Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 44 - Karar Yıl 2015 / Esas No : 602 - Esas Yıl 2013





Ceza Genel Kurulu 2013/602 E. , 2015/44 K.RESMİ BELGENİN DÜZENLENMESİNDE YALAN BEYANBAŞKASINA AİT KİMLİK BİLGİLERİNİN KULLANILMASIKİMLİK BİLGİLERİ KULLANILAN KİŞİNİN GERÇEKTE VAR OLUP OLMADIĞININ ARAŞTIRILMAMASISUÇTAN ZARAR GÖREN GERÇEK KİŞİ VARSA KARARIN KENDİSİNE TEBLİĞ EDİLMESİKİMLİK BİLGİLERİ KULLANILAN ŞAHSIN MAĞDUR OLARAK DAVADAN HABERDAR EDİLMESİ TÜRK CEZA KANUNU (TCK) (5237) Madde 206TÜRK CEZA KANUNU (TCK) (5237) Madde 43TÜRK CEZA KANUNU (TCK) (5237) Madde 62TÜRK CEZA KANUNU (TCK) (5237) Madde 52TÜRK CEZA KANUNU (TCK) (5237) Madde 268CEZA MUHAKEMESİ KANUNU (CMK) (5271) Madde 308CEZA MUHAKEMESİ KANUNU (CMK) (5271) Madde 234CEZA MUHAKEMESİ KANUNU (CMK) (5271) Madde 35CEZA MUHAKEMESİ KANUNU (CMK) (5271) Madde 260CEZA MUHAKEMESİ KANUNU (CMK) (5271) Madde 233YARGITAY KANUNU (2797) Madde 40 "İçtihat Metni"Resmi belgenin düzenlenmesinde yalan beyan suçundan sanığın, 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 206/1, 43/1, 62/1 ve 52/2. maddeleri uyarınca 3.740 Lira adli para cezasıyla cezalandırılmasına ilişkin, Aydıncık Sulh Ceza Mahkemesince verilen 16.03.2009 gün ve 103-21 sayılı hükmün Cumhuriyet savcıları tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 11. Ceza Dairesince 09.04.2013 gün ve 10770-5939 sayı ile;"1- Sanığın bir suç nedeniyle yakalanması üzerine yapılan adli soruşturmada adını 'M.. Ç..' olarak bildirdiği, savcılıkta alınan ifadesinde ise kimlik bilgilerini açıklayarak M..Ç..'i daha önceden tanıdığı için onun kimlik bilgilerini kullandığını beyan ettiği anlaşılmakla, adı geçen şahsın gerçek bir kişi olup olmadığı araştırılarak, kimlik bilgilerinin gerçekte var olan bir kişiye ait olduğunun belirlenmesi halinde sanığın fiilinin iftira suçunu oluşturacağı, hayali bir şahsa ait bulunduğunun anlaşılması durumunda ise resmi belgenin düzenlenmesinde yalan beyan maddesinin uygulanması gerektiği, eylemin iftira suçunu teşkil edip etmeyeceğine ilişkin delilleri takdir ve tartışma görevinin de üst dereceli asliye ceza mahkemesine ait olduğu gözetilmeden eksik soruşturmayla yazılı şekilde hüküm kurulması,2- Kabule göre de; uygulama yeri bulunmayan zincirleme suç hükmü nedeniyle temel cezadan artırım yapılması" isabetsizliklerinden bozulmasına karar verilmiştir.Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 23.05.2013 gün ve 166579 sayı ile;"M..Ç.. adlı şahsın kimlik bilgilerinin kullanılması nedeniyle suçun mağduru olup, doğrudan zarar gördüğü ve hükmü temyize hak ve yetkisi bulunduğu sabit olmakla yerel mahkemenin gerekçeli kararının temyiz yasa yolu süresini ve şeklini de kapsayan meşruhatla mağdura tebliğinin sağlanması için dosyanın mahalline gönderilip, sonucuna göre sanığın hukuki durumunun değerlendirilmesi gerektiği" görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.CMK'nun 308/1. maddesi uyarınca inceleme yapan Özel Dairece 02.07.2013 gün ve 12987-11102 sayıyla, itirazın yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.CEZA GENEL KURULU KARARIÖzel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; başkasına ait kimlik bilgilerinin kullanılması suçunda, kimlik bilgileri kullanılan kişinin gerçekte var olup olmadığının araştırılmaması halinde bu eksikliğin temyiz incelemesi aşamasında yerel mahkeme hükmünün bozulması yoluyla mı, yoksa tevdi kararı verilip mahallinde gerekli araştırmanın yapılması ve sonucuna göre suçtan zarar gören gerçek kişi varsa kararın kendisine tebliğinin sağlanması suretiyle mi giderileceğinin belirlenmesine ilişkindir.İncelenen dosya kapsamından;Sanığın işlediği bir suç nedeniyle yakalandığında görevli polis memurlarına kendisini M.. Ç.. olarak tanıttığı, soruşturma aşamasında bütün belgelerin söz konusu isim esas alınmak suretiyle düzenlendiği, ardından gerçek kimliğini söylediği, dosya içerisinde sanığın beyanı dışında kimlik bilgilerini kullandığı şahsın gerçekte var olan bir kişi olup olmadığına ilişkin herhangi bir bilgi ve belgenin bulunmadığı, yerel mahkemece bu husus araştırılmadan yargılama yapılarak hüküm kurulduğu anlaşılmaktadır.Türk Ceza Kanununun "resmi belgenin düzenlenmesinde yalan beyan" başlıklı 206. maddesi; "bir resmî belgeyi düzenlemek yetkisine sahip olan kamu görevlisine yalan beyanda bulunan kişi, üç aydan iki yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır" şeklinde düzenlenmiştir. Sahteciliğin özel bir türü olup kamu güvenine karşı işlenen bu suçun mağduru belirli bir kişi değil, toplumu oluşturan herkestir.Ceza Genel Kurulunun 14.10.2014 gün ve 728-428 ile 01.04.2014 gün ve 542-153 sayılı kararlarında vurgulandığı üzere, resmi belgenin düzenlenmesinde yalan beyan suçunun işlenme şekillerinden birisi de kişilerin işledikleri bir suç nedeniyle haklarında soruşturma ve kovuşturma yapılmasını engellemek için, kendisiyle ilgili belge düzenleyen kamu görevlisine kimlik bilgilerine ilişkin olarak yalan beyanda bulunmasıdır. Ancak bu halde kimlik bilgileri kullanılan şahsın gerçekte var olmayan, hayali veya hayatta bulunmayan birisi olması gerekir. Aksi durumda sanığın eylemi, "resmi belgenin düzenlenmesinde yalan beyan" suçunu değil "başkasına ait kimlik veya kimlik bilgilerinin kullanılması" suçunu oluşturacaktır.TCK'nun 268. maddesinde; "işlediği suç nedeniyle kendisi hakkında soruşturma ve kovuşturma yapılmasını engellemek amacıyla, başkasına ait kimliği veya kimlik bilgilerini kullanan kimse, iftira suçuna ilişkin hükümlere göre cezalandırılır" biçiminde, iftira suçunun özel bir işleniş şekli olarak hüküm altına alınan "başkasına ait kimlik veya kimlik bilgilerinin kullanılması" suçunda, kimlik veya kimlik bilgileri kullanılan ve suç tarihi itibarıyla hayatta olan gerçek kişiler suçun mağduru konumundadır.Diğer taraftan, temyiz mahkemesince bir temyiz davasının görülebilmesi için, temyiz kanun yoluna başvuru hakkı bulunanların kararı tefhim ya da tebliğ yoluyla öğrenmelerinin sağlanması da zorunludur. Nitekim Ceza Muhakemesi Kanununun "kararların açıklanması ve tebliği" başlıklı 35. maddesinin ikinci fıkrasında; "koruma tedbirlerine ilişkin olanlar hariç, aleyhine kanun yoluna başvurulabilecek hâkim veya mahkeme kararları, hazır bulunamayan ilgilisine tebliğ olunur" hükmü yer almaktadır.Mağdur, şikâyetçi ve suçtan zarar görenin yargılama sırasında öncelikle duruşmadan haberdar edilmesi gerekmektedir. Ceza Muhakemesi Kanununun 234. maddesinde hüküm altına alınan bu hakkın kullandırılmaması kanuna aykırıdır. Kanun koyucu, anılan kanunun 234. maddesine aykırı davranılması halinde bu hukuka aykırılığın telafisine imkân sağlayacak şekilde bir düzenlemeye yer vermiş ve "katılan sıfatını alabilecek surette suçtan zarar görmüş olanlara" kanun yoluna başvurma hakkı tanımıştır. Bu hakkın kullanılabilmesi için yargılama sonucunda verilen kararın aynı kanunun 35. maddesi uyarınca mağdur, şikâyetçi veya suçtan zarar görene tebliği gerekmektedir. Gerekçeli kararın tebliğiyle suçtan zarar gören geç de olsa davadan haberdar edilip, hükmü temyiz imkânı bulmuş olacak ve kararın tebliğinden itibaren mağdur, şikâyetçi veya suçtan zarar görenin temyiz edip etmemesine göre temyizin kapsamı belirlenecektir.Yerel mahkeme tarafından duruşmadan haberdar edilmeyen mağdur, şikâyetçi ya da suçtan zarar görene karar tebliğ olunmamış ise, temyiz incelemesi aşamasında bu eksikliğin Özel Dairece 2797 sayılı Yargıtay Kanununun 40. maddesi uyarınca verilen ve uygulamada "tevdi" denilen kararla mahallinde mahkemesince giderilmesinin istenilmesi gerekir; yoksa temyiz incelemesine geçilerek bozma kararı verilmek suretiyle bu eksiklik giderilemez. Aksi halde temyiz kanun yoluna başvuru hakkı bulunan bir tarafın kararı öğrenmesi sağlanmadan temyiz incelemesi yapılmış olur ve aleyhe temyiz bulunmayan hallerde bozulan hükümdeki ceza miktarı sanık lehine kazanılmış hak teşkil eder.Duruşmadan haberdar olmayan mağdur, şikâyetçi veya suçtan zarar görene gerekçeli kararın tebliğinden sonra, hükmün temyiz edilmesi halinde CMK'nun 260. maddesi uyarınca "katılan sıfatını alabilecek surette suçtan zarar gören" sıfatı ile temyizi incelenebilecektir. Tebliğe rağmen hükmün temyiz edilmemesi halinde ise Özel Dairece diğer temyiz talepleri kapsamında dosya incelenecek, ancak CMK'nun 233 ve 234. maddelerine aykırı davranılması gerekçesiyle hükmün bozulmasına karar verilemeyecektir.Uyuşmazlık konusu bu bilgiler ışığında değerlendirildiğinde;Başkasına ait kimlik veya kimlik bilgilerinin kullanılması suçunda, kimlik bilgileri kullanılan şahsın mağdur olarak davadan haberdar edilmesi gerektiği konusunda herhangi bir tereddüt bulunmamaktadır. CMK'nun 260. maddesi uyarınca kanun yollarına başvuru hakkına sahip olan ve katılan sıfatını alabilecek şekilde suçtan zarar gören sıfatıyla kimlik veya kimlik bilgileri kullanılan kişiye gerekçeli kararın tebliğ edilmesi gerekmektedir. Yerel mahkemece yargılama aşamasında kimlik veya kimlik bilgileri kullanılan şahsın gerçekte var olan bir kişi olup olmadığı araştırılmadan hüküm kurulmuş, hükümden sonra bu eksiklik telafi edilmeyip gerekçeli karar tebliğ edilmemişse temyiz incelemesi sırasında tevdi kararı verilmek suretiyle, gerekli araştırma yapılarak, gerekçeli kararın tebliğinin sağlanması ve sonucuna göre temyiz incelemesi yapılması gerekir. Diğer taraftan, kimlik bilgileri kullanılan şahsın gerçekte var olan bir kişi olduğu tespit edilip gerekçeli kararın tebliğinden sonra hükmü temyiz etmesi halinde ek tebliğname tanzim edilmesi ve tebliğnamenin tebliği zorunluluğu da doğacaktır.Nitekim Ceza Genel Kurulunun 14.10.2014 gün ve 728-428, 13.05.2014 gün ve 263- 260 sayılı 03.12.2013 gün ve 331-584 ile sayılı kararlarında da aynı sonuca ulaşılmıştır.Bu itibarla, itirazın kabulüne, Özel Daire bozma kararının kaldırılmasına ve kimlik bilgileri kullanılan şahsın gerçekte var olan bir kişi olup olmadığı araştırılarak, sonucuna göre gerekçeli kararın tebliğinin sağlanması için tevdi kararı verilmek üzere dosyanın dairesine gönderilmesine karar verilmelidir.SONUÇ:Açıklanan nedenlerle;1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının KABULÜNE,2- Yargıtay 11. Ceza Dairesinin 09.04.2013 gün ve 10770-5939 sayılı kararının KALDIRILMASINA,3- Dosyanın kimlik bilgileri kullanılan şahsın gerçekte var olan bir kişi olup olmadığı araştırılıp, gerçek kişi olduğunun tespiti halinde yerel mahkemenin gerekçeli kararının tebliği yönünde gerekli işlemlerin yapılabilmesi için Yargıtay 11. Ceza Dairesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 17.03.2015 tarihinde yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.