Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 4672 - Karar Yıl 2015 / Esas No : 1767 - Esas Yıl 2015





Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın reddine ilişkin olarak verilen karar davacı vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;-KARAR-Dava; vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.Davacı, adam öldürmek suçundan 6.4.2000 tarihinde tutuklanıp, 28 yıl hapis cezasına mahkum edildiğini, 28.6.2011 tarihinde tahliye olduğunu, hükümlü olduğu sırada dava dışı eşi Hatice'nin “öldürülen kişinin ailesi tarafından maddi ve manevi tazminat davaları açılıp tüm malvarlığının elinden alınabileceği” telkiniyle kendisini kandırarak vekaletname aldığını, 17.8.2001 tarihli bu vekaletnameye istinaden .. ada .. parsel sayılı taşınmazlarının dava dışı kişiler aracı kılınarak davalıya intikal ettirildiğini, herhangi bir bedel ödenmediğini ve dolandırılarak zarara uğratıldığını ileri sürerek tapu iptali ve tescile karar verilmesini istemiştir.Davalı, taşınmazların gerçek satış işlemleri ile temlik edilip elde edilen para ile davacının avukat ücretinin ve cezaevinde ihtiyaçlarının giderildiğini belirterek davanın reddini savunmuştur.Mahkemece, davacının kendi muvazaasına dayanarak dava açmasının hakkın kötüye kullanılması olduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.Dosya içeriği ve toplanan delillerden; çekişme konusu ..ada .. parsel sayılı taşınmazlar davacı adına kayıtlı iken, davacının Balıkesir 3. Noterliğince düzenlenen 17.08.2001 tarih, 26351 yevmiye numaralı vekaletname ile vekil tayin ettiği dava dışı eşi H.K. tarafından 07.09.2001 tarihinde satış yolu ile H.. K..'a temlik edildiği, Halil tarafından da 14.10.2004 tarihinde davalı Menekşe'ye satılıp devredildiği, H.. K.. ile davalının akraba oldukları, aynı akitlerle temlik edilen dava dışı .. ada. parsel sayılı taşınmaza ilişkin olarak taraflar arasında görülen Dursunbey Asliye Hukuk Mahkemesinin 2013/171 Esas sayılı tapu iptali ve tescil davasının da derdest olduğu, davacının; hile ile elinden alınan vekaletname kullanılarak çekişmeli taşınmazların üvey kızı olan davalıya intikal ettirildiği, satışa muvafakati olmadığı gibi, kendisine herhangi bir bedel de ödenmediği iddiasıyla 22.02.2012 tarihinde eldeki davayı açtığı anlaşılmaktadır.Hemen belirtmek gerekir ki; vakıaları ileri sürmek taraflara, hukuki nitelemeyi yapmak ve uygulanacak kanun hükmünü tespit edip, tatbik etmek hakime aittir.Dava dilekçesinin içeriğinden ve iddianın ileri sürüş biçiminden; davada vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenine dayanıldığı açıktır.Bilindiği üzere; Borçlar Kanununun temsil ve vekalet aktini düzenleyen hükümlerine göre, vekalet sözleşmesi büyük ölçüde tarafların karşılıklı güvenine dayanır. Vekilin borçlarının çoğu bu güven unsurundan, onun vekil edenin yararına ve iradesine uygun davranış yükümlülüğünden doğar. 6098 s. Türk Borçlar Kanununda (TBK) sadakat ve özen borcu, vekilin vekil edene karşı en önde gelen borcu kabul edilmiş ve 506. maddesinde (818 s. Borçlar Kanununun 390.) maddesinde aynen; "Vekil, vekâlet borcunu bizzat ifa etmekle yükümlüdür. Ancak vekile yetki verildiği veya durumun zorunlu ya da teamülün mümkün kıldığı hâllerde vekil, işi başkasına yaptırabilir.Vekil üstlendiği iş ve hizmetleri, vekâlet verenin haklı menfaatlerini gözeterek, sadakat ve özenle yürütmekle yükümlüdür.Vekilin özen borcundan doğan sorumluluğunun belirlenmesinde, benzer alanda iş ve hizmetleri üstlenen basiretli bir vekilin göstermesi gereken davranış esas alınır." hükmüne yer verilmiştir. Bu itibarla vekil, vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zararlandırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altındadır. Vekâletin kapsamı, sözleşmede açıkça gösterilmemişse, görülecek işin niteliğine göre belirlenir. (TBK'nin 504/1) Sözleşmede vekaletin nasıl yerine getirileceği hakkında açık bir hüküm bulunmasa veya yapılan işlem dış temsil yetkisinin sınırları içerisinde kalsa dahi vekilin bu yükümlülüğü daima mevcuttur. Hatta malik tarafından vekilin bir taşınmazın satışında, dilediği bedelle dilediği kimseye satış yapabileceği şeklinde yetkili kılınması, satacağı kimseyi dahi belirtmesi, ona dürüstlük kuralını, sadakat ve özen borcunu göz ardı etmek suretiyle, makul sayılacak ölçüler dışına çıkarak satış yapma hakkını vermez. Vekil edenin yararı ile bağdaşmayacak bir eylem veya işlem yapan vekil değinilen maddenin son fıkrası uyarınca sorumlu olur. Bu sorumluluk BK'de daha hafif olan işçinin sorumluluğuna kıyasen belirlenirken, TBK'de benzer alanda iş ve hizmetleri üslenen basiretli bir vekilinin sorumluluğu esas alınarak daha da ağırlaştırılmıştır.Öte yandan, vekil ile sözleşme yapan kişi 4721 s. Türk Medeni Kanunun (TMK) 3. maddesi anlamında iyi niyetli ise yani vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını bilmiyor veya kendisinden beklenen özeni göstermesine rağmen bilmesine olanak yoksa, vekil ile yaptığı sözleşme geçerlidir ve vekil edeni bağlar. Vekil vekalet görevini kötüye kullansa dahi bu husus vekil ile vekalet eden arasında bir iç sorun olarak kalır, vekil ile sözleşme yapan kişinin kazandığı haklara etkili olamaz.Ne var ki, üçüncü kişi vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması, TMK'nin 2. maddesinde yazılı dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak kabul edilmelidir. Söz konusu yasa maddesi buyurucu nitelik taşıdığından hakim tarafından kendiliğinden (resen) göz önünde tutulması zorunludur. Aksine düşünce kötü niyeti teşvik etmek en azından ona göz yummak olur. Oysa bütün çağdaş hukuk sistemlerinde kötü niyet korunmamış daima mahkum edilmiştir. Nitekim uygulama ve bilimsel görüşler bu yönde gelişmiş ve kararlılık kazanmıştır.Somut olaya gelince; davacı tanıkları davacının ceza evinde iken öldürdüğü şahsın yakınları tarafından tazminat davası açılacağı telkiniyle korkutularak vekaletname alındığını, bu vekaletname ile taşınmazların önce davalının kayınbiraderi olan H.. K..'a, daha sonra davalıya devredildiğini, taşınmazların Halil tarafından hiç kullanılmadığını, davacının eşi Hatice tarafından tasarruf edildiğini, davalı ile Halil'in taşınmazların iadesi konusunda tartıştıklarını ve bu kişilerin alım güçleri olmadığını beyan etmişler, davalı tanıkları ise taşınmazların bedeli mukabilinde satın alındığını, davalının davacı cezaevinde iken masraflarını karşıladığını ifade etmişlerdir.Mahkemece, yukarıda açıklanan ilkeler uyarınca araştırma ve inceleme yapılmadığı gibi, toplanan deliller de bu doğrultuda değerlendirilmemiştir.Öte yandan, davacının davanın açıldığı ve vekaletnamenin düzenlendiği tarihte hükümlülük nedeniyle vesayet altında olup olmadığı hususu tespit edilmeden yargılama yapılarak hüküm kurulmuştur.Hal böyle olunca, öncelikle davacının dava tarihinde ve vekaletnamenin düzenlendiği tarihte vesayet altında olup olmadığının tespit edilmesi, halen vesayet altında ise vesayet makamından husumete izin kararı alınmak suretiyle vasi huzurunda davanın görülmesi, vekalet görevinin kötüye kullanıldığı iddiası bakımından yukarıda açıklanan ilkeler uyarınca araştırma yapılarak tarafların iddia ve savunmalarının bu doğrultuda değerlendirilmesi ve varılacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken hukuki nitelendirmede yanılgıya düşülerek yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsizdir.Davacı vekilinin temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile, hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK'un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 02.04.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.