Anasayfa /
İçtihat /
Yargıtay Karar No : 4730 - Karar Yıl 2010 / Esas No : 4125 - Esas Yıl 2010
MAHKEMESİ : TUZLA 1. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 04/11/2009NUMARASI : 2005/204-2009/1110Taraflar arasında görülen davada;Davacı Hazine, kayden davalının maliki olduğu 6081 ve 6079 parsel sayılı taşınmazların kıyı kenar çizgisi içerisinde kaldığını ileri sürerek tapu kaydının iptali ve terkini isteğinde bulunmuştur.Davalı, davanın reddini savunmuştur.Mahkemece, davanın hak düşürücü süreden reddine karar verilmiştir.Karar, davacı Hazine vekili tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi . raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü.Asıl dava 6081 parsel sayılı, birleştirilen dava 6079 parsel sayılı taşınmazların 3621 Sayılı Yasa gereğince kıyı-kenar çizgisine göre kıyıda kaldığı iddiasına dayalı tapu iptali ve sicilin kütükten terkini isteğine ilişkindir.Mahkemece, hak düşürücü süre nedeniyle davanın reddine karar verilmiş,davalının 12.01.2010 tarihli dilekçesine istinaden, Mahkemece 19.01.2010 tarihli tavzih kararı tesis edilmiştir.Bilindiği ve HUMK.nun 455-458 maddelerinde düzenlendiği üzere, müphem (belirsiz) veya gayrivazıh olan (açık olmayan) ya da mütenakız (çelişkili birbirine aykırı) fıkralar içeren hükümlerin tavzihi (açıklaması) iki tarafltan her biri tarafından istenebilir.Bu itibarla tavzih isteği yerinde görüldüğü takdirde, hakim, hükmü belirgin hale getirir veya çelişkiyi giderir.Ancak, tavzih ile verdiği hükmü değiştiremez, tavzih yoluyla (hükümde) unutmuş olduğu istek hakkında karar veremez, bunu hükme ekleyemez.Öte yandan, tavzih hükmün kesinleşmesinden itibaren infazına kadar ki süre içerisinde istenebilir Tüm bu yasal düzenlemeler birlikte değerlendirildiğinde, somut olayda tavzih isteğinin kabulünün doğru olduğu söylenemez. Bu nedenle Mahkemenin 19.01.2010 tarihli, 2005/204 esas, 2009/1110 sayılı tavzih kararının ORTADAN KALDIRILMASINA,Diğer taraftan, bilindiği gibi; tarafların tüm delilleri toplanıp, tetkik edildikten ve HUMK.nun 376. maddesine göre; son sözleri dinlenip duruşmanın bittiği bildirildikten sonra hakimin; aynı yasanın 388. maddesi uyarınca kararı gerekçesi ile birlikte (tam olarak) yazması ve hüküm sonucunu 389. maddede öngörülen biçimde tefhim etmesi asıldır. Nevarki, uygulamada söz konusu yasanın 38l. maddesinin son fıkrasının getirdiği ayrıcalığa dayanılarak bazı zorunlu nedenlerle sadece hükmün sonucu tutanağa geçirilip tefhim edilmekte, gerekçeli karar daha sonra yazılmaktadır. İşte bu gibi hallerde HUMK.nun 389. maddesine uygun olarak tarafların hak ve yükümlülüklerini açıkca gösteren tefhim ile aleniyet ve hukuki varlık kazanan kısa karara daha sonra yazılan gerekçeli kararın uygun olması zorunludur. Esasen kısa kararı yazıp, tefhim etmekle davadan elini çekmiş olan hakimin artık bu kararını değiştirmesine yasal olanak yoktur. Öte yandan, kısa kararla gerekçeli kararın çelişkili olması, yargılamanın aleniyeti, kararların alenen tefhim edilmesine ilişkin Anayasanın l4l. maddesi ile HUMK.nun yukarıda değinilen buyurucu nitelikteki maddelerine de aykırı bir durum yaratır. Ayrıca anılan husus kamu düzeni ile ilgili olup, gözetilmesi yasa ile hakime yükletilmiş bir ödevdir. Aksine düşünce ve uygulama yargı, yargıç ve kararlarının her türlü düşünceden uzak, saygın ve güvenilir olması ilkesi ile de bağdaşmaz. Değinilen ilke ve yasa hükümleri gözardı edilerek kısa kararda" Davanın hak düşürücü süre yönünden reddine " şeklinde hüküm kurulduğu halde, gerekçeli kararda" asıl davanın konusunu teşkil eden çekişme konusu 6081 parsel sayılı taşınmaza ilişkin açıklama yapıldıktan sonra hak düşürücü süre yönünden davanın reddine" denmek suretiyle, kısa kararda asıl ve birleştirilen davayı kapsar şekilde hüküm kurulduğu halde, sadece asıl dava yönünden karar verilmiş olduğu anlamına gelecek şekilde karar verilerek kısa karara çelişkili olarak gerekçeli karar yazılması doğru değildir. Hal böyle olunca, hükmün l0.4.l992 gün, l992/7 Esas, l992/4 sayılı Yargıtay İçtihatları Birleştirme Kararı çerçevesinde bir karar verilmek üzere HUMK.nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, 21.4.2010 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.