VERGI MÜKELLEFIYETI,RESEN TESIS EDILEN MÜKELLEFIYET,GELIR VERGISI,GERÇEK USULDE ZIRAI KAZANÇ MÜKELLEFIYETIdalet
Bakanlığı Bilgi İşlem Dairesi Başkanlığınca hazırlanmıştır. İzinsiz
olarak kopyalanması ve dağıtılması hukuki sorumluluk gerektirir.Temyiz Eden : …
Karşı Taraf : Ankara Vergi Dairesi Başkanlığı
(Polatlı Vergi Dairesi Müdürlüğü)
Vekili : Av. …
İstemin Özeti : Davacı adına, tesis edilen gerçek ve
usulde zirai kazanç mükellefiyetinin 01/01/2005 tarihinden itibaren
kaldırılması talebinin reddine ilişkin 04/06/2013 günlü ve 12667 sayılı
işlemin iptali ve 2012 yılı için salınan gelir vergisi ile kesilen vergi
ziyaı cezasının kaldırılması istemiyle dava açılmıştır. Ankara 4. Vergi
Mahkemesinin 20/12/2013 günlü ve E:2013/1153, K:2013/2151 sayılı
kararıyla; ilk icad maksadı zirai olmadığı gibi hasat makinesi
fonksiyonu da bulunmayan, zirai işletmede kullanılan kamyon nedeniyle
davacı hakkında gerçek usulde zirai kazanç mükellefiyeti tesis
edilmesinde hukuka uyarlık bulunmadığı ancak davacı tarafından
26.12.2003 tarihinde davalı idareye yapılan başvuru sonucu tesis edilen
mükellefiyetle ilgili olarak hiçbir ihtilaf yaratılmadan kanunen
verilmesi gereken beyannamelerin 2013/Ekim dönemine kadar verilmiş ve
dolayısıyla bu dönemlere ilişkin mükellefiyetin kesinleşmiş olması
karşısında, mükellefiyet işleminin 01.01.2005 tarihinden itibaren iptali
isteminin yerinde görülmediği; davacının 2012 yılında zirai ürün
sattığı kişiler tarafından tevkifat yapılıp bu miktarların beyan
edildiği ve davacı nezdinde düzenlenen 13.03.2013 tarihli tutanak ile
davacının bu satışları kabul ettiği görüldüğünden bu satışlar esas
alınarak yapılan cezalı tarhiyatta da hukuka aykırılık bulunmadığı
gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Hukuka aykırı olduğu
ileri sürülerek kararın bozulması istenilmektedir.
Savunmanın Özeti : Savunma verilmemiştir.
Tetkik Hakimi M. Volkan Uluçay'ın Düşüncesi :
Mükellefiyet tesisine ilişkin işlemin tesis edildiği andan itibaren
etkisini devam ettirmesi ve zamanaşımı süresi içerisinde mükellefin
mükellefiyete ilişkin yükümlülükler dolayısıyla Kanunda öngörülen
yaptırımlara ve re'sen tarhiyata muhatap olabileceği dikkate
alındığında; davacının, adına tesis edilen mükellefiyetin kaldırılması
istemiyle her zaman İdareye başvurma ve talebinin reddi halinde bu
işlemi idari davaya konu etme hakkı bulunmaktadır.
Sahibi olduğu kamyon nedeniyle davacı adına gerçek usulde zirai
kazanç mükellefiyeti tesis edilmesinde yasaya uyarlık görülmediğinden,
mükellefiyetin terkini talebinin reddine dair işlemin iptali ve
tarhiyatın kaldırılması istemiyle açılan davayı reddeden Mahkeme
kararının bozulmasının uygun olacağı düşünülmektedir.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Hüküm veren Danıştay Dördüncü Dairesince, dava dosyası tekemmül
ettiği için yürütmenin durdurulması isteminin incelenmesine gerek
görülmeyerek işin esası incelenip gereği görüşüldü:
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 2'nci maddesinde, idari
işlemler hakkında yetki, şekil, sebep konu ve maksat yönlerinden biri
ile hukuka aykırı olduklarından dolayı iptalleri için menfaatleri ihlal
edilenler tarafından açılan iptal davaları idari dava türü olarak
sayılmış, yine aynı Kanun’un 10'uncu maddesinde ise, ilgililerin,
haklarında idari davaya konu olabilecek bir işlem veya eylemin yapılması
için idari makamlara başvurulabileceği, altmış gün içinde cevap
verilmezse istemin reddedilmiş sayılacağı, ilgililerin altmış günün
bittiği tarihten itibaren dava açma süresi içinde konusuna göre
Danıştay’da, idare ve vergi mahkemelerinde dava açabileceği, altmış
günlük süre içinde idarece verilen cevap kesin değilse ilgilinin bu
cevabı istemin reddi sayarak dava açabileceği gibi, kesin cevabı da
bekleyebileceği, bu takdirde dava açma süresinin işlemeyeceği, ancak
bekleme süresinin başvuru tarihinden itibaren altı ayı geçemeyeceği,
dava açılmaması veya davanın süreden reddi hallerinde, altmış günlük
sürenin bitmesinden sonra yetkili idari makamlarca cevap verilirse
cevabın tebliğinden itibaren altmış gün içinde dava açabilecekleri
kurala bağlanmıştır.
213 sayılı Vergi Usul Kanunu'nun "Mükellefin Ödevleri" başlıklı
ikinci kitabında mükellefiyete bağlı olarak yerine getirilmesi gereken
yükümlülüklerle ilgili düzenlemelere yer verilmiş, Kanun’un 331 ve
devamı maddelerinde de Vergi Kanunu hükümlerine aykırı hareket edilmesi
halinde uygulanacak yaptırımlar belirlenmiştir. Bunun dışında, beyanname
verilmemesi ve defter tutulmaması halleri, 213 sayılı Kanun’un 30'uncu
maddesinde re'sen tarh sebepleri arasında sayılmıştır.
Dosyanın incelenmesinden, 13.09.2005 tarihli yoklama fişiyle, davacı
adına kayıtlı bir adet kamyon bulunduğunun ve bu kamyonu çiftçilik
faaliyetinde kullandığının tespiti üzerine gerçek usulde zirai kazanç
mükellefiyeti tesis edildiği, mükellefiyet tesisi üzerine davacı
tarafından 2013 yılı Ekim ayına kadar katma değer vergisi ve 2005 ila
2012 yıllarına ait gelir vergisi beyannamelerinin verildiği, 03.06.2013
günlü başvuruyla mükellefiyetinin 01/01/2005 tarihinden itibaren
kaldırılması talebinde bulunulduğu ve bu başvurunun İdarece reddi
üzerine bakılan davanın açıldığı anlaşılmıştır.
Vergi Mahkemesince, mükellefiyetin davacı tarafından 26.12.2003
tarihinde davalı idareye yapılan başvuru sonucu tesis edilmesi ve hiçbir
ihtilaf yaratılmadan kanunen verilmesi gereken beyannamelerin 2013/Ekim
dönemine kadar verilmesi nedeniyle bu dönemlere ilişkin mükellefiyetin
kesinleştiği belirtilerek dava reddedilmiş ise de, davaya konu
04/06/2013 günlü ve 12667 sayılı işlemin içeriğinden, mükellefiyetin
başvuru üzerine değil 13.09.2005 tarihli yoklama fişine dayanılarak
26.12.2003 tarihi itibarıyla re'sen tesis edildiği sonucuna varılmıştır.
Öte yandan, mükellefiyet tesisine ilişkin işlem, İdarenin tek taraflı
iradesiyle tesis edilen tek yanlı bir idari işlem niteliğinde olup,
tesis edildiği andan itibaren muhataba bir takım vergisel yükümlülükler
yüklemek suretiyle hukuki durumunda değişiklik yaratmaktadır. Bu
itibarla, rızasına bağlı olmaksızın, tesis edildiği an itibarıyla kesin
ve icrai bir işlem niteliğinde bulunan mükellefiyet tesisine ilişkin
işlem üzerine, davacının mükellefiyetin gerektirdiği yükümlülükleri
yerine getirmiş olmasının işleme kesinlik kazandırdığından söz etmeye
olanak bulunmamaktadır.
Yukarıda anılan Kanun hükümleri uyarınca vergi mükellefiyetinin tesis
edilmesi üzerine çeşitli yasal yükümlülüklerin yerine getirilmesi
zorunlu olup, davacının zamanaşımı süresi içerisinde, mükellefiyete
ilişkin ödevlerin yerine getirilmemesine bağlı yaptırımlara ve re'sen
tarh muamelelerine muhatap olabileceği de dikkate alındığında,
mükellefiyet devam ettiği sürece bu yükümlülüklerin etkisini devam
ettirdiği hususunda tereddüt bulunmamaktadır.
Buna göre davacının, mükellefiyet kaydı devam ettiği sürece her zaman
davalı idareye başvurarak İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun yukarıda
anılan 10'uncu maddesi kapsamında bir işlem tesis edilmesini istemesi,
istemin reddi halinde ise 10'uncu maddede öngörülen usule uygun olarak
idari yargıda dava açması mümkündür.
193 sayılı Gelir Vergisi Kanunu’nun 53'üncü maddesinde çiftçilerin
elde ettikleri zirai kazançların, bu Kanun’un 94'üncü maddesine göre
hasılatları üzerinden tevkifat yapılmak suretiyle vergilendirileceği;
54'üncü maddede yazılı işletme büyüklüğünü aşan çiftçiler ile
biçerdövere veya bu mahiyetteki bir motorlu araca veya on yaşına kadar
ikiden fazla traktöre sahip olan çiftçilerin kazançlarının gerçek usulde
tespit olunarak vergilendirileceği hükme bağlanmıştır.
Buna göre, anılan Kanun’un 54'üncü maddesindeki işletme büyüklüğünü
aşmayan zirai işletmeye sahip bir çiftçinin gerçek usulde zirai kazanç
usulüne göre vergilendirilebilmesi için işletmeye dahil etmek koşuluyla
on yaşına kadar iki traktöre veya biçerdövere ya da biçerdöver
mahiyetinde bir motorlu araca sahip olması gerekmektedir.
Davacının zirai faaliyetinde kullandığı tespit edilen kamyon, 193
sayılı Kanun’un 53'üncü maddesinde sayılan araçlardan olmadığı gibi,
kullanım amacı itibarıyla biçerdöver mahiyetinde değerlendirilmesi de
mümkün olmadığından, söz konusu araç nedeniyle davacı adına tesis edilen
gerçek usulde zirai kazanç mükellefiyetinin kaldırılması talebinin
reddine ilişkin işlemde ve re'sen yapılan gelir vergisi tarhiyatında
yasal isabet görülmemiştir.
Açıklanan nedenlerle, temyiz isteminin kabulüne ve Ankara 4. Vergi
Mahkemesinin 20/12/2013 günlü ve E:2013/1153, K:2013/2151 sayılı
kararının bozulmasına, 11/06/2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.