MAHKEMESİ : İZMİR 7. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 28/12/2009NUMARASI : 2009/539-2009/516Taraflar arasında birleştirilerek görülen davada; Davacı Hazine, 25 sayılı parselin kısmen kıyı kenar çizgisi içinde kaldığını ileri sürerek, tapusunun iptalini, elatmanın önlenmesini ve muhdesatın yıkımını istemiştir. Davalı, davanın reddini savunmuştur. Davanın kabulüne ilişkin olarak verilen kararı, Dairece; kıyıda kalan kısım yönünden davanın kabulünün kural olarak doğru olduğu, ancak intifa hakkı sahibine yönelik dava açılması için süre verilmesi, açıldığı takdirde birleştirilmesi gerektiği gerekçesiyle bozulmuş, mahkemece bozmaya uyularak eksiklik giderilmiş ve davanın kabulüne karar verilmiş, bu kez de anılan karar 5841 Sayılı Yasa uygulaması yönünden bozulmuş, mahkemece bozmaya uyulmak suretiyle hak düşürücü süre yönünden dava reddedilmiştir.Karar, Hazine tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi. raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü.Dava, 3621 Sayılı Yasa'dan kaynaklanan tapu iptali isteğine ilişkindir.Mahkemece, Daire bozma ilamına uyularak 5841 Sayılı Yasa kapsamında yapılan değerlendirme sonucunda hak düşürücü süreden davanın reddine karar verilmiştir.Dosya içeriği ve toplanan delillerden, çekişmeli 25 parsel sayılı taşınmazın ifrazen geldiği 66 ada 1 sayılı ana kadastral parselin kadastro tespitinin 18.03.1947 tarihinde kesinleştiği görülmektedir.Somut olayda, taşınmazın bir kısmının 28.11.1997 gün, 5/3 Sayılı İnançları Birleştirme Kararı doğrultusunda belirlenen kıyı-kenar çizgisine göre kıyıda kaldığı saptanmış ise de; 5841 Sayılı Yasa ile değişik 3402 Sayılı Yasa'nın 12. maddesine göre, kadastro tespitinin kesinleştiği 18.03.1947 tarihten itibaren davanın açıldığı 17.01.2002 tarihine kadar 10 yıllık hak düşürücü sürenin geçtiği anlaşıldığından, davanın reddedilmesinde bir isabetsizlik yotur. Hazinenin bu yöne değinen temyiz itirazı yerinde değildir, reddine.Ancak hemen belirtilmelidir ki, her dava açıldığı tarihteki koşullara bağlıdır. Bir taraf dava açıldığı andaki mevzuat ve içtihat çerçevesinde davasında haklı bulunduğu halde dava açıldıktan sonra yürürlüğe giren (geçmişe etkili) yeni bir yasa hükmü ya da İnançları Birleştirme Kararı nedeniyle davayı kaybederse yargılama giderlerinden sorumlu tutulamaz. Anılan bu kural yargısal uygulamada da kararlılık kazanmıştır (Baki Kuru, Hukuk Usulü Muhakemeleri 5. cilt, sayfa 5338, dipnot 159; 10. H.D. 21/12/1976, 8770/8739 ve dipnot 160: 5. HD 12/09/1977, 5445/5655 dipnot 161: 10.HD 24/02/1976, 6296/1297). Bunun yanında, avukatlık ücreti de yargılama giderlerinden sayılır (29.05.1957 tarih ve 4/16 sayılı İnançları Birleştirme Kararı). Hal böyle olunca, çekişmeli taşınmazın kısmen kıyıda kaldığının saptanmış olması karşısında, tarafların haklılık durumları dikkate alınarak yargılama giderlerine ve avukatlık ücretine ayrıca davalı aleyhine maktu harca hükmedilmesi gerekirken, değinilen hususlardan tamamen Hazinenin sorumlu tutulması doğru değildir. Hazinenin temyiz itirazı açıklanan nedenden ötürü yerindedir. Kabulüyle, hükmün HUMK.'nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, 28.04.2010 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.