Kanun Detayı

Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 4920 - Karar Yıl 2010 / Esas No : 767 - Esas Yıl 2010





MAHKEMESİ : ALANYA 2. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 13/10/2006NUMARASI : 2004/388-2006/557Taraflar arasında görülen davada;Davacı, kayden malik olduğu 18 parsel sayılı taşınmazdaki 18 nolu bağımsız bölümü, davalı M.’in birlikte iş kurmaya ikna ederek aldığı vekaletnameyi kötüye kullanarak anılan taşınmazı iş ortağı F.’ya satış suretiyle temlik ettiğini, onunda davalı V.’a devrettiğini davalıların birbirlerini tanıyan kişiler olup, iyi niyetli olmadıklarını, kandırıldığını, bedel de ödemediğini ileri sürerek tapunun iptal ve tescilini 31.06.2006 tarihli dilekçe ile iptal tescil isteği kabul edilmediği takdirde rayiç değerin tahsili isteğinde bulunmuştur. Davalılar; davanın reddini savunmuşlardır.Mahkemece; tapu iptal, tescil isteğinin reddine, tazminat isteğinin davalı M.e yönelik olarak kabulüne karar verilmiştir. Karar, davacı tarafından süresinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 27.4.2010 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden vekili Avukat B.N. geldi, davetiye tebliğine rağmen temyiz edilen vekilleri gelmediler, yokluklarında duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekilin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi . tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü: Dava, vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenine dayalı tapu iptal, tescil olmadığı takdirde bedel isteğine ilişkindir. Davacı, davalı M.’in birlikte iş kurmaya kendisini ikna etmek suretiyle aldığı vekaletnameyi kötüye kullanarak, habersizce taşınmazı ortağı F.’ya devrettiğini onunda diğer davalı V.’a satış biçiminde temlik ettiğini ileri sürerek eldeki davayı açmıştır.Dosya içeriğinden toplanan delillerden davacının kayden malik olduğu 18 parsel sayılı taşınmazdaki 18 nolu bağımsız bölümün davalı M.e verdiği, 03.12.2003 tarih 10429 yevmiye nolu vekalete istinaden davalı F.A.’a temlikinde ilk el durumundaki davalı yönünden, vekilin birlikte hareket ederek vekil edeni zararlandırdığı, davacının iradesine uygun hareket etmediği belirlenerek vekalet görevinin kötüye kullanıldığının benimsenmiş olması doğrudur.Ne varki, taşınmazı satış yoluyla edinen son kayıt maliki Vural’ın temellükünün iyi niyetli olması durumunda Türk Medeni Kanununun 1023. maddesinin koruyuculuğundan yararlanması gerekeceği aksi halde ayni hak kazanan 3.kişinin ediniminin korunamayacağı kuşkusuzdur.Mahkemece, ilk el yönünden vekaletnamenin kötüye kullanıldığı kabul edilerek taşınmaz bedelinin vekilden tahsiline, tapu iptal, tescil davasının reddine karar verilmiştir.Bilindiği üzere; hukukumuzda, diğer çağdaş hukuk sistemlerinde olduğu gibi kişilerin huzur ve güven içerisinde alış verişte bulunmaları satın aldıkları şeylerin ilerde kendilerinden alınabileceği endişelerini taşımamaları,dolayısıyla toplum düzenini sağlamak düşüncesiyle,alan kişinin iyi niyetinin korunması ilkesi kabul edilmiştir. Bu amaçla Medeni Kanunun 2.maddesinin genel hükmü yanında menkul mallarda 988 ve 989, tapulu taşınmazların el değiştirmesinde ise 1023.maddesinin özel hükümleri getirilmiştir. Öte yandan bir devleti oluşturan unsurlardan biri insan unsuru ise bunun kadar önemli olan ötekisi topraktır İşte bu nedenle Devlet, nüfus sicilleri gibi tapu sicillerinin de tutulmasını üstlenmiş,bunların aleniliğini (herkese açık olmasını) sağlamış,iyi ve doğru tutulmamasından doğan sorumluluğu kabul etmiş,değinilen tüm bu sebeplerin doğal sonucu olarakta tapuya itimat edip, taşınmaz mal edinen kişinin iyi niyetini korumak zorunluluğunu duymuştur.Belirtilen ilke M.K.nun 1023.maddesinde aynen "tapu kütüğündeki sicile iyi niyetle dayanarak mülkiyet veya başka bir ayni hak kazanan 3 ncü kişinin bu kazanımı korunur" şeklinde yer almış, aynı ilke tamamlayıcı madde niteliğindeki 1024.maddenin 1.fıkrasına göre "Bir ayni hak yolsuz olarak tesçil edilmiş ise bunu bilen veya bilmesi gereken 3 ncü kişi bu tesçile dayanamaz" biçiminde öngörülmüştür.Ne varki; tapulu taşınmazların intikallerinde, huzur ve güveni koruma, toplum düzenini sağlama uğruna, tapu kaydında ismi geçmeyen ama asıl malik olanın hakkı feda edildiğinden iktisapta bulunan kişinin,iyi niyetli olup olmadığının tam olarak tespiti büyük önem taşımaktadır.Gerçekten bir yanda tapu sicilinin doğruluğuna inanarak iktisapta bulunduğunu ileri süren kimse diğer yanda ise kendisi için maddi,hatta bazı hallerde manevi büyük değer taşıyan ayni hakkını yitirme tehlikesi ile karşı karşıya kalan önceki malik bulunmaktadır.Bu nedenle yüzeysel ve şekilci bir araştırma ve yaklaşımın büyük mağduriyetlere yol açacağı,kişilerin Devlete ve adalete olan güven ve saygısını sarsacağı ve yasa koyucunun amacının ilk bakışta,şeklen iyi niyetli gözükeni değil,gerçekten iyiniyetli olan kişiyi korumak olduğu hususlarının daima göz önünde tutulması,bu yönde tüm delillerin toplanıp derinliğine irdelenmesi ve değerlendirilmesi gerekmektedir. Nitekim bu görüşten hareketle "kötü niyet iddiasının def'i değil itiraz olduğu,iddia ve müdafaanın genişletilmesi yasağına tabii olmaksızın her zaman ileri sürülebileceği ve mahkemece kendiliğin den (resen) nazara alınacağı ilkeleri 8.ll.l99l tarih l990/4 esas l99l/3 sayılı İnançları Birleştirme Kararında kabul edilmiş, bilimsel görüşlerde aynı doğrultuda gelişmiştir. Somut olay da ise; mahkemece 2. el durumundaki V.’ın iyi niyetli olduğu kabul edilmişse de, dosya kapsamından son kayıt maliki V.’ın babası ile ilk el F.’nın aynı yerde bürolarının bulunduğu, temliki işlemde V.’a vekaleten babasının taraf olduğu, taşınmazın gerçek değeri ile temlik değeri arasında fahiş fark olduğu sabittir. Her ne kadar davalı V.akitte gösterilen bedelin üzerinde bir meblağ ödediğini savunmuşsa da bu husus dosya kapsamı ile kanıtlanamadığı gibi yine dosya içindeki tespit dosyasından (2004/153 D.İşler) son kayıt maliki V.’ın çekişmeli taşınmazda oturan olup olmadığı, yada kimlerin oturduğunun tespitini mahkemeden talep etmiş olması, anılan taşınmazı satın alırken bu hususları göz ardı etmesi de hayatın olağan akışına aykırıdır.Belirtilen bu olgular yukarıda açıklanan ilkelerle birlikte değerlendirildiğinde 2. el durumundaki son kayıt malikinin Türk Medeni Kanununun 1023. maddesinin koruyuculuğundan yararlanamayacağı ve iyi niyetli olmadığı kabul edilmelidir.Hal böyle olunca, tapu iptal ve tescil isteğinin kabulüne karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı olduğu üzere karar verilmiş olması doğru değildir.Davacının temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle hükmün açıklanan nedenlerden ötürü HUMK.nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA,24.12.2009 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Ücret Tarifesinin 14. maddesi gereğince gelen temyiz eden vekili için 750.00.-TL. duruşma avukatlık parasının temyiz edilenden alınmasına, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine,27.4.2010 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.