Ceza Genel Kurulu 2013/352 E. , 2014/446 K.
"İçtihat Metni"Mahkemesi : YARGITAY 14. Ceza DairesiGünü : 20.02.2013Sayısı : 1-1
Cinsel taciz suçundan sanık A.. Ö..'nun 5237 sayılı TCK'nun 105/1-2,
43/1, 62/1 ve 52/2. maddeleri uyarınca 3.100 Lira adli para cezası ile
cezalandırılmasına ilişkin, ilk derece mahkemesi sıfatıyla yargılama
yapan Yargıtay 14. Ceza Dairesince verilen 20.02.2013 gün ve 1-1 sayılı
hükmün sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet
Başsavcılığının “onama” istemli 18.04.2013 gün ve 1 sayılı tebliğnamesi
ile Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca
değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
Yargıtay Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık, sanığa
yüklenen cinsel taciz suçunun sabit olup olmadığı ve suçun unsurlarının
oluşup oluşmadığının belirlenmesine ilişkindir. İncelenen dosya kapsamından;
Suç tarihinde İzmir 10. Ağır Ceza Mahkemesi başkanı olan sanığın
31.12.1997 tarihinde birinci sınıfa ayrıldığı, İzmir 4. Asliye Ceza
Hakimi olarak görevli iken Hakim ve Savcılar Yüksek Kurulunun 02.12.2008
tarih ve 440 sayılı kararıyla İzmir 10. Ağır Ceza Mahkemesi başkanı
olarak yetkilendirildiği, sanığın bu mahkemedeki görevine 16.12.2008
tarihinde başladığı, Mağdure F.. Ö..'ın 22.03.2007-20.04.2009
tarihleri arasında İzmir 10. Ağır Ceza Mahkemesinde yazı işleri müdürü
olarak görev yaptığı, 1976 doğumlu olan mağdurenin 24.05.2002 tarihinde
eşinden boşandığı ve bu evliliğinden iki çocuğunun bulunduğu, mağdurenin
şifahi talebi üzerine İzmir Adli Yargı Adalet Komisyonunca 20.04.2009
tarihinde İzmir 10. Ağır Ceza Mahkemesi yazı işleri müdürlüğünden
alınarak İzmir 4. Ağır Ceza Mahkemesi yazı işleri müdürlüğüne
görevlendirildiği, Suç tarihinde tanık E.. Ö..'in İzmir Cumhuriyet
Başsavcısı, tanık N.. K..'ın İzmir Adli Yargı Adalet Komisyonu Başkanı,
tanık M.. U..'ın İzmir Adli Yargı Adalet Komisyonu üyesi, tanık M..
U..'un İzmir 10. Ağır Ceza Mahkemesi üyesi, tanık A.. K..'un İzmir 4.
Ağır Ceza Mahkemesi yazı işleri müdürü, tanık Tülay Dönmez'in İzmir 10.
Ağır Ceza Mahkemesi zabıt katibi ve tanık F.T'ün İzmir 7. Sulh Ceza
Mahkemesi yazı işleri müdürü olarak görev yaptıkları, Sanık
hakkındaki incelemenin, İzmir emekli Cumhuriyet Başsavcı vekillerinden
İhsan Taşkın'ın 19.11.2011 tarihinde İzmir Adalet Komisyonu Başkanı N..
K.. ve İzmir Cumhuriyet Başsavcısı E.. Ö..'i arayarak İzmir 10. Ağır
Ceza Mahkemesinde görevli olup, şahsen tanıdığı zabıt katibi A.P'e
mahkeme başkanı olan sanık A.. Ö..'nun önceleri sözle, daha sonra da
fiili olarak tacizde bulunduğunu bildirmesi üzerine, Adli Yargı Adalet
Komisyonunun heyet halinde zabıt katibi A. P.'i dinlemeye karar verdiği,
zabıt katibi A. P'in başından geçenleri detaylı olarak komisyon
heyetine anlattığı, sanıktan şikayetçi olmak istemeyen mağdurenin
anlatımlarının komisyon başkanlığınca tutanağa bağlandığı, tutanağın
Adli Yargı Adalet Komisyonu Başkanlığınca Adalet Bakanlığına, Adalet
Bakanlığınca da Hakimler ve Savcılar Yüksek Kuruluna sunulması üzerine
Teftiş Kurulu Başkanlığınca tutanağa konu olayların incelenmesi için
müfettiş görevlendirildiği, HSYK Başmüfettişliğince söz konusu
inceleme kapsamında İzmir Cumhuriyet Başsavcısı E.. Ö.. tanık sıfatıyla
alınan ifadesinde, sanığın incelemeye konu olaydan daha önce İzmir 7.
Sulh Ceza Mahkemesi yazı işleri müdürü F. T'e ve yargılama konusu olan
İzmir 10. Ağır Ceza Mahkemesi yazı işleri müdürü mağdure F.. Ö..'a
yönelik gerçekleştirdiği eylemlerden bahsetmesi üzerine HSYK
Başmüfettişliğince keyfiyetin Teftiş Kurulu Başkanlığına bildirilip,
olur alınmak suretiyle her iki olayın da incelemeye dahil edildiği,
yapılan inceleme sonucunda Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu 3.
Dairesince 19.11.2011 gün ve 2317 sayı ile, yargılama konusu olay dahil
olmak üzere toplam üç olay hakkında soruşturma izni verildiği, yapılan
soruşturma sonucu düzenlenen soruşturma raporu üzerine Hakimler ve
Savcılar Yüksek Kurulu 2. Dairesince 27.03.2012 gün ve 194 sayı ile,
yargılama konusu olayla ilgili olarak kovuşturma izni verilmesine, diğer
olaylarla ilgili olarak ise kovuşturma izni verilmesine yer olmadığına
karar verildiği, Sanığın, yargılama sırasında hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılması hükmünün uygulanmasını istemediği, Anlaşılmaktadır.
Mağdure aşamalarda özetle; 2007 yılında İzmir 10. Ağır Ceza Mahkemesi
yazı işleri müdürlüğüne atandığını, İzmir 10. Ağır Ceza Mahkemesi
başkanı olan sanık ile kısa bir süre çalıştığını, çalıştığı süre içinde
sanığın rahatsız edici tavır ve davranışları nedeniyle mahkemeden
ayrılmak zorunda kaldığını, ilk zamanlarda sanığın tavırları tuhaf
gelmekle birlikte personeliyle ilgili bir başkan düşüncesiyle rahatsız
olmadığını, ancak daha sonraları iş icabı sanığın odasına girdiğinde
kendisine hitaben "küpen çok güzelmiş, bu kolye sana çok yakışmış, dün
taktığın küpeyi bugün takmamışsın, müdürüm yorgun gibisin otur dinlen"
gibi sözler söylediğini, ilerleyen günlerde ise "müdürümün bana kahve
yapmasını istiyorum" dediğini, bunun üzerine kendisinin sanığa "başkanım
size aşağıdan kahve söyleyeyim" şeklinde cevap verdiğini, sanığın da
"kahve sadece burada mı içilir" şeklinde karşılık verdiğini, sanığın
odasına her girdiğinde sürekli kendisiyle sohbet etmek istediğini, bazen
sanığın ısrarlarına dayanamayıp oturmak zorunda kaldığını, bir
keresinde sanığın "müdürüm sen yorgunsun, otur uyu, ben seni izlerim,
burada kimse seni rahatsız edemez" dediğini, son olarak dosyaya ilişkin
bir şey sormak için odasına girdiğinde içeride mübaşir olduğu halde
soracağını sorup çıkmak istediğini, ancak sanığın mübaşir çıkmadan
kendisini dinlemediğini, mübaşir odadan çıktıktan sonra kendisine
hitaben "senin elin yüzün solgun, bir şeyin mi var" dediğini, bunun
üzerine sanığa "hiçbir derdim yok, gayet iyiyim" şeklinde karşılık
vermesine rağmen sanığın ısrarla elini tutmak istediğini, bu duruma
tepki göstererek hızla odadan dışarı çıktığını, başından geçenleri
komisyon başkanına anlattığını, sanığın başkanı bulunduğu mahkemeden
ayrıldığını, mahkemeden ayrıldıktan sonra mahkemede görev yapan zabıt
katiplerinden T.D.'in de sanığın davranışlarından rahatsız olduğunu dile
getirdiğini ifade etmiş, Tanık N.. K..; İzmir Adli Yargı Adalet
Komisyonu başkanı olarak görev yaptığı dönemde İzmir 10. Ağır Ceza
Mahkemesi yazı işleri müdürü olan mağdurenin odasına gelerek, mahkeme
başkanı olan sanığın tavır ve davranışlarından rahatsız olduğunu,
odasına gittiğinde sanığın kendisine "küpen çok güzelmiş, kolyen çok
güzelmiş, elbisen çok güzelmiş" şeklinde sözler sarf ettiğini, hatta bir
keresinde odasına dosya götürdüğünde sanığın mağdurenin elini tutmak
istediğini, bunun dışında başka ayrıntılar da anlattığını, ancak aradan
geçen zaman nedeniyle ayrıntıları hatırlayamadığını, mağdurenin
anlattıklarını ertesi gün diğer komisyon üyelerine anlattığını, hatta
mağdureyi çağırıp durumu diğer komisyon üyelerine anlatmasını
istediğini, mağdurenin anlatımlarını inandırıcı bularak görev yerini
değiştirdiklerini, sanığın mahkemesine de erkek bir yazı işleri müdürü
verdiklerini, mağdurenin şikayetçi olmak ve bu olay nedeniyle adının
duyulmasını istemediğini ifade etmesi üzerine tutanak düzenlenmediğini,
ancak konuyu değişik vesilelerle HSYK üyelerine aktardığını söylemiş,
Tanık Emir ; dönemin komisyon başkanı N.. K..'ın kendisini arayıp bir
konuyu görüşmek üzere davet ettiğini, İzmir 10. Ağır Ceza Mahkemesi yazı
işleri müdürünün kendisine geldiğini ve mahkeme başkanının kendisine
yönelik rahatsız edici davranışları olduğundan bahsettiğini, yazı işleri
müdürünün yerinin değiştirilmesi talebi olduğunu, meselenin hassasiyeti
nedeniyle komisyon halinde yazı işleri müdürünün dinlenilmesinde yarar
olacağını söylediğini, bunun üzerine mağdurenin geldiğini, sanığın
rahatsız edici söz ve davranışlarını ayrıntılı olarak anlattığını,
komisyon olarak mağdurenin anlattıklarını inandırıcı bulup, yaşadığı
travmayı gözlemlediklerini, bu nedenle re'sen mağdurenin görev yerini
değiştirdiklerini, mağdurenin ısrarla konunun duyulmamasını istemesi,
olayın duyulması durumunda mağdur olacağını ve adının çıkacağını ifade
etmesi üzerine olaya ilişkin olarak tutanak tutmadıklarını, sadece
mağdurenin görev yerinin değiştirilmesi ile yetindiklerini, mağdurenin
görev yerinin değiştirilmesine ilişkin komisyonca yapılan tasarruf
nedeniyle sanığın bir tepkisinin olup olmadığını komisyon başkanına
sorduğunu, komisyon başkanının bu konuya ilişkin sanığın kendisine
herhangi bir şey söylemediğini ifade ettiğini belirtmiş, Tanık M..
U..; komisyon üyesi olduğunu, komisyon başkanı N.. K..'ın kendisini
davet etmesi üzerine odasına gittiğini, diğer komisyon üyesi başsavcının
da odada olduğunu, komisyon başkanının İzmir 10. Ağır Ceza Mahkemesi
yazı işleri müdürü F. B. hanımı dinleyeceğiz dediğini, bir süre sonra
mağdurenin geldiğini, mağdurenin sanıkla yaşadığı sorunları ayrıntılı
olarak anlattığını, kendisinin dul bir bayan olup çocuklarının
nafakasını temin etmeye çalıştığını, sanığın kendisine "bir kahve yap
içelim" dediğini, mağdurenin "başkanım size kahve söyleyeyim" şeklinde
karşılık vermesi üzerine sanığın "ben senin elinden içmek istiyorum"
diye cevap verdiğini, bir defa sanığın elinden tutmaya çalıştığını
anlattığını, komisyon olarak mağdurenin anlattıklarını ciddi bulup,
yaşadığı travmayı gözlemlediklerini, mağdurenin artık sanığın başkanı
olduğu mahkemede çalışmasının mümkün olmadığı kanaatine vardıklarını ve
görev yerini değiştirdiklerini, konuyu zaman zaman ilgililere
bildirdiklerini, ancak mağdurenin şikayetçi olmak istememesi ve konunun
hassasiyetine binaen tutanak düzenlemediklerini, aynı toplantıda İzmir
7. Sulh Ceza Mahkemesi yazı işleri müdürü F. T'ü de dinlediklerini,
onunda benzer şeyler anlattığını beyan etmiş, Tanık M.. U..; suç
tarihinde İzmir 10. Ağır Ceza Mahkemesinde üye hakim olarak görev
yaptığını, sanık ile daha önce de Erzurum'da aynı mahkemede çalıştığını,
mağdurenin sanığın odasında kahve içtiği sırada sanığın mağdureye
hitaben "bu kahveyi dışarılarda da içmek lazım" demesi üzerine
mağdurenin duyduğu rahatsızlığı kendisine anlattığını, tayin dilekçesi
vereceğini söylediğini belirtmiş, Tanık A.. K..; İzmir 4. Ağır Ceza
Mahkemesinde yazı işleri müdürü olarak yaptığı sırada komisyon kararıyla
İzmir 10. Ağır Ceza Mahkemesine atandığının kendisine tebliğ edilmesi
üzerine çok üzüldüğünü, konuyu öğrenmek için komisyon başkanına
gittiğini, bir kusurunun olup olmadığını, neden görev yerini
değiştirdiklerini sorduğunu, komisyon başkanının yer değişikliğinin
kendisiyle ilgisi olmadığını, ancak mağdurenin görev yerinin
değiştirilmesi gerektiğini, değişikliğin mağdureden de
kaynaklanmadığını, 10. Ağır Ceza Mahkemesi yazı işleri müdürlüğünü
yürütecek başka kimse bulamadıkları için bu şekilde tasarrufta
bulunduklarını söylediğini, bunun üzerine mağdurenin yanına gittiğini,
mağdureye "biz arkadaşız, neden bu değişikliğe ihtiyaç duyulduğunu bana
söylemen gerekir" dediğini, mağdurenin cevap olarak sanığın odasına
gittiğinde sanığın kendisine hitaben "küpeniz çok güzel, neden bugün
solgunsunuz, yorgun musunuz" gibi sözler söylediğini, hatta bir
defasında sanığın elini tutmaya çalıştığını söylediğini, bu sözler
üzerine konunun ne olduğunu anladığını ve mağdurenin yanından
ayrıldığını açıklamış, Tanık T. D ; İzmir 10. Ağır Ceza
Mahkemesinde zabıt katibi olarak görev yaptığını, sanık ile iki ay
birlikte çalıştığını, sanığın zaman zaman kıyafetlerine, küpelerine
iltifatlar ettiğini, bu davranışlarından niyetinin ne olduğunu
bilemediğini, ancak kendisinin rahatsızlık duyduğunu, duyduğu bu
rahatsızlığı da mağdureye anlattığını ifade etmiş, Sanık aşamalarda
özetle; olay tarihinde İzmir 10. Ağır Ceza Mahkemesi başkanı olarak
görev yaptığını, iddia edildiği gibi gerek mahkeme yazı işleri müdürü
olan mağdureye yönelik, gerekse diğer personellere karşı herhangi bir
cinsel içerikli söz ve davranışlarda bulunmadığını, atılı suçlamaları
kabul etmediğini, mahkemenin işlerinin yığılmış ve batak halde olduğunu,
layıkiyle görev yaptığını, mağdureyi işlerin zamanında yerine
getirilmemesi nedeniyle uyarıp sıkıştırması, "başınız yanacak" diye
uyarması, mağdurenin kalemde kendine göre kurmuş olduğu düzenini
değiştirmesi üzerine duyulan rahatsızlık nedeniyle kendisine iftira
atılmış olabileceğini savunmuştur. Cinsel taciz suçu, 5237 sayılı
TCK'nun 105. maddesinin suç tarihindeki halinde; "(1) Bir kimseyi cinsel
amaçlı olarak taciz eden kişi hakkında, mağdurun şikâyeti üzerine, üç
aydan iki yıla kadar hapis cezasına veya adlî para cezasına hükmolunur. (2)
Bu fiiller; hiyerarşi, hizmet veya eğitim ve öğretim ilişkisinden ya da
aile içi ilişkiden kaynaklanan nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle ya da
aynı işyerinde çalışmanın sağladığı kolaylıktan yararlanılarak
işlendiği takdirde, yukarıdaki fıkraya göre verilecek ceza yarı oranında
artırılır. Bu fiil nedeniyle mağdur; işi bırakmak, okuldan veya
ailesinden ayrılmak zorunda kalmış ise, verilecek ceza bir yıldan az
olamaz" şeklinde düzenlenmiş iken, hükümden sonra 28.06.2014 tarihinde
yürürlüğe giren 6545 sayılı Kanunun 61. maddesiyle "(1) Bir kimseyi
cinsel amaçlı olarak taciz eden kişi hakkında, mağdurun şikayeti
üzerine, üç aydan iki yıla kadar hapis cezasına veya adlî para cezasına
fiilin çocuğa karşı işlenmesi hâlinde altı aydan üç yıla kadar hapis
cezasına hükmolunur.(2) Suçun;a) Kamu görevinin veya hizmet ilişkisinin ya da aile içi ilişkinin sağladığı kolaylıktan faydalanmak suretiyle, b)
Vasi, eğitici, öğretici, bakıcı, koruyucu aile veya sağlık hizmeti
veren ya da koruma, bakım veya gözetim yükümlülüğü bulunan kişiler
tarafından,c) Aynı işyerinde çalışmanın sağladığı kolaylıktan faydalanmak suretiyle,d) Posta veya elektronik haberleşme araçlarının sağladığı kolaylıktan faydalanmak suretiyle,e) Teşhir suretiyle,
işlenmesi hâlinde yukarıdaki fıkraya göre verilecek ceza yarı oranında
artırılır. Bu fiil nedeniyle mağdur; işi bırakmak, okuldan veya
ailesinden ayrılmak zorunda kalmış ise verilecek ceza bir yıldan az
olamaz" şeklinde değiştirilmiştir. Madde gerekçesinde, "cinsel
yönden, ahlâk temizliğine aykırı olarak mağdurun rahatsız edilmesi"
şeklinde tanımlanmış olan cinsel taciz eyleminin ne tür davranışlarla
gerçekleştirilebileceği hususunda kanunda bir açıklık bulunmamakla
birlikte öğreti ve yargısal kararlarda, mağduru hedef almış, onun vücut
dokunulmazlığı ihlal edilmeksizin cinselliğine yönelen, söz atma, mesaj
veya mektup gönderme, el kol hareketleri yapma, öpücük atma, cinsel
ilişki teklif etme, cinsel organını gösterme gibi davranışlarla cinsel
taciz suçunun işlenebileceği kabul edilmektedir. Cinsel taciz
eylemlerinin suç olarak kabul edilebilmesi için bu eylemlerin hukuka
aykırı olarak, başka bir ifadeyle mağdurun rızası hilafına
gerçekleştirilmiş olması zorunludur. Rıza açıklama ehliyetine sahip
bulunan bir kişinin, cinsel taciz eylemlerine TCK'nun 26. maddesi
kapsamında göstereceği rıza eylemi hukuka uygun hale getirecek ve eylem
suç teşkil etmeyecektir. Rızanın varlığı somut olayın özelliklerine göre
belirlenecektir.Maddenin birinci fıkrasında düzenlenen cinsel taciz
suçunun basit şekli şikayete tâbi olup, hukuken geçerli bir şikayetin
bulunmadığı durumlarda suçun basit şeklinden dolayı soruşturma ve
kovuşturma yapılması mümkün değildir. Bununla birlikte maddenin ikinci
fıkrasında düzenlenen suçun nitelikleri halleri şikayete tâbi olmayıp,
bu husus 5237 sayılı TCK'nun 105. maddesinin ikinci fıkrasını değiştiren
ve 08.07.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5377 sayılı Kanunun 13.
maddesinin gerekçesinde, “...Ayrıca belirtilmek gerekir ki, cinsel taciz
suçunun nitelikli unsurlarının gerçekleştiği durumlarda, soruşturma ve
kovuşturmanın yapılması mağdurun şikâyetine bağlı değildir” şeklinde
açıkça belirtilmiştir. Cinsel taciz suçunun unsurları bu şekilde
açıkladıktan sonra, somut olay bakımından cinsel taciz suçunun
hiyerarşiden kaynaklanan nüfuzun kötüye kullanılması ve aynı işyerinde
çalışmanın sağladığı kolaylıktan yararlanma suretiyle işlenmesi
nitelikli halleri üzerinde ayrıca durulmasında yarar bulunmaktadır.
5237 sayılı TCK'nun 105. maddesinin suç ve hüküm tarihinde yürürlükte
bulunan ikinci fıkrasında nitelikli hallerden biri olarak sayılan
"hiyerarşi"den kaynaklanan nüfuzun (otoritenin) kötüye kullanması hali,
mağdurla failin aynı çalışma örgütlenmesi içinde bulunmasından
kaynaklanan güven ortamı, üst konumunda olan failin baskısı sonucu
mağdurun fiile karşı mukavemetinin azalması, böyle bir ortamda failin
fiilini tekrarlama imkanına sahip olması ve hiyerarşik olarak üst konuma
sahip kişiler tarafından gerçekleştirilen eylemlerin toplumda daha
fazla infial oluşturması nedenleriyle cezanın arttırılmasını gerektiren
nitelikli bir hal olarak düzenlenmiştir. Öte yandan cinsel taciz
suçunun aynı işyerinde çalışmanın sağladığı kolaylıktan yararlanarak
işlenmesi hali de, mağdurla fail arasında birlikte çalışmaktan
kaynaklanan güven ilişkisi, aynı işyerinde bulunmaya dayalı katlanma
yükümlülüğünün mağdur açısından failin kastını belirlemeyi
zorlaştırması, bu durumların mağdurun fiile karşı mukavemetini
azaltması, aynı işyerinde çalışılması sebebiyle failin mağdura
ulaşmasının kolay olması ve failin fiilini devam ettirme imkanına sahip
olması nedenleriyle cinsel taciz suçunun daha ağır yaptırımı gerektiren
bir diğer nitelikli hali olarak düzenlenmiştir.6545 sayılı Kanunla
yapılan değişiklik sonrası, cinsel taciz suçunun hiyerarşiden
kaynaklanan nüfuzun kötüye kullanılması hali madde metninden tamamen
çıkarılmış, ikinci fıkranın (a) bendinde kamu görevinin sağladığı
kolaylıktan faydalanmak suretiyle cinsel taciz suçunun işlenilmesi
nitelikli hal olarak kabul edilmiştir. Bununla birlikte suçun nitelikli
hallerinin işlenmesi durumunda yapılacak artırım oranında bir
değişikliğe gidilmemiştir. Bu aşamada 6545 sayılı Kanunla yapılan
değişiklikle cinsel taciz suçunun nitelikli hali olarak düzenlenen kamu
görevinin sağladığı kolaylıktan yararlanmak suretiyle işlenmesi hali
üzerinde de durulması gerekmektedir. Cinsel taciz suçu bakımından
kamu görevlilerinin, kamu görevlisi olmalarından kaynaklanan nüfuzdan
(otoriteden) yararlanarak eylemlerini gerçekleştirmeleri suçun işlenişi
bakımından mağdurun direncini azaltacağından, bu durum daha fazla ceza
verilmesini gerektiren nitelikli bir hal olarak kabul edilmiştir. Bu
nitelikli halin uygulanabilmesi için failin bir kamu görevini yerine
getirmesi ve bu görevin sağladığı nüfuzdan yararlanması gerekir. Diğer
bir ifade ile görevin sağladığı otoriteden yararlanılarak cinsel taciz
suçu işlenmelidir. Ancak mağdur ile fail arasında bir ast-üst
ilişkisinin bulunması şart değildir. Failin yaptığı görevin niteliği,
görevin mağdur üzerindeki etkisi nazara alınarak kamu görevinin
sağladığı kolaylıktan faydalanarak fiilin işlenip işlenmediği
belirlenmelidir.Bu bilgiler ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Suç tarihinde İzmir 10. Ağır Ceza Mahkemesi başkanı olan sanığın,
birlikte yürütülen kamu görevi nedeniyle astı konumunda bulunan ve aynı
mahkemede yazı işleri müdürü olarak görev yapan mağdureye yönelik olarak
değişik zamanlarda, "müdürüm sen yorgunsun, otur uyu, ben seni izlerim,
burada kimse seni rahatsız edemez", "küpen çok güzelmiş", "bu kolye
sana çok yakışmış", "dün taktığın küpeyi bugün takmamışsın", "müdürüm
yorgun gibisin otur dinlen", "müdürümün bana kahve yapmasını
istiyorum","kahve sadece burada mı içilir" şeklinde mağdureyi hedef alan
ve cinsel yönden rahatsız edici mahiyette sözler söylediğinin
anlaşılması karşısında, sanığın suç tarihi itibarıyla hiyerarşiden
kaynaklanan nüfuz kötüye kullanmak ve aynı işyerinde çalışmanın
sağladığı kolaylıktan yararlanmak suretiyle zincirleme şekilde cinsel
taciz suçunu işlediğinin kabulünde zorunluluk bulunmaktadır. Sanığın
subuta eren suçunun bu şekilde kabul edilmesinden sonra, temyiz
aşamasında yürürlüğe giren 6545 sayılı Kanunun 61. maddesi ile TCK'nun
105. maddesinde yapılan değişiklik nedeniyle lehe kanun
değerlendirmesinin yapılması gerekmektedir. 5237 sayılı TCK'nun
“zaman bakımından uygulama” başlıklı 7. maddesi, 765 sayılı Kanunun 2.
maddesine benzer şekilde düzenlenmiş olup, her iki maddede de; ceza
hukuku kurallarının yürürlüğe girdikleri andan itibaren işlenen suçlara
uygulanacağına ilişkin ileriye etkili olma prensibi ile bu ilkenin
istisnasını oluşturan, "failin lehine olan yasanın geçmişe etkili
olması", “geçmişe etkili uygulama” veya “geçmişe yürürlük” ilkesine de
yer verilmiştir. Bu ilke uyarınca, suçtan sonra yürürlüğe giren ve
fail lehine hükümler içeren kanun, hükümde ve infaz aşamasında dikkate
alınmalıdır. Lehe kanunun tespiti açısından, öğreti ve yargısal
kararlara da konu olmuş, değişen ceza mevzuatı karşısında dahi halen
geçerliliğini koruyan 23.02.1938 gün ve 23–9 sayılı İçtihadı Birleştirme
Kararında; “Suçun işlendiği zamanın yasası ile sonradan yürürlüğe giren
yasa hükümlerinin farklı olması halinde,her iki yasanın birbirine
karıştırılmadan, ayrı ayrı somut olaya uygulanıp, her iki yasaya göre
hükmedilecek cezalar belirlendikten sonra, sonucuna göre lehte olanı
uygulanmalı” şeklinde, lehe kanunun tespitinde başvurulacak yöntem
belirtilmiştir. Öğretide de anılan İçtihadı Birleştirme Kararındaki
ilke benimsenerek, uygulanma imkanı bulunan tüm kanunların leh ve
aleyhteki hükümleri birlikte ayrı ayrı ele alınarak somut olaya göre
sonuçlarının karşılaştırılması gerekeceği ve sonunda fail bakımından
daha lehe sonuç veren kanunun belirlenip hükmün buna göre verileceği
görüşleri ileri sürülmüştür. (Sulhi Dönmezer–Sahir Erman, Nazari ve
Tatbiki Ceza Hukuku, Beta Basım Yayım, 1994, c. 1, 11. Bası, s. 167; M.
Emin Artuk–Ahmet Gökçen– A.Caner Yenidünya, Ceza Hukuku Genel Hükümler,
8. Baskı, Adalet Yayınevi, Ankara, 2014, s. 141)Diğer taraftan,
Anayasamızın 141. maddesinin 4. fıkrası; “…Davaların en az giderle ve
mümkün olan süratle sonuçlandırılması yargının görevidir”, 154.
maddesinin 1. fıkrası ise; “Yargıtay, Adliye Mahkemelerince verilen ve
kanunun başka bir adli yargı merciine bırakmadığı karar ve hükümlerin
son inceleme merciidir. Kanunla gösterilen belli davalara da ilk ve son
derece mahkemesi olarak bakar” hükümlerini içermektedir. Bu
hükümlerle birlikte, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6. maddesinin;
“kişinin makul sürede yargılanma hakkı olduğuna” ilişkin normu da
dikkate alındığında, temyiz davasında işin esasına girilerek dosyadaki
tüm bilgi ve belgelerin incelenip değerlendirilmesinin esas olduğu kabul
edilmelidir.Temyiz incelemesi sırasında kanun koyucu tarafından
incelemeye konu suçlara ilişkin değişiklik yapılması durumunda, temyiz
merciince sonradan yürürlüğe giren kanun nedeniyle lehe kanun
hükümlerinin uygulanması yönünde mahkemesince değerlendirme yapılması
gerektiği için işin esasına girilmeden bu yönde bozma yapılması mümkün
ise de, yürürlüğe giren yeni kanunun açıkça lehe olduğunun anlaşıldığı
durumlar dışında dosyanın temyiz merciince esastan incelenerek suçun
oluşumu, sübutu ve uygulama denetlenip, önceki ve sonraki kanunlar bir
bütün halinde değerlendirildikten sonra ortaya çıkan sonuçlar
karşılaştırılmak suretiyle lehe kanunun belirlenmesi gerekmektedir.
Önceki kanunun lehe olduğu belirlenip, ilk derece mahkemesi
uygulamasının isabetli olduğunun anlaşılması durumunda hükmün
onanmasına, sonradan yürürlüğe giren kanunun lehe olduğunun belirlenmesi
durumunda ise hükmün bu yönden ve varsa diğer bozma nedenleri de
eklenmek suretiyle bozulmasına karar verilmelidir. Nitekim Ceza Genel
Kurulunun 18.09.2012 gün ve 420-1771 ile 06.03.2012 gün 304-79 sayılı
kararları da bu yöndedir. Bu açıklamalara göre, sanığın sübut bulan
hiyerarşiden kaynaklanan nüfuzun kötüye kullanılması ve aynı işyerinde
çalışmanın sağladığı kolaylıktan yararlanma suretiyle cinsel taciz
eyleminde, 5237 sayılı TCK’nun 105. maddesinin 6545 sayılı Kanunun 61.
maddesiyle temel ceza ve suçun nitelikli hallerinde yapılacak artırımda
herhangi bir değişiklik yapılmaması, değişiklik öncesi maddede yer alan
aynı işyerinde çalışmanın sağladığı kolaylıktan yararlanma halinin yeni
düzenlemede aynen muhafaza edilmesi, yeni düzenlemede hiyerarşiden
kaynaklanan nüfuzun kötüye kullanılması haline yer verilmemekle
birlikte, yeni düzenlemede nitelikli hal olarak öngörülen suçun kamu
görevinin sağladığı kolaylıktan faydalanmak suretiyle işlenmesi halinin
sanık bakımından gerçekleştiğinin anlaşılması karşısında, yeni kanunun
sanık yönünden lehe bir durum oluşturmadığı görülmektedir.Bu
nedenlerle, sonradan yürürlüğe giren kanuni değişikliğin sanık lehine
hükümler içermediği ve Özel Daire hükmünün bu yönlerden isabetli olduğu
sonucunaulaşılmaktadır. Bu itibarla, ilk derece mahkemesi sıfatıyla yargılama yapan Özel Daire hükmünün onanmasına karar verilmelidir. SONUÇ: Açıklanan nedenlerle; 1- Yargıtay 14. Ceza Dairesinin 20.02.2013 gün ve 1-11 sayılı kararının ONANMASINA,
2- Dosyanın, Yargıtay 14. Ceza Dairesine gönderilmek üzere Yargıtay
Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 30.10.2014 günü yapılan müzakerede
oybirliğiyle karar verildi.