DAVA : Nitelikli
cinsel saldırı suçundan sanık T.A.'ın 5237 sayılı TCK'nun 102/2, 102/3-c,
102/5, 43/1, 62/1 ve 53/1. maddeleri uyarınca yirmi yıl hapis cezası ile
cezalandırılmasına ve hak yoksunluğuna ilişkin, Erzurum 3. Ağır Ceza
Mahkemesince verilen 21.02.2011 gün ve 68-13 sayılı re'sen temyize tabi bulunan
hükmün, sanık müdafii tarafından da temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen
Yargıtay 14. Ceza Dairesince 24.11.2011 gün ve 14379-4142 sayı ile;
“... Yerinde
görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine, ancak;
Adli Tıp Kurumu 6.
Adli Tıp İhtisas Kurulunun 13.08.2008 tarih ve 4078 nolu raporunda travma
sonrası stres bozukluğu tanısı konan mağdurun ruh sağlığının bozulduğunun ifade
edilmesi nedeniyle, oluşa, olayın ortaya çıkma şekline ve dosya kapsamına göre
bu bozulmanın atılı suç nedeniyle mi, yoksa olay sonrasındaki dedikodu ve
oluşan çevre baskısı veya sair etkenler sonucu mu oluştuğunun tıbben ayrımının
yapılıp yapılamayacağı, olayın özellikleri de gözetilerek ruh sağlığındaki
bozulmanın eylemden kaynaklanıp kaynaklanmadığının tereddüde yer bırakmayacak
şekilde tespiti amacıyla dosyanın adli tıp kurumu ilgili ihtisas kuruluna
gönderilerek bu konularda yeniden rapor alınmasından sonra sanığın hukuki
durumunun tayin ve takdir edilmesi gerektiği gözetilmeden eksik soruşturma ile
yazılı şekilde hüküm kurulması...”,
İsabetsizliğinden
bozulmasına karar verilmiştir.
Erzurum 3. Ağır Ceza
Mahkemesi ise 26.03.2012 gün ve 20-63 sayı ile;
“... TCK'nın 102/5.
maddesi, “suç sonucunda mağdurun beden veya ruh sağlığının bozulması halinde on
yıldan az olmamak üzere hapis cezasına hükmolunur” şeklindedir. Cinsel saldırı
sonucu mağdurun bir hastalığa yakalanması ya da çocuk yapma yeteneğini
yitirmesi gibi beden sağlığının bozulduğu durumlar ile ruh sağlığının kalıcı
şekilde bozulduğu hallerde bu artırım uygulanacaktır. Beden veya ruh sağlığının
bozulması ile cinsel saldırı arasında illiyet bağı bulunmalıdır. Yerleşik Yargıtay
kararlarına göre uzman hekim raporunda mağdurun beden veya ruh sağlının bozulduğu
belirtilmiş ise mutlaka Adli Tıp Kurumu veya 2659 sayılı Kanuna göre
üniversitelerce oluşturulan adli tıp heyetlerinden rapor aldırılması
gerekmektedir. Mahkememizce Adli Tıp Kurumu 6. İhtisas Kurulundan rapor alınmış,
13.08.2008 tarih ve 4078 sayılı raporda “2004-2006 yılları arasında mağduru
bulunduğu zorla ırza geçme olayı sonucu beden ve ruh sağlığının bozulup
bozulmadığı sorulan R. kızı 10.05.1974 doğumlu D. A.'ın 09.04.2008 ve
21.07.2008 tarihlerinde kurulumuzca iki kez yapılan muayenesi ve dava
dosyasının tetkiki sonucunda mağduresi bulunduğu olaydan kaynaklanmış ruh
sağlığını bozacak mahiyet ve derecede travma sonrası stres bozukluğu denilen
ağır nöroz arazının tespit edildiği, buna göre 2004-2006 yıllarında mağduru
bulunduğu olay nedeniyle ruh sağlığının bozulduğu” belirtilmiştir. Gerek TCK'nın
102/5. maddesinde, gerekse maddenin gerekçesinde bozma ilamında belirtildiği
gibi ruh sağlığındaki bozulmanın atılı suç nedeniyle mi, yoksa olay sonrasındaki
dedikodu ve oluşan çevre baskısı veya sair etkenler sonucu mu olduğunun
tespitini gerektirir bir düzenleme veya açıklama yoktur. Küçük bir köyde
yaşayan mağdurun kayın biraderi olan sanık tarafından iki yıl boyunca zorla ırzına
geçilmesi, bu eylemler nedeniyle bir de çocuk dünyaya getirmesi sonucunda ruh
sağlığının bozulması neredeyse mutlak derecede bir sonuç olduğu gibi, yaşadığı
sosyal çevre, akraba ilişkileri, olayları anlattığı yakın akrabalarından gördüğü
psikolojik baskı, eğitim durumu, evinden ayrılıp ikna edilerek tekrar evine
getirilmesi, başkaca kalacak yerinin bulunmayışı gibi nedenler, sanığın tehdit
ve tecavüzlerine karşı mağduru başlangıçta sessiz kalmaya itmiş, çocuk dünyaya
geldikten sonra çıkan dedikodular nedeniyle dayanamayarak olayı adli makamlara
intikal ettirmiştir. Dolayısıyla adli tıp raporunda da tespit edildiği üzere mağdurun
olay nedeniyle ruh sağlığının bozulduğu mahkememizce kabul edilmiş, bir an için
olay sonrasında çıkan dedikodulardan dolayı ruh sağlığının bozulduğu kabul
edilse bile bunun aradaki illiyet bağını kaldırmayacağı, ruh sağlığındaki
bozulmanın temelinin sanığın cinsel saldırı eyleminin bulunduğu...”,
Gerekçesiyle önceki
hükmünde direnmiştir.
Re'sen temyize tabi
olan bu hükmün sanık müdafii tarafından da temyiz edilmesi üzerine Yargıtay
Cumhuriyet Başsavcılığının “bozma” istekli 29.05.2012 gün ve 107035 sayılı
tebliğnamesi ile Yargıtay 1. Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel
Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır:
KARAR : Sanığın
cinsel saldırı suçundan cezalandırılmasına karar verilen somut olayda, Özel
Daire ile yerel mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi
gereken uyuşmazlık; mağdurun ruh sağlığının suç nedeniyle mi, yoksa olay
sonrasındaki dedikodu ve çevre baskısıyla mı bozulduğunun tespiti amacıyla Adli
Tıp'tan yeni bir rapor alınmasının gerekip gerekmediğinin belirlenmesine
ilişkindir.
İncelenen dosya
içeriğinden;
Mağdur beyanında; on
altı yıldır evli olduğunu, evlendikten bir yıl sonra eşinin felç geçirdiğini ve
yatalak duruma düştüğünü, iki yıl önce köyde düğün olduğunu, kayın biraderi
olan sanığın eve gelip ısrar ederek eşini düğüne götürdüğünü, bir süre sonra
tekrar geldiğini ve poşet içerisinde bira şişesi bıraktığını, on dakika sonra
yeniden gelip kapıyı çaldığını ve biraları almak istediğini söylediğini, kapıyı
açtığı sırada sanığın kendisini arkasından tuttuğunu, kafasına vurduğunu, yatak
odasına götürüp zorla kendisine tecavüz ettiğini, karşı koymaya çalıştığını,
ancak gücünün yetmediğini, aralarında bir itiş, kakış olmasına ve direnmesine
rağmen evin avlu içinde olması sebebiyle kimsenin duymadığını, sanığın
kendisini ölümle tehdit edip olayı kimseye anlatmamasını istediğini, korktuğu
için olayı hiç kimseye söylemediğini, sanığın bir yıl içerisinde değişik
aralıklarla ondört onbeş kez kendisine zorla tecavüz ettiğini, bu sırada eşi
ile de ilişkiye girdiğini, hamile kaldığını, sonrasında bir kızı olduğunu,
kızının sanığa benzediğini, çevrede dedikodu çıkmaya başladığını, vicdan azabı
çektiği için eşinden ayrılmaya karar verdiğini belirttiği,
Bozma ilamından sonra
ise şikayetinden vazgeçerek eşinin yanına döndüğü, vekilinin de; mağdurenin
olaydan sonra bulunduğu yerden ayrılarak sosyal çevresini değiştirmesi
nedeniyle ruh sağlığındaki bozulmanın çevre etkisiyle olup olmadığı yönünde
rapor alınmasına gerek olmadığı ve alınacak raporun sonuca etkisinin
bulunmadığını beyan ettiği,
Evliliklerinin
başlangıcında herhangi bir sağlık sorunu bulunmayan mağdurenin eşinin, suç
tarihinden önce felç olduğu ve yürüyemediği,
Sanığın suçlamaları
kabul etmediği ve mağdurenin ağabeyinden boşanmak için bu olayları uydurduğunu
savunduğu, müdafiinin ise, temyiz dilekçesi ve bozma ilamından sonraki
beyanında sanığın mağdure ile rızası dahilinde cinsel ilişkiye girdiğini
belirttiği,
Adli Tıp Kurumu
Ankara Grup Başkanlığı Biyoloji ihtisas Dairesinin 01.11.2007 gün ve 1251
sayılı raporuna göre; “DNA analizleri ile belirlenen lokus allelleri itibarı
ile D. A. ve E. A.'a ait kan numunelerinden tespit edilen DNA profillerinin, A.
A. ve T. A.'a ait kan numunelerinden tespit edilen DNA profilleri ile
karşılaştırılması sonucunda; A. A.'dan E. A.'a babalık yönünden allel
geçişlerinin mevcut olmadığı, dolayısıyla A. A.'ın E. A.'ın babası olamayacağı,
T. A.'dan ise E. A.'a babalık yönünden allel geçişlerinin mevcut olduğu, bu
bulgulara göre T. A.'ın %99,99 ihtimalle E. A.'ın babası olabileceği” A... N...
Hastanesinin 03.01.2008 gün ve 27342 sayılı raporuna göre; “Tekrarlayıcı
şekilde rızası dışında akrabası olan bir erkek tarafından fiziksel ve cinsel
şiddete maruz kalan adı geçenin bu süre boyunca ve sonrasında ağlamalar, uyku bozukluğu,
isteksizlik, olayı rüyada görme şikayetleri olmuş, bu şikayetlerle doktora
başvurusu bulunmamış, yapılan muayenede bilinç açık, koopre on-yante, algı
bellek kusuru yok, düşünce içeriğinde olayla ilgili tekrarlayıcı düşünceler,
depresif düşünce içeriği mevcut, duygularının depresif, affekti ağlamaklı
olduğu, travma sonrası stres bozukluğu depresyon hastalıklarına ait belirtiler
taşıyor olduğu ve suça konu olay sonrasında ruh sağlığı bozulduğu”,
Adli Tıp Kurumu 5.
Adli Tıp İhtisas Kurulunun 05.05.2008 gün ve 1102 sayılı raporuna göre ise; “T.
A.'ın D. A.'dan doğduğu bildirilen çocuk E. A.'ın %99,99 ihtimalle babası
olabileceği”,
Adli Tıp Kurumu 6.
İhtisas Kurulunun 13.08.2008 gün ve 4078 sayılı raporunda; “2004-2006
yıllarında mağduru bulunduğu zorla ırza geçme olayı sonucu beden ve ruh
sağlığının bozulup bozulmadığı sorulan mağdurun 09.04.2008 ve 21.07.2008
tarihinde kurulumuz tarafından iki kez yapılan muayenesi ve dava dosyasının
tetkiki sonucunda mağduresi bulunduğu olaydan kaynaklanmış ruh sağlığını
bozacak mahiyet ve derecede travma sonrası stres bozukluğu” denilen ağır nöroz
arazının tespit edildiği, buna göre olay nedeniyle ruh sağlığının bozulduğu,”
Adli Tıp Kurumu 6.
Adli Tıp İhtisas Kurulunun 11.10.2010 gün ve 2674 sayılı raporunda; “Mağduru
bulunduğu zorla ırza geçme olayı sonucunda saptanan” depresif elementlerle
müterafik travma sonrası stres bozukluğunun 765 sayılı TCK'nın 418/2.
maddesinde “mağdurun sıhhatine sair büyük bir nakise irası” niteliğinde olup
olmadığı sorulan mağdurun 09.04.2008 ve 21.07.2008 tarihinde kurulumuza yapılan
muayenesi ve dava dosyasının tetkiki sonucunda; şahısta saptanan depresif
elementlerle müterafik travma sonrası stres bozukluğunun 765 sayılı TCK'nın
418/1. maddesindeki “mağdurun sıhhatine sair büyük bir nakise irası niteliğinde
olduğu” şeklindeki açıklamalara yer verildiği,
Anlaşılmaktadır.
5237 sayılı Türk Ceza
Kanununun 102. maddesinde;
“1 ) Cinsel
davranışlarla bir kimsenin vücut dokunulmazlığını ihlal eden kişi, mağdurun
şikayeti üzerine, iki yıldan yedi yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
2 ) Fiilin vücuda
organ veya sair bir cisim sokulması suretiyle işlenmesi durumunda, yedi yıldan
oniki yıla kadar hapis cezasına hükmolunur. Bu fiilin eşe karşı işlenmesi
halinde, soruşturma ve kovuşturmanın yapılması mağdurun şikayetine bağlıdır.
3 ) Suçun;
a ) Beden veya ruh
bakımından kendisini savunamayacak durumda bulunan kişiye karşı,
b ) Kamu görevinin
veya hizmet ilişkisinin sağladığı nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle,
c ) Üçüncü derece
dahil kan veya kayın hısımlığı ilişkisi içinde bulunan bir kişiye karşı,
d ) Silahla veya
birden fazla kişi tarafından birlikte,
İşlenmesi halinde,
yukarıdaki fıkralara göre verilen cezalar yarı oranında artırılır.
4 ) Suçun işlenmesi
sırasında mağdurun direncinin kırılmasını sağlayacak ölçünün ötesinde cebir
kullanılması durumunda kişi ayrıca kasten yaralama suçundan dolayı
cezalandırılır.
5 ) Suçun sonucunda
mağdurun beden veya ruh sağlığının bozulması halinde, on yıldan az olmamak
üzere hapis cezasına hükmolunur.
6 ) Suç sonucu
mağdurun bitkisel hayata girmesi veya ölümü halinde, ağırlaştırılmış müebbet
hapis cezasına hükmolunur” şeklindeki düzenleme yer almaktadır.
Maddenin beşinci fıkrasında
cinsel saldırı suçunun fiile bağlı neticesi sebebiyle ağırlaşmış halleri
düzenlenmiş, fıkranın gerekçesinde; “cinsel saldırı suçunun işlenmesi suretiyle
mağdurun beden veya ruh sağlığının bozulmasına neden olunması, daha ağır ceza
ile cezalandırılmayı gerektirmektedir” denilmiştir.İlgili fıkranın
uygulanabilmesi için cinsel istismar ya da saldırı sonucuna bağlı olarak mağdurenin
beden veya ruh sağlığında bozulma meydana gelmeli ve sanığın eylemi ile ortaya
çıkan sonuç arasında illiyet bağı bulunmalıdır. Mağdurenin ruh veya beden sağlığının
bozulup bozulmadığı hususunda mutlaka adli rapor alınması gerekmekle birlikte,
ruh sağlığındaki bozulmanın cinsel saldırı nedeniyle mi, yoksa olay sonrasındaki
dedikodu, oluşan çevre baskısı ya da sair etkenler sonucu mu meydana geldiğinin
tespiti noktasında rapor alınması gerektiğine yönelik olarak madde metni ve
gerekçesinde bir düzenleme veya açıklama bulunmamaktadır. Ayrıca mağdurenin
yaşadığı sosyal çevrede oluşan dedikodu ve baskının olayın etkisi ile ortaya çıkmış
olması halinde, sanığın cinsel saldırı fiili ile mağdurenin ruh sağlığının
bozulması arasındaki illiyet bağının kesilmeyeceğinin de kabulü gerekir.
Bu açıklamalar ışığında
uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Köyde yaşayan, dayısının
oğlu ile evli ve bu evliliğinden iki çocuğu bulunan mağdurenin, bir yıl boyunca
kayın biraderi olan sanığın cinsel saldırısına maruz kaldığı, bu fiiller
sonucunda bir çocuk dünyaya getirdiği ve bu süreç içinde ruh sağlığının bozulduğu
hususlarının, hiçbir tereddüte yer bırakmayacak şekilde tespit edilmesi karşısında,
somut olayda cinsel saldırı eylemi ile mağdurun ruh sağlığının bozulması arasındaki
illiyet bağını ortadan kaldıran herhangi bir neden bulunmadığından mağdurenin
ruh sağlığındaki bozulmanın olay nedeniyle mi, yoksa olaydan sonra karşılaştığı
çevre baskısı veya oluşan dedikodulardan mı kaynaklandığı yönünde rapor alınmasına
gerek yoktur.
Aksinin kabulü, olay
nedeniyle beş kez raporu alınan mağdurenin sonuca etkili olmayacak şekilde
yeniden adli raporunun alınmasını gerektirecektir ki, bu durum mağdurenin yeni
bir travmaya maruz kalmasına ve unutmaya çalıştığı olayları iç dünyasında
yeniden yaşamasına neden olacak ve ceza muhakemesinin maddi gerçeğe ulaşma amacına
hiçbir faydası bulunmayacağı gibi mağdure açısından bir haksızlık da
oluşturacaktır.
Bu itibarla, usul ve
kanuna uygun olan yerel mahkeme direnme hükmünün onanmasına karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan
sekiz Genel Kurul Üyesi; hükmün bozulması gerektiği görüşüyle karşı oy kullanmıştır.
SONUÇ : Açıklanan
nedenlerle;
1- Erzurum 3. Ağır
Ceza Mahkemesinin 26.03.2012 gün ve 20-63 sayılı direnme hükmünün ONANMASINA,
2- Dosyanın mahalline
gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 29.01.2013
tarihli müzakerede yeterli yasal çoğunluk sağlanamadığından, 12.02.2013 günü
yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.