Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 458 - Karar Yıl 2013 / Esas No : 1376 - Esas Yıl 2012





İtirazname : 2007/94027Yargıtay Dairesi : 11. Ceza DairesiMahkemesi : ISPARTA Ağır CezaGünü : 16.01.2007Sayısı : 330-2Sanık M. K.'ın resmi belgede sahtecilik suçundan 765 sayılı TCK'nun 342/1, 59 ve 81. maddeleri uyarınca 1 yıl 8 ay 1 gün hapis, özel belgede sahtecilik suçundan ise aynı kanunun 345/1, 59 ve 81. maddeleri uyarınca 10 ay 1 gün hapis cezasıyla cezalandırılmasına ilişkin, Isparta Ağır Ceza Mahkemesince verilen 10.02.2004 gün ve 235-21 sayılı hükmün o yer Cumhuriyet savcısı ve sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 11. Ceza Dairesince 26.09.2006 gün ve 2755-7549 sayı ile; “Hükümden sonra, 01.06.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 7 ve 5349 sayılı Kanunla değişik 5252 sayılı Türk Ceza Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanunun 9. maddeleri uyarınca; anılan kanunlar değerlendirilerek sonucuna göre sanığın hukuki durumunun takdir ve tayininde zorunluluk bulunması” gerekçesiyle bozulmasına karar verilmiştir.Bozmaya uyan yerel mahkemece 16.01.2007 gün ve 330-2 sayı ile; sanığın eylemlerinin zircirleme suç kapsamında kaldığı kabul edilerek bu kez resmi belgede sahtecilik suçundan lehe kabul edilen 765 sayılı TCK’nun 342/1, 80 ve 59. maddeleri uyarınca 2 yıl 5 ay 5 gün hapis cezasıyla cezalandırılmasına karar verilmiştir.Bu hükmünde sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 11. Ceza Dairesince 21.02.2012 gün ve 13038-1991 sayı ile;"Sanığın müşteki T.A.'dan almış olduğu mallar karşılığında borçlusu Y. D.olup yasal unsurları tam olan 25.12.2001 tanzim tarihli 450 ve 600 Lira bedelli iki adet bonoyu ve borçlusu R. Ç. olan ve alacaklısı gösterilmediği için özel belge niteliğindeki 17.12.2001 tanzim tarihli 750 ve 875 Lira bedelli iki adet bonoyu sahte olarak düzenleyip şikayetçiye vermesi şeklindeki eyleminin zincirleme suç hükümlerini oluşturduğundan tebliğnamedeki bozma düşüncesine iştirak edilmemiştir" açıklamasıyla onanmasına karar verilmiştir. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 11.04.2012 gün ve 94027 sayı ile; “5237 sayılı TCK'nun 43. maddesinde belirtilen zincirleme suç, aynı suç işleme kararıyla değişik zamanlarda bir kişiye karşı aynı suçun birden çok işlenmesi iken; 765 sayılı TCK'nun 80. maddesinde ise zincirleme suç, bir suç işlemek kararıyla kanunun aynı hükmünün birden fazla ihlali şeklinde tanımlanıyordu. 765 sayılı TCK hükümlerine göre, muhtelif zamanlarda vaki olsa bile ibaresi ile zincirleme suçun kural olarak aynı zaman diliminde ve fakat istisnai olarak değişik zamanlarda da işlenebileceği kabul edilmiş idi. 5237 sayılı TCK ise, zincirleme suçun oluşumunda suçların farklı zamanlarda işlenmesini mutlak bir kural olarak düzenlemektedir. Yargıtay uygulamasının da bu yolda olduğu görülmektedir... Olayımıza gelince, müşteki T. A. 02.12.2003 tarihli duruşmada talimatla alınan ifadesinde, 'sanık bizden plastik doğrama almıştı. Borcuna karşılık müşteri senedi olarak 750.000 ve 875.000 TL bedelli iki bono ile 450.000 ve 600.000 TL bedelli bono senedini müşteri senedi olduğunu beyan ederek bana teslim etti, senetler benim yanımda düzenlenmedi, sadece sanık tarafından arkası ciro edilerek bana verildi' şeklinde beyanda bulunmuş; Sanık M. K.'da 23.12.2003 tarihli duruşmada verdiği ifadesinde, 'Müştekiden pvc malzemesi aldığım sırada bono vermek istedim. T. A. şahsi bonomu istemedi ve bana müşteri senedi ver dedi. O an için yanımda müşteri senedi yoktu. Bu nedenle yanımda çalışan R. Ç. ve Y. D.isimli şahısların imzasını taklit ederek bono düzenledim. Müşteki, bonoların arkasını abimin cirolamasını istediği için onun kaşesini basarak cirodaki imzayı da ben atarak ciroladığım senetleri müştekiye verdim ve malı aldım' şeklide beyanda bulunmuştur. Görüldüğü üzere, dava konusu sahte 4 adet bononun alacak meselesi yüzünden, aynı anda sanık tarafından düzenlenip, müştekiye verildiği açıktır. Dolayısıyla zincirleme suç hükmünün uygulanması için aranan, 'değişik zamanlarda' birden fazla suç işlenmesi koşulu olayımızda uygulama yeri bulunmadığından ve bu nedenle 5237 sayılı TCK'nun sanık lehine olduğu gözetilmeden, yazılı şekilde 765 sayılı Kanun uygulanarak fazla ceza tayini kanuna aykırıdır” görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurarak, Özel Daire onama kararının kaldırılmasına ve yerel mahkeme hükmünün bozulmasına karar verilmesi talebinde bulunmuştur.CMK'nun 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 11. Ceza Dairesince 15.10.2012 gün ve 22289-17333 sayı ile, itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.TÜRK MİLLETİ ADINACEZA GENEL KURULU KARARISanığın zincirleme şekilde resmi belgede sahtecilik suçundan lehe kabul edilen 765 sayılı TCK’nun 342/1 ve 80. maddeleri uyarınca cezalandırılmasına karar verilen olayda, Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanık hakkında 5237 sayılı TCK’nun zincirleme suç hükümlerinin uygulanmasının mümkün olup olmadığı, buna bağlı olarak 765 sayılı TCK'nun lehe kabul edilmesinin isabetli olup olmadığının belirlenmesine ilişkindir.İncelenen dosya kapsamından;Somut olayda sahtecilik suçunun konusunu; Alacaklısı ".... Ltd. Şti.", borçlusu Y. D., düzenleme tarihleri 25.12.2001, vade tarihleri, 25.01.2002 ve 25.02.2002 olan 450.000.000 ve 600.000.000 TL. bedelli bonolar ile, alacaklısı "....", borçlusu R. Ç. düzenleme tarihi 17.12.2001, vade tarihleri, 17.1.2002, 17.2.2002 olup, 750.000.000 ve 875.000.000 TL. bedelli olarak düzenlenen senetlerin oluşturduğu,Alacaklısı .....” olarak gösterilen senetlerinin alacaklısının gerçek veya tüzel kişi niteliğinde olmadığından bu senetlerin özel belge niteliğinde olduğu,Katılanın soruşturma aşamasında; sanığı tanıdığını, sanığa mal sattığını, bu mallara karşılık olarak iki farklı zamanda olmak üzere toplam dört adet müşteri senedini sanıktan aldığını, senetlerin vadesi geldiğinden ödenmediğini, yaptığı araştırmada senetlerin sahte olarak düzenlendiğini tespit ettiğini ve sanık hakkında suç duyurusunda bulunduğunu, yargılama aşamasında da senetlerin yanında düzenlenmediğini, sanık tarafından ciro edilerek kendisine verildiğini söylediği,Suça konu senetlerde borçlu olarak gözüken ve sanığın işçisi oldukları anlaşılan tanıklar R. Ç. ile Y. D.’ın özetle; sanığın kendilerini borçlu göstererek senet düzenlediğini sonradan öğrendiklerini, buna muvafakatlarının olmadığını ifade ettikleri,Sanığın savunmasında; katılandan almış olduğu mallara karşılık yanında çalışan işçileri R.Ç.ve Y.D.ı borçlu göstererek senet düzenlediğini, bu senetleri cirolayarak katılana verdiğini belirttiği,Anlaşılmaktadır.5237 sayılı TCK’nun “Resmi belgede sahtecilik” başlıklı 204. maddesi;“Bir resmî belgeyi sahte olarak düzenleyen, gerçek bir resmî belgeyi başkalarını aldatacak şekilde değiştiren veya sahte resmî belgeyi kullanan kişi, iki yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır”,“Özel belgede sahtecilik” başlıklı 207. maddesi ise;“Bir özel belgeyi sahte olarak düzenleyen veya gerçek bir özel belgeyi başkalarını aldatacak şekilde değiştiren ve kullanan kişi, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır” şeklinde düzenlenmiştir.Resmi ve özel belgede sahtecilik suçları seçimlik hareketli suçlar olup, kanun koyucu gerçek bir belgenin başkalarını aldatacak şekilde değiştirilmesini, belgenin gerçeğe aykırı olarak düzenlenmesini veya sahte belgenin kullanılmasını suç olarak saymıştır. Suç konuları farklı olmakla birlikte, resmi ve özel belgede sahtecilik suçları unsurları itibariyle benzer şekilde düzenlenmiştir.Belgede sahtecilik suçlarında korunan hukuki yarar kamu güveni olup, suçun geniş anlamda mağduru, toplumu oluşturan bireylerdir. Bununla birlikte belgede sahtecilik suçunun işlenmesiyle haksızlığa uğrayan gerçek ve tüzel kişilerin suçtan zarar görmeleri mümkün olduğundan, gerçek ve tüzel kişilerin yargılamaya katılmaları mümkündür.Uyuşmazlığın sağlıklı olarak çözüme kavuşturulması bakımından “zincirleme suç” hükümlerinin de incelenmesinde yarar bulunmaktadır.5237 sayılı TCK’na hakim olan ilke gerçek içtima olduğundan bunun sonucu olarak, “kaç fiil varsa o kadar suç, kaç suç varsa o kadar ceza” söz konusu olacaktır. Nitekim bu husus Adalet Komisyonu raporunda da; “Ceza hukukunun temel kurallarından birisi, ‘kaç fiil varsa o kadar suç, kaç suç varsa o kadar ceza vardır’ şeklinde ifade edilmektedir. Bunun istisnaları, suçların içtimaı bölümünde belirlenmiştir. Bu istisnalar dışında, işlenen her bir suçla ilgili olarak ayrı ayrı cezaya hükmedilecektir. Böylece verilen her bir ceza, bağımsızlığını koruyacaktır” şeklinde ifade edilmiştir. Bu kuralın istisnalarına ise, 5237 sayılı TCK’nun “suçların içtimaı” bölümünde, 42 (bileşik suç), 43 (zincirleme suç) ve 44. (fikri içtima) maddelerinde yer verilmiştir.Zincirleme suç, 765 sayılı TCK’nun 80. maddesinde; “Bir suç işlemek kararının icrası cümlesinden olarak kanunun aynı hükmünün bir kaç defa ihlal edilmesi, muhtelif zamanlarda vaki olsa bile bir suç sayılır” şeklinde düzenlenmişken, 5237 sayılı TCK'nun 43. maddesinin birinci fıkrasında; “Bir suç işleme kararının icrası kapsamında, değişik zamanlarda bir kişiye karşı aynı suçun birden fazla işlenmesi durumunda, bir cezaya hükmedilir. Mağduru belli bir kişi olmayan suçlarda da bu fıkra hükmü uygulanır” biçiminde düzenlenmiştir.5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 43/1. maddesinde düzenlenen zincirleme suç hükümlerinin uygulanabilmesi için;a) Aynı suçun değişik zamanlarda birden fazla işlenmesi,b) İşlenen suçların mağdurlarının aynı kişi olması,c) Bu suçların aynı suç işleme kararı altında işlenmesi gerekmektedir.765 sayılı TCK’nda yer alan “muhtelif zamanlarda vaki olsa bile” ifadesi karşısında, aynı suç işleme kararı altında birden fazla suçun aynı zamanda işlenmesi durumunda diğer şartların da varlığı halinde zincirleme suç hükümlerinin uygulanabilmesi mümkündür. Nitekim, 765 sayılı TCK’nun yürürlüğü zamanında bu husus yargısal kararlarla kabul edilmiş ve uygulama bu doğrultuda yerleşmiştir.5237 sayılı TCK'nun 43/1. maddesinde bulunan, “değişik zamanlarda” ifadesinin açıklığı karşısında, zincirleme suç hükümlerinin uygulanabilmesi için suçların farklı zamanlarda işlenmesi gerektiği konusunda öğreti ve uygulamada tam bir görüş birliği bulunmaktadır. Bunun sonucu olarak, aynı mağdura, aynı zamanda, aynı suçun birden fazla işlenmesi durumunda tek suçun oluşacağı kabul edilmiştir. Bu halde zincirleme suç hükümleri uygulanarak artırım yapılamayacak, ancak bu husus TCK’nın 61. maddesi uyarınca temel cezanın belirlenmesinde gözönüne alınabilecektir.Ayrıca, kanunda “aynı zaman” ve “değişik zaman” kavramları konusunda bir açıklık bulunmadığından ve önceden kesin belirlemelerin yapılması da mümkün olmadığından, bu husus her somut olayın özelliği gözönüne alınarak değerlendirilmeli ve eylemlerin “değişik zamanlarda” işlenip işlenmediği tespit edilmelidir.Konunun açıklığa kavuşturulabilmesi için mağdur kavramının da değerlendirilmesi gerekmektedir. Mağdur; Türk Dil Kurumu Büyük Türkçe Sözlüğünde, “haksızlığa uğramış kişi” olarak tanımlanmaktadır. Ceza hukukunda ise mağdur kavramı, suçun konusunun ait olduğu kişi ya da kişilerdir. 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun hazırlanmasında esas alınan suç teorisinde suçun maddi unsurları arasında yer alan mağdur, ancak gerçek bir kişi olabilecek, tüzel kişilerin suçtan zarar görmeleri mümkün ise de bunlar mağdur olamayacaklardır. Suçtan zarar gören ile mağdur kavramları da aynı şeyi ifade etmemektedir. Mağdur suçun işlenmesiyle her zaman zarar görmekte ise de, suçtan zarar gören kişi her zaman suçun mağduru olmayabilir. Bazı suçlarda mağdur belirli bir kişi olmayıp; toplumu oluşturan herkes (geniş anlamda mağdur) olabilecektir. (Mehmet Emin Artuk - Ahmet Gökcen - A.Caner Yenidünya, Ceza Hukuku Genel Hükümler, 3. Bası, Ankara, 2007, s.444; İzzet Özgenç, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, 9. Bası, Ankara, 2013, s. 211-215; Mahmut Koca-İlhan Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, 6. Bası, Ankara, 2013, s.107-109; Osman Yaşar - Hasan Tahsin Gökcan – Mustafa Artuç, Türk Ceza Kanunu, 6. cilt, Ankara, 2010, s.7702-7703)Uyuşmazlığın çözümü açısından “aynı suç” kavramı da irdelenmelidir.Aynı suç 5237 sayılı TCK’nun 43. maddesinde; “Bir suçun temel şekli ile daha ağır veya daha az cezayı gerektiren nitelikli şekilleri, aynı suç sayılır” denmek suretiyle açıklığa kavuşturulmuştur. Öğretide de “aynı suçtan anlaşılması gerekenin, aynı suç tipi olduğu”, kanunda düzenlenen suçların ismi aynı ise aynı suçtan söz edileceği, suçun ismi farklı ise artık aynı suçtan bahsedilemeyeceği kabul edilmektedir. Buna göre suçların ismi aynı ise aynı suçtan söz etmek mümkün iken, suçun ismi değiştiğinde artık aynı suçtan bahsetmek mümkün değildir. Örneğin dolandırıcılık ile nitelikli dolandırıcılık eylemleri aynı suç sayılır iken, dolandırıcılık ile güveni kötüye kullanma, hırsızlık ile dolandırıcılık, hırsızlık ile suç eşyasını satın alma aynı suç kavramı içerisinde değerlendirilemeyecektir. Aynı suç kavramına, suçun teşebbüs aşamasında kalmış hali de dahildir. Zincirleme suç oluşturan eylemlerden bir kısmı tamamlanmış, bir kısmı da teşebbüs aşamasında kalmış olsa bile, işlenen suçların isimleri değişmediği sürece, aynı suç sayılacaktır. (Nevzat Toroslu Ceza Hukuku Genel Kısım, Savaş Yayınevi, Ankara, 2008. s.316; Osman Yaşar - Hasan Tahsin Gökcan - Mustafa Artuç, Türk Ceza Kanunu, 1. cilt, Ankara, 2010, s.1213-1215; Mahmut Koca - İlhan Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümleri, 6. bası, Ankara, 2013, s. 486-488; Türkan Sancar Yalçın-Yeni Türk Ceza Kanununda “Zincirleme Suç”, TBB Dergisi, Sayı 70, Mayıs/Haziran 2007, s. 253)Sahtecilik suçları bakımından ise kanun koyucunun resmi belgede sahtecilik ve özel belgede sahtecilik suçlarını benzer şekilde düzenlemesi, her iki suçta korunan hukuki yararın kamu güveni olması, suçların mağdurunun geniş anlamda toplumu oluşturan tüm bireyler olması ve suç isimlerinin aynı olması nedeniyle, resmi belgede sahtecilik suçu ile özel belgede sahtecilik suçunun “aynı suç” kapsamında değerlendirilmesi gerekmektedir.Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;Sanığın ikisi özel belge, ikisi de resmi belge niteliğindeki toplam dört adet senedi sahte olarak düzenleyerek almış olduğu mal karşılığında katılana verdiği somut olayda, katılanın suça konu dört senedi sanıktan iki farklı zamanda aldığını açıkça ifade etmesi, sahte olarak düzenlenen senetlerdeki keşide ve vade tarihlerinin de bu anlatımı doğrulaması karşısında, sanık hakkında gerek 765 sayılı TCK'nun, gerekse 5237 sayılı TCK'nun zincirleme suç hükümlerinin uygulanması gerekmektedir. Diğer taraftan zincirleme suç hükümleri de dahil olmak üzere her iki kanunun ilgili hükümlerinin bir bütün halinde uygulanması sonucu 765 sayılı TCK'nun sanık lehine olduğu sabittir.Bu nedenle, yerel mahkemece, zincirleme suç hükümleri uygulanmak suretiyle yapılan karşılaştırma sonucu sanık hakkında 765 sayılı TCK hükümlerinin lehe olduğu kabul edilerek karar verilmesinde ve bu hükmün de Özel Dairece onanmasında herhangi bir isabetsizlik bulunmamaktadır.Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının reddine karar verilmelidir.Çoğunluk görüşüne katılmayan iki Genel Kurul Üyesi; "Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının kabulüne karar verilmesi gerektiği" yönünde karşıoy kullanmışlardır. SONUÇ:Açıklanan nedenlerle;1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının REDDİNE,2- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 19.11.2013 günü yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.