Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 443 - Karar Yıl 2012 / Esas No : 208 - Esas Yıl 2012





Taraflar arasındaki “kamulaştırmasız el atılan taşınmazın bedelinin tahsili” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Ümraniye 2. Asliye Hukuk Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 21.05.2009 gün ve 2007/111 E.2009/391 K. Sayılı kararın incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 5. Hukuk Dairesinin 22.06.2010 gün ve 2010/8703 E. 2010/11895 K. Sayılı ilamı ile;(.. Dava, kamulaştırmasız el atılan taşınmaz bedelinin tahsili istemine ilişkindir. Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiş, hüküm davalı idare vekilince temyiz edilmiştir. Dosyada bulunan kanıt ve belgelerden, dava konusu taşınmazın su deposu ve Kozyatağı isale hattı inşaat alanında kaldığından 1974 yılında DSİ tarafından kamulaştırmaya ilişkin belgelerin davacılara 25.08.1977 tarihinde usulüne uygun tebliğ edildiği anlaşılmıştır.Bu durumda geçerli bir kamulaştırma işlemi bulunup, kamulaştırmasız el atmadan söz edilemeyeceği gibi, Kamulaştırma Kanunu'nun 14. maddesinde yazılı 30 günlük hak düşürücü süre içinde dava da açılmadığından davanın reddine karar verilmesi gerektiği düşünülmeden, yazılı gerekçelerle davanın kabulüne karar verilmesi,Doğru görülmemiştir...)Gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.TEMYİZ EDEN: Davalı VekiliHUKUK GENEL KURULU KARARIHukuk Genel Kurulu'nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve direnme kararının verildiği tarih itibariyle HUMK 2494 Sayılı Yasa ile değişik 438/II. fıkrası hükmü gereğince duruşma isteğinin reddine karar verilip dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:Dava, kamulaştırmasız el atma nedeniyle taşınmaz bedelinin tahsili istemine ilişkindir.Davacılar vekili, davacıların malikleri olduğu taşınmaza 1990'lı yıllarda Belediye tarafından el konulduğu ve halen fiilen su deposu olarak kullanıldığı, el atma ile ilgili bir tebligat yapılmadığı gibi taşınmazın bedelinin de ödenmediği beyanla, davacılara ait taşınmaza el atmanın tespiti ile bedele dönüştürülerek davalıdan tahsilini talep ve dava etmiştir.Davalı İstanbul Su ve Kanalizasyon İdaresi (İSKİ) Genel Müdürlüğü vekili cevabında, taşınmazın DSİ tarafından kamulaştırılarak idarelerine devredilen su deposu alanında olduğunu, parsel bedelinin kamulaştırma tarihindeki malikleri adına bankaya bloke edildiği ve tebliğatların yapıldığını, parselin kamulaştırma tarihindeki malikleri süresinde dava açmadıklarından davanın hak düşürücü süre nedeniyle reddi gerektiğini, aksinin kabulü halinde DSİ'nin davaya dahil edilmesini talep ettiklerini belirterek davanın reddini savunmuştur.Yerel Mahkemece, kamulaştırma evraklarının maliklere tebliğ edildiğinin kanıtlanamaması nedeniyle tamamlanmış bir kamulaştırma işlemi bulunmadığı için hak düşürücü sürenin söz konusu olmadığı ve taşınmaza el atıldığı gerekçesiyle davanın kabulüne dair verilen karar, davalı vekilinin temyizi üzerine, Özel Dairece yukarıda açıklanan gerekçelerle bozulmuş, Yerel Mahkemece, önceki gerekçeler tekrarlanmak suretiyle direnme kararı verilmiştir.Direnme hükmü davalı vekili tarafından temyize getirilmektedir.Uyuşmazlık, taşınmazın usulüne uygun olarak kamulaştırılıp kamulaştı-rılmadığı ile davanın 30 günlük hak düşürücü süre içinde açılıp açılmadığı noktalarında toplanmaktadır.Hukuk Genel Kurulu'nda yapılan görüşmeler sırasında işin esasına geçilmeden önce Yerel Mahkemenin, Özel Dairenin bozma ilamı sonrasında noterden tebliğat evraklarını istemesi ve buna ilişkin yazı cevabına direnme gerekçesinde yer vermesi karşısında, verilen kararın yeni bir hüküm niteliğinde olup olmadığı hususu tartışılmış, noterce yapılan tebliğ evraklarının suretinin idarece dosyaya ibraz edilmiş olması ve Özel Dairece de bunların incelenmiş olması nedeniyle ön sorunun reddi ile işin esasının incelenmesine geçilmiştir.Konuya ilişkin ilk yasal düzenleme 31.08.1956 tarih ve 6830 sayılı İstimlak Kanunu'nda yer almakta olup, anılan Kanun'un “Müddetler ve Merci” başlıklı 14. maddesinde:“İstimlak olunacak gayrimenkulun sahibi zilyed ve diğer alakalılar veya istimlaki yapan idare tarafından 13. madde gereğince ikametgahlarında tebligat yapılmış olan tebliğ tarihinden itibaren 15 gün, bunlar haricindekiler son ilan tarihinden itibaren 30 gün içinde istimlak muamelesine karşı Şurayı Devlette ve takdir edilen bedel ile maddi hatalara karşı da gayrimenkulun bulunduğu mahal asliye hukuk mahkemesinde dava açabilirler. Şu kadar ki, Şurayı Devlete müracaat edildiği takdirde mahkemeye müracaat müddeti Şurayı Devlet kararının katileştiği tarihten, bu karar aleyhine karar tashihi istenmiş ise bu talebin reddine dair ilamın tebliği tarihinden cereyana başlar.”Düzenlemesine yer verilmiştir.6830 Sayılı Kanun'un “Tebliğat” başlıklı 13. maddesinde ise:“.... İstimlaki kararlaştırılan yerlerin tapu ve tapu kaydı yoksa vergi kayıtları ile ve ayrıca haricen yapılacak tahkikatla tesbit edilen mal sahibi, zilyed ve diğer alakalılarından ikametgahı tesbit edilmiş olanlara istimlak olunacak gayrimenkulun plan veya ebatlı krokisi, istimlak kararı ve takdir olunan kıymeti ve istimlakın hangi idare lehine yapıldığı ve açılacak davalarda husumetin kime tevcih edileceği 15 gün içinde noter marifetiyle tebliğ olunur. Tebligatta Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu hükümleri tatbik olunur. Köy lehine istimlaklerde, tebliğat ihtiyar meclisi huzurunda şahsa yapılır. Tevsik edilen tebliğ muteberdir..” Hükmü yer almaktadır.Konuya ilişkin olarak 6830 sayılı İstimlak Kanun'un yürürlükten kaldıran ve 04.11.1983 tarihinde yürürlüğe giren 2942 sayılı Kamulaştırma Kanununun 25/1.maddesinde “Hakların kullanılması ve borçların yerine getirilmesi bakımından kamulaştırma işlemi mal sahibi için 13. madde uyarınca yapılar tebligatla başlar” hükmü öngörülmüş; 14. maddesinde ise, taşınmaz mal sahibi, zilyet ve diğer ilgililer yönünden 30 günlük dava açma süresinin, noter vasıtasıyla tebligat yapılmış olanlar hakkında tebliğ tarihinden, tebligat yapılamayanlar hakkında noter tebligatı yerine geçmek üzere gazete ile yapılan ilan tarihinden itibaren işlemeye başlayacağı hüküm altına alınmıştır.Hakların kullanılması ve borçların yerine getirilmesi bakımından kamulaştırma işlemi mal sahibi için 13. madde uyarınca yapılan tebligatla başlayacağından; kamulaştırmada özel bir önem gösteren tebligatın ne şekilde yapılacağı 13. maddede açıklanmış, prensip itibariyle doğrudan doğruya ve mal sahibinin tespit olunan adresine noter vasıtasıyla tebligat yapılması esası kabul edilmiştir.Burada, noter kanalı ile çıkarılan tebligatın, 7201 sayılı Tebligat Kanunu ve Tebligat Tüzüğü hükümlerine göre mal sahibine tebliğ edilmesi gerektiği; aksi halde tebligatın geçersiz olacağı ve dava açma için zorunlu olan 30 günlük hak düşürücü sürenin mal sahibi yönünden başlamayacağı her türlü duraksamadan uzaktır.2942 Sayılı Kamulaştırma Kanunun'un “Dava hakkı” başlığı altında düzenlenen 14. maddesinin 1. fıkrasında “Kamulaştırılacak taşınmaz malın sahibi, zilyedi ve diğer ilgililer noter veya köy ihtiyar kurulu aracılığıyla yapılan tebligat gününden, kendilerine tebligat yapılmayanlara tebligat yerine geçmek üzere gazete ile yapılan ilan tarihinden veya köy odasına asılmak suretiyle yapılan ilan süresinin bitiminden itibaren otuz gün içinde, kamulaştırma işlemine karşı idari yargıda ve takdir olunan bedel ile maddi hatalara karşı da adli yargıda dava açabilecekleri” hükmü öngörülmüştür.Bu haliyle, mal sahibi yönünden açılacak davalarda, zamanaşımı ve hak düşürücü sürelerin başlangıcına; ilke olarak, mal sahibinin hakkını dava edebilir duruma geldiği tebliğ tarihinin esas alınması gerektiği açıktır.Anılan ilkeye tek istisna, 24.06.1994 tarih ve 1993/3 Esas, 1994/2 Karar sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı ile getirilmiştir. Anılan kararda, mal sahibine daha önce kamulaştırma işlemi ile ilgili yasaya uygun bir bildirim yapılmamış olması halinde, Kamulaştırma Kanunu'nun 14. maddesinde öngörülen 30 günlük hak düşürücü sürenin tapuda ferağ işleminin yapıldığı tarihte başlayacağı, benimsenmiştir.Böylece, kamulaştırma hukukunda, hak arama durumunda olan taşınmaz mal sahibi yönünden dava ve talep haklarının kullanılması, idarece yapılacak bildirime bağlanmıştır.Açıklanan yasal durum çerçevesinde, mal sahibi takdir edilen bedele ve maddi hatalara karşı kamulaştırma işlemi tebliğ edilmiş ise tebliğ tarihinden, yasaya uygun bir tebligat yapılmamış ise tapuda ferağ işleminin yapıldığı tarihten itibaren, ancak 30 günlük hak düşürücü süre içerisinde dava açabilecektir.Belirtilmelidir ki, hak düşürücü süre, hakim tarafından kendiliğinden göz önünde tutulması gereken, davada “itiraz” olarak başvurulması zorunlu olan ve zamanaşımı gibi “kesme” ve “durma” hükümlerine bağlı olmayan, uyulmama halinde “hakkın” kaybına yol açan, diğer bir ifade ile hakkın özünü ortadan kaldıran süredir.Gerek mülga 6830 sayılı gerek 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu'nun 14. maddesinde öngörülen 15 ve 30 günlük sürenin, hak düşürücü süre olduğu kuşkusuzdur. Hak böylece düştükten sonra, idarenin muhtesat bakımından ayrı bir takdir yaptırması ve mal sahibine kamulaştırma belgelerinin yeniden tebliğ dahi düşen hakkı kullanma imkanı bahşetmez.Öte yandan, davadaki talep sonucunun ıslah yoluyla artırılması ya da değiştirilmesi için, o hakkın maddi hukuk açısından mevcut bulunması gerekir. Hiç var olmayan veya başlangıçta var olmakla birlikte hak düşürücü süre nedeniyle ortadan kalkan bir hak için, usul hukukunun kurum ve kuralları kullanılarak talepte bulunulması mümkün değildir.Yine, dava yoluyla bir hak telebinde bulunulması için o hakkın maddi hukuk bakımından mevcut bulunması gerektiğinden, hak düşürücü sürenin geçirilmesiyle özü ortadan kalkan bir hak için, kamulaştırmasız elatmadan söz edilerek bedel istenemeyeceği kuşku ve duraksamadan uzaktır.Görüldüğü üzere, 30 günlük hak düşürücü süre geçirildikten sonra maddi hata davası açılamayacağı gibi ıslah yoluyla da maddi hata davası açılması ya da kamulaştırmasız el atma nedenine dayanılarak bedel istenilmesi olanaklı değildir. Kamulaştırma bedelinin artırılması davasında fazlaya ilişkin hakkın saklı tutulmuş olması da, mal sahibine bu sürenin geçmesinden sonra maddi hata isteminde bulunma hakkını vermez.Nitekim; Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 22.05.2002 gün ve 2002/5-341 E. 2002/415 K. Sayılı kararında da aynı ilke benimsenmiştir.Bu açıklamalardan anlaşıldığı üzere; idarece kamulaştırma kararı alınmış ve bedel bankaya bloke edilmiş olmasına karşın, işlem tarihinde yürürlükte bulunan mevzuat uyarınca, 6830 Sayılı Kanun'un 13. maddesi veya 2942 sayılı kamulaştırma Kanunu'nun 13. maddesi uyarınca mal sahibine yapılmış tebligat yoksa ve buna rağmen taşınmaz maliki kamulaştırmayla ilgili dava açmaya yarayacak doğru ve sağlıklı bilgileri öğrenmişse o tarihten itibaren 30 gün içinde bedele karşı dava açması gerekir. Kamulaştırma belgelerinin usulüne uygun tebliğ edilmesi halinde ise, hak düşürücü sürenin tebliğ tarihinden itibaren başlatılması gerektiği duraksamadan uzaktır.Somut olayın incelenmesinde, dava konusu taşınmaz hakkında 05.02.1974 tarihinde kıymet takdir komisyonu raporu düzenlendiği, 26.02.1974 tarihinde taşınmazın o tarihteki malikleri adına kamulaştırma bedelinin bankaya bloke edildiği ve maliklere noter aracılığı ile tebliğat gönderildiği, tebliğatların bila ikmal iade edildiği, bu aşamada dava konusu taşınmazın satış ve tapulama nedeniyle 31.05.1976 tarihinde davacı N. ile diğer davacıların murisleri N. adına tescil edildiği idarece 22.08.1977 tarihinde N. ve N'ye kamulaştırma evraklarının noter aracılığı ile tebliğinin istendiği, dosya içerisinde mevcut kamulaştırma evrakı üzerine ilgili noterce onaylanmak suretiyle tebliğ işleminin yerine getirildiğine dair şerh verildiği, buna göre malik N'ye “bizzat” malik N'ye ise “birlikte ikamet eden kızı G.” aracılığı ile tebliğat yapıldığı anlaşılmaktadır.İlgili noterlikçe taşınmazın maliklerine yapılan tebligat parçasının aslı gön-derilememiş ise de, davalı idare tarafından dosyaya ibraz edilen tebligata ilişkin belge suretinde, tebligatın noter aracılığı ile usulüne uygun olarak yapıldığı anlaşıldığından, tebligat belgesinin aslına gerek olmadığı, idarece kamulaştırma evrakının yöntemince tebliğ edildiğinin kanıtlandığı kabul edilmiştir.Öte yandan, davacı N. yapılan tebligatın kızı G'nin nüfus kaydı uyarınca 7201 Sayılı Kanun'un 22. maddesinin tebliğ tarihinde yürürlükte olan şekli itibariyle “görünüşüne nazaran onbeş yaşından aşağı olmaması ve bariz surette ehliyetsiz bulunmaması” şartlarını taşımadığı yönünde bir iddia veya savunmada da bulunulmaması karşısında usulüne uygun şekilde yapıldığını kabulü zorunludur.Bu durumda, dava konusu taşınmaz maliklerine 25.08.1977 tarihinde usulüne uygun olarak tebligat yapıldığı anlaşıldığından, davacıların kamulaştırma işlemini tebligatın yapıldığı 25.08.1977 tarihinde öğrendikleri, buna göre davanın hak düşürücü süre içinde açılmadığının kabulü zorunludur.Bu durumda, dava konusu taşınmaz maliklerine 25.08.1977 tarihinde usulüne uygun olarak tebligat yapıldığı anlaşıldığından, davacıların kamulaştırma işlemini tebligatın yapıldığı 25.08.1977 tarihinde öğrendikleri, buna göre davanın hak düşürücü süre içinde açılmadığının kabulü zorunludur.Hal böyle olunca, Yerel Mahkemece, aynı yöne işaret eden ve Hukuk Genel Kurulu'nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyularak, davacılara yapılan tebligat işleminin geçerli olduğu, bu itibarla kamulaştırma işleminin öğrenildiği 25.08.1977 tarihinden sonra davanın hak düşürücü süre içinde açılmadığı göz önünde tutulmak suretiyle davanın reddine karar verilmesi gerekirken, yanılgılı gerekçe ile davanın kabulüne ilişkin önceki kararda direnil-mesi usul ve yasaya aykırıdır.Direnme kararı bu nedenle bozulmalıdır.SONUÇDavalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6217 Sayılı Kanun'un 30. maddesi ile 6100 sayılı HMK'ya eklenen “Geçici madde 3”atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı HUMK'un 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, 1086 sayılı HUMK'un 440. Maddesi uyarınca kararın tebliğinden itibaren onbeş gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere 04.07.2012 gününde oybirliğiyle karar verildi.