Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 4599 - Karar Yıl 2010 / Esas No : 3375 - Esas Yıl 2010





MAHKEMESİ : SAMSUN 1. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 15/04/2008NUMARASI : 2007/69-2008/142Taraflar arasında görülen davada;Davacılar, miras bırakanları H. ve M.A.'dan intikal eden 9 parça taşınmazdan bir tanesinin satımı için alınan vekaletnameler kullanılarak tamamının davalı mirasçılara hileli işlemler sonucu iradelerine aykırı biçimde satış suretiyle devrinin sağlandığını ileri sürerek, tapu iptali ve tescil isteğinde bulunmuşlardır.Davalılar, iddiaların yersiz olduğunu bildirip, davanın reddini savunmuştur.Mahkemece, iddiaların kanıtlanamadığı gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiştir.Karar, davacılar vekili tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi .raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü. Dava, vekâlet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir. Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.Dosya içeriği ve toplanan delillerden; davacıların kök miras bırakanı H. A.ve M.A. adına kayıtlı 10 parça taşınmazın 09.11.2000 tarihinde mirasçıları adına intikalinin yapıldığı ve aynı akitle bir kısım mirasçıların paylarının davalılara satıldığı, işlemlerin davacılar adına vekil K. C.tarafından gerçekleştirildiği görülmektedir. Davacılar, çekişmeli taşınmazların muristen intikallerinin yapılması ve bir tanesinin satımı için vekaletname verdiklerini oysa vekilin davalı ile danışıklı olarak taşınmazlardaki tüm paylarını davalılara devrettiğini, herhangi bir bedel de ödenmediğini ileri sürerek eldeki davayı açtıkları anlaşılmaktadır. Bilindiği üzere; Borçlar Kanununun temsil ve vekâlet bağıtını düzenleyen hükümlerine göre, vekâlet sözleşmesi büyük ölçüde tarafların karşılıklı güvenine dayanır. Vekilin borçlarının çoğu bu güven unsurundan, onun vekil edenin yararına ve iradesine uygun davranış yükümlülüğünden doğar. Borçlar Kanununda sadakat ve özen borcu, vekilin vekil edene karşı en önde gelen borcu kabul edilmiş ve 390/2 maddesinde "vekil, müvekkiline karşı vekâleti hüsnüniyetle ifa ile mükelleftir..." hükmüne yer verilmiştir. Bu itibarla vekil, vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zararlandırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altındadır. Sözleşmede vekâletin nasıl yerine getirileceği hakkında açık bir hüküm bulunmasa veya yapılan işlem dış temsil yetkisinin sınırları içerisinde kalsa dahi vekilin bu yükümlülüğü daima mevcuttur. Hatta malik tarafından vekilin bir taşınmazın satışında, dilediği bedelle dilediği kimseye satış yapabileceği şeklinde yetkili kılınması, satacağı kimseyi dahi belirtmesi, ona dürüstlük kuralını, sadakat ve özen borcunu göz ardı etmek suretiyle, makul sayılacak ölçüler dışına çıkarak satış yapma hakkını vermez. Vekil edenin yararı ile bağdaşmayacak bir eylem veya işlem yapan vekil değinilen maddenin birinci fıkrası uyarınca sorumlu olur. Somut olaya gelince, davacılardan S.i K.ile diğer davacıların çekişmeli taşınmazlardaki miras paylarının intikal ve satış işlemleri için K. C.’a vekalet verdikleri, vekalet uyarınca vekil tarafından intikallerinin yapıldığı ve aynı akitle bir kısım mirasçıların paylarının davalılara satışının yapıldığı, ancak davacı S.i’nin payının intikalinin yapıldığı halde satışının yapıldığına dair akit tablosunda bir ibare olmadığı gibi satışı yapılan mirasçılar arasında S.’nin adının bulunmadığı, buna rağmen tapuya davacı S. payının da, satılmış gibi intikalinin yapıldığı anlaşılmaktadır. Bu durumda davacı S.’nin payının davalılara intikalinin usulüne uygun ve hukuki olduğu söylenemez. O halde, davacı S.’nin payı yönünden anılan nedenlerden dolayı davanın kabulüne karar verilmesi gerekeceği kuşkusuzdur. Diğer taraftan mahkemece çekişmeli taşınmazın temlik tarihindeki değeri keşfen saptanmamış akitteki değerler ile karşılaştırma imkanı sağlanmamış, ayrıca taşınmazının davalılara satıldıktan sonra dava tarihine kadar olan kullanım şekli belirlenmemiş, davacıların taşınmazların tamamındaki paylarını satmalarını gerektirir bir durum olup olmadığı yönünde yeterli araştırma yapılmamış, bu bağlam da davacılar ile davalılar arasındaki ilişkilerin niteliği ve boyutu açısından yukarıda değinilen ilkeleri kapsar biçimde bir araştırma ve inceleme yapılmamış, vekil ile davalıların çıkar ve işbirliği içerisinde hareket edip etmedikleri de duraksamaya yer vermeyecek şekilde belirlenmemiştir. Hal böyle olunca, davacı S.yönünden davanın kabulüne karar verilmesi, diğer davacılar yönünden de değinilen ilkeler doğrultusunda hükme yeterli şekilde inceleme ve araştırma yapılması, hâsıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ile yetinilerek yazılı olduğu üzere karar verilmiş olması doğru değildir. Davacıların, temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle hükmün açıklanan nedenlerden ötürü HUMK.'nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 20.4.2010 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.