Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 4353 - Karar Yıl 2010 / Esas No : 3188 - Esas Yıl 2010





MAHKEMESİ : TRABZON 1. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 29/04/2009NUMARASI : 2008/24-2009/117Taraflar arasında görülen davada;Davacı, davalılar adına kayıtlı olan 1512 ada 2 parsel sayılı taşınmazın bir kısmının kıyı kenar çizgisi içerisinde kaldığını ileri sürüp, kıyıda kalan bölümünün tapusunun iptali ile üzerindeki binanın yıkımını istemiştir.Bir kısım davalılar, çekişme konusu taşınmazın ilk tesisinin hazinenin taraf olduğu tescil ilamına dayalı olup, kesin hüküm nedeniyle davanın reddi gerektiğini, esasen de taşınmazın kıyı kenar çizgisi içerisinde kalmadığını belirtip, davanın reddini savunmuşlardır.Mahkemece, yargılama sırasında yürürlüğe giren 5841 Sayılı Yasa ve bu yasa ile 3402 Sayılı Yasanın 12/3. maddesine ilave edilen hüküm gereğince 10 yıllık hak düşürücü sürenin Hazine yönünden de geçtiği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.Karar, davacı Hazine vekili tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi .raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü.“Dava, 3621 Sayılı Yasadan kaynaklanan tapu iptali ve yıkım isteğine ilişkindir.Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.Dosya içeriği ve toplanan delillerden; dava konusu 1512 ada 2 parsel sayılı taşınmazın, 06.07.1972 tarihinde tapulama ile tescil edilen 76 sayılı parsel ile 2045 parsel sayılı 03.08.1987 tarihinde yeniden tescil ile Trabzon Belediyesi adına oluşturulan taşınmazın 05.06.1992 tarihinde tevhidinden oluşan 2113 sayılı parselden geldiği, başka bir ifadeyle çekişmeli taşınmazın kökeninin kadastro ile tescilli taşınmaz ile idarece yeniden tescille oluşturulan taşınmaza dayandığı, davanın 08.01.2008 tarihinde açıldığı anlaşılmaktadır.O halde, idarece yapılan yeniden tescil işlemiyle sicil oluşturulması ve tevhit işlemleri kadastro tespitinden sonra gerçekleşen olaylardır.Davaya bu açıdan bakıldığında; 25.2.2009 tarihinde kabul edilerek 14.3.2009 günü yürürlüğe giren 5841 Sayılı Yasanın 2.maddesi ile 3402 Sayılı Kadastro Kanununun 12. maddesinin 3. fıkrasına eklenen " bu hüküm, iddia ve taşınmazın niteliğine yahut Devlet veya diğer kamu tüzel kişileri dahil, tarafların sıfatına bakılmaksızın uygulanır” hükmü ile 3. maddesi ile eklenen geçici 10.maddesinin “bu kanunun 12. maddesinin 3. fırkası hükmü devletin hüküm ve tasarrufu altında olduğu iddiası ile yürürlük tarihinden önce açılmış ve henüz kesin hükme bağlanmamış olan davalarda dahi uygulanır” şeklindeki hükmü gözetildiğinde; çekişmeli taşınmazın ilk tesis kayıtlarından olan 76 sayılı parsel kapsamında kalan bölümü varsa, bunun yönünden 3402 Sayılı Yasanın 12. maddesinde sözü edilen 10 yıllık hak düşürücü sürenin geçmiş olduğu, 2045 sayılı parsel kapsamında kalan kısmı var ise, bu bölüme anılan yasal düzenlemenin uygulanamayacağı açıktır.Hemen belirtilmelidir ki; kural olarak sonradan yürürlüğe giren yasa hükümlerinin ve İçtihadı Birleştirme Kararlarının kazanılmış hak (usulü müktesep hak) ilkesinin 28.6.1960 tarih, 21/9 Sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı gereğince istisnai niteliği gereği kesin hüküm halini almamış eldeki davalarda da gözetilmesi ve uygulanması gerekeceği tartışmasızdır. Öte yandan, yürürlüğe konulan hükümler kamu düzeniyle ilgili bulunduğundan ve re'sen gözetilmesi gerektiğinden somut olayda, aleyhe bozma yasağı ilkesinin de uygulanma yeri bulunmadığı izahtan varestedir.Hal böyle olunca; öncelikle yerinde uygulama yapılmak suretiyle çekişmeli taşınmazın 2045 sayılı yeniden tescil ile oluşturulan parselde kalan kısmı olup olmadığının saptanması, yine 76 sayılı kadastral parsel kapsamında kalan bölümlerinin belirlenmesi, ondan sonra dava konusu taşınmazın, anılan kadastral parsel kapsamı içerisinde kalan bölümü var ise yukarıda belirtilen yasal düzenlemeler ( 5841 Sayılı Yasa) gözetilerek bu kısım yönünden davanın hak düşürücü süreden dolayı reddine, 2045 sayılı parselde kalan kısmın varlığının saptanması ve belirlenecek kıyı kenar çizgisine göre (28.11.1997 tarih 5/3 sayılı İçtihadı Birleştirme gereğince) kıyıda kaldığının anlaşılması halinde bu bölüm bakımından davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken, uygulama yapılmaksızın taşınmazın tamamı kadastral parselden gelmiş gibi hak düşürücü sürenin geçtiği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş olması isabetsizdir.Davacı hazinenin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün açıklanan nedenden ötürü H.U.M.K.'nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, 15.4.2010 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.