MAHKEMESİ :Asliye Hukuk MahkemesiTaraflar arasındaki sıra cetveline itiraz davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kabulüne yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davalı vekilince temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.- K A R A R -Davacı vekili, dava dışı borçlu hakkında bonodan kaynaklanan alacaklarını tahsil edememeleri nedeniyle icra takibi başlattıklarını, takip kapsamında ½ hissesi borçlu adına kayıtlı olan taşınmazın kaydına haciz konulduğunu, aynı taşınmaz üzerinde borçlunun eski eşi ve halen aynı evde yaşayan davalı tarafından, yine bonodan kaynaklanan takip nedeniyle haciz bulunduğunu, yapılan izale-i şüyu satışı neticesinde taşınmazın satıldığını, borçlu hissesine düşen bedel ile ilgili düzenlenen sıra cetveline de davalı alacağının 1. sıraya yazılarak satış bedelinin davalıya ödenmesine karar verildiğini, bu hali ile davalı alacağının muvazaalı olduğunu ileri sürerek, sıra cetvelinin iptali ile 1. sıradaki davalı alacaklıya ayrılan payın 2. sırada yer alan müvekkili şirketin dosyasına ödenmesini talep ve dava etmiştir.Davalı vekili, borçlu ile müvekkilinin 1998 yılında boşandıklarını, borçlunun ardından 3 ayrı evlilik daha yaptığını, şu anda bir Amerikalı ile evli olup Amerika'da yaşadığını, takibe konu bononun tanzim nedeninin borçlu ile müvekkilinin müşterek 3 çocuğunun bakım ve gözetiminin uzun yıllardır müvekkili tarafından borçlunun maddi katkısı olmaksızın yapılması ve bir kızlarının evlenmesi nedeniyle yapılan masraflardan kaynaklandığını savunarak, davanın reddini istemiştir.Mahkemece, iddia, savunma, ve tüm dosya kapsamına göre; ispat yükünün davalıda olduğu, davalının nüfus kayıtları, tanık beyanları ve fotoğraflar dışında alacağın gerçek olduğuna ilişkin usulüne uygun ve sonradan düzenlenmesi mümkün olmayan herhangi bir yazılı delil ibraz etmediği, davalı takibinin açıldığı tarihin ertesi günü borçlu tarafından bizzat gelinerek ödeme emri tebliğinin icra müdürlüğünde yapıldığı gerekçesiyle, davanın kabulü ile, sıra cetvelinde davalıya ayrılan payın davacının alacaklı olduğu takip dosyasına tahsisine, artan kısım bulunması halinde davalıya verilmesine karar verilmiştir.Kararı, davalı vekili temyiz etmiştir.1-Dava, muvazaa nedenine dayalı sıra cetveline itiraza ilişkindir.Muvazaa nedenine dayalı sıra cetveline itiraz davalarında iddia, kural olarak, borçlu ile davalı alacaklının anlaşmalı (muvazaalı) biçimde borç ilişkisi oluşturarak, diğer alacaklılardan mal kaçırma amacı güttükleri noktasındadır. Bunun için muvazaalı muamelenin borçlandırıcı işleme göre yapıldığı tarih önem taşır. Muvazaadan söz edilebilmesi için, kural olarak, muvazaalı olduğu ileri sürülen alacağın, kendisinden mal kaçırıldığı iddia edilen alacaktan daha sonra veya yakın tarihlerde doğmuş olması, diğer anlatımla kural olarak muvazaalı tasarrufun, diğer alacaklı lehine yapılan borçlandırıcı işlemden sonraki tarihi taşıması gerekir. Daha önce doğan alacak, daha sonra doğan alacak için muvazaa oluşturamaz. Takip işlemlerinin hızlandırılması, İİK’nın 20. maddesi uyarıncasürelerden feragat ve haczin borçlunun beyanı üzerine konulması, tek başına muvazaayı gösteren vakıalar değildir. Muvazaa iddiasına dayalı sıra cetveline itiraz davalarında ispat yükü, davalı alacaklıdadır. Davalı alacaklı alacağının varlığını ve miktarını, takipten önce düzenlenmiş ve üçüncü kişilere karşı da ileri sürülebilecek nitelikte olan usulüne uygun, birbirini doğrulayan yazılı delillerle kanıtlamalıdır. Her zaman düzenlenmesi mümkün olan çek ve bono, alacağın varlığını ispatlamaya tek başına yeterli değildir. Senetler, faturalar ve çekler ancak tarafları ve onların cüz'i ve külli halefleri yönünden kesin delil niteliğinde olup, temel ilişkinin ve kambiyo ilişkisinin dışında kalan davacı üçüncü kişi bakımından bu nitelikte bir ispat vasıtası olarak kabul edilemez. Öte yandan, alacağın miktarına göre diğer tarafın açık muvafatı bulunmadığı sürece tanık dinlenemez ve tanık beyanına dayalı olarak hüküm kurulamaz. Davalı alacaklının savunma ve delilleri çerçevesinde alacağın gerçek olup olmadığının tartışılması, davalı ile borçlu arasındaki hukuki ilişkinin ve davalının alacağının doğum tarihinin değerlendirilmesi, sonucuna göre karar verilmesi gerekir.Somut olayda, davacının alacaklı olduğu ... 9. İcra Müdürlüğü'nün 2010/871 Esas sayılı dosyasında, kambiyo senedine dayalı olarak 14.01.2010 tarihli ihtiyati haciz kararı uyarınca 19.01.2010 tarihinde icra takibine başlandığı, takip dayanağı bononun 10.10.2009 tanzim, 15.12.2009 vade tarihli olduğu, ödeme emrinin 27.01.2010 tarihinde tebliğ edildiği; davalının alacaklı olduğu ... İcra Müdürlüğü'nün 2009/2342 Esas sayılı dosyasında ise, davalı tarafça 01.12.2008 tanzim, 01.05.2009 vade tarihli bonoya dayalı olarak 02.12.2009 tarihinde kambiyo senetlerine mahsus yolla icra takibine başlandığı, ödeme emrinin 03.12.2009 tarihinde tebliğ edildiği anlaşılmıştır.Bu durumda mahkemece, davacının takip talebinin dayanağı olan bononun en geç düzenlenebileceğinin kabulü gereken tarih olan ihtiyati haciz ve takip tarihlerinin, davalının takip talebinin dayanağı olan bononun en geç düzenlenebileceğinin kabulü gereken tarih olan takip tarihinden sonra olduğu, bu durumda davalı alacağının daha önce doğduğunun kabulü gerektiği, buna göre de, sonraki tarihte doğan davacı alacağı bakımından muvazaa yaratılamayacağı gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmesi gerekirken, yanılgılı gerekçeyle yazılı şekilde hüküm kurulması doğru olmamıştır.2-Bozma nedenine göre, davalı vekilinin diğer temyiz itirazlarının incelenmesine gerek görülmemiştir.SONUÇ: Yukarıda (1) numaralı bentte açıklanan nedenlerle, davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün, davalı yararına BOZULMASINA, (2) numaralı bentte açıklanan nedenlerle, davalı vekilinin diğer temyiz itirazlarının incelenmesine yer olmadığına, peşin alınan harcın istek halinde iadesine, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 15.06.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.