Ceza Genel Kurulu 2014/146 E. , 2014/494 K.
"İçtihat Metni"Mahkemesi : SİNCAN 2. Ağır CezaGünü : 05.09.2013 Sayısı : 195-161
Kasten öldürme suçundan sanık Ş.. İ..'in 5237 sayılı TCK'nun 81/1 ve
62. maddeleri uyarınca 25 yıl hapis cezası ile cezalandırılmasına ve
haksız tahrik hükmünün uygulanmasına yer olmadığına ilişkin, Sincan 2.
Ağır Ceza Mahkemesince verilen 28.12.2011 gün ve 169-274 sayılı resen
temyize tâbi olan hükmün, katılan vekili ve sanık müdafii tarafından da
temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 1. Ceza Dairesince
28.02.2013 gün ve 5877-1588 sayı ile; "...Yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine; Ancak;
Oluşa ve dosya içeriğine göre; olay tarihinden önce araç alım
satımından kaynaklanan sanığın maktulden alacağı ile ilgili olarak sanık
ile maktulün buluştukları, sonrasında alacak meselesi ile ilgili
konuşmaya başladıkları, konuşmanın tartışmaya dönüştüğü, sanığın ilk
aşamadan itibaren ileri sürdüğü ve aksi ispatlanamayan savunmasına göre
tartışma sırasında kendisine hakaret etmesi üzerine maktulü öldürdüğü
olayda; maktulden sanığa yönelen ve basit hakaretten ibaret eyleminin
niteliği dikkate alınarak 5237 sayılı TCK'nun 29. maddesi uyarınca
asgari oranda indirim yapılması gerektiğinin gözetilmemesi"
isabetsizliğinden bozulmasına oyçokluğuyla karar verilmiş, Daire
üyeleri .... ve ...; "...Sanık ile maktul arasında araç alım-satımdan
dolayı alacak-verecek meselesi olduğu, maktulün borcunun bir kısmını
ödemediği veya ödeyemediği vakası açıktır. Sanık savunmalarında maktulün
otoya bindiği zaman kendisine sinkaflı sözler söylererek bıçakla
saldırdığını, bıçağı elinden alıp bacağına dürttüğünü, maktulün
kendisinin kafasına künt cisim vurmadığını, otopsi tutanağına ve adli
tıp raporundaki verilere uymayacak biçimde çelişkili açıklamalarda
bulunmuştur. Maktulün hürriyetini tahdit edildikten ve hastaneye eks
olarak götürülme anına kadar sanığın maktulün yanında olduğu
açıktır.Bunda bir tereddüt yoktur. Sanık da aksini dile getirmiyor.
Sanığın, maktülün eşi tanık durumundaki F. D.Y.ın kocasının eve
gelmemesi üzerine kocasını cep telefonundan aradığında karşısına sanık
Şahin'in çıktığını, sanığın 'ben Ş.. İ.., çekirge bir zıpladı iki
zıpladı kucağıma düştü' biçiminde konuşarak borcunu ödemeyen eşinin
elinde kaldığını, kocasını derhal serbest bırakmasını, aksi halde polise
gideceğini ilettiğini daha sonra katılan-tanık Firdevs'in kocasının
sanığın elinden kurtarılması için tanık M.. Ö.. ve E.. G..'ü devreye
soktuğu, sanığın bu kişilerle müteaddit defalar karşılıklı telefon
görüşmeleri yaptığı, yapmış olduğu telefon görüşmelerinde özetle,
alacağının olduğunu, onun yüzünden evine ekmek götüremediğini, maktulün
elinde rehin olduğunu, onu dövdüğünü, tanıkların maktulün serbest
bırakılması konusunda ricacı olduklarını, araç alacağından doğan
alacağını ödeme konusunda kendisine yardımcı olacaklarını, vaatte
bulunduklarını, maktulü serbest bırakmasını veya bulunduğu yeri bildirip
maktulün kendilerine teslimini olanak sağlamasını istedikleri, sanığın
sürekli bu tanıkları oyaladığı, çelişkili beyanlarda bulunduğu, maktulün
sarhoş olduğunu, ayıltmaya çalıştığını, ayılınca serbest bırakacağını,
biçiminde tavırlar sergilediği, tanık beyanlarıyla açıktır. Maktulde
uyuşturucu, uyarıcı veya alkol bulgusu olmadığı Adli Tıp Raporu ile
belirlenmiştir. Sanığın, tüm bu uzun boylu konuşmalarında maktulün
kendisine hakaret ettiğini bıçak çektiği biçiminde hiçbir yerde hiçbir
beyanda bulunmadığı, sürekli alacağını alamadığı için maktulü dövdüğünü
yanında alıkoyduğunu ifade etmiştir. Diğer bir anlatımla; maktulün,
sanığa yönelik haksız fiil teşkil eden bir davranışının olduğuna ilişkin
anlatımı yoktur. Keza yakalandığında yer göstermede de bu tür bir
beyanda bulunmamıştır. Sanığın olaydan 7-8 ay önce yaptığı telefon
görüşmesinde maktulün eşi Firdevs'e kocasını kastederek 'kellesini
koparacağım, azraili ben olacağım' biçiminde tehditvari sözler söylediği
de diğer bir vakadır. Sanığın yakalandıktan sonra yerel mahkemenin
de belirtiği gibi cezadan kurtulmak veya daha az ceza almak için dış
aleme yansıyan somut verilere karşı haksız kışkırtmadan yararlanmak için
maktulün kendisine yönelik hakaretvari sözler söyleyerek bıçak
çektiğini söylemiş ise de; bunun doğru olmadığını, inandırıcı olmadığına
yönelik mahkemenin tespiti, objektif ve makul bir temele dayanmaktadır.
Sanığın beyanları fenni ve fiziki delillerle örtüşmemektedir. Maktulün
bıçak çektiğini söylüyor, ortada bıçak yoktur. Keza maktulün
bıçaklanmasında kullanılan bıçağı da kolluk görevlilerine
gösterememiştir. Sanığın anlatımları akla mantığa ve dosyadaki oluşuma
uygun düşmemektedir. Anlatımları çelişkilidir. Gayri samimidir.Ceza
yargılaması usulünde 'yüzyüzelik ilkesi' esas olup, yerel mahkeme
toplanan kanıtları objektif biçimde değerlendirmiş ve vicdani kanaatine
göre; sanık yararına uygulanabilecek tahrik hükmünün bulunmadığını
saptamıştır. Duruşmada edinilen izlenim ve gözlemlerin dosyaya yansıması
mümkün değildir. Yerel mahkemenin bu takdir hakkının objektif
olmadığını ileri sürmek maddi gerçeklikten uzaklaşmaktır. Hukusal
denetim yapan Yüksek Dairenin yerel mahkeme yerine geçerek delil takdiri
yapması, olayda haksız tahrikin var olduğunu kabul etmesi yanılgı ve
hataya sebebiyet verecektir. 5237 sayılı TCK'nun 29/1 maddesinde
düzenlenen haksız tahrikin 'haksız bir fiilin meydana getirdiği hiddet
veya şiddetli eylemin etkisi altında suç işleyen failin cezasından
indirim yapılacağı öngörülmüştür. Haksız tahrik, failin haksız bir
eylemin yarattığı hiddet veya şiddetli eylemin etkisi altında hareket
ederek bir suçun işlenmesi durumudur. Failde önceden suç işleme iradesi
bulunmamalıdır. Dışarıdan gelen olumsuz etkinin kişinin ruhsal yapısında
depresyonlar, kıvılcımlar, olumsuzluklar yaratılması sonucu fail suçu
işlemektedir. Yüksek Yargıtay Ceza Genel Kurulunun ve özel
dairelerin duraksamasız biçimde sürdürülen uygulamalarına göre hukuki
ihtilafların suç işlemede tahrik nedeni kabul edilmeyeceği
benimsenmiştir. Somut olayımızda; yerel mahkemenin de, olayda
maktulden kaynaklanan sanığa yönelik haksız tahrik teşkil eden bir
davranışının bulunmadığı yönündedir. Olaya, insan psikolojisi açısından
bakıldığında borçlu olan birini durup dururken hem borcunu ödememesi,
hem de saldırgan tavır sergilemesi insanın tabiatına, yaşam
deneyimlerine uygun düşmemektedir. Alacaklının saldırgan tavır
sergilemediği sürece borçlunun saldırması, kışkırtması beklenen bir vaka
değildir. Sanığın özde değişmeyen tutarlı anlatımlarına dosyada
rastlayamıyoruz. Savunmalarının çelişkili oluşu, tahrike ilişkin
tutarsız savunmalarının aksi; tanıklar M.. Ö.., E.. Ö.., E.. G.. ve
tanık konumundaki katılan F. D. Y. detaylı, inandırıcı ve samimi,
birbirini destekleyen anlatımlarıyla kanıtlanmıştır. Ortada kuşkulu lehe
değerlendirilebilecek bir durum sözkonusu değildir. Sanığın, hukuki
ihtilaf dışında maktulden sanığa yönelik haksız söz ve fiilinin
bulunmadığı açıktır. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının; sanığın,
maktulden olan alacağını istemesine rağmen, maktulün kendisini yaklaşık 2
yıl boyunca oyaladığı... Sanığın maddi sıkıntıya düştüğü dikkate
alındığında..Haksız tahrik hükümlerinin sanık yararına uygulanması
gerektiği biçimindeki bozma öneren düşüncesinin TCK'nun 29. maddesi
anlamında haksız bir fiil teşkil etmemektedir. Sanığın alacağı kambiyo
senedine bağlıdır. Alacağını icra kanalıyla kovamalaması mümkündür. Aksi
halde her alacak sorunu, bu tür bir suçun işlenmesine gerekçe teşkil
edecektir. Hukuki ihtilafların, haksız tahrik teşkil etmediği
vurgulanmış idi. Bu sebeple; Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının, bozma
öneren düşüncesi azınlık tarafından benimsenmemiştir. Sonuç:
Yerel mahkemenin; sanık Şahin hakkında TCK'nun 81, 62 maddelerine göre
kurmuş olduğu hüküm dosyadaki delillere uygundur. Olayda haksız tahrik
bulunmadığına ilişkin takdirinde herhangi bir hata ve isabetsizlik
olmadığı kanaati hasıl olmuştur. Sayın çoğunluğun olayda TCK'nun 29/1
maddesine göre haksız tahrik olgusunun mevcut olduğuna ilişkin
düşüncesine katılmıyoruz" görüşüyle karşı oy kullanmışlardır. Yerel mahkeme ise 05.09.2013 gün ve 195-161 sayı ile;
"... Somut olayda sanık ile ölen arasında eskiye dayalı hukuki ihtilaf
dışında husumet bulunmadığı, sanığın savunmalarının çelişkilerle dolu
olup suçtan kurtulmaya yönelik yalan beyanlar olduğu, ölenin sanığa
karşı hakareti kabul edilse bile savunmaları, tanık beyanları ve ATK
raporu karşısında ölüme sebebiyet veren künt kafa travması ile hakaret
arasında makul süre aşılmış, ayrıca sanık hakkında hürriyetini yoksun
kılma suçundan dolayı C.Başsavcılığına suç duyurusunda bulunmuş olup
sanığın maktulü aracına alarak matulün hürriyetini tahdit etmek
suretiyle ilk haksız hareketin sanıktan geldiği anlaşılmıştır. Tüm bu
durum ve açıklanan gerekçelerle birlikte, sanığın, maktulün
hürriyetinini yoksun kılmak suretiyle eylemin gerçekleştiği, olayı
başlatan ve sebebiyet verenin sanık olduğu anlaşılmakla sanık hakkında
tahrik hükümleri uygulanmamıştır" gerekçesiyle direnerek, ilk hükümdeki
gibi sanığın kasten öldürme suçundan mahkumiyetine ve haksız tahrik
hükmünün uygulanmasına yer olmadığına karar vermiştir. Resen temyize
tâbi olan hükmün sanık müdafii tarafından da temyiz edilmesi üzerine,
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 11.03.2014 gün ve 372352 sayılı
"bozma" istekli tebliğnamesi ile Yargıtay Birinci Başkanlığına
gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan
gerekçelerle karara bağlanmıştır. Suçun sübutuna ve
nitelendirilmesine ilişkin bir tartışma, bu kabulde dosya içeriği
itibariyle de herhangi bir isabetsizlik bulunmamakta olup, Özel Daire
ile yerel mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi
gereken uyuşmazlık; sanık hakkında haksız tahrik hükmünün uygulanması
şartlarının oluşup oluşmadığının belirlenmesine ilişkindir. İncelenen dosya kapsamından;
Sanığın, aracını satın alıp bir türlü parasını ödemeyen ve sürekli
olarak kendisinden kaçan maktule, buluşmak amacıyla bir bayana telefon
ettirip, olay günü saat 15.00 sıralarında bir alışveriş merkezinin önüne
gelmesi üzerine ulaştığı, buradan maktule ait araçla Sincan'da bulunan
Peçenek isimli bölgedeki piknik alanına gittikleri, uzun bir süre araç
içerisinde konuştukları, konuşmalar sırasında yaşanan tartışma esnasında
sanığın ele geçirilemeyen bıçakla maktulü vücudunun farklı yerlerinden
bıçakladığı, kafasına künt bir cisimle vurduğu veya kafasını sert bir
yere çarptığı, sonrasında maktulün eşini telefonla arayıp kocasının
elinde olduğunu söyleyip bir süre telefonla konuştukları, maktulün eşi
katılan F. D. Y. ile tanıklar M.. Ö.. ve E.. G..'ün telefon
konuşmalarında ısrarla maktulü evine bırakmasını, alacağının en kısa
zamanda ödeneceğini söylemelerine rağmen yaralı haldeki maktulü evine
bırakmayıp bir süre araçla dolaştırdığı, sonrasında baygın olduğunu
düşündüğü maktulü ayıltmaya çalıştığı, ancak maktulün hiç tepki
vermemesi üzerine hastaneye götürüp bıraktığı, maktulün hastaneye
getirildiğinde ölmüş olduğunun tespit edildiği, 18.07.2011 günlü
Adli Tıp Kurumu Ankara Grup Başkanlığı Morg İhtisas Dairesi
Başkanlığınca düzenlenen otopsi raporunda, kişinin ölümünün künt kafa
travmasına bağlı beyin zarı kanaması sonucu meydana geldiği, kişinin
vücudunda bulunan 4 adet kesici delici alet yarasının öldürücü mahiyette
olmadığı bilgilerine yer verildiği, Sanık tarafından dosyaya
sunulan protokol başlıklı belge ve sonuncusunun ödeme tarihi 2010 yılı
Ağustos ayı olup, borçlusu maktul olan 9 adet senedin incelenmesinde,
11.11.2009 tarihinde sanık tarafından bir aracın 5.000 Lira karşılığında
maktule satıldığının görüldüğü, maktulün 08.05.2011 olan suç tarihi
itibariyle geçen yaklaşık 1,5 yıllık sürede borcunu ödediğine dair
herhangi bir belgenin dosya içerisinde bulunmadığı, Anlaşılmaktadır.
Katılan aşamalarda özetle; olay günü saat 17.20 sıralarında eşi S.’in
telefonla arayıp M.K.'in telefonunu istediğini, ancak telefon kesildiği
için konuşamadıklarını, sonra kendisinin eşini telefonundan aradığını,
telefonu eşinin açmasını beklerken telefonu açan kişinin "ben Ş.. İ.."
dediğini ve "çekirge bir zıpladı iki zıpladı ve kucağıma düştü" diye
söylediğini, kendisine 15 dakika içinde eşi gelmezse polise gideceğini
söylediğini, sanığın da "Allahına kadar polise git" dediğini, eşi ile
sanık Şahin arasında araç alım satımı konusunda anlaşmazlık olduğunu,
ancak aralarındaki ilişkiyi tam olarak bilmediğini, bu olaydan 8-9 ay
önce Şahin’in "ben eşinin kellisini koparacağım, Azrail’i ben olacağım"
dediğini, o zaman için bir şikayetlerinin olmadığını, telefonu kapatıp
118 bilinmeyen numaralardan Kenan ve Şahin'in telefon numaralarını
aldığını, Sincan bölgesinde Süleyman İbek diye birinin telefonunu
verdiklerini, o numarayı arayıp kardeşi Şahin'in elinde kocasının
olduğunu ve kötü olacak diye söylediğinde telefonu kapattıklarını, bu
kez M.. Ö..'i arayıp durumu anlattığını, M.. Ö..’in telefonda sanığa
"ikimizde dolmuş şoförüyüz ve arkadaşız bu işi halledelim" diye
söylediğini, kendisinin de sanık Şahin ile yine telefonla görüştüğünü,
sanığa "eşimi bırak parayı ödeyelim nereye istersen geleyim" dediği,
sanığın eşini bir bayan aracılığıyla bulduğunu ve darp ettiğini
söyleyince, "çok iyi olmuş iki tokat da benim yerime vur benim kocamı
bana bırak" dediğini, sanığın "ne vurması haşatı çıktı" dediğini,
nerdesin diye sorduğunda "Yenidoğan'da bir köpek kulübesine bağladım"
dediğini, su döktüğünü ancak eşinin ayılmadığını söylediğini, o arada
yine Mehmet’in araya girdiğini ve eşini bırakması için yalvarmalar
olduğunu, sanığın "canı bana emanet elini yüzünü temizleyip Çiftlik
Kavşağında saat 20.00'de bırakacağım" dediğini, ayrıca "bıçakladım,
yerde sürükledim, hırsımızı aldık" diye söylediğini, eşiyle telefonda
görüştüğünde çok bitkin bir şekilde konuştuğunu ve sesinin zor
çıktığını, eşine "ne işin var" diye sorduğu sırada Mehmet’in telefonu
aldığını, eşinin "Mehmet gel beni kurtar" diye söylediğini, telefonla
konuşmaya başladıklarında saatin 17.30 olduğunu, daha sonra ikisinin de
telefonuna ulaşamadıklarını, bunun üzerine karakola gidip şikayette
bulunduğunu, saat 23.00 sıralarında Ankara Hastanesinden kocasının
yaralı olduğunu söyleyerek aradıklarını belirtmiş, Tanık M.. Ö..
özetle; katılan D.’nın eşi E.'yı aradığını, bu olay nedeniyle E.. G..
ile görüştüğünü, akabinde de daha önceden tanımadığı sanık Ş. ile
telefonla görüştüğünü ve maktulün yanında olup olmadığını sorduğunu,
maktulün yanında olduğunu söylemesi üzerine konunun ne olduğunu
sorduğunda, maktulden alacağı olduğunu söylediğini, "bu meseleyi
hallederiz seninde çocuğun var" dediğinde maktul yüzünden eve ekmek
götüremediğini söylediğini, daha sonra 10-15 dakikaya kadar maktulü
getireceğini, ağzına burnuna vurduğundan dağıldığını, sarhoş olan
maktulü ayıltıp pansuman yapıp getireceğini, maktulün E. ağabeyin
emaneti olduğunu söylediğini, saat 18.00 sıralarında sanığın tekrar
telefonla aradığını, maktulün eşinin tedavi gördüğünü, polise gitmek
istemediklerini söylediğinde defalarca maktulü getiriyorum dediğini,
konuşmalardan sanığın sarhoş olduğunun anlaşıldığını, bu arada maktul
ile kısa süreli olarak görüştüğünü, maktulün sesinin çok az geldiğini,
bitkin bir halinin olduğunu, sanığın maktulün de sarhoş olduğunu
söylediğini, maktule nerede olduğunu sorduğunda, iyi olmadığını ve
nerede olduğunu bilmediğini söyleyerek kendisini almasını istediğini,
sonrasında maktulün eşi D.’nın sanığa telefon açıp eşini bırakması için
yalvardığını, kefil benim diye söylediğini, araç alım satımı konusunda
bir bilgisinin olmadığını, alacak verecek meselesini o gün yapılan
telefon konuşmalarından öğrendiğini söylemiş, Tanık E.. G.. özetle;
M.. Ö..’in telefonla arayarak sanık Şahin'i tanıyıp tanımadığını
sorduğunu ve cep telefonu numarasını istediğini, numarayı Mehmet’e
verdiğini, sonrasında Mehmet’in sanık Şahin’i aradığını ve birde
kendisinin konuşmasını istediğini, bunun üzerine sanığı aradığını,
meselenin ne olduğunu sorunca, araba sattığını ve parasını alamadığını
söylediğini, bunun üzerine M.. Ö..'e kefil olduğunu, Mehmet ile
anlaşabileceklerini, Mehmet’in kendisini beklediğini söylediğini,
akabinde Mehmet'i arayıp "Şahin gelecek onunla anlaşın" dediğini, bu
sırada saatin 18.30 olduğunu, akşam saat 21.15 den sonra tekrar M.. Ö..
ile görüştüklerinde, maktulün halen gelmediğini, sanığı tekrar aramasını
istediğini, bunun üzerine sanık Şahin'i arayıp "niye gitmediniz" diye
sorduğunda, "bira içiyoruz, adam iyi" dediğini, maktulü telefona isteyip
konuştuğunda, iyi olduğunu, bir şeyinin olmadığını, birlikte
oturduklarını, sanıktan araç aldığını, ancak borcunu ödeyemediğini
söylediğini, M.. Ö..'e kefil olduğunu, borcun ödeneceğini söylediğini,
telefonu alan sanığa hemen maktulü evine götürmesini, kendisini
beklediklerini söylediğini, "ben gelemiyorum" dediğinde, "ben geleyim
yarım saat sonra Dışkapı Köprüsünün orda buluşalım" diye söylediğini,
ancak sanığın oraya gelmediğini, tekrar sanığı telefonla aramaya
çalıştığını, ancak ulaşamadığını, daha sonra Mehmet'i arayıp sanığa
ulaşamadığını söylediğini, sonradan Mehmet’in kendisini arayıp maktulün
öldüğünü söylediğini, sanığın alkol aldıklarını ve maktule bir kaç tane
vurduğunu, ayıltmaya çalıştığını belirttiğini ifade etmiş, Kollukta
susma hakkını kullanan sanık savcılıkta özetle; maktule 5.000 Liraya
2010 yılında bir minibüs sattığını, 1.000 Lirasını aldığını ancak 4.000
Lirasını 8 aydır istemesine rağmen bir türlü maktulün ödemediğini,
borcunu ödemesi konusunda bir çok kez aramasına rağmen telefona ya
eşinin çıktığını ya da kendisi çıksa bile S.. Y.. olmadığını
söylediğini, bu nedenle uzun süre kendisi ile görüşemediğini, en sonunda
bir bayana buluşmak amacıyla telefon ettirip, bir alışveriş merkezinin
önüne olay günü saat 15.00 sıralarında buluşmaya gelmesi sonucu
kendisine ulaştığını, buradan maktulün aracı ile yanlarına bira da
alarak Sincan da bulunan Peçenek isimli yerdeki piknik alanına
gittiklerini, konuşurken çocuğuna bez, mama alamayacak duruma geldiğini
söylediğinde maktulün "anasını sinkaf ettiğim, benim de eşimin ayakları
protezli, beni şimdi mi buldun ben şimdi bitmiş durumdayım" diye hakaret
ettiğini, bunun üzerine kendisine bir tokat attığını, maktulün yandan
açmalı bir bıçak çıkardığını, boğuşmaya başladıklarını, boğuşma devam
ederken maktulün elindeki bıçağın bacağına saplandığını, kendisinin de
parmaklarında iki tane çizik oluştuğunu, sonra bayılır şekilde ya da
sarhoşluktan sızmış gibi koltuğun üzerine yattığını, bu olayın saat
19.00 sıralarında olduğunu, sarhoşluktan sızdığını zannedip yüzüne su
döktüğünü, boğuşmadan önce konuşurken maktulün eşinin telefonla
aradığını, telefonda eşiyle konuştuktan sonra telefonu kendisine
verdiğini, maktulün eşine sattığı minibüsü sorduğunu, başkasına
verdiklerini söylediğini, telefonunu istediğinde bilmediğini
söylediğini, boğuşma olayı yaşandıktan sonra yaralandığını anlayınca
şoför koltuğuna geçip İstanbul yoluna doğru arabayı sürdüğünü, kendisini
önce Erkal’ın sonra da M.. Ö.. diye birisinin aradığını, daha sonra
maktulün eşi ile görüştüklerini ve eşine yaralandığını, yüzünü yıkayıp
getireceğini söylediğini, maktulü SSK Bloklarındaki evine bırakmak
maksadıyla Yenimahalleye geldiğini, sokaklardan birinde aracı durdurup
Erkal'ın aramasını beklerken uyuya kaldığını, uykusu ağır olduğu için ve
sarhoş olduğu için aramaları duymadığını, Erkal'ın aramasıyla
uyandığında maktulün baygın olduğunu görünce su döktüğünü, ayılmayınca
Ankara Hastanesine götürdüğünü, yarasının çok önemli olmadığını,
yaralandıktan sonra "beni böylece evime bırak" dediği için hemen
hastaneye götürmediğini, yaralamayı ya da öldürmeyi hiç düşünmediğini
belirtmiş, Sorguda savcılıktaki savunmasına benzer şekilde anlatımda bulunmuş,
Ana hatlarıyla önceki aşamalardaki savunmalarıyla benzer olmakla
birlikte mahkemede önceki anlatımlarından farklı olarak; normal
konuşurken bez ve mama alamadığını maktule söyleyince, sinkaflı küfür
ederek kendisine tokat attığını, ayrıca beline doğru elini atma hareketi
yapınca korkup üzerine doğru atladığını, maktulün elinde orta boy bir
sustalı bıçak olduğunu, sarhoşluğun etkisiyle bıçağı yere düşürdüğünü,
bu sırada kendisine tokatla ve yumrukla vurmaya devam ettiğini, bunun
üzerine bıçağı alarak sağ baldırına doğru dürttüğünü, maktulün kafasına
herhangi bir şeyle vurmadığını, tuvalet ihtiyacı için arabadan indiğinde
kafasını bir yere çarpmış olabileceğini ifade etmiştir. 5237 sayılı
Türk Ceza Kanununun Birinci Kitap, İkinci Kısımda, "Ceza sorumluluğunu
kaldıran veya azaltan nedenler" başlıklı İkinci Bölümde yer alan "haksız
tahrik" 29. maddede; "Haksız bir fiilin meydana getirdiği hiddet veya
şiddetli elemin etkisi altında suç işleyen kimseye, ağırlaştırılmış
müebbet hapis cezası yerine onsekiz yıldan yirmidört yıla ve müebbet
hapis cezası yerine oniki yıldan onsekiz yıla kadar hapis cezası
verilir. Diğer hâllerde verilecek cezanın dörtte birinden dörtte üçüne
kadarı indirilir" şeklinde, ceza sorumluluğunu azaltan bir neden olarak
hüküm altına alınmıştır. 5237 sayılı TCK'nda tahrikle ilgili olarak,
765 sayılı TCK’nda yer alan ağır tahrik-hafif tahrik ayırımına son
verilmiş ve tahriki oluşturan fiilin, somut olayın özelliklerine göre
hâkim tarafından değerlendirilmesi ve sanığın iradesi üzerindeki etkisi
göz önüne alınarak maddede gösterilen iki sınır arasında belirlenen
oranda indirim yapılması şeklinde bir düzenlemeye gidilmiştir. Ceza
sorumluluğunu azaltan bir neden olarak düzenlenen haksız tahrik; kişinin
haksız bir fiilin kendisinde oluşturduğu hiddet veya şiddetli elemin
etkisi altında suç işlemesi durumunda kusur yeteneğindeki azalmayı ifade
etmektedir. Bu halde fail, suç işleme yönünde önceden bir karar
vermeksizin, dışarıdan gelen etkinin ruhsal yapısında meydana getirdiği
karışıklığın bir sonucu olarak suç işlemeye yönelmektedir. Bu yönüyle
haksız tahrik, kusurun irade unsuru üzerinde etkili olan bir nedendir.
Başka bir anlatımla, haksız tahrik halinde failin iradesi üzerinde bir
zayıflama meydana gelmekte, böylece haksız bir fiilin meydana getirdiği
hiddet veya şiddetli elemin etkisi altındaki kişinin suç işlemekten
kendisini alıkoyma yeteneği önemli ölçüde azalmış bulunmaktadır. 5237
sayılı TCK’nun 29. maddesinde yer alan haksız tahrik hükümlerinin
uygulanabilmesi için şu şartların birlikte gerçekleşmesi gereklidir: a) Tahriki oluşturan bir fiil bulunmalı, b) Bu fiil haksız olmalı, c) Fail öfke veya şiddetli elemin etkisi altında kalmalı, d) Failin işlediği suç, bu ruhi durumun tepkisi olmalı, e) Haksız tahrik teşkil eden eylem, mağdurdan sadır olmalıdır.
Haksız tahrik hükümlerinin uygulanabilmesi için kanunda bir zaman
sınırlaması mevcut olmayıp, aradan uzunca bir zaman geçse bile önceki
olayın etkisiyle suç işlenmişse tahrik hükümleri uygulanmalıdır. Öte
yandan, Ceza Genel Kurulu ile Özel Dairelerce tereddütsüz olarak
sürdürülen uygulamaya göre failin, ilk haksız hareketin mağdur veya
maktulden kaynaklandığına ilişkin savunmasının aksinin ispatlanamaması
halinde "şüpheden sanık yararlanır" ilkesi uyarınca sanık lehine haksız
tahrik hükümleri uygulanmalıdır. Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Sanığın, aracını satın alıp bir türlü parasını ödemeyen ve sürekli
olarak kendisinden kaçan maktule bir şekilde ulaştığı, maktule ait
araçla Sincan'da bulunan Peçenek isimli bölgedeki piknik alanına
gittikleri, burada araç içerisinde konuşurken yaşanan tartışma esnasında
ele geçirilemeyen bıçakla maktulü vücudunun farklı yerlerinden
bıçaklayıp, kafasına künt bir cisimle vurmak veya sert bir yere çarpmak
suretiyle ölümüne neden olduğu somut olayda; maktulün uzun süredir
sanığa olan borcunu ödemeyip sanığı ekonomik olarak oldukça zor durumda
bırakması, bütün aramalarına rağmen sürekli olarak sanıktan kaçması,
sanığın tüm aşamalarda ısrarla, duraksamaya yer vermeyecek ve birbiriyle
uyumlu olacak şekilde, borcunu ödemesini istediği maktulün sinkaflı
şekilde kendisine sövdüğünü belirtmesi ve dosya içeriği itibariyle
sanığın bu savunmasının aksini gösterir bir delilin mevcut olmaması
karşısında, sanığın maktulden kaynaklanan bu haksız fiillerin
oluşturduğu hiddet veya şiddetli elemin etkisi altında hareket ederek
atılı suçu işlediği kabul edilmelidir. Bu itibarla, uygulanma
şartları oluştuğu halde sanık hakkında haksız tahrik hükmünün
uygulanmaması isabetsiz olup, yerel mahkeme direnme hükmünün bozulmasına
karar verilmelidir. Çoğunluk görüşüne katılmayan on beş Genel
Kurul Üyesi; "yerel mahkeme direnme hükmünün isabetli olduğu ve onanması
gerektiği" düşüncesiyle karşı oy kullanmışlardır. SONUÇ: Açıklanan nedenlerle;
1- Sincan 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 05.09.2013 gün ve 195-161 sayılı
direnme kararının, uygulanma şartları oluştuğu halde sanık hakkında
haksız tahrik hükmünün uygulanmaması isabetsizliğinden BOZULMASINA,
2- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet
Başsavcılığına TEVDİİNE, 30.10.2014 tarihinde yapılan birinci müzakerede
yeterli çoğunluk sağlanamadığından, 18.11.2014 tarihinde yapılan ikinci
müzakerede oybirliğiyle karar verildi.