2003/839 Esas sayılı
dosyasıyla dava açtığını, yapılan yargılama sonunda Sincan 1. Asliye Hukuk
Mahkemesi'nin 2003/839 Esas ve 2006/20 Karar sayılı ilamıyla C. K.ın akidinin
kendisi olduğundan bahisle aleyhinde hüküm kurulduğunu, hükmün Ankara 2. İcra
Müdürlüğü'nün 2006/1385 Esas sayılı icra dosyasıyla takibe konularak 21.081,00
ytl.'nin kendisinden tahsil edildiği, C. K.'a elden de 850,00 ytl ödendiğini
ileri sürerek ödediği 21.931,00 YTL.'nin ödeme tarihinden itibaren yasal
faiziyle birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar
verilmesini talep ve dava etmiştir.
KARAR: Davalılar C.
Y.'lerle G. Y. ve M. K. davanın reddine karar verilmesini dilemiş, diğer
davalılar V. ve E. Y. ise duruşmalara katılmadıkları gibi cevapta
vermemişlerdir.
Mahkemece, davacının,
davaya konu taşınmazı harici senetle dava dışı C. K.'a sattığını, tapuyu
veremediği için C. K.'ın bu sözleşmeye dayanarak, ödemiş olduğu parayı,
davacıdan tahsil ettiğini, davacının, ödemiş olduğu bu paranın rücuen diğer
davalılardan tahsilini istediğini, davacıyla dava dışı C. K. arasında ilişki,
bu ikisi arasındaki Sincan 1. Noterliği'nin 1.3.2002 gün ve 4881 yevmiye
numaralı satış vaadi sözleşmesine dayandığını, davacıyla kendisinden önceki
satıcı M. K. arasındaki sözleşme 5.10.2001 tarihli harici sözleşmeye
dayandığını, davalılar G., C., V. ve E. Y.'le M. K.'in dava dışı C. K.'la akdi
herhangi bir ilişkisi olmadığını, bu sebeple davacı kendisini akdi ilişki
içerisinde bulunduğu C. K.'a tazminat olarak ödediği miktarı, bu davalılardan
isteyemeyeceğini, davacının davalı M.la aralarında yapmış olduğu harici satış
sözleşmesine dayanarak M.'a ödemiş olduğu 1.500,00 YTL'yi istemek için dava
hakkı saklı olduğunu, bu hususta bir talep olmadığı için inceleme konusu
yapılmadığını belirterek, davacının kanıtlanamayan davasını reddine karar
verilmiş; hüküm, davacı tarafından temyiz edilmiştir.
1-) Dosyadaki
yazılara, kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenlere ve
özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre davacının
sair temyiz itirazlarının reddi gerekir.
2-) Davacı, emlakçı
olup davalılarla dava dışı C. arasındaki sözleşmelere taraf olmadığı halde,
dava dışı C. K.'ın taşınmaz bedeli olarak ödediği bedeli mahkeme kararıyla
kendisinden tahsil ettiğini belirterek, ödediği bedelin rücuan tahsili
istemiyle eldeki davayı açmıştır. Mahkemenin kabulünde olduğu üzere davaya konu
taşınmazın davacı tarafından harici satış sözleşmesiyle davalı M.'tan satın
alınarak dava dışı C.'e satıldığı hususu kesinleşen mahkeme kararı ile de sabit
olmuştur. Davacı her ne kadar C. aralarındaki sözleşme gereğince C.'e ödediği
bedeli davalı akidi M.'tan isteyemezse de yine mahkemenin de kabulünde olduğu
üzere davalı M.'la aralarındaki harici satım sözleşmesine dayanarak M.'a
ödediği bedeli isteyebilir. Öyle olunca davacının talebi dikkate alınarak, "çoğun
içinde azda vardır "kuralı gereğince davacının davalı M.'la aralarındaki
harici satış sözleşmesi gereğince ödediği bedelin o tarihten denkleştirici
adalet ilkesi gereğince ifanın imkansız hale geldiği tarihe kadar ulaştığı
değerin ( memur ve işçi ücretlerindeki artışlar, T. İstatistik Enstitüsünün
verileri, altın ve dövizdeki değişimler, vs. Enstürmanlar nazara alınarak
)tespitiyle sonucuna göre karar verilmesi gerekirken aksi düşüncelerle yazılı
şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozma gerektirir.
Yukarıda ( 1 )
numaralı bentte açıklanan sebeplerle davacının sair temyiz itirazlarının
reddine, ( 2 ) numaralı bentte açıklanan sebeplerle temyiz edilen kararın
davacı yararına Bozulmasına... ),
Gerekçesiyle
bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda,
mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
H.G.K.'nca
incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve
dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü.
KARAR : Dava, rücuan
alacak istemine ilişkindir.
Yerel mahkemece,
davanın reddine dair verilen karar davacı vekilinin temyizi üzerine, Özel
Dairece yukarda başlık bölümünde yazılı gerekçeyle bozulmuş; mahkemece önceki
kararda direnilmiştir. Direnme kararını, davacı vekili temyize getirmiştir.
Direnme yoluyla
H.G.K. önüne gelen uyuşmazlık; davacının dava dışı C. aralarındaki sözleşme
gereğince C.'e ödediği bedeli mi, yoksa aralarındaki harici satım sözleşmesine
dayanarak davalı M. K.'e ödediği bedeli mi davalı M.'tan talep edeceği noktasında
toplanmaktadır.
Öncelikle; taşınmaz
satımının hukuki niteliği, unsurları, tabi olduğu şekil şartları üzerinde
durmakta yarar vardır.
Bilindiği üzere,
tapulu bir taşınmazın mülkiyetinin devrini öngören her türlü sözleşmelerin
resmi şekilde yapılması geçerlilik koşuludur ( 743 Sayılı Kanunun 634. ; 4721
Sayılı Türk Medeni Kanunu m. 706; Borçlar Kanunu m. 213; Tapu Kanunu m. 26;
1512 Sayılı Noterlik Kanunu m. 60 ). Tapuda kayıtlı bir taşınmazın mülkiyetini
devir borcu doğuran ve ancak Kanunun öngördüğü biçim koşullarına uygun olarak
yapılmadığından geçersiz bulunan sözleşmeye dayanılarak açılan bir cebri tescil
davası kural olarak kabul edilemez. Yasa hükümlerinin öngördüğü biçimde
yapılmayan sözleşmeler hukuken geçersizdir; burada öngörülen şekil, sözleşmenin
geçerlilik koşulu olup, kamu düzenine ilişkindir. Bu nedenledir ki, gerek
mahkemece gerekse Yargıtay'ca doğrudan göz önünde tutulur ( Yargıtay H.G.K.'nun
5.12.2001 gün ve 2001/13-1021 E., 2001/1101 K.; H.G.K.'nun 16.4.2008 gün ve
2008/8-324 E., 2008/328 K.; H.G.K.'nun 27.5.2009 gün ve 2009/1-181 E., 2009/220
K.; H.G.K.'nun 16.6.2010 gün ve 2010/14-290 E., 2010/328 K. sayılı ilamları ).
Somut olayda da
taraflar arasındaki taşınmaz satım sözleşmesinin adi yazılı şekilde
yapıldığından geçersiz olduğunun kabulü gerekir. Bu durumda geçersiz
sözleşmelerde uygulanması gündeme gelecek olan sebepsiz zenginleşme kurumu
üzerinde durulmalıdır.
Sebepsiz
zenginleşmeden söz edilebilmesi için; bir taraf zenginleşirken diğerinin
fakirleşmesi, zenginleşme ve fakirleşme arasında uygun nedensellik bağının
bulunması ve zenginleşmenin hukuken geçerli bir nedene dayalı olmaması gerekir.
Mülga 818 Sayılı Borçlar Kanunu ( 818 Sayılı B.K.'nun konuya dair 61 vd.
maddelerindeki ( 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu ( Benzer hüküm 6098 Sayılı
T.B.K.'nun m. 77 vd.yer almıştır. ) düzenlemelere göre, sebepsiz zenginleşme;
geçerli olmayan veya tahakkuk etmemiş yahut varlığı sona ermiş bir nedene ya da
borçlu olunmayan şeyin hataen verilmesine dayalı olarak gerçekleşebilir.
Bu genel açıklamadan
sonra sebepsiz zenginleşmenin gerçekleşmesi için aranan şartların
açıklanmasında yarar görülmüştür.
Birinci şart;
taraflardan birisinin malvarlığında bir eksilmenin vukubulmasına karşı,
diğerinin malvarlığında bir çoğalmanın gerçekleşmiş olmasıdır. Bir
malvarlığındaki eksilme, aktifin azalması ya da pasifin çoğalması şeklinde
olabileceği gibi, aktifin çoğalmasına ya da pasifin azalmasına engel olma
yoluyla da gerçekleşebilir.
İkinci şart; sözü
edilen eksilmeyle çoğalma arasında bir illiyet bağının bulunmasıdır.
Üçüncü şart, yine
sözü edilen azalmayla çoğalmanın haklı bir sebebe dayanmamasıdır. Taraflardan
biri, diğerine hükümsüz bir sözleşme gereğince misli mahiyette bir şey vermişse
muteber olmayan sebebe dayanan bir iktisap söz konusudur. Sözleşmedeki şekil
noksanlığı, fiil ehliyetsizliği, imkansızlık, hukuka veya ahlaka aykırılık,
muvazaa gibi sebepler, butlan sebebiyle kazandırmayı geçersiz kılan sebepler
olduğundan bu durumlarda kazandırma geçerli hukuki sebebe dayanmamaktadır.
Dördüncü şart;
vukubulan iktisabın ( çoğalmanın ) sebepsiz iktisap kuralları dışında, özel bir
hukuk kuralına dayanılarak iadesi mümkün olmamalıdır. Zira böyle bir imkan
varsa artık sebepsiz iktisap kuralları değil, sözü edilen özel kurallar uygulanır.
İadenin; istihkak davası, haksız inşaat sebebiyle tazminat davası, sözleşmenin
ifası davası, sözleşmeden dönme sebebiyle iade davası, vekaletsiz iş görmeye
dayanan iade davası gibi yollarla gerçekleştirilmesi mümkünse, artık sebepsiz
iktisap kurallarına başvurulamaz ( Tekinay/Akman/Burcuoğlu/Altop, Borçlar
Hukuku Genel Hükümler, 7. Baskı, İstanbul 1993, s. 734-738 ).
Bu tür işlemlerde
amaç; davalının edindiği çoğalma sonucu, tüm malvarlığında meydana gelen
artışın iadesinden ibarettir.
Somut olayda, davacı,
davalılar C., G., V. ve E. Y. adlarına kayıtlı taşınmazı diğer davalı M. K.'den
haricen satın alarak, dava dışı 3.kişiye sattığı, tapunun intikalini bu kişiye
sağlayamayınca da, hakkında açılan tazminat davasında akidi olan üçüncü kişiye
ödediği bedeli taşınmazı satın aldığı M. K.'den istemiştir. Bu husus mahkemeyle
Özel Daire'nin kabulünde olduğu gibi, kesinleşen mahkeme kararı ile de kabul
edilmiştir. Yukarıda da açıklandığı üzere, taşınmaz satımına dair sözleşmelerin
tapu sicil memuru huzurunda düzenlenmesi gerekmekte olup, bu zorunluluğa
uyulmaması, sözleşmeyi geçersiz kılar. Sözleşmenin geçersiz kabul edilmesi
halinde ise, herkes akidine ödediği bedeli, sebepsiz zenginleşme hükümleri
uyarınca talep edebilir. Bu durumda, davacı kendi akidi olan davalı M.'tan dava
dışı 3.kişiye ödediği bedeli değil, davalı M.'a harici satış sözleşmesi
gereğince ödediği bedeli denkleştirici adalet ilkesi gereğince ifanın imkansız
hale geldiği tarih itibariyle talep edebilir. Dava dışı 3.kişiyle aralarındaki
sözleşmeyi ifa edememesi sebebiyle ödediği daha fazla olan bedeli davalıdan
talep edemez. Davacı "çoğun içinde azda vardır kuralı gereğince, davalı
M.'la aralarındaki harici satış sözleşmesi gereğince ödediği bedeli, az önce
belirtilen ilkeler doğrultusunda denkleştirici adalet ilkesi gereğine talep
etmesi mümkün olup, mahkemenin bu yöne dair direnmesi doğru değildir.
Bu itibarla;
H.G.K.'nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki
kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
Bu nedenle, direnme
kararı bozulmalıdır.
SONUÇ : Davacı
vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma
kararında gösterilen nedenlerden dolayı, 6217 Sayılı Kanunun 30. maddesiyle
6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'na eklenen "Geçici madde 3"
atfıyla uygulanmakta olan 1086 Sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 429.
maddesi gereğince bozulmasına, istenmesi halinde temyiz peşin harcın yatırana
iadesine, aynı Kanunun 440/I. maddesi uyarınca hükmün tebliğinden itibaren 15
gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 09.04.2014 tarihinde
oybirliğiyle karar verildi.