Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 468 - Karar Yıl 2013 / Esas No : 1074 - Esas Yıl 2012





Taraflar arasındaki “istirdat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Denizli 3. Sulh Hukuk Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 21.03.2011 gün ve 2010/178 E., 2011/389 K. sayılı kararın incelenmesi davalı vekilince istenilmesi üzerine, Yargıtay 3. Hukuk Dairesinin 15.11.2011 gün ve 2011/12170 E., 2011/17703 K. sayılı ilamı ile; “...Davacı vekili dilekçesinde, davalının müvekkili olan davacıya borcundan dolayı davalı aleyhine icra takibi yaptıklarını, bu takip sonucunda, davalının dosyaya 12.217,00 TL ödeme yaptığını, ancak davalının da davacı aleyhine, davacının 3. kişilerden aldığı eşyaların bedelini ödediği gerekçesi ile bu bedelin tahsili amacı ile icra takibi yaptığını, bu alacağı da, davalının diğer icra dosyasına yatırdığı 12.217,00 TL içinden tahsil ettiğini, ancak davacının 3.şahıslardan hiçbir eşya satın almadığını, düzenlenen faturaların davalı tarafından düzenlendiğini belirterek, 7.015,00 TL’nin yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesi talep ve dava edilmiştir.Davalı savunmasında, davacının kendi tanıdığı esnaflardan alışveriş yapmasına aracı olduğunu, davacının bu eşyaların bedelini ödememesi sonucunda kendisi ödemek zorunda kaldığını, ödediği bedeli de icra takibi sonucu tahsil ettiğini, açılan davanın bu nedenle yerinde olmadığını beyan etmiştir.Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiştir.Dava konusu uyuşmazlık, kesinleşen icra takibine karşılık menfi tespit ile haczin kaldırılması neticesi ödenen bedelin istirdatına ilişkindir.Dava konusu uyuşmazlığa ilişkin olarak açılan ceza davası sırasında dinlenilen 3. kişiler, davacının kendilerinden eşya satın aldığını ve eşyaların davacıya teslim edildiğini, bedellerinin de davalı tarafından ödendiğini ifade etmişlerdir.Davacının 3. şahıslardan satın almış olduğu emtia için düzenlenmiş fatura ve davalı tarafından bu fatura bedellerinin ödendiğine dair belgeler ve tanık beyanları (mal satan esnafların beyanları ) ile ispat edilmiş bulunmaktadır.Öyle ise mahkemece, davacının 3.kişilerin beyanlarına açıkça bir itirazı da bulunmadığı gözetilerek, yapılacak yargılama neticesinde hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme sonucu yazılı şekilde hüküm tesisi bozmayı gerektirmiştir. Bu itibarla yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsizdir…”gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir. HUKUK GENEL KURULU KARARI Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü: Davacı vekili, müvekkilinin alacağı nedeniyle davalı aleyhine icra takibi yapıldığını, bu takip sonucunda, davalının icra dosyasına 12.217,00 TL ödeme yaptığını, ancak davalının da davacının 3. kişilerden satın aldığı eşyaların bedelini ödediği gerekçesi ile davacı aleyhine icra takibi yaptığını, usulsüz kesinleşen takibe dayanarak alacağını davalının borçlu olduğu diğer icra dosyasına yatırdığı 12.217,00 TL den tahsil ettiğini, davacının 3. şahıslardan hiçbir eşya satın almadığını, düzenlenen faturaların davalı tarafından düzenlendiğini belirterek, 7015 TL’nin yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesi talep ve dava etmiştir.Davalı vekili, davacının yardım istemesi nedeni ile müvekkilinin, tanıdığı esnaflardan alışveriş yapmasına aracı olduğunu, davalının bu eşyaların bedelini ödememesi nedeniyle, borcundan mahsup edileceği düşüncesiyle ödediğini, daha sonra ödediği bedeli de icra takibi yoluyla tahsil ettiğini, açılan davanın bu nedenle yerinde olmadığını belirterek davanın reddine savunmuştur. Mahkemece, taraflar arasında takip aşamasına gelen bir borç varken, davalının bu borcu ödemek yerine, aracılık yaptığı alışverişler nedeni ile borçlarını ödemeyen davacının bu borçlarını ödemesinin hayatın olağan akışına uygun düşmediği, tarafların arkadaşlık yaptıkları ve eşyaların bir kısmının davalı tarafından hediye olarak alındığı, bir kısmının ise ise gerçekten davacıya alındığı ısbat edilemeyen, malların bedellerinin, hukuka aykırı olarak icra takibine konu edilip, usulsüz tebligat sonucu kesinleştirilen takibe dayanılarak tahsil edilmesini hukukun korumayacağı, davalının dava konusu 7.015,00 TL yi haksız olarak tahsil ettiği gerekçesiyle davanın kabulüne dair verilen karar, davalı vekilinin temyizi üzerine Özel Dairece yukarıda belirtilen nedenle bozulmuş, yerel mahkemece önceki gerekçelerle ilk kararda direnilmiştir. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davalı/alacaklı tarafından davacı/borçlu hakkında yapılan icra takibine konu alacaktan, davacı’nın sorumlu olup olmadığı, usulsüz tebligat sonucu kesinleşen takip nedeni ile yapılan ödemenin istirdadının gerekip gerekmediği noktalarında toplanmaktadır.2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun “Fazla Verilen Paranın Geri Alınması” başlıklı 361. maddesi, “İcra dairelerince borçludan fazla para tahsil olunarak alacaklıya verildiği yahut yanlışlıkla bir tarafa para tediye olunduğu hesap neticesinde anlaşılırsa verilen para ayrıca hükme hacet kalmaksızın o kimseden geri alınır” şeklinde emredici bir düzenlemeyi içermektedir. Belirtilmelidir ki; 361. madde hükmü, ilamlı veya ilamsız tüm icra takiplerinde, her ne sebeple olursa olsun, borçludan fazla para tahsil edilen her durumda uygulama yeri ve alanı bulan, özel bir hükümdür. Buna göre, icra daireleri, hesaplama sonucunda fazladan tahsil edildiği ortaya çıkan tutarları, ayrı bir mahkeme hükmüne gerek olmaksızın, borçluya geri vermekle yükümlüdürler. Burada, icra müdürüne Kanun tarafından verilmiş, özel bir görev ve daha da önemlisi cebri icra gücünün kullanılması kapsamındaki bir yetki söz konusudur: İcra Müdürü, dayanağı ve şekli ne olursa olsun, girişilmiş bir icra takibinde, borçludan tahsil edilen paranın, tahsili gerekenden daha fazla olduğunu hesap sonucunda belirlediği durumlarda, cebri icra gücünü kullanarak, fazla tahsilatı borçluya geri verecektir. Borçlunun o yoldaki talebine rağmen, icra müdürlüğü iadeyi sağlamadığı takdirde, bu işleme karşı borçlunun İcra ve İflas Kanunu’nun 16. ve 17. maddeleri uyarınca şikayet yoluna başvurabileceği gibi genel hükümlere göre istirdat davası açabilecektir (Hukuk Genel Kurulu’nun 14.11.2007 ; 2007/13-348 E., 2007/840 K.). Somut olayda, davacı tarafından davalı aleyhine yapılan ilamsız icra takibi sonucunda, takibin kesinleşmesi üzerine, Denizli 1. İcra Müdürlüğü’nün 2009/916 sayılı takip dosyasına, 12.217,00 TL nin ödenmiştir. Aynı zamanda davalı tarafından, davacı aleyhine Denizli 3. İcra Müdürlüğü’nün 2009/1218 E. sayılı dosyası ile bir kısım fatura ve ödeme belgelerine dayanılarak toplam 5.847,48 TL alacak için ilamsız icra takibi yapılıp, takibin kesinleşmesi üzerine Denizli 1. İcra Müdürlüğü’nün 2009/916 E sayılı takip dosyasına yatırılan para üzerine haciz konularak alacak tahsil edilip dosya kapanmıştır. Davacının Denizli 3. İcra Müdürlüğü’nün 2009/1218 E. sayılı dosyası için vermiş olduğu itiraz dilekçesi, itirazın süresinde olmadığı gerekçesi ile ret edilmesi üzerine, ödeme emrinin tebliğinin usulsüz olduğu iddiası ile yapmış olduğu şikayet sonucu, Denizli 1. İcra Hukuk Mahkemesi’nin 17.12.2009 gün 2009/181 E 2009/1170 K sayılı kararı ile Denizli 3. İcra Müdürlüğü’nün 2009/1218 E sayılı icra dosyasındaki 01.02.2009 tarihli ödeme emri tebligatının iptali ile öğrenme tarihinin 26.02.2009 olarak tespitine ilişkin verilen karar Yargıtay denetiminden geçerek 07.12.2010 tarihinde kesinleşmiştir. Davacı vekilinin Denizli 3. İcra Müdürlüğü’ne “icra mahkemesi kararı uyarınca tebliğ tarihinin düzeltildiği ve bu tarihe göre icra dairesine süresinde yapılan itiraza göre de icra takibinin durduğunu, durmuş olan takibe göre alacaklıya ödenen paranın İİK 361 maddesi gereğince başka hükme hacet kalmaksızın müvekkile iadesi gerektiği bu hususta borçluya muhtıra yazılması ve borçlunun mallarına haciz konulması” talebinde bulunmuştur. İcra müdürlüğünce, İcra Mahkemesi kararında, takibin iptaline ve istirdadına ilişkin bir hüküm bulunmadığı, ayrıca dosyanın infazen işlemden kaldırıldığı gerekçesi ile istemin reddine karar verilmiştir. İcra dairesinin, işlemine karşı şikayet yolu ile yapılan başvuru sonucu, Denizli 3. İcra Hukuk Mahkemesi’nin 05.05.2010 tarih 2010/340 E 2010/372 K sayılı kararı ile şikayetin reddine ilişkin verilen karar Yargıtay denetiminden geçerek 17.01.2011 tarihinde kesinleşmiştir.Bu nedenle davalının şeklen kesinleşmeyen ilamsız takip ile davacının belirtilen dosyadaki alacağı üzerine haciz koydurup tahsil etmesi doğru görülmemiş ve davanın kabulüne ilişkin karar sonucu ve somut olay itibariyle yerinde görüldüğünden yerel mahkeme kararının onanması gerekmiştir.Hukuk Genel Kurulu’nda yapılan görüşmelerde bir kısım üyelerce; davacının, eşyaların bir kısmını almadığını, bir kısmını da davalının hibe ettiğini beyan etmesi nedeniyle hibe hususunun ispatının davalıya düştüğü, ayrıca eşyaların satın alınıp alınmadığı konusu ile ilgili araştırma yapılmak üzere kararın bozulması gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de, bu görüş kurul çoğunluğunca benimsenmemiştir. S O N U Ç:Davalı vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile, direnme kararının yukarıda gösterilen değişik gerekçe ve nedenlerle 6217 sayılı Kanunun 30. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici Madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince ONANMASINA, aşağıda dökümü yazılı (375,00 TL) harcın temyiz edenden alınmasına, aynı Kanun'un 440/III-2. maddesi uyarınca karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere 10.04.2013 gününde oyçokluğu ile karar verildi. Bilmeniz halinde fark yaratacak kararlar Avukatın danışıklı icra takibi ve haciz, satış işlemleri yapmasının zincirleme şekilde kamu görevlisinin resmi belgede sahtecilik suçu oluşturacağı DAVA VE KARAR: Mahalli mahkemece verilen hüküm temyiz edilmekle dosya incelenerek, gereği düşünüldü. Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin soruşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya içeriğine göre ye EMSAL ÜCRET ARAŞTIRMASI • SENDİKALAR MESLEK KURULUŞLARI 4857 sayılı İş Kanunu'ndan 32.maddenin ilk fıkrasında, genel anlamda ücret, bir kimseye bir iş karşılığında işveren veya üçüncü kişiler tarafından sağlanan ve para ile ödenen tutar olarak tanımlanmıştır.Ücret kural olarak dönemsel (periyodik) bir ödemedir.Kanun'un kabul ettiği sınırlar içinde tarafl Vekalet sözleşmesinin kapsamı-İlamın icrasının ayrı bir iş sayılacağı-ilamın icraya konulmaması talebinin azil sayılamayacağı Taraflar arasındaki “avukatlık ücret alacağı” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Mersin 1. Asliye Ticaret Mahkemesi’nce davanın reddine dair verilen 19.03.2010 gün ve 2010/1 E., 2010/115 K. sayılı kararın incelenmesi davacı tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 13. Hukuk Dairesi’nin 23. Yargıtay Yargıtay Karar Arama Yargıtay Hukuk Dairesi Kararları Arama Yargıtay Ceza Dairesi Kararları Arama Yargıtay Karar Arama Nasıl Yapılır ? Yargıtay Daire Bilgileri İle Dosya Sorgulama Yargıtay Yerel Mahkeme Bilgileri İle Dosya Sorgulama Yargıtay Kanunu Yargıtay İş Bölümü Yargıtay Haberleri Karar Arama Yargıtay Kararları Yargıtay Hukuk Dairesi Kararları Yargıtay Ceza Dairesi Kararları BAM Kararları Danıştay Kararları Anayasa Mahkemesi Kararları Uyuşmazlık MAhkemesi Kararları Karar Arama Nasıl Yapılır? Emsal Karar ve Emsal Karar Arama Nedir? Yargıtay Karar Arama Nasıl Yapılır? BAM Karar Arama Nasıl Yapılır? Danıştay Karar Arama Nasıl Yapılır? Anayasa Mahkemesi Karar Arama Nasıl Yapılır?