DAVA : Çocuğun cinsel
istismarı suçundan sanık A. K.'ın 5237 sayılı TCK'nın 103/2, 43/1 62, 53 ve 63
maddeleri uyarınca 8 yıl 4 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, mahsuba ve
hak yoksunluğuna ilişkin, İzmir 3. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 07.05.2008
gün ve 416-143 sayılı hükmün, sanık müdafileri tarafından temyiz edilmesi
üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 5. Ceza Dairesince 15.12.2008 gün ve
13283-11283 sayı ile;
" Oluşa ve dosya
içeriğine uygun olarak rızaya dayalı gerçekleştiği kabul edilen eylemin
niteliğini belirlemeye etkisi bakımından ilgili mericiden mağdurun doğum
tutanağının onaylı sureti ve Uşak 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2008/219 esas
sayılı dosyası getirtilip, resmi bir kurumda doğmadığının saptanması halinde
mağdurun yaşını belirlemeye yönelik kemik grafileri çektirilerek tam teşekküllü
bir hastaneden sağlık kurulu raporunun aldırılması duraksama halinde Adli Tıp
Kurumundan görüş sorulup mağdurenin suç tarihindeki yaşı belirlendikten sonra
sanığın hukuki durumunun tayin ve takdiri lüzumu",
Nedeniyle bozulmasına
karar verilmiştir.
Bozmaya uyan yerel
mahkemece 30.03.2009 gün ve 21-96 sayı ile; mağdurun doğum tutanağı, nüfusa
kayıt belgesi ve esas numarası belirtilen asliye hukuk mahkemesi dosyasındaki
belgeler getirilip incelendikten sonra önceki hükümdeki gibi karar verilmiştir.
Hükmün sanık
müdafileri tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 5.
Ceza Dairesince 01,12 2009 gün ve 13325-13437 sayı ile;
" Yargıtay Ceza
Genel Kurulunun 30.03.1981 gün ve 5/2-106 sayılı kararında açıklandığı üzere
ceza yargılamasının amacının maddi gerçeğin saptanması olduğu nazara alınarak
mağdurun yaşının düzeltilmesiyle ilgili olarak açılan Uşak 2. Asliye Hukuk
Mahkemesinin 2008/219 sayılı dosyasındaki Uşak Devlet Hastanesinin 03.07.2008
talihli raporu ve bu rapora ek kemik grafileri getirtilip, mağdurun yaşını
belirlemeye yönelik yeni kemik grafileri çektirilerek, dosyanın mağdur ile
birlikle Adli Tıp Kurumuna gönderilerek ilgili ihtisas dairesinden görüş
sorulup mağdurun suç tarihindeki yaşı belirlendikten, mağdurun ölen kardeşinin
nüfus kaydını taşıdığına ilişkin iddia da araştırılarak buna ilişkin kanıtlar
toplanıp tartışıldıktan sonra sanığın hukuki durumunun tayin ve takdiri
gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması",
İsabetsizliğinden
bozulmasına karar verilmiştir.
İzmir 3. Ağır Ceza
Mahkemesi ise 08.02.2010 gün ve 40-27 sayı ile;
"Mağdurun
24.12.1992 günü Balıkesir Hastanesinde doğduğu, doğuma ilişkin 25.12.1992
tarihli rapora istinaden aynı gün nüfusa kaydının yapıldığı, resmi bir kurumda
doğanların yaşının düzeltilmesine yasal imkan bulunmadığı bu itibarla hastane
doğumlu olan ve günü gününe nüfusa kaydı yapılan mağdurun yaşının adli tıptan
görüş sorularak tespiti yolundaki bozma ilamının usul ve yasaya uygun
görülmediği, sanık müdafilerinin mağdurun saklı nüfustan olduğu ve grafilerinin
çektirilerek yaşının yeniden tespitini istemeleri mağdurun 1990 doğumlu olduğu,
doğumda nüfusa kaydedilmediği, 24.12.1992 tarihinde doğan ve nüfusa kaydedilen
kardeşinin bir ay sonra olduğu, mağdurun ölen çocuğun nüfus kaydını kullandığı
iddiası; mağdurun iki yıl nüfusa kaydedilmediği halde beklenmesi sonradan doğan
ve nüfusa kayıtlı bulunan çocuğun öldükten sonra nüfus kaydını kullanmasının
hayatın olağan akışına, akla ve mantığa uygun bulunmadığı keza mağdur, babası,
annesi ve tanık olarak dilenen ablasının kovuşturma safhasında şikayetçi
olmadıkları, soruşturma aşamasından farklı beyanlarına sanığı cezadan
kurtarmaya yönelik olduğundan itibar edilmediği, mağdurun nasiyei halinin nüfus
kaydına uygun olduğu ,"
Gerekçesiyle önceki
hükmünde direnmiştir
Bu hükmün de sanık
müdafileri tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay Cumhuriyet
Başsavcılığının "bozma" istekli 30.04.2012 gün ve 233729 sayılı
tebliğnamesi ile Yargıtay 1. Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel
Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır:
KARAR : Sanığın
çocuğun nitelikli cinsel istismarı suçundan cezalandırılmasına karar verilen
somut olayda, Özel Daire ile yerel mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel
Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık, kayden ondört yaşın içerisinde
bulunan ve resmi kurumda doğduğu anlaşılan, ancak onbeş yaşından büyük olduğu
ileri sürülenden mağdurenin gerçek yaşının saptanması için Adli Tıp Kurumundan
rapor alınmasına gerek olup olmadığının belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya
içeriğinden,
Nüfus aile kayıt
tablosu ve mernis doğum tutanağına göre mağdurenin 24.12.1992 tarihinde
Balıkesir Devlet Hastanesinde doğduğu ve bu gün sonra 25.12.1992 tarihinde
doğum belgesine istinaden nüfusa kaydedildiği,
Mağdurenin kollukla,
yaşının küçük olması nedeniyle görevlendirilen avukat ve psikolojik danışman
huzurunda; ablasının erkek arkadaşı olan sanığın, rızası doğrultusunda
kendisine karşı cinsel davranışlarda bulunduğunu belirterek şikayetçi olduğu,
sanığın mafya ilişkileri bulunduğundan ailesinin şikayetçi olmasını
istemediğini, altı gün sonra babası ile birlikle karakola başvurarak,
şikayetten vazgeçme dilekçesi verdiğini, savcılık ve mahkemede ise olayın
ablasını kıskanması nedeniyle uydurduğu bir senaryo olduğunu, sanığın kendisine
karşı cinsel bir fiilinin bulunmadığını belirttiği,
Mağdurenin kolluktaki
beynin sırasında hazır bulunan psikolojik danışmanın; "mağdurun kimlik
yaşı ile fiziksel durumunun uyumlu ve yaşadığı olayın hukuki anlam ve önemim
anlayacak zeka seviyesine sahip olduğu" şeklinde açıklamada bulunduğu,
Ege Üniversitesi Tıp
fakültesi Hastanesi Çocuk Psikiyatrisi Ana Dilim Dalı Başkanlığınca düzenlenen
raporda, "mağdurun fiziki görünümünün yaşından büyük gösterdiği, zeka
düzeyinin klinik olarak normal olduğu psikolojik sorunlarının varlığını kabul
etmeyen, dürtü kontrol sorunu yaşayan, psikolojik yalan söyleyen özellikleri
saptandığı, beden ve ruh sağlığının bozulmadığı" açıklamasına yer
verildiği,
Adli Tıp Kurumu 6
İhtisas Kurulu raporuna göre, mağdurenin olay nedeniyle beden ve ruh sağlığının
bozulmadığı,
Mağdurenin annesinin
kollukta; olayı kızından duyduğunu, sanığın belalı birisi olduğunu, bu nedenle
karakola müracaat etmek istemediklerini beyan ederek şikayetçi olduğu, daha
sonra ise şikayetinden vazgeçtiği,
Sanığın; mağdurenin
ablası ile duygusal ve cinsel birliktelik yaşadığını ancak mağdureye karşı
herhangi bir cinsel eylemde bulunmadığını ve üzerine atılı suçu işlemediğini
savunduğu,
Yargılama aşamasında
mağdurenin doğum tarihi veya yaşına ilişkin olarak gerek sanık ve müdafii,
gerek mağdure, gerekse mağdurenin anne ve babası tarafından herhangi bir
hususun ileri sürülmediği, yerel mahkemenin ilk hükmünün sanık müdafileri
tarafından temyiz edildiği, temyiz dilekçesinde mağdurdun yaşının düzeltilmesi
istemiyle Uşak Asliye Hukuk Mahkemesine açılan davaya ilişkin bilgilere yer
verildiği,
Uşak Asliye Hukuk
Mahkemesine ibraz edilen yaş düzeltilmesi dava dilekçesinde özetle; "Ö.
24.12.1992 doğumlu görülmektedir. Gerçekte 1990 yılında doğmuşun o sırada eşler
ayrı yaşamaktadır. Tarafların geçimsizliği sebebiyle birbirleriyle
konuşmamaları ilgisizlikleri, o anda yaşanan ruhsal nedenlerle Ö. nüfusu
kaydettirilmemiştir Daha sonra taraflar birleşmiş, ancak nüfusa kaydettirme işi
ihmal edilmiş bilahare ikinci çocuk 24.12.1992 tarihinde hastane doğumlu olarak
dünyaya gelmiş, hu çocuk nüfusa Ö. olarak kaydedilmiş, doğumdan kısa bir süre
sonra olmuştur. İkinci çocuğun ölümünü bildirip ilk çocuğun nüfusa tescilini
yaptırmak yerine kaydolmuş olan çocuğun kimliği üzerinden devam ettirerek
bugüne gelinmiştir. Gerçeğe aykırı olan bu durum çocuk açısından bazı mahkumiyetlere
sebebiyet vermektedir. Bu sebeple durumun düzeltilmesi için dava açmak
mecburiyeti doğmuştur" denildiği,
Mağdurenin babasının,
yaş düzeltme davasının görüldüğü mahkemede, "1990 yılında eşimle aramızda
anlaşmazlık oldu ve babasının evine gitti. O sırada hamile olduğunu sonradan
öğrendim. Ö. doğduktan sonra yeniden bir araya geldik 1992 yılında bir kızımız
daha dünyaya geldi. Bu kızı nüfusa kaydettirdik. Kısa bir süre sonra da öldü.
Ö. ölen kızımızın kaydı ile devam etti 1990 doğumludur, ancak kendisinden sonra
doğan kardeşinin nüfusunu kullanmaktadır.",
Annesinin de,
"1990 yılında bir ayrılık yaşadık Ö. o sırada dünyaya geldi.",
Şeklinde anlatımda
bulundukları,
Uşak Devlet
Hastanesinde görevli dahiliye, genel cerrahi, nöroloji, göz hastalıkları, kulak
burun boğaz ve psikiyatrı uzmanlarından oluşan altı kişilik heyet tarafından
düzenlenen 07.07.2008 tarihli raporda; mağdurenin genel görünümü, bedeni ve
ruhi gelinimi ile çekilen kemik grafilerine göre on yedi yaşının sonunda
olduğunun belirtildiği,
Uşak 2. Asliye Hukuk
Mahkemesince yaş düzeltme davasına ilişkin yargılama sonucunda davanın reddine
karar verildiği, davacılar vekili tarafından temyiz edilen kararın, Yargıtay
18. Hukuk Dairesince 27.10.2009 gün ve 8998-9.126 sayı ile onandığı,
Yaş düzeltme
davasının reddi üzerine mağdurenin babasının Balıkesir Nüfus Müdürlüğüne
müracaat ederek nüfus kaydının düzeltilmesi isteminde bulunduğu,
Balıkesir Merkez İlçe
Nüfus Müdürlüğünce 05.03.2009 tarihli yazı ile;
"M. Ç.,
27.01.2009 tarihli dilekçesiyle kızı Ö.'nin 25.01.1993 tarihinde bir aylık iken
öldüğünü beyan ederek kayıtlardan düşümünün yapılmasını talep etmiştir.
Adı geçenin dilekçesi
5490 sayılı Kanunun 33. maddesi ile bu Kanunun uygulanmasına ilişkin
Yönetmeliğin 69. maddesinin 1 ve 3. fıkraları gereğince tahkik ettirilmek üzere
Emniyet Müdürlüğüne gönderilmiş gelen yazıda, M. Ç.'ın dilekçesinde şahit
olarak gösterdiği A. S., ve A. K.'nun Ö.'nin öldüğünü beyan etlikleri
anlaşılmıştır. Emniyet müdürlüğü tarafından yapılan soruşturmanın detaylı bir
rapora bağlanmadığı anlaşıldığından iade edilmiştir.
İzmir 3. Ağır Ceza
Mahkemesince Müdürlüğümüze gönderilen 16.02.2009 gün ve 2009/21 sayılı
müzekkere ile Ö. Ç.'u ait doğum tutanağının istenmesiyle bilgisayar ortamındaki
kaydı üzerinde yapılan sorgulamada, M.Ç. tarafından olduğu iddia edilen Ö.ye
ait Balçova Nüfus Müdürlüğünden 31.01.2007 talihinde yenilemeden, 09.11.2007
tarihinde de kayıptan nüfus cüzdanı alındığı, 03.07.2008 ve 16.10.2008
tarihinde Uşak Nüfus Müdürlüğüne, 27.02.2009 günü Müdürlüğümüze gerçekdışı
beyanda bulunduğu anlaşıldığından 5490 sayılı Kanunun 67 maddesi gereğince
işlem yapılarak sonucundan bilgi verilmesi" istemiyle suç duyurusunda
bulunulduğu,
Balıkesir Cumhuriyet
Başsavcılığı tarafından ifadesine başvurulan mağdurenin babasının; "1990
yılında tarihini tam alarak hatırlamadığını günde A. isimli kızım doğmuştu.
Fakat ailevi meseleler nedeniyle kızımı nüfusa kaydettirememiştim. 24.12.1992
günü Ö. doğdu 25.01.1993 tarihinde de öldü. Ancak ölümünü nüfusu bildirmedim. Onun
nüfus cüzdanını nüfusa bildirmediğim A. Kullandı. Artık A.'ye Ö. diyorduk Uşak
Asliye Hukuk Mahkemesine müracaat edip nüfus kayıtlarının düzeltilmesini
istedik. Mahkemece işlemin idari yolla halli gerektiği konusunda karar verildi.
Balıkesir Nüfus Müdürlüğüne müracaat ederek ölümünü beyan ettim. Amacım geç
kalmış işlemi tamamlayıp nüfus kayıt işlemlerinin düzeltilmesini sağlamaktı.
Bir dönem ikamet ettiğim Balçova'da Ö.'ye ait gerçekte A. için nüfus kaydı
çıkarmıştım. Uşak Nüfus Müdürlüğünden de nüfus kaydı çıkarttım. A. isimli
kızımın yaşı reşit olmadığı için nüfus kaydını ben çıkarıyordum Ö.'nin ölüm
şerhi düşüldükten sonra A.'nin kaydını çıkaracağını, Balçova ve Uşak'ta vermiş
olduğum adresler doğrudur. Balçova'da bir evim vardır. Uşak'ta da kalmıştım.
Halen Balıkesir'de ikamet ederim. Yalan beyanda bulunma gibi bir kastım
yoktur" şeklinde savunmada bulunduğu,
Mağdurenin babası
hakkında 5490 sayılı Kanuna muhalefet suçundan kamu davası açıldığı, Balıkesir
3. Asliye Ceza Mahkemesince yapılan yargılama sonucunda 25.02.2010 gün ve
309-102 sayı ile sanığın aynı kanunun 67/1, TCK'nun 43/1, 62 ve 52/2. maddeleri
uyarınca 3,740 lira adlı para cezası ile cezalandırılmasına karar verildiği,
sanık tarafından temyiz edilen hükmün inceleme aşınmasında olduğu ve henüz
kesinleşmediği,
Anlaşılmaktadır.
Türk Ceza Kanununun
102 maddesinde, "1 ) Cinsel davranırlarla bir kimsenin vücut
dokunulmazlığını ihlal eden kişi, mağdurun şikayeti üzerine, iki yıldan yedi
yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
2 ) Fiilin vücuda
organ veya sair bir cisim sokulması suretiyle işlenmesi durumunda yedi yıldan
oniki yıla kadar hapis cezasına hükmolunur. Bu fiilin eşe karşı işlenmesi
halinde soruşturma ve kovuşturmanın yapılması mağdurun şikayetine bağlıdır.
3 ) Suçun,
a ) Beden veya ruh
bakımından kendisini savunamayacak durumda bulunan kişiye karşı,
b ) Kamu görevinin
veya hizmet ilişkisinin sağladığı nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle,
c ) Üçüncü derece
dahil kan veya kayın hısımlığı ilişkisi içinde bulunan bir kişiye karşı,
d ) Silahla veya
birden fazla kişi tarafından birlikte,
İşlenmesi halinde,
yukarıdaki fıkralara göre verilen cezalar yarı oranında artırılır.
4 ) Suçun işlenmesi
sırasında mağdurun direncinin kırılmasını sağlayacak ölçünün ötesinde cebir
kullanılması durumunda kişi ayrıca kasten yaralama suçundan dolayı
cezalandırılır.
5 ) Suçun sonucunda
mağdurun beden veya ruh sağlığının bozulması halinde, on yıldan az olmamak
üzere hapis cezasına hükmolunur.
6 ) Suç sonucu mağdurun
bitkisel hayata girmesi veya ölümü halinde, ağırlaştırılmış müebbet hapis
cezasına hükmolunur"
103. maddesinde;
"1 ) Çocuğu cinsel yönden istismar eden kişi, üç yıldan sekiz yıla kadar
hapis cezası ile cezalandırılır.
Cinsel istismar
deyiminden
a ) Onbeş yaşını
tamamlamamış veya tamamlamış olmakla birlikte fiilin hukuki anlam ve
sonuçlarını algılama yeteneği gelişmemiş olan çocuklara karşı gerçekleştirilen
her türlü cinsel davranış,
b ) Diğer çocuklara
karşı sadece cebir tehdit, hile veya iradeyi etkileyen başka bir nedene dayalı
olarak gerçekleştirilen cinsel davranışlar, anlaşılır.
2 ) Cinsel istismarın
vücuda organ veya sair bir cisim sokulması suretiyle gerçekleştirilmesi
durumunda sekiz yıldan onbeş yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.
3 ) Cinsel istismarın
üstsoy ikinci veya üçüncü derecede kan hısım, üvey baba, evlat edinen vasi
eğitici, öğretici hakkı, sağlık hizmeti veren veya koruma ve gözetim
yükümlülüğü bulunan diğer kişiler tarafından ya da hizmet ilişkisinin sağladığı
nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle veya birden fazla kişi tarafından birlikte
gerçekleştirilmesi halinde, yukarıdaki fıkralara göre verilet ek ceza yarı
oranında artırılır.
4 ) Cinsel
istismarın, birinci fıkranın ( a ) bendindeki çocuklara karşı cebir veya tehdit
kullanmak suretiyle gerçekleştirilmesi halinde, yukarıdaki fıkralara göre
verilecek ceza yarı oranında artırılır.
5 ) Cinsel istismar
için başvurulan cebir ve şiddetin kasten yaralama sucunun ağır neticelerine
neden olması halinde, ayrıca kasten yaralama suçuna ilişkin hükümler uygulanır.
6 ) Suçun sonucunda
mağdurun beden veya ruh sağlığının bozulması halinde, onbeş yıldan az olmamak
üzere hapis cezasına hükmolunur.
7 ) Suçun mağdurun
bitkisel hayata girmesine veya ölümüne neden olması durumunda, ağırlaştırılmış
müebbet hapis cezasına hükmolunur.
104 maddesinde de:
"cebir, tehdit ve hile olmaksızın onbeş yaşını bitirmiş olan çocukla
cinsel ilişkide bulunan kişi, şikayet üzerine altı aydan iki yıla kadar hapis
cezası ile cezalandırılır" hükümlerine yer verilmiştir.
5237 sayılı Türk Ceza
Kanununda, 765 sayılı Kanunda olduğu gibi cinsel saldırı suçunda nıağdurenin
yasşnı göz önünde bulunduran bu düzenleme biçimine yer verilmiştir.
5237 sayılı TCK'nun
6/1 maddesinin ( a ) bendinde, "henüz on sekiz yaşını doldurmamış
kişi" olarak tanımlanan çocuk kavramı, kanun koyucu tarafından cinsel
dokunulmazlığa karşı işlenen suçların düzenlendiği bölümde, "onbeş yaşını
bitirmiş" ve "onbeş yaşını tamamlamamış" şeklinde iki ayrı dönem
olarak ele alınmış buna göre bu bölümde "onbeş yaşını tamamlamamış"
çocuklar ile "onbeş yaşını bitirmiş olup da onsekiz yaşını
tamamlamamış" olan çocuklara karşı işlenen cinsel suçlar farklı
kategorilerde mütalaa edilmiştir.
103 maddenin birinci
fıkrasının ( a ) bendinde; "onbeş yaşımı tamamlamamış" veya
"tamamlamış, olmakla birlikle fiilin hukuki anlam ve sorunlarını algılama
yeteneği gelişmemiş olan" çocuklara karşı her türlü cinsel davranış cinsel
istismar olarak tanımlanmışken, aynı maddenin ( b ) bendinde diğer çocuklar
ifadesiyle "onbeş yaşını bitirmiş olup da onsekiz yaşını
tamamlamamış" çocuklar kastedilerek bunlara karşı sadece cebir, tehdit,
hile veya iradeyi etkileyen başka bir nedene dayalı olarak gerçekleştirilen
cinsel davranışların cinsel istismar suçunu oluşturabileceği kabul edilmiştir.
Kanun koyucu "onbeş yaşını bitirmiş olup da onsekiz yaşını
tamamlamamış" olan çocuklara karşı rızalarıyla yapılan cinsel davranışları
cinsel istismar suçu kapsamına almamış ve bu kategorideki çocukların rızalarına
önem vermişken, "onbeş yaşını tamamlamamış" veya "tamamlamış
olmakla birlikte fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını algılama yeteneği
gelişmemiş olan" çocuklara karşı yapılan her türlü cinsel davranışı rıza
olsa bile çocukların cinsel istismarı suçu kapsamına almıştır. Maddedeki düzenlemeyle
onbeş yaşını bitirmeyen küçüklerle cinsel ilişkide bulunulması halinde
mağdurenin cinsel ilişki konusundaki rızası ise geçersiz sayılmıştır.
TCK'nun 104.
maddesinde ise cebir, tehdit ve hile bulunmaksızın onbeş yaşını bitirmiş olan
çocuklarla cinsel ilişkide bulunma eyleminin kovuşturulması şikayete bağlı hale
getirilmiş ve daha hafif bir ceza yaptırımına bağlanmıştır.
Görüldüğü gibi
mağdurenin onbeş yaşını bitirip bitirmediği hususu eylemin soruşturulması ile
hangi kanuni suç tipine uyduğu ve dolayısıyla faile uygulanabilecek özgürlüğü
bağlayıcı ceza yaptırımının suresi bakımından önem taşımaktadır.
Diğer taraftan 5271
sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 218. maddesi uyarınca;
"1 ) Yüklenen
suçun ispatı ceza mahkemelerinden başka bir mahkemenin görev alanına giren bir
sorunun çözümüne bağlı ise; ceza mahkemesi bu sorunla ilgili olarak da bu Kanun
hükümlerine göre karar verebilir. Ancak, bu sorunla ilgili olarak görevli
mahkemede dava açılması veya açılmış davanın sonuçlanması ile ilgili olarak
bekletici sorun kararı verebilir.
2 ) Kovuşturma
evresinde mağdur veya sanığın yaşının ceza hükümleri bakımından tespitiyle
ilgili bir sorunla karşılaşılması halinde, mahkeme, ilgili kanunda belirlenen
usule göre bu sorunu çözerek hükmünü verir."
Bir eylemin suç
oluşturup oluşturmadığı veya suçun niteliğinin saptanması ya da yüklenen suçun
ispatı ceza mahkemesi dışında bir sorunun çözümlenmesine bağlı ise ceza hakimi,
ya sorunu ceza muhakemesi hükümlerine göre karara bağlayacak ya da sorunun
hukuk veya idare mahkemesinde çözümlenmesini bekleyecektir. Ceza mahkemesine
tanınmış olan yaş düzeltme yetkisi, düzeltme sonucunda yaşta meydana gelecek
değişikliğin, ceza sorumluluğuna etkili olmasına bağlıdır. Başka bir deyişle
sanığın beraatine karar verilecek durumda yaş düzeltmesi yapılmamalı, yapılacak
yaş düzeltilmesi, cezanın artmasını veya azalmasını sağlamayacak ya da ceza
sorumluluğunu tamamen ortadan kaldırmayacaksa veya bu konuda aynı yargılama
sırasında daha önce bir karar verilmişse bu yola gidilmemelidir.
Öte yandan ceza
yargılaması hukukunda serbest ve vicdanı delil sistemi benimsenmiştir. Bu
sistemle ifade edilmek istenen mevcut delillerin bağımsız, tarafsız ve tam bir
vicdanı sorumluluk içinde değerlendirilmesi serbestliğidir. Ceza yargılamasında
somut gerçek arandığından hakimi bu gerçeğe görülebilecek kanuni sınırlar
içerisindeki her şey delil olabilecektir. Ancak hükme dayanak alınan delillerin
gerçekçi, akılcı, olayı temsil edici, kanıtlayıcı ve hukuka uygun olmaları
gerekir. Bu belirleme ceza yargılamasında şekli duruma değil, somut gerçeğe
itibar edileceğini ortaya koymaktadır. Aksinin kabulü hak ve adalet duygularını
da yaralayacaktır.
Bu açıklamalar
ışığında somut olay değerlendirildiğinde,
Mağdurenin halen
hayatta olan ablasının doğumunun ikinci gününde nüfusa tescil edilmesi,
kendisinin de hastane doğumlu olarak dünyaya geldikten iki gün sonra nüfusa
kaydedilmesi, gerek öğrenim hayatı, gerekse yargılama öncesi ve yargılama
aşamasında yaşı ile ilgili bir hususun ileri sürülmemesi, ancak sanığın
cezalandırılmasına karar verildikten sonra gerçekte on beş yaşından büyük
olduğunun iddia edilmesi, kendisinden iki yıl sonra doğan ve kısa süre sonra da
ölen kardeşi nüfusa kaydolurken kendisinin iki yıl kayıtsız kalmasının hayatın
olağan akışına uygun olmaması, Uşak 2. Asliye Hukuk Mahkemesinde açılan yaş
düzeltilmesi davasının retle sonuçlanması ve temyiz incelemesinden de geçerek
kesinleşmesi, mağdurenin ve annesinin kollukta sanıktan korktukları için
şikayetçi olmak istemediklerini beyan etmeleri, mahkemede ise şikayetlerinden
vazgeçmeleri, kolluktaki beyanı sırasında hazır bulunan psikolojik danışmanın
mağdurenin kimlik yaşı ile fiziki görünümünün uyumlu olduğunu belirtmesi, yerel
mahkemece yaşı ile görünümünün uyumlu olduğunun gözlenmesi mağdurenin babasının
nüfus müdürlüğüne gerçeğe aykırı beyanda bulunma suçundan cezalandırılmasına
karar verilmesi birlikte değerlendirildiğinde, mağdurenin yaşına ilişkin
iddiaların gerçeği yansıtmadığı, bu hususların sanığı cezadan kurtarmak için
ileri sürüldüğü ve bu konuda CMK'nın 218. maddesi uyarınca bir araştırma
yapılmasına gerek bulunmadığı kabul edilmelidir.
Bu itibarla, usul ve
kanuna uygun olan yerel mahkeme direnme hükmünün onanmasına karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne
katılmayan Genel Kurul Başkanı ve sekiz Genel Kuru Üyesi;
"Dosya içinde
tanık olarak dinlenen mağdurenin babası, mağdurenin doğumundan sonra bir
çocuklarının daha olduğunu ve kısa bir süre sonra ölmesi nedeniyle mağdurenin
önceden nüfus kayıtları gerçekleştirilmediği için ölen kardeşinin nüfus
kayıtların mağdureye uyguladıklarını, bu nedenle yaşının nüfus
kayıtlarındakinden daha büyük olduğunu gerekirse, ölen kardeşinin mezarını da
gösterebileceğini beyan etmesi karşısında; tanık beyanlarının doğru olup
olmadığı yolunda bil keşif veya araştırma yapmadan bu şekilde hüküm kurulması,
telafisi imkansız hataya sebebiyet vereceği düşüncesiyle" karşı oy
kullanmışlardır
SONUÇ : Açıklanan
nedenlerle;
1- İzmir 3. Ağır Ceza
Mahkemesinin 08.02.2010 gün ve 40-27 sayılı direnme hükmünün ONANMASINA,
2- Dosyanın,
mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE,
22.01.2013 günü yapılan birinci müzakerede yasal çoğunluk sağlanamadığından,
12.02.2013 günü yapılan ikinci müzakerede oybirliğiyle karar verildi.