Anasayfa /
İçtihat /
Yargıtay Karar No : 4473 - Karar Yıl 2016 / Esas No : 15445 - Esas Yıl 2014
MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTaraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın reddine ilişkin olarak verilen karar davacı vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi ...'in raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;-KARAR-Dava, inançlı işlem hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.Davacı, kayden maliki 3515 ada 33 sayılı parseldeki dava konusu 7 nolu bağımsız bölümü ipotek tesis edilerek adına kredi çekmesi için kayınpederi olan davalı ...'e devrettiğini, çekilen kredi taksitlerinin kendisi tarafından ödendiğini, ancak bir süre sonra davalının çektiği krediyi ihtiyaç kredisi olarak çekip taşınmaz kaydına da ipotek koydurmadığını ve anılan taşınmazı satış hazırlığında olduğunu öğrendiğini ileri sürerek tapu iptali ve tescile karar verilmesini istemiştir.Davalı, dava konusu taşınmazı davalıdan gerçek satış işlemi ile devraldığını belirterek davanın reddini savunmuştur.Mahkemece, inançlı işlem iddiasının ancak yazılı delille ispatlanabileceği ve eldeki davada davacının iddiasını yazılı delille ispatlayamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.Bilindiği üzere; inanç sözleşmesi, inananla inanılan arasında yapılan, onların hak ve borçlarını belirleyen, inançlı muamelenin sona erme sebeplerini ve devredilen hakkın, inanılan tarafından inanana geri verme (iade) şartlarını içeren borçlandırıcı bir muameledir. Bu sözleşme, taraflarının hak ve borçlarını kapsayan bağımsız bir akit olup, alacak ve mülkiyetin naklinin hukuki sebebini teşkil eder.Taraflar böyle bir sözleşme ve buna bağlı işlemle genellikle, teminat teşkil etmek ve iade edilmek üzere, mal varlığına dahil bir şey veya hakkı, aynı amacı güden olağan hukuki muamelelerden daha güçlü bir hukuki durum yaratarak, inanılana inançlı olarak kazandırmak için başvururlar.Diğer bir anlatımla, bu işlemle borçlu, alacaklısına malını rehin edecek, yani yalnızca sınırlı ayni bir hak tanıyacak yerde, malının mülkiyetini geçirerek rehin hakkından daha güçlü, daha ileri giden bir hak tanır.Uygulamada mesele 5.2.1947 tarih 20/6 sayılı İçtihadı Birleştirme kararı ile ilişkilendirilip bu karar dayanak yapılmak suretiyle çözüme gidilmektedir.Somut olaya gelince; davacı, davalı ...'a dava konusu taşınmazı banka kredisi çekmesi için devrettiğini, bilahare çekilen kredinin kendisine verildiğini ve anılan kredi taksitlerinin de dava konusu taşınmazın kira getirisi ve kendisinin ... Bankası aracılığı ile davalıya gönderdiği para ile ödendiğini, ancak davalı tarafın taşınmazı teminat göstererek değil ihtiyaç kredisi kullanarak kredi çektiğini ve davalının taşınmazı 3. kişiye devir hazırlığında olduğunu iddia etmiş, delil olarak banka ödemelerine dayanmış ve Türkçeye çevirisi yapılmayan bir kısım Almanca belgeler ile dava konusu taşınmazda kiracı olduğu iddia edilen dava dışı ...'nin davalı ...'e yaptığı ve “... adına kira bedelidir” açıklamalı havale makbuzunu ibraz etmiştir.Ne var ki, mahkemece bu hususlar üzerinde hiç durulmamış, davalı ... tarafından 13.09.2010 tarihinde çekilen ihtiyaç kredisinin ödenme tarihleri ile davacı ve dava dışı kiracı tarafından davalıya gönderildiği iddia edilen paraların havale tarihlerinin değerlendirilmediği, kredi ve ödemelere ilişkin belgelerin getirtilmediği, davacı iddiası ve davalı savunması üzerinde durulmadığı, davacı tarafından yapılan ödemeler mevcut ise bu ödemelere ilişkin belgeler ile davacının sunduğu belgelerin delil başlangıcı niteliğinde sayılıp sayılmayacağının değerlendirilmediği görülmektedir.Hâl böyle olunca, öncelikle davacının sunduğu Almanca belgelerin Türkçeye çevirisinin yapılması, dava dışı kiracının davalıya yaptığı havalelere ilişkin dayanak kayıtların anılan bankadan getirtilmesi, davalı ...'in banka kredisi kullanıp kullanmadığı, kullanmış ise geri ödemelerinin kim veya kimler tarafından hangi tarihlerde gerçekleştirildiğinin belirlenmesi, davacının sunduğu belgelerinin delil başlangıcı niteliğinde sayılıp sayılmayacağının irdelenmesi, eğer delil başlangıcı olarak kabul edilir ise davacı tanıklarının dinlenmesi ve davacının ödeme iddiası bakımından tüm delilleri toplanıp, 6098 sayılı Türk Borçlar Yasasının 97. maddesi hükümleri de dikkate alınarak varılacak sonuç çerçevesinde bir karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ile yetinilerek yazılı olduğu üzere karar verilmiş olması doğru değildir.Davacı vekilinin temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle hükmün açıklanan nedenlerle (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK'un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 13.04.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.