Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 471 - Karar Yıl 2016 / Esas No : 5500 - Esas Yıl 2014





MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİDAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL,TAZMİNATTaraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil, tazminat davası sonunda, yerel mahkemece davanın reddine ilişkin olarak verilen karar davacı vekili tarafından yasal süre içerisinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 19.01.2016 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden vekili Avukat ... ile temyiz edilen davalı ... vekili Avukat ... geldiler, davetiye tebliğine rağmen diğer temyiz edilen davalı ... vekili Avukat gelmedi, yokluğunda duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekillerin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:-KARAR-Dava, vekâlet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil, olmadığı takdirde tazminat isteğine ilişkindir.Davacı, çekişme konusu 1561 parsel sayılı taşınmazın 24/3720 payının mirasbırakan babası .... adına kayıtlı iken anılan payın vekili olan kızı davalı ... tarafından diğer davalı ...'a 14.12.2005 tarihinde satış suretiyle temlik edildiğini, murisin taşınmazdaki payı satmayı düşünmediği gibi vekilin satış bedelini kendi adına aldığını, vekalet yetkisinin kötüye kullanıldığını, ayrıca gabinin koşullarının da oluştuğunu, diğer davalı ...'ın da iyi niyetli olmayıp taşınmazdaki payı düşük bedelle satın aldığını, miras bırakanın hukuki ehliyetinin de bulunmadığını ileri sürerek, payı oranında iptal ve tescil olmazsa tazminat isteğinde bulunmuştur.Davalı ..., murisin talebi ile dava konusu taşınmazdaki payını sattığını, vekâlet görevini kötüye kullanmadığını, ayrıca murisin ölene kadar akıl sağlığının yerinde olduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur.Davalı ..., dava konusu payı bedeli karşılığında temellük ettiğini, iyiniyetli olduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur.Davanın reddine ilişkin karar Dairece; “... Somut olayda, temlikin 14.12.2005 tarihinde yapıldığı, vasiyetnamenin iptaline ilişkin dosyada Adli Tıp Kurumundan alınan rapor ile murisin 27.12.2005 tarihi itibarıyla hukuki ehliyete haiz olduğunun saptandığı, eldeki dava bakımından temlikin daha önceki bir tarihte olması nedeniyle hukuki ehliyetsizlik iddiasının sabit olmadığı anlaşılmaktadır. Öte yandan, vekil aracılığı ile yapılan temlikler bakımından gabin iddiasının dinlenemeyeceği de açıktır.Ne varki, mahkemece vekalet görevinin kötüye kullanılması iddiası üzerinde durulmuş değildir... Hal böyle olunca, vekalet görevinin kötüye kullanılmasına yönelik iddianın yukarıdaki ilkeler uyarınca araştırılması, taraf delillerinin toplanması, toplanan ve toplanacak deliller birlikte değerlendirilip, varılacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken noksan soruşturma ile yetinilerek yazılı olduğu üzere hüküm kurulmuş olması doğru değildir...” gerekçesiyle bozulmuş, mahkemece bozma ilamına uyularak yapılan yargılama sonunda vekalet görevinin kötüye kullanıldığı iddiasının kanıtlanamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.Dosya içeriğinden ve toplanan delillerden; mirasbırakan ...'nin 15.11.2001 tarihli vekaletname ile kızı olan davalı ...'i vekil tayin ettiği ve anılan vekilin muris ...'nin çekişme konusu 1561 parsel sayılı taşınmazdaki 24/3720 payını 14.12.2005 tarihinde diğer davalı ...'a satış suretiyle temlik ettiği, murisin 04.07.2006 tarihinde öldüğü ve geriye kızları olan davacı ... ile davalı ... ve dava dışı İffet Handan'ın kaldığı anlaşılmaktadır.Bilindiği üzere, Borçlar Kanununun temsil ve vekâlet aktini düzenleyen hükümlerine göre, vekalet sözleşmesi büyük ölçüde tarafların karşılıklı güvenine dayanır. Vekilin borçlarının çoğu bu güven unsurundan, onun vekil edenin yararına ve iradesine uygun davranış yükümlülüğünden doğar.6098 s. Türk Borçlar Kanununda (TBK) sadakat ve özen borcu, vekilin vekil edene karşı en önde gelen borcu kabul edilmiş ve 506. maddesinde (818 s. Borçlar Kanunu'nun (BK) 390.) maddesinde aynen; "Vekil, vekâlet borcunu bizzat ifa etmekle yükümlüdür. Ancak vekile yetki verildiği veya durumun zorunlu ya da teamülün mümkün kıldığı hâllerde vekil, işi başkasına yaptırabilir.Vekil üstlendiği iş ve hizmetleri, vekâlet verenin haklı menfaatlerini gözeterek, sadakat ve özenle yürütmekle yükümlüdür.Vekilin özen borcundan doğan sorumluluğunun belirlenmesinde, benzer alanda iş ve hizmetleri üstlenen basiretli bir vekilin göstermesi gereken davranış esas alınır." hükmüne yer verilmiştir. Bu itibarla vekil, vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zararlandırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altındadır. Vekâletin kapsamı, sözleşmede açıkça gösterilmemişse, görülecek işin niteliğine göre belirlenir (TBK'nin 504/1). Sözleşmede vekâletin nasıl yerine getirileceği hakkında açık bir hüküm bulunmasa veya yapılan işlem dış temsil yetkisinin sınırları içerisinde kalsa dahi vekilin bu yükümlülüğü daima mevcuttur. Hatta malik tarafından vekilin bir taşınmazın satışında, dilediği bedelle dilediği kimseye satış yapabileceği şeklinde yetkili kılınması, satacağı kimseyi dahi belirtmesi, ona dürüstlük kuralını, sadakat ve özen borcunu göz ardı etmek suretiyle, makul sayılacak ölçüler dışına çıkarak satış yapma hakkını vermez. Vekil edenin yararı ile bağdaşmayacak bir eylem veya işlem yapan vekil değinilen maddenin son fıkrası uyarınca sorumlu olur. Bu sorumluluk BK'de daha hafif olan işçinin sorumluluğuna kıyasen belirlenirken, TBK'de benzer alanda iş ve hizmetleri üslenen basiretli bir vekilin sorumluluğu esas alınarak daha da ağırlaştırılmıştır.Öte yandan, vekil ile sözleşme yapan kişi 4721 s. Türk Medeni Kanunu'nun (TMK) 3. maddesi anlamında iyi niyetli ise yani vekilin vekâlet görevini kötüye kullandığını bilmiyor veya kendisinden beklenen özeni göstermesine rağmen bilmesine olanak yoksa, vekil ile yaptığı sözleşme geçerlidir ve vekil edeni bağlar. Vekil vekâlet görevini kötüye kullansa dahi bu husus vekil ile vekalet eden arasında bir iç sorun olarak kalır, vekil ile sözleşme yapan kişinin kazandığı haklara etkili olamaz.Ne var ki, üçüncü kişi vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekâlet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması, Türk Medeni Kanunu'nun (TMK) s 2. maddesinde yazılı dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak kabul edilmelidir. Söz konusu yasa maddesi buyurucu nitelik taşıdığından hakim tarafından kendiliğinden (resen) göz önünde tutulması zorunludur. Aksine düşünce kötü niyeti teşvik etmek en azından ona göz yummak olur. Oysa bütün çağdaş hukuk sistemlerinde kötü niyet korunmamış daima mahkum edilmiştir. Nitekim uygulama ve bilimsel görüşler bu yönde gelişmiş ve kararlılık kazanmıştır.Hemen belirtilmelidir ki, davalı kayıt maliki Hasan'ın üçüncü kişi konumunda olduğu ve kötüniyetli olduğunun ispat edilemememesi karşısında tapu iptali ve tescil isteği bakımınından davanın reddine karar verilmiş olamsında kural olarak bir isabetsizlik yoktur. Davacının bu yöne değinen temyiz itirazları yerinde değildir.Reddine.Davacının öteki temyiz itirazlarına gelince;Somut olayda, mirasbırakan Ahmet Hamdi'nin vekili olan davalı ...'in dava konusu 24/3720 payı davalı ...'a 14.12.2005 tarihinde satış suretiyle temlik ettiği, ancak satış bedelinin muris ...'nin hesabına yatırıldığı, kendisine elden teslim edildiği ya da davacının satış bedelinden miras payına düşen kısmı aldığı davalı vekil tarafından kanıtlanamadığına göre, vekâlet görevinin kötüye kullanıldığının kabulünün gerekeceği kuşkusuzdur.Hâl böyle olunca, dava tarihi itibariyle 1561 parsel sayılı taşınmazın dava konusu edilen 24/3720 payının rayiç bedelinin usûlüne uygun şekilde hesaplanması ve davacının miras payı oranında ve dava değeri ile yatırılan tamamlama harcı da gözetilerek davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmiş olması doğru değildir.Davacının bu yöne değinen temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerden ötürü (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK'un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 25.12.2015 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Ücret Tarifesinin 14. maddesi gereğince gelen temyiz eden vekili için 1.350.00.-TL. duruşma vekâlet ücretinin temyiz edilenden alınmasına, 19.01.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.