Ceza Genel Kurulu 2013/283 E. , 2014/489 K.
"İçtihat Metni"Mahkemesi : DENİZLİ 2. Ağır CezaGünü : 10.04.2012 Sayısı : 62-128
Tasarlayarak kasten öldürme suçuna teşebbüse azmettirmeden sanıkların
5237 sayılı TCK'nun 38/1. maddesi yollamasıyla aynı kanunun 82/1-a, 35/2
ve 62. maddeleri uyarınca 15 yıl hapis cezası ile cezalandırılmalarına
ilişkin, Denizli 2. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 14.05.2009 gün ve
9-175 sayılı resen temyize tâbi olan hükmün, sanıklar müdafileri
tarafından da temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 1. Ceza
Dairesince 26.01.2012 gün ve 717-377 sayı ile; "...B) Sanıklar
Hüseyin ve Ali hakkında tasarlayarak insan öldürmeye azmettirme suçundan
kurulan hüküm yönünden yapılan incelemede; Sanık Hüseyin'in,
mağdur-katılan Ömer'den aldığı nakit paraları faiz karşılığında
şahıslara verdiği, faiz gelirlerini de kendi aralarında paylaştıkları,
sanık Hüseyin'in faiz karşılığı verdiği bir miktar parayı tahsil
edememesine rağmen mağdur Ömer'in paraların kendisine ödenmesi konusunda
kendisine psikolojik baskı kurması üzerine, sanık Hüseyin'in mağdura
gözdağı vermeye karar verdiği, bu amaçla daha önceden tanıdığı sanık
Ali'ye mağdur Ömer'e gözdağı vermek için yaralanması amacıyla kendisine
birisini bulmasını istediği, sanık Ali'nin aracılığı ile bu iş için
diğer sanık Mehmet Ali'yle 6.000 TL karşılığında anlaştığı, olay
tarihinden önce ilçeye gelen Ali ve Mehmet Ali'ye mağdurun işyerlerini
gösterdiği, olay günü de sabah mağdurun işyerine gelmesini sağlayarak
eşini hastaneye götüreceğinden bahisle olay yerinden ayrıldığı ve sanık
Mehmet Ali'ye mağduru gösterdiği, sanık Mehmet Ali'nin de mağdurun
işyerine giderek mağdura silahla ateş edip çene ve bacağından yaraladığı
olayda, Sanık Hüseyin'in ikrarının tek delil olması ve bu ikrarla
olayın ortaya çıkması, hükme esas alınan bu ikrara göre sanık Hüseyin'in
diğer sanık Ali aracılığıyla Mehmet Ali ile mağdurun yaralanması
konusunda anlaşması karşısında, en lehe yorumla sanıklar Hüseyin ve
Ali'nin eylemlerinin Mehmet Ali'yi silahla yaralamaya azmettirme suçunu
oluşturacağı düşünülmeden, yazılı şekilde tasarlayarak öldürmeye
teşebbüş suçundan hüküm kurulması suretiyle sanıklara fazla ceza tayini"
isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir. Yerel mahkeme ise 10.04.2012 gün ve 62-128 sayı ile;
"...Sanık H.. Y.. katılan Ömer Güneyli'ye fazla miktarda borçlanmış ve
bunu geri ödeyemez duruma gelmiştir. Bu durumdan kurtulabilmek için A..
E.. vasıtası ile hakkında verilen hükümler kesinleşen Mehmet Ali . ile
irtibata geçmiştir, sanık H.. Y.. ve A.. E.. olay öncesi planlamanın her
aşamasında rol sahibidirler, Mehmet Ali Karataş'a verilen emrin
niteliği belli değil ise de sanık Mehmet Ali Karataş burada araç olarak
kullanılan bir şahıstır, diğer sanıklar tarafından silah gibi
kullanılmıştır, 5237 sayılı TCK'nın 38/1. maddesinde azmettirenin
işlenen suçun cezası ile cezalandırılacağı belirtilmiş olup burada
Mehmet Ali .'ın işlediği suç tasarlayarak öldürmeye teşebbüs suçudur,
azmettirenler gerçekleşen sonuca katlanmak durumundadırlar, yasada bunun
aksine bir düzenleme yoktur. Mehmet Ali . hedef dışında başka birisine
karşı eylem gerçekleştirmemiş, hedefe eylem gerçekleştirmiştir. Öldürme
suçlarında ikrarın suç vasfını değiştireceğine ilişkin bir düzenleme de
yoktur, kaldı ki sanık H.. Y..'ın ikrarı olmasa dahi yapılan başka bir
soruşturma nedeniyle takip altında olup söz konusu suç ile ilgili bir
takım bulgulara da ulaşıldığı anlaşılmaktadır. Yargıtay 1. Ceza
Dairesinin bu görüşü kabul edildiği taktirde yaralama suçu yönünden
hangi maddeleri uygulanması söz konusu olacaktır, şayet hedef kişi
ölmüşse azmettirenin yaralama için azmettirdim savunması yaptığında tek
delil söz konusu ikrar olduğu taktirde bu kez yine yaralama suçundan mı
hüküm kurulacaktır, tüm bu hususlar gözetildiğinde azmettirenin işlenen
suçtan sorumlu olacağı açıktır" gerekçesiyle direnerek, ilk hükümdeki
gibi sanıkların tasarlayarak kasten öldürme suçuna teşebbüse
azmettirmeden mahkumiyetlerine karar vermiştir. Resen temyize tabi
olan hükmün sanıklar müdafileri tarafından da temyiz edilmesi üzerine,
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 11.03.2013 gün ve 185103 sayılı
"bozma" istekli tebliğnamesi ile Yargıtay Birinci Başkanlığına
gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan
gerekçelerle karara bağlanmıştır. Ceza Genel Kurulunda duruşmalı
inceleme yapılabileceğine dair bir düzenleme olmadığından, 1412 sayılı
CMUK'nun 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi gereğince halen yürürlükte
bulunan 318. maddesi uyarınca, sanık A.. E.. müdafiinin duruşma
isteminin reddine karar verilmiş, sanık Mehmet Ali Karataş hakkında
kurulan mahkumiyet hükmü Özel Daire tarafından onanmak suretiyle
kesinleştiğinden inceleme dosya üzerinden, sanıklar Hüseyin ve Ali
hakkında kurulan hükümlerle sınırlı olarak yapılmıştır. Suçun
sübutuna ilişkin bir tartışma, bu kabulde dosya içeriği itibariyle de
herhangi bir isabetsizlik bulunmamakta olup, Özel Daire ile yerel
mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken
uyuşmazlık; sanıkların eyleminin kasten öldürme suçuna teşebbüse
azmettirme mi, yoksa kasten yaralama suçuna azmettirme mi olduğunun
belirlenmesine ilişkindir. İncelenen dosya kapsamından;
17.07.2008 günü saat 10.00 sıralarında katılanın işyerinin bahçesinde
kimliği belirsiz bir kişinin silahlı saldırısı sonucu çenesinden ve
bacağından yaralanarak hastaneye kaldırıldığı, Hastanede tedavi
gören katılanın not kâğıdına kendisini vurduran kişinin H.. Y.. isimli
şahıs olduğunu yazarak kolluk görevlilerine vermesi üzerine aynı gün H..
Y..’ın şüpheli olarak gözaltına alındığı, Kolluk, savcılık ve
sorgudaki ilk savunmalarında, katılan ile bir kısım ticari işlerinin
olduğunu, katılanı vurdurtmasının kesinlikle söz konusu olmadığını
belirtmesi ve başlangıçta aleyhine herhangi bir delil olmaması nedeniyle
tutuklanması isteminin reddiyle salıverilmesine karar verildiği, Bu
tarihten yaklaşık üç ay sonra 15.10.2008 günü kolluğa, H.. Y.. isimli
şahsın S. P.’a ait evde zorla tutulduğuna ilişkin ihbar gelmesi üzerine,
ihbarda belirtilen eve gidilip kapının kilitli olması nedeniyle H.. Y..
isimli şahsın balkona çıkması sağlanarak kurtarıldığı, Kurtarma
sırasında neden evde tutulduğu sorulduğunda bu konuya ilişkin
açıklamalar yaptıktan sonra ayrıca Ö.. G.. isimli kişiyi vurdurduğunu
beyan etmesi sonrasında savcılık tarafından bu olayla ilgili olarak
yeniden savunmasının alınıp, tutuklanması istemiyle sulh ceza
hakimliğine gönderildiği ve sorgusundan sonra tutuklanmasına karar
verildiği, Sanık H.. Y..’ın sonraki savunmalarından hareketle
sanıklar A.. E.. ve Mehmet Ali . hakkında da soruşturma yapılarak her üç
sanık hakkında da kamu davası açıldığı, suçta kullanılan silahın ele
geçirilemediği,Denizli Devlet Hastanesince düzenlenen 15.09.2008
günlü raporda, katılanda ateşli silah yaralanmasına bağlı mandibuler
sıymysız kırığı, kemik defekti ve yumuşak doku yaralanması oluştuğu,
hayati tehlike geçirdiği, oluşan kırığın hayati fonksiyonlarını orta (3)
derecede etkilediği bilgilerine yer verildiği, Anlaşılmaktadır.
Katılan aşamalarda özetle; olay günü saat 09.00 sıralarında H.. Y..’ın
arayarak nerede olduğunu sorduğunu, evde ve çıkmak üzere olduğunu
söyleyince, bu kez nereye gideceğini sorması üzerine, Akseller İplik
fabrikası olarak bilinen işyerine geçeceğini belirtince Hüseyin’in
kendisinin de oraya geleceğini söylediğini, evden ayrılıp işyerinin
içerisinde bulunan boş alana aracı ile girmesine müteakip Hüseyin'in
de aracı ile peşinden geldiğini, selamlaştıktan sonra Hüseyin’in "abi
hiç oturmadan hemen Sarayköy Devlet Hastanesine geçeyim, eşim boynundan
rahatsızlanmış" dediğini, tahminen 20 gün kadar önce Hüseyin ile
aralarındaki iş ilişkisi nedeni ile kendisine 150.000 Lira avans
verdiğini, iş ilişkilerinin nedeninin ise Hüseyin'den pamuk temin
etmesini istemesi olduğunu, olaydan bir gün önce Hüseyin’in arayarak
pamuk işinden vazgeçtiğini, Uşak'tan kendisine bir miktar para
geleceğini ve avans olarak kendisine verdiği 150.000 Lirayı iade
edeceğini söylediğini, olay günü buluşmalarının nedeninin bu olduğunu,
Hüseyin'in eşinin rahatsızlanması nedeni ile önce hastaneye geçmesi
gerekirken işyerine gelmesinden şüphe duyduğunu, Hüseyin’in "paran
hazır, buradan ayrılma, ben hemen geleceğim" diyerek aracı ile
ayrıldığını, işyerinin avlusunda kahvaltı yapmaya başladığını, 5-6
dakika sonra dış kapıdan, başında şapka olan, tahminen 18-20 yaşlarında,
1.60-1.70 boylarında, hafif toplu, buğday tenli bir kişinin içeri
girerek, 5-6 metre mesafe kalana kadar yaklaştıktan sonra belinden
çıkardığı silah ile peş peşe üç el ateş ettiğini, kurşunlardan birinin
bacağına, diğerinin ise çenesine isabet ettiğini, ateş eden kişiyi
tanımadığını ve daha önce hiç görmediğini, direkt olarak gelip silahla
ateş etmesi nedeniyle bu işin önceden planlı olduğunu, bu kişiye
bulunduğu yerin tarif edildiğini düşündüğünü, ateş eden kişinin tetikçi,
H.. Y..’ın ise azmettiren olduğunu söylemiş, Kolluk, savcılık ve
sorgudaki ilk savunmalarında, katılan ile ticari ilişkisinin olduğunu,
kesinlikle katılanın vurulması olayı ile bir ilgisinin bulunmadığını
belirten sanık H.. Y.., olay tarihinden üç ay sonra savcılık tarafından
alınan ikinci savunmasında; katılan ile yaklaşık bir yıldır
tanıştıklarını, beraber faizli borç para verme işi yapmaya
başladıklarını, çoğunlukla nakit parayı Ömer'den temin ederek başka
kişilere faiz karşılığında verdiğini, verdikleri para karşılığında elde
edilen faiz gelirini aralarında paylaştıklarını, olay tarihinden
yaklaşık bir hafta kadar önce Ömer’in sürekli olarak borç verdikleri
paraların akıbetini sorduğunu, o dönemde Ömer'den nakit olarak temin
ettiği paraları faiz karşılığında vermiş olduğu kişilerden geri
alamadığını, Ömer'e de her hangi bir ödeme yapmadığını, Ömer'e
borçluların maddi sıkıntıları nedeni ile ödemede bulunmadıklarını, bu
nedenle kendisine ödeme yapamadığını söylemesine rağmen ısrarcı tutum ve
davranışlarına devam ettiğini, sürekli olarak para alacağı nedeniyle
sıkıştırdığını, Ömer'in üzerinde kurduğu psikolojik baskı nedeni ile
kendisine gözdağı vermek amacı ile Denizli'de oturan tanıdığı A.. E..
isimli kişiye durumu anlattığını, Ali'ye Ömer'i gözdağı vermek amacı
ile vurdurtmak istediğini söyleyerek, bu işi yapacak birini bulmasını
istediğini, Ali’nin "Memati" lakaplı, asıl adı Mehmet Ali Karataş
olan ve Denizli'de ikamet ettiğini öğrendiği kişiyi göstererek, işi
Mehmet Ali'nin yapacağını söylediğini, olaydan 3 gün kadar öncesinde
Denizli iline giderek Çınar mevkiinde bulunan Cumhuriyet parkında Ali
ile bu konuları görüştüklerini, Mehmet Ali ile bir gün sonrasında
konuşup anlaştıklarını, bu iş karşılığında A.. E.. ile 6000 Liraya
anlaştıklarını, aynı günün akşamında Ali ve Mehmet Ali ile
Sarayköy'de buluştuklarını, Ömer'in evini gösterdiğini, olayın olduğu
gün sabah saat 08.00 sıralarında ikisi ile birlikte Sarayköy’de
buluştuklarını, onları Ömer'in iş yerinin olduğu yere götürdüğünü, her
ikisine de Ömer’in iş yerine geleceğini söylediğini, Mehmet Ali'yi olay
yerine yakın bir yerde araçtan indirdiğini, onun orada beklemeye
başladığını, Ali ile beraber geri döndüklerini, Ali’yi Sarayköy
içerisinde Kafalı Restorant diye bilinen yerin yakınında indirdiğini,
saat 09.30 sıralarında Ömer'i arayıp nerede olduğunu sorduğunu, Ömer’in
birazdan evden çıkıp eski cam fabrikasının bulunduğu yerdeki işyerine
gideceğini, orada buluşabileceklerini söylemesi üzerine tekrar Ali'yi
arayarak yaklaşık yarım saat sonra Ömer'in işyerinde olacağını
söylediğini, saat 10.00 civarında Ömer ile Ömer'e ait iş yerinde
buluştuklarını, Ömer'e eşini hastaneye götürmesi gerektiğini, bu
nedenle ayrılacağını ve daha sonra geleceğini söyleyerek ayrıldığını, o
sırada olay yerine yakın bir yerde bulunan Mehmet Ali’ye Ömer'i işaret
ederek içeride olduğunu gösterdiğini, Mehmet Ali’nin de Ömer'in yanına
giderek eylemi gerçekleştirdiğini, sonrasında Ali’nin cep telefonu ile
mesaj atarak işi hallettiklerini söylediğini, A.. E.. ve Mehmet Ali .
isimli kişilere Ömer'i gözdağı vermek amacı ile yaralamalarını
söylediğini, kastının sadece Ömer'in yaralanmasına yönelik olduğunu,
üzerine atılı suçlamayı bu hali ile kabul ettiğini, Mehmet Ali. isimli
şahsa azmettirenin kendisi olduğunu, her ne kadar önceki beyanında
atılı suçlamayı kabul etmediğini belirtmiş ise de, duyduğu pişmanlık
nedeni ile atılı suçlamayı kabul ettiğini belirtmiş, Sorguda da
savcılıktaki sonraki savunmasının doğru olduğunu, katılanın yaralanması
konusunda gözdağı vermek amacı ile aracı şahıslarla anlaştığını,
katılanın öldürülmesi konusunda azmettirmediğini, üzerine atılı suçu bu
şekilde kabul ettiğini, katılanın yaralanması için azmettirme fiilini
işlediğini ifade etmiş, Mahkemede ise savcılık ve sorgudaki
savunmalarını kabul etmediğini, suçlamaları kesinlikle reddettiğini,
müştekiye gözdağı vermek amacıyla sanıklar Ali ve Mehmet Ali’yi
yönlendirmediğini dile getirmiş, Kollukta susma hakkını kullanan ve
diğer tüm aşamalarda suçlamaları reddeden sanık A.. E.. özetle; sanık
Hüseyin’i köylüsü olması nedeniyle tanıdığını, sanık Mehmet Ali .’ın ise
bacanağı olduğunu, kendisine isminin kısaltılmışı olarak Memati
dediğini, iddia edildiği gibi H.. Y..’ın talimatıyla katılanı vurdurtmak
amacıyla M. A.’yi yönlendirmediğini, Hüseyin ile görüşmesinin
nedeninin, Hüseyin’in kendisini arayıp amca oğlundan olan alacağını
istemesi olduğunu, paranın ne zaman bulunacağını sorduğunu, kayıtlı olan
telefon görüşmelerinin bunlara ilişkin olduğunu, iddia edilen olayla
ilgili olarak H.. Y.. ile buluşmadığını, ayrıca M. A.i ile de telefon
görüşmelerinin olduğunu, ancak kendisiyle herhangi bir yerde
buluşmadığını, Hüseyin’in kendisine iftira attığını, bir kısım
arkadaşlarının tefecilik yapan Hüseyin’e borç para verdiklerini, ancak
Hüseyin paraları ödemeyince zorda kaldığını, bu paraları ödemesini
birkaç kez söylediğini, hatta bir defasında bu konuyu görüşmek için
buluştuklarında kendisine paraları ödemediği için birkaç tokat attığını,
bu olay nedeniyle Hüseyin’in hakkında suçlamada bulunmuş olabileceğini
söylemiş, Kollukta susma hakkını kullanan ve diğer tüm aşamalarda
suçlamaları reddeden sanık Mehmet Ali ise özetle; katılan ile sanık
Hüseyin’i tanımadığını, sanık Ali’nin bacanağı olduğunu, kendisiyle
telefonla görüşmelerinin bulunduğunu, H.. Y..’ın ifadesinde belirttiği
hususların tümüyle gerçek dışı olduğunu, bu suçu üzerine yıkmak
istediğini, Hüseyin’i bir defa Denizli'de Ali’nin yanında gördüğünü, hiç
konuşmadan yanlarından ayrıldığını, bunun dışında kesinlikle bir araya
gelmediklerini ifade etmiştir.5237 sayılı Türk Ceza Kanununda, 765
sayılı Kanundaki "asli iştirak-fer’i iştirak" ayrımı terk edilerek suça
iştirakte, faillik ve şeriklik ayırımı öngörülmüş, azmettirme ve yardım
etme şeriklik kavramı içinde değerlendirilmiştir. Azmettirme 5237 sayılı TCK'nun 38. maddesinde; "(1) Başkasını suç işlemeye azmettiren kişi, işlenen suçun cezası ile cezalandırılır.
(2) Üstsoy ve altsoy ilişkisinden doğan nüfuz kullanılmak suretiyle
suça azmettirme hâlinde, azmettirenin cezası üçte birden yarısına kadar
artırılır. Çocukların suça azmettirilmesi hâlinde, bu fıkra hükmüne göre
cezanın artırılabilmesi için üstsoy ve altsoy ilişkisinin varlığı
aranmaz. (3) Azmettirenin belli olmaması hâlinde, kim olduğunun
ortaya çıkmasını sağlayan fail veya diğer suç ortağı hakkında
ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası yerine yirmi yıldan yirmibeş yıla
kadar, müebbet hapis cezası yerine onbeş yıldan yirmi yıla kadar hapis
cezasına hükmolunabilir. Diğer hâllerde verilecek cezada, üçte bir
oranında indirim yapılabilir" şeklinde düzenlenmiştir. Azmettirme,
belli bir suçun işlenmesi hususunda henüz bir düşüncesi olmayan kişide,
bir başkası tarafından suç işleme kararının oluşmasının sağlanmasıdır.
Eğer kişi daha önceden suçu işlemeye karar vermiş ise, bu takdirde
azmettirme değil, artık aynı kanunun 39/2. maddesi kapsamında manevi
yardım söz konusu olacaktır. Azmettiren konumundaki kişinin kasten
hareket etmesi gerekir. Bu kastın, failde belli bir suçu işleme
konusunda karar oluşturmayı, suçun bu kişi tarafından işlenmesi hususunu
ve azmettirilen suçun kanuni tanımındaki unsurlarını kapsaması gerekli
olmasına karşın, eylemin yer ve zamanı ile işleniş tarzına ilişkin
ayrıntıların belirlenmesine gerek yoktur. Öte yandan, amacı somut
olayda maddi gerçeğe ulaşarak adaleti sağlamak, suçu işlediği sabit olan
faili cezalandırmak, kamu düzeninin bozulmasını önlemek ve bozulan kamu
düzenini yeniden tesis etmek olan ceza muhakemesinin en önemli ve
evrensel nitelikteki ilkelerinden biri de, öğreti ve uygulamada;
"suçsuzluk" ya da "masumiyet karinesi" olarak adlandırılan kuralın bir
uzantısı olan ve Latincede; "in dubio pro reo" olarak ifade edilen
"şüpheden sanık yararlanır" ilkesidir. Bu ilkenin özü, ceza davasında
sanığın mahkumiyetine karar verilebilmesi bakımından gözönünde
bulundurulması gereken herhangi bir soruna ilişkin şüphenin, mutlaka
sanık yararına değerlendirilmesidir. Oldukça geniş bir uygulama alanı
bulunan bu kural, dava konusu suçun işlenip işlenmediği, işlenmişse
sanık tarafından işlenip işlenmediği veya gerçekleştirilme biçimi
konusunda bir şüphe belirmesi halinde de geçerlidir. Sanığın bir suçtan
cezalandırılmasına karar verilebilmesinin temel şartı, suçun hiçbir
şüpheye mahal bırakmayacak kesinlikte ispat edilebilmesidir. Gerçekleşme
şekli şüpheli veya tam olarak aydınlatılamamış olaylar ve iddialar
sanığın aleyhine yorumlanarak hüküm kurulamaz. Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Sanık Hüseyin'in, yerel mahkemece eylemin sanıklar tarafından
işlendiğini kabulde esas alınan beyanlarında, sanık Ali ile birlikte
sanık Mehmet Ali'yi katılanın öldürülmesi konusunda değil de yaralaması
konusunda azmettirdiğini belirtmesi, sanığın oluşa uygun olan bu
anlatımlarının aksine, azmettirmenin tasarlayarak kasten öldürme suçuna
teşebbüse yönelik olduğu yönünde dosya kapsamı itibarıyla her türlü
şüpheden arınmış, kesin ve inandırıcı bir delilin bulunmaması
karşısında, azmettirmenin tasarlayarak kasten öldürme suçuna teşebbüse
yönelik olduğu hususu şüphe boyutunda kalmaktadır. Diğer taraftan,
eylemin sanıklar tarafından gerçekleştirildiğini kabule dayanak
oluşturan en önemli delil sanık Hüseyin'in oluşa ve dosya kapsamına
uygun olan anlatımları olup, eylemin sanıklar tarafından işlendiğinin
tespiti noktasında bu anlatımların bir kısmının kabul edilip,
azmettirmenin hangi suça yönelik olduğuna ilişkin kısımlarının ise
bölünmesi suretiyle kabul edilmemesi çelişki oluşturacağı gibi,
delillerin takdirinde hata niteliğinde olacaktır. Bu itibarla, yerel
mahkemece, sanık Hüseyin'in anlatımları bölünmek ve bir kısmına itibar
edilip, bir kısmına itibar edilmemesi suretiyle delillerin
değerlendirilmesinde takdir hatasına düşülerek, dosya kapsamına uymayan
ve ihtimallere dayalı gerekçelerle sanıklar Hüseyin ve Ali'nin kasten
yaralama suçuna azmettirme yerine tasarlayarak kasten öldürme suçuna
teşebbüse azmettirmeden mahkumiyetlerine karar verilmesi isabetsiz olup,
direnme hükmünün bozulmasına karar verilmelidir. Çoğunluk görüşüne
katılmayan dört Genel Kurul Üyesi; "yerel mahkeme direnme hükmünün
isabetli olduğu ve onanması gerektiği" düşüncesiyle karşı oy
kullanmışlardır. SONUÇ: Açıklanan nedenlerle; 1- Denizli 2.
Ağır Ceza Mahkemesinin 10.04.2012 gün ve 62-128 sayılı direnme
kararının, sanıklar Hüseyin ve Ali'nin kasten yaralama suçuna azmettirme
yerine, tasarlayarak kasten öldürme suçuna teşebbüse azmettirmeden
mahkumiyetlerine karar verilmesi isabetsizliğinden BOZULMASINA, 2-
Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına
TEVDİİNE, 04.11.2014 tarihinde yapılan müzakerede oyçokluğuyla karar
verildi.
Bilmeniz halinde fark yaratacak kararlar
BONO • TEMİNAT SENEDİ • İSPAT YÖNTEMİ
Alacaklının bonoya dayalı olarak kambiyo senetlerine mahsus haciz yoluyla başlattığı takibe karşı borçlu, dayanak senedin 21.06.2012 tarihli araç kiralama sözleşmesi kapsamında alındığını ve teminat senedi olduğunu ileri sürerek takibin iptali istemi ile icra mahkemesine başvurmuş; mahkemece, bononu
Avukatın yapamayacağı işler- ortak çalışan avukatlar da işi yasal olarak reddetmek zorundadır.
1136 Sayılı Avukatlık Kanunu'nun 38.maddesinde avukatın işi ret mecbureyetinde olduğu haller gösterilmiş, aynı maddenin (c) bendi; “Avukatın evvelce hakim, hakem, Cumhuriyet savcısı, bilirkişi veya memur olarak görev yapmış olmasını” işi reddetme sebebi olarak kabul etmiş, aynı maddenin son fıkrasın
Danışık nedeniyle icra takibinin iptalinin istenilmesi halinde iptali yerine icra takibinin davacı bakımından hükümsüz olduğuna karar verilmelidir.
Davacı K.. Mobilya San. Tic. A.Ş. vekili tarafından, davalılar E.. Ş.. vd. aleyhine 06/01/2011 gününde verilen dilekçe ile muvazaalı işlemin iptalinin istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda; davanın kabulüne dair verilen 27/07/2011 günlü kararın Yargıtay’ca incelenmesi davalı E.. Ş..
Yargıtay
Yargıtay Karar Arama
Yargıtay Hukuk Dairesi Kararları Arama
Yargıtay Ceza Dairesi Kararları Arama
Yargıtay Karar Arama Nasıl Yapılır ?
Yargıtay Daire Bilgileri İle Dosya Sorgulama
Yargıtay Yerel Mahkeme Bilgileri İle Dosya Sorgulama
Yargıtay Kanunu
Yargıtay İş Bölümü
Yargıtay Haberleri
Karar Arama
Yargıtay Kararları
Yargıtay Hukuk Dairesi Kararları
Yargıtay Ceza Dairesi Kararları
BAM Kararları
Danıştay Kararları
Anayasa Mahkemesi Kararları
Uyuşmazlık MAhkemesi Kararları
Karar Arama Nasıl Yapılır?
Emsal Karar ve Emsal Karar Arama Nedir?
Yargıtay Karar Arama Nasıl Yapılır?
BAM Karar Arama Nasıl Yapılır?
Danıştay Karar Arama Nasıl Yapılır?
Anayasa Mahkemesi Karar Arama Nasıl Yapılır?