Ceza Genel Kurulu 2013/345 E. , 2014/447 K.
"İçtihat Metni"Mahkemesi : ANKARA 7. İcra CezaGünü : 28.06.2012Sayısı : 302-138
Davacı vekilin tarafından, ticareti usulüne aykırı olarak terk etmek
suçundan açılan davanın yapılan yargılaması sonucu sanığın 2004 sayılı
İcra İflas Kanununun 337/a maddesi uyarınca üç ay hapis cezası ile
cezalandırılmasına ilişkin, Ankara 7. İcra Ceza Mahkemesince verilen
17.09.2009 gün ve 1135-217 sayılı hükmün, sanık müdafii tarafından
temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 16. Hukuk Dairesince
10.10.2011 gün ve 4596-5523 sayı ile; "İcra İflas Kanununun 44.
maddesinin birinci fıkrasında; 'Ticareti terk eden bir tacir onbeş gün
içinde keyfiyeti kayıtlı bulunduğu ticaret siciline bildirmeye ve bütün
aktif ve pasifi ile alacaklılarının isim ve adreslerini gösteren mal
beyanında bulunmaya mecburdur. Keyfiyet ticaret sicil memurluğunca
ticaret sicili ilanlarının yayınlandığı gazetelerde ve alacaklıların
bulunduğu yerlerde mutat ve münasip vasıtalarla ilan olunur. İlan
masrafını ödemeyen tacir beyanda bulunmamış sayılır' hükmü ile ticareti
terk eden tacirin yükümlülüğü belirlenmiş, 337/a maddesinde, 44.
maddedeki yükümlülüğe aykırı davranılmasını 'ticareti terk edenlerin
cezası' başlığı altında, '44 üncü maddeye göre mal beyanında bulunmayan
veya beyanında mevcudunu eksik gösteren veya aktifinde yer almış malı
veya yerine kaim olan değerini haciz veya iflas sırasında göstermeyen
veya beyanından sonra bu malları üzerinde tasarruf eden borçlu, bundan
zarar gören alacaklının şikayeti üzerine, üç aydan bir yıla kadar hapis
cezası ile cezalandırılır. Birinci fıkradaki fiillerin işlenmesinden
alacaklının zarar görmediğini ispat eden borçluya ceza verilmez'
şeklinde yaptırıma bağlanmıştır. Maddeden anlaşılacağı üzere, ticareti
terk suçunun oluşabilmesi için, ticareti terk eden tacirin onbeş gün
içinde keyfiyeti kayıtlı olduğu ticaret sicil memurluğuna bildirmemesi,
bütün aktif ve pasifi ile alacaklılarının isim ve adreslerini gösteren
bir mal beyanında bulunmaması gerekmektedir.İİK'nun 44. maddesindeki
mükellefiyet, münhasıran tacirler için öngörülmüş olup, ticaret sicil
memurluğuna kayıtlı bulunan gerçek kişiler ve ticaret şirketlerinin
tacir oldukları hususunda uyuşmazlık bulunmamaktadır. Uyuşmazlık,
ticaret şirketlerinin ticareti terk edip edemeyeceklerine, eş anlatımla
ticareti terk etmesi durumunda şirket yetkilisi veya müdürünün İİK'nun
44. maddesindeki keyfiyeti kayıtlı olduğu ticaret sicili memurluğuna
bildirme ve mal beyanında bulunma yükümlülüğü bulunup bulunmadığına
yöneliktir. Türk Ticaret Kanununun 136. maddesinde ticari şirket
nevilerinin; kolektif, komandit, anonim, limited, kooperatif
şirketlerinden ibaret olduğu belirtilmiştir. Yukarıda sayılan ticaret
şirketleri yönünden düzenlemeler incelendiğinde, 'ticareti terk' değil,
'infisah ve tasfiyelerinin' öngörüldüğü, diğer bir anlatımla TTK'nun
136. maddesinde sayılan şirketlerde, ticareti terk değil, ortaklık
ilişkisinin sona erdirildiği kabul edilmektedir.Söz konusu
şirketlerin her biri için infisah ve tasfiye yolu ayrı gösterilmiştir.
İnfisah, ortaklıklar hukukunda iki manada kullanılmaktadır. Geniş manada
irade ve irade dışı fesih hallerini, dar manada da irade dışı yani
kendiliğinden sona ermeyi ifade etmektedir. TTK'nun 439. maddesinde
infisah eden şirketin tasfiyeye gireceği hükme bağlanmıştır. Tasfiye
süreci içerisinde ticaret şirketinin alacak ve borçları belirlenir,
alacakları tahsil edilip, borçları ödendikten sonra varsa kalan mevcudu,
esas mukavelede aksine bir hüküm bulunmadıkça pay sahipleri arasında
ödedikleri sermaye ve paylara bağlı imtiyaz hakları nispetinde
dağıtılır, tasfiyenin sona ermesi üzerine şirkete ait ticaret unvanının
sicilden terkini tasfiye memurları tarafından sicil memurluğundan talep
olunur. İş bu talep üzerine terkin keyfiyeti tescil ve ilan olunmakla
ticaret şirketinin tüzel kişiliği sona ermiş olur. Terkin işlemi için
tasfiye bilançosu ile birlikte başvurulduğundan ve zaten tasfiye sonucu
ticaret şirketinin herhangi bir mal varlığı da kalmadığından tasfiye
memurunun ya da şirket yetkilisinin İİK'nun 44. maddesine göre mal
beyanında da bulunması söz konusu olmayacaktır. Terkin işleminden sonra
ticaret şirketinden alacağı bulunduğunu iddia eden bir alacaklı, bu
alacağını ancak terkin edilen ticaret şirketinin yasaya göre ihyasını
sağlamak suretiyle tahsil edebilecektir.Ticaret şirketlerinin vergi
hukuku açısından mükellefiyetinin sona erdirilmesi de, Türk Ticaret
Kanunu hükümlerine göre yapılması gereken işlemlere göre getirilen
tasfiye ve iflasın sona erdiğinin tescil ve ilanına bağlıdır. Başka bir
anlatımla, ticaret şirketinin işi bırakması ancak tüzel kişiliğinin
ortadan kaldırılması ile mümkündür. Bu nedenle tüzel kişiliği sona
erdirilmemiş bir ticaret şirketinin ticari işletmeyi kapattığından,
dağıttığından ya da terk ettiğinden söz edilemeyecektir. Danıştay 4.
Dairesinin 2004/602–2021 sayılı kararında, tüzel kişiliği sona
erdirilmemiş şirketin mükellefiyetinin sona erdirilemeyeceği
belirtilmiştir. Öte yandan İcra İflas Kanununun 44. maddesinin
ikinci fıkrası, mal beyanının ticaret sicili gazetesinde ilan tarihinden
itibaren bir sene içinde, ticareti terk eden tacir hakkında iflas yolu
ile takip yapılabileceğini içermektedir. Buradaki tacirden maksat,
gerçek kişi tacirlerdir. Tüzel kişi tacirler, yani ticaret şirketleri
hakkında 44. maddenin ikinci fıkrasının uygulama kabiliyeti yoktur.
Ticaret şirketleri, ticareti terk edince tasfiyeye gireceklerinden ve
tasfiye sonucu şirketin ticaret sicilindeki kaydının silinmesinden sonra
tüzel kişiliği son bulacağından artık, ticaret şirketlerini sicilden
silindikten sonra iflas yolu ile takip etmeye imkan yoktur. Esasen
ticaret şirketleri bakımından buna lüzum yoktur. Zira tasfiyede şirketin
bütün malları tasfiye edilmiştir. (Baki Kuru, Ankara Üniversitesi Hukuk
Fakültesi Dergisi, Cilt: XXVII, Yıl: 1970, Sayı: 1-2) Bu açıklama ile
İİK'nun 44. maddesinin ikinci fıkrasındaki düzenlemenin, ticareti terk
suçunun gerçek kişi tacirler için geçerli olduğunun, ticaret şirketleri
yönünden geçerliliği bulunmadığının net olarak ifade edildiği
anlaşılmaktadır. Her ne kadar İİK'nun 44. maddesinin gerekçesinde,
ticareti terk eden kötü niyetli borçlunun iş yerini terk ederek ve
elindeki mallarını başkalarına devrederek alacaklılarını zarara
uğratmaları nedeniyle İcra İflas Kanununun 337/a maddesindeki yaptırımın
hüküm altına alındığı belirtilmekte ise de, ticaret şirketleri yönünden
ticareti terk değil, ortaklık ilişkisinin sona erdirilebileceğinden
borçlu ifadesiyle gerçek kişi tacirin kastedildiğinin kabulü zorunludur.
Kaldı ki aynı kanunun 345. maddesi uyarınca sorumlu tutulması gereken
ticaret şirketlerinin müdür ve yetkililerinin alacaklıları zarara
uğratmaya yönelik eylemleri cezasız bırakılmadığı, nitekim 331, 333/a,
345/a maddelerinde gerekli yaptırımın düzenlendiği gibi, unsurları
bulunduğu takdirde Türk Ceza Kanununda müeyyideye bağlanan hileli iflas
veya dolandırıcılık suçlarından da cezalandırılabilmeleri mümkün
olduğundan, diğer bir deyişle ticaret şirketlerinin müdür veya
yetkililerinin alacaklıyı zarara uğratan bu tür davranışlarının
yaptırımsız kaldığından söz edilemeyecektir. Bu açıklamadan
anlaşılacağı üzere, İİK'nun 337/a maddesinde yaptırıma bağlanan eylem,
yalnızca ticareti terk keyfiyetinin ticaret sicili memurluğuna
bildirilmemesi değil, İİK'nun 44. maddesine uygun olarak bütün aktif ve
pasifi ile alacaklılarının isimlerinin ve adreslerinin bulunduğu bir mal
beyanında bulunulmamasının müeyyidesidir. Bu durumda TTK'nun 136.
maddesinde sayılan ticaret şirketlerinde ticaretin terki söz konusu
olmayıp, ortaklık ilişkisinin sona erdirildiği, İİK'nun 44. maddesi ile
getirilen mal beyanında bulunma yükümlülüğünün, gerçek kişi tacirler
için geçerli olup, yukarıda sayılan ticaret şirketlerini kapsamadığı, eş
anlatımla ticaret şirketi müdür veya yetkililerinin İİK'nun 337/a
maddesinde yaptırıma bağlanan ticareti terk suçunu işlemelerinin yasal
olarak mümkün olmadığı kabul edilmelidir. Hal böyle olunca sanığın
beraatı yerine mahkûmiyetine karar verilmesi isabetsiz olup temyiz
itirazları bu itibarla yerinde olduğundan hükmün bozulmasına" karar
verilmiştir.Ankara 7. İcra Ceza Mahkemesi ise 28.06.2012 gün ve 302-138 sayı ile;"Yargıtay
Ceza Genel Kurulunun 21.02.2012 gün ve 46 sayılı kararında belirtildiği
üzere, sanığın yetkilisi olduğu şirket türünün limited şirket olduğu,
bir ticari şirket türü olan limited şirketin tacir tanımlamasına uyduğu,
İİK'nun 44. maddesinde 'ticari terk eden tacir' ifadesinin limited
şirket yetkilisini de kapsadığı, bu maddede ya da başka bir maddede
İİK'nun 44. maddesinin yalnızca gerçek kişi tacirleri kapsadığına dair
bir hüküm bulunmadığı, netice itibarıyla borçlu şirket yetkilisi olan
sanığın, bu madde gereğince cezalandırılması imkan dahilinde olup,
mahkeme kararı verilerek, önceki kararda da belirtildiği üzere sanık
ikrarı, ticaret sicil kayıtları, takip dosyası müzekkere cevapları ve
tüm dosya kapsamından sanığın yetkilisi olduğu borçlu şirketin usul ve
yasaya aykırı olarak ticareti terk ettiği İİK'nun 44. maddesinde
belirtilen şartları yerine getirmediği, alacaklının alacağını tahsil
edemediği ve zarar gördüğü buna göre suçun unsurları itibariyle
oluştuğu" gerekçesiyle direnerek, sanığın ilk hükümde olduğu gibi
cezalandırılmasına karar vermiştir. Bu hükmün de sanık müdafii
tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının
05.04.2013 gün ve 266506 sayılı "bozma" istekli tebliğnamesiyle Yargıtay
Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca
değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçeyle karara bağlanmıştır.Sanığın
ticareti usulüne aykırı olarak terk etmek suçundan cezalandırılmasına
karar verilen olayda, Özel Daire ile yerel mahkeme arasında oluşan ve
Ceza Genel Kurulu tarafından çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; ticaret
şirketlerinin müdür veya temsilcilerinin, İcra İflas Kanununun 337/a
maddesinde düzenlenen ticareti terk suçunu işlemelerinin mümkün olup
olmadığının tespitine ilişkindir.2004 sayılı İcra İflas Kanunu, bu
kanun kapsamında çıkan hukuki sorunların en kısa ve basit şekilde
çözümlenmesi yöntemini benimsemiş, buna bağlı olarak, kanunda düzenlenen
suçlara ilişkin 346 ila 354. maddeleri arasında farklı bir yargılama
usulü öngörmüştür. Kanun koyucu 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu
ile aynı tarihte yürürlüğe giren 5358 ve 06.03.2007 günü yürürlüğe giren
5582 sayılı Kanunlarla, İİK'nun çeşitli maddelerinde değişiklik
yapmasına karşın, bu özel yargılama usulünü bazı değişiklikler dışında
korumuştur.İcra İflas Kanununun 44. maddesinde ticareti terk eden
tacir açısından muhataplarının haklarını korumaya yönelik olarak bir
takım yükümlülükler öngörülmüş, bu yükümlülüklere aykırı davranmanın
yaptırımı da 337/a maddesinde gösterilmiştir. TTK'nun "Ticareti Terk Edenler" başlıklı 44. maddesi;"Ticareti
terk eden bir tacir onbeş gün içinde keyfiyeti kayıtlı bulunduğu
ticaret siciline bildirmeye ve bütün aktif ve pasifi ile alacaklılarının
isim ve adreslerini gösteren bir mal beyanında bulunmaya mecburdur.
Keyfiyet ticaret sicili memurluğunca ticaret sicili ilanlarının
yayımlandığı gazetelerde ve alacaklıların bulunduğu yerlerde de mutat ve
münasip vasıtalarla ilan olunur. İlan masraflarını ödemeyen tacir
beyanda bulunmamış sayılır.Bu ilan tarihinden itibaren bir sene içinde, ticareti terk eden tacir hakkında iflas yolu ile takip yapılabilir.Ticareti terk eden tacir, mal beyanının tevdii tarihinden itibaren iki ay müddetle haczi kabil malları üzerinde tasarruf edemez.
Üçüncü şahısların zilyetlik ve tapu sicili hükümlerine dayanarak iyi
niyetle elde ettiği haklar saklıdır. Ancak karı ve koca ile usul ve
füru, neseben veya sıhren ikinci dereceye kadar (Bu derece dâhil)
hısımlar, evlat edinenle evlatlık arasındaki iktisaplarda iyi niyet
iddiasında bulunulamaz.Mal beyanını alan merci, keyfiyeti tapu veya
gemi sicil daireleri ile Türk Patent Enstitüsüne bildirir. Bu bildiri
üzerine sicile, temlik hakkının iki ay süre ile tahdit edilmiş bulunduğu
şerhi verilir. Keyfiyet ayrıca Türkiye Bankalar Birliğine de
bildirilir. Bozulmaya maruz veya muhafazası külfetli olan veya tayin
edilen kanuni müddet içinde değerinin düşmesi kuvvetle muhtemel bulunan
mallar hakkında, tacirin talebi üzerine, mahkemece icra memuru
marifetiyle ve bu kanun hükümleri dairesinde bu malların satılmasına ve
bedelinin 9 uncu maddede yazılı bir bankaya depo edilmesine karar
verilebilir" şeklinde olup, maddedeki yükümlülüklere aykırı davranmak,
aynı kanunun 337/a maddesinde "Ticareti terk edenlerin cezası" başlığı
altında;"44 üncü maddeye göre mal beyanında bulunmayan veya
beyanında mevcudunu eksik gösteren veya aktifinde yer almış malı veya
yerine kaim olan değerini haciz veya iflas sırasında göstermeyen veya
beyanından sonra bu malları üzerinde tasarruf eden borçlu, bundan zarar
gören alacaklının şikâyeti üzerine, üç aydan bir yıla kadar hapis cezası
ile cezalandırılır. Birinci fıkradaki fiillerin işlenmesinden alacaklının zarar görmediğini ispat eden borçluya ceza verilmez.Borçlunun iflası halinde, birinci fıkradaki durum ayrıca taksiratlı iflas hali sayılır" biçiminde yaptırıma bağlanmıştır.06.06.1965
tarihinde yürürlüğe giren 538 sayılı Kanunun 22. maddesiyle
değiştirilen 2004 sayılı İİK'nun 44. maddesinin gerekçesinde; "Ticareti
terk etmek suretiyle alacaklıların takibinden kurtulmak isteyen
kimselerle mücadele etmek kaçınılması imkânsız bir zaruret halini
almıştır. Bilhassa son senelerde ticareti terk eden kötü niyetli
borçluların iş yerlerini terk ettikleri ve ellerinde malları başkalarına
devrederek alacaklılarını zarara uğrattıkları sık sık görülen
hakikatlerdendir. Ticareti terk ederek alacaklıların takibinden
kurtulmak isteyen kimselerle tesirli bir şekilde mücadeleyi temin için
İcra İflas Kanunu sistemi içinde madde tadil edilmiş ayrıca bu maddeye
muhalefet 337/a maddesiyle cezalandırılmıştır" denilmektedir. Takibi şikâyete bağlı olan seçimlik hareketli bu suçun oluşabilmesi için; 1- İİK'nun 44. maddesine göre mal beyanında bulunulmaması, 2- Mal beyanında mevcudun eksik gösterilmiş olması, 3- Aktifte yer alan malın veya yerine kaim olan değerin haciz veya iflas sırasında gösterilmemesi, 4- Mal beyanından sonra, beyan edilen bu mallar üzerinde tasarruf edilmesi, Gereklidir.
Kanun maddesinde gösterilen bu seçimlik hareketlerin herhangi birisinin
işlenmesiyle diğer şartların da gerçekleşmesi halinde suç oluşacaktır. İİK'nun
44. maddesine uygun olarak mal beyanında bulunulduğundan söz edebilmek
için; borçlunun ticareti bıraktıktan sonra onbeş gün içinde durumu
ticaret siciline bildirmesi ve bütün aktif ve pasifleri ile
alacaklıların isim ve adreslerini içerecek şekilde mal bildiriminde
bulunması zorunludur.Bunun yanında, suçun oluşması için, borçlunun
yukarıda gösterilen hareketlerinden dolayı alacaklının zarar görmesi
gerekir. Ancak İİK'nun 337/a maddesinin ikinci fıkrasındaki; "Birinci
fıkradaki fiillerin işlenmesinden alacaklının zarar görmediğini ispat
eden borçluya ceza verilmez" hükmü uyarınca, alacaklının zarar
görmediğini ispat etme zorunluluğu borçluya aittir. Yine ticareti
terk eden borçlunun, 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu anlamında tacir
olması gerekir. 6762 sayılı Türk Ticaret Kanununun 14. maddesinde; "Bir
ticari işletmeyi kısmen dahi olsa kendi adına işleten kimse" olarak
gerçek kişi tacirin tanımı yapıldıktan sonra, 18. maddesinde; "Ticaret
şirketleriyle, gayesine varmak için ticari bir işletme işleten dernekler
ve kendi kuruluş kanunları gereğince hususi hukuk hükümleri dairesinde
idare edilmek veya ticari şekilde işletilmek üzere devlet, vilayet,
belediye gibi amme hükmü şahısları tarafından kurulan teşekkül ve
müesseseler dahi tacir sayılırlar" denilmiş, 136. maddesinde de ticaret
şirketleri; "kolektif, komandit, anonim, limited ve kooperatif
şirketleri" olarak sayılmıştır. Bu aşamada "ticareti terk etme"
kavramı üzerinde de durulmalıdır. Öğretide; "ticari işletmeyi kendi
adına işletmekten vazgeçmek veya ticari işletmeyi kapatmak veya
dağıtmak" olarak tanımlanan ticareti terk eyleminin, mevzuatta
belirlenen hukuki yönteme uygun olarak ticari faaliyetin sonlandırılması
şeklinde ortaya çıkması mümkün olduğu gibi, ticari işletmenin hukuki
olarak varlığını sürdürmekle birlikte fiili olarak varlığının
sonlandırılması şeklinde de gerçekleşmesi mümkündür. Sanığın temsile
yetkili olduğu şirketin limited şirket olması nedeniyle, Türk Ticaret
Kanununda ticari şirket çeşitleri arasında sayılan bu şirkete ilişkin
hükümlerin de incelenmesi gereklidir. TTK'nun 503. maddesinde; "İki veya
daha fazla hakiki veya hükmi şahıs tarafından bir ticaret unvanı
altında kurulup, ortaklarının mesuliyeti koymayı taahhüt ettikleri
sermaye ile mahdut ve esas sermayesi muayyen olan şirkete limited şirket
denir" tanımlamasına yer verilmiş, 540. maddesinde ortakların hep
birlikte müdür sıfatıyla şirketi idare ve temsile yetkili olabilecekleri
gibi, şirket sözleşmesi veya genel kurul kararı ile ortaklardan bir
veya birkaçının da müdür olarak belirlenebileceği, 541. maddesinde
şirket sözleşmesi veya genel kurul kararı ile ortak olmayan kişilerin de
müdür olarak seçilebileceği hüküm altına alınmıştır. Limited
şirketin tüzel kişiliğinin sona ermesiyle ilgili olarak "infisah"
TTK'nun 549 ve 550. maddelerinde düzenlenmiş olup, "tasfiye" hususunda
aynı kanunun 552. maddesindeki yollama nedeniyle anonim şirketin
tasfiyesine ilişkin kurallar limited şirketler hakkında da
uygulanacaktır.İcra İflas Kanununda düzenlenen suçların, tüzel
kişilerin yaptığı işlemler sırasında işlenmesi durumunda kimlerin
sorumlu olacağı, "hükmi şahısların muamelelerinde kimlerin ceza
göreceği" başlıklı 345. maddesinde; "Bu kanunda yazılı suçlar, hükmi bir
şahsın idare veya muamelelerini ifa sırasında işlenmiş ise ceza o hükmi
şahsın müdürlerinden, mümessil ve vekillerinden, tasfiye memurlarından,
idare meclisi reis ve azasından veya murakıp ve müfettişlerinden fiili
yapmış olan hakkında hükmolunur” şeklinde hüküm altına alınmış olup,
limited şirket müdürlerinin de bu kapsamda olduğu açıktır. Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;Özel
Dairece, Türk Ticaret Kanununun 136. maddesinde sayılan ticaret
şirketlerinin ticareti terk etmelerinin söz konusu olmadığı, ortaklık
ilişkisinin ancak infisah ve tasfiye yolu ile sona erdirildiği,
dolayısıyla müdür veya yetkilileri için ticareti terk suçunun
işlenmesinin mümkün olmadığı belirtildiğine göre, uyuşmazlık; "limited
şirketi münferiden temsile yetkili müdürünün" İcra İflas Kanununun 44 ve
337/a maddeleri uyarınca ticareti terk suçunu işleyip işleyemeyecekleri
noktasında toplanmaktadır. 6762 sayılı TTK'nun 14. maddesinde
belirtilen gerçek kişi tacirlerin yanında, 136. maddesinde sayılan
ticari şirketlerin ve bu bağlamda bir ticari şirket türü olan limited
şirketin, 18. maddesi uyarınca "tacir" olduğunda şüphe bulunmamaktadır.
İİK'nun 44. maddesinde "ticareti terk eden tacir" ifadesi kullanılmış
olup, bu ifadenin yalnızca gerçek kişi tacirleri kapsadığına ilişkin
herhangi bir sınırlayıcı hüküm konulmamıştır. O halde, tacir sayılan
limited şirketleri temsil ve idareye yetkili müdürlerinin, şirketin
ticareti terk etmeleri halinde aynı maddedeki yükümlülükleri yerine
getirmeyeceklerine ilişkin istisna getirilmediğine göre, tıpkı gerçek
kişi tacirler gibi aynı kanunun 337/a maddesi gereğince
cezalandırılmalarına engel bulunmamaktadır. Diğer yandan, İİK'nun 44.
maddesinde yapılan değişikliğin "ticareti terk eden kötü niyetli
borçluların bu davranışlarının önlenmesi" amacı ile getirildiği de
gerekçede açıkça ifade edilmektedir. Ticari şirketi temsil ve
idareden sorumlu müdür ve yetkililerinin, ticareti terk suçunu
işleyemeyeceklerinin kabulü halinde, ticareti terk suçunu işleyen gerçek
kişi tacirlerin İİK'nun 337/a maddesi uyarınca cezalandırılmaları
gerekecek, ancak aynı fiili işleyen ve İİK'nun 345. maddesi uyarınca bu
fiilden sorumlu tutulması gereken ticari şirket müdür ve yetkililerinin
cezai sorumluluktan muaf tutulmaları anlamına gelecektir ki bunun kanuni
bir dayanağı da bulunmamaktadır. Nitekim, Ceza Genel Kurulunun
14.02.2012 gün ve 505-28, 513-29 sayılı kararları başta olmak üzere
birçok kararında da aynı sonuca ulaşılmıştır. Bu itibarla, yerel
mahkemenin direnme gerekçelerinin isabetli olduğuna ve dosyanın, hükmün
esasının incelenebilmesi için Özel Daireye gönderilmesine karar
verilmelidir. SONUÇ: Açıklanan nedenlerle; 1- Ankara 7. İcra Ceza Mahkemesinin 28.06.2012 gün ve 302-138 sayılı kararındaki direnme gerekçelerinin İSABETLİ OLDUĞUNA,
2- Dosyanın, hükmün esasının incelenmesi amacıyla Yargıtay 16. Hukuk
Dairesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE,
30.10.2014 tarihinde yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.