Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 4821 - Karar Yıl 2016 / Esas No : 15831 - Esas Yıl 2014





MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTaraflar arasında görülen tapu iptali tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın kabulüne ilişkin olarak verilen karar davalı vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi ...'ın raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;-KARAR-Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptal tescil istemine ilişkindir.Davacı, ortak mirasbırakan babaları ...’in, 2237 ada 18 parsel sayılı taşınmazını davalı kızına satış suretiyle temlik ettiğini, işlemin mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunu ileri sürerek, tapunun iptali ile miras payı oranında adına tescil istemiştir.Davalı, mirasbırakanın 1985 yılında öldüğünü, taşınmazın 1977 yılında temlik edildiğini, davacının uzun zamandan beri davaya konu taşınmazda oturduğunu, devirden itibaren 35 sene geçtiğini, taşınmazda oturan davacının bunu bilmemesinin hayatın olağan akışına aykırı olduğunu, eşi ile birlikte 1974 yılında ...’da yaşamaya başladıklarını, sermayelerini yatırıma dönüştürmek için muristen yardım istediklerini, murisin davaya konu evi bularak 1975 yılında kendi adına satın aldığını, ev için banka kanalı ile murise sürekli para gönderildiğini, taşınmazı alacak maddi gücünün bulunduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur.Mahkemece, yapılan temlikin mirastan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğu gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.Toplanan deliller ve tüm dosya içeriğinden, çekişme konusu 854 ada 1099 (yeni 2237 ada 18) parsel sayılı taşınmazdaki 44/442 payının mirasbırakan tarafından 17/01/1977 tarihli satış işlemi ile davalı kızına temlik edildiği, mirasbırakanın 15/12/1985 tarihinde öldüğü, geriye mirasçı olarak birden fazla eşinden olma dava dışı çocukları ve torunlarını bıraktığı, davacı ve davalının ana baba bir kardeş oldukları anlaşılmaktadır.Bilindiği gibi, uygulama ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay içtihatlarında ve 1.4.1974 tarihli 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Türk Medeni Kanunu'nun (TMK) 706., Türk Borçlar Kanunu'nun (TBK) 237. (Borçlar Kanunu'nun (BK) 213.) ve Tapu Kanunu'nun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun için de ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, mirasbırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alım gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.Somut olaya gelince; mirasbırakanın diğer çocukları ile bir ihtilafının olmadığı, davalının yurt dışında yaşadığı, mirasbırakanın mal kaçırmak için davalıyı tercih etme sebebinin de ortaya konamadığı, temlikin muvazaalı olduğu hususunun davacı tarafından usulünce kanıtlanamadığı sonucuna varılmaktadır.Hâl böyle olunca, davanın reddine karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı olduğu şekilde hüküm kurulması doğru değildir.Davalının temyiz itirazı açıklanan nedenlerden ötürü yerindedir. Kabulüyle, hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK'un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 19.04.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.