Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 4316 - Karar Yıl 2010 / Esas No : 3157 - Esas Yıl 2010





MAHKEMESİ : AKÇAABAT 2. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 06/05/2009NUMARASI : 2008/410-2009/174Taraflar arasında görülen davada; Davacı hazine, dava konusu 738 parsel sayılı taşınmazın devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan kıyı kenar çizgisi dâhilinde kaldığını ileri sürerek tapu iptali isteğinde bulunmuştur. Davalılardan H.ve Y.Ş., davanın reddini savunmuş, diğer davalılar davaya karşı beyanda bulunmamışlardır. Mahkemece, 3402 Sayılı Yasanın 12/3. maddesini değiştiren 5841 Sayılı Yasa gereğince hak düşürücü sürenin geçmesi nedeniyle davanın reddine karar verilmiştir. Karar, davacı Hazine vekili tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi . raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü.Dava, 3621 Sayılı Yasadan kaynaklanan iptal, sicil kaydının kütükten terkini istemine ilişkindir.Mahkemece, hak düşürücü süre nedeniyle davanın reddine karar verilmiştir.Dosya içeriği ve toplanan delillerden; çekişmeli 738 parsel sayılı taşınmazın geldisini teşkil eden 89 parselin kadastro tespitinde, Kanunievvel 949 tarih 254 nolu tapu kaydına dayalı olarak 5.9.1953 tarihinde dava dışı M. Ş.adına tespit ve tescil gördüğü, tespitin 2.12.1953 tarihinde kesinleştiği eldeki davanın 30.7.2008 de açıldığı anlaşılmaktadır.Bilindiği üzere, 14 Mart 2009 tarihli Resmi Gazetede yayınlanarak yürürlüğe giren 5841 Sayılı Yasa’nın 2. maddesi ile 3402 Sayılı Kadastro Yasası’nın 12. maddesinin üçüncü fıkrasına “Bu hüküm, iddia ve taşınmazın niteliğine yahut Devlet veya diğer kamu tüzel kişileri dâhil, tarafların sıfatına bakılmaksızın uygulanır.” cümlesi ve aynı Yasa’nın 3. maddesi ile de 3402 Sayılı Yasa’ya “Bu Kanunun 12 nci maddesinin üçüncü fıkrası hükmü, Devletin hüküm ve tasarrufu altında olduğu iddiası ile yürürlük tarihinden önce açılmış ve henüz kesin hükme bağlanmamış olan davalarda dahi uygulanır.” şeklindeki geçici 10. madde eklenmiştir.Somut olayda, tescilin dayanağı olan tespit tutanaklarının kesinleşmesinden itibaren dava tarihine kadar 10 yıllık hak düşürücü sürenin geçtiği açıktır. Hak düşürücü süre kamu düzeni ile ilgili olup, mahkemece davanın her aşamasında res'en gözetilmesi gerekli olumsuz dava şartlarındandır. Özellikle, bu hususlar gözetilerek davanın reddedilmesinde bir isabetsizlik bulunmadığına göre davacı hazine vekilinin diğer temyiz itirazı yerinde değildir, reddine,Ancak hemen belirtmelidir ki; bir taraf, dava açıldığı andaki mevzuata ve içtihat durumuna göre davasında haklı olup da, dava açıldıktan sonra yürürlüğü giren (geçmişe etkili) yeni bir yasa hükmü ya da yeni bir İnançları Birleştirme Kararı gereğince davayı kaybederse, davada haksız çıkmış olmasına rağmen, yargılama giderlerinden sorumlu tutulamaz.Anılan bu kural yasal ve yargısal uygulamada kararlılık kazanmıştır.(Baki Kuru, Hukuk Usulü Muhakemeleri 5. cilt, sayfa 5338, dipnot 159; 10. H.D. 21.12.1976, 8770/8739 ve dipnot 160: 5. HD 12.09.1977, 5445/5655 dipnot 161: 10.HD 24.02.1976, 6296/1297) Ayrıca her dava açıldığı tarihteki koşullara bağlıdır. Öte yandan avukatlık ücreti 04.09.1957 tarih ve 4/16 sayılı İnançları Birleştirme Kararı uyarınca yargılama giderlerinden sayılır. Davacı hazine temyiz dilekçesinde sair nedenlerden söz etmek suretiyle bu hususa değinmiştirTaşınmazın kıyı kenar çizgisi kapsamında kalması halinde davacı hazinenin dava tarihinde dava açmakta haklı olacağı dikkate alındığında ve yargılama sırasında yürürlüğe giren 5841 sayılı Yasa gereğince dava reddedildiğine göre davalının tüm yargılama giderlerinden ve avukatlık ücretinden sorumlu tutulması gerekeceğinde kuşku yoktur. Hal böyle olunca, yerinde uzman bilirkişi kurulu aracılığıyla keşif yapılarak taşınmazın 28.11.1997 tarih 5/3 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı gereğince belirlenecek kıyı kenar çizgisine göre kıyıda kalıp kalmadığının saptanması ve oluşacak duruma göre yargılama giderlerinin ve bu giderlerden sayılan Avukatlık ücretinin hüküm altına alınması gerekirken, değinilen husus gözardı edilerek yazılı şekilde hüküm kurulması doğru değildir.Davacı hazinenin temyiz itirazı yargılama giderleri ve avukatlık ücreti açısından yerindedir. Kabulüyle hükmün açıklanan nedenlere hasren HUMK.'nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, 15.04.2010 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.