MAHKEMESİ : ÇATALCA 1. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 22/12/2009NUMARASI : 2007/460-2009/438Taraflar arasında görülen davada;Davacılar, dava konusu 948,956,1253 ve 1454 parsel sayılı taşınmazların 1/7 payı miras bırakanları M.’ya ait iken davalılardan oğlu N.tarafından kandırılarak tüm payların n.e devredildiğini, N.’in 956 parseli de diğer davalı kızları R.ve H.’ye temlik ettiğini, murisin mal satmaya ihtiyacının olmadığını, mirasçılardan mal kaçırıldığını ileri sürerek, tapu iptal tescil isteğinde bulunmuşlardır. Davalılar, davanın reddini savunmuşlardır. Mahkemece, hak düşürücü sürenin geçmesi nedeniyle davanın reddine karar verilmiştir. Karar, davacılar vekili tarafından süresinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi .raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, duruşma isteğinin değerden ve tebliğ giderleri yatırılmadığından reddi ile gereği görüşülüp düşünüldü.Dava, tapu iptal ve tescil isteğine ilişkindir. Dosya içeriği ve toplanan delillerden, temlikin yapıldığı tarih, kadastro tesbit tarihi ve murisin ölüm tarihi gözetildiğinde hile nedenine dayalı davanın gerek Borçlar Kanunun 31.ve gerekse 3402 sayılı Kadastro Yasasının 12/3 maddeleri uyarınca red edilmiş olmasında bir isabetsizlik yoktur. Bilindiği üzere, davacı, dava dilekçesinde davanın dayanağını oluşturan tüm olayları (vakıaları) bildirmekle yükümlüdür. (HUMK.Mad.179/1) Aynı Kanunun 74 ve 75.maddelerinin buyurucu nitelikteki hükümlerinde belirtildiği üzere Hakim Medeni Kanunda açıklanan ayrıcalıklar dışında, davanın sınırlarını çizen bu olaylarla bağlı olup, bunlar dışına çıkamaz ve inceleme yapıp karar veremez. Ancak, davada ileri sürülen olaylar belirsiz (müphem) veya çelişkili ise, belirsiz veya çelişkili gördüğü iddia veya sebepler (vakıalar) hakkında açıklama isteyebilir.Hemen belirtmek gerekir ki, hakim yukarıda değinildiği gibi davacının bildirdiği maddi olaylar ve son istekle bağlı ise de, HUMK.nun 76.maddesi uyarınca ileri sürülen maddi olaylarda hangi hukuki sebebe göre karar vereceğini tayin ve takdir etmek durumundadır. Başka bir anlatımla, maddi olgu ve olayları (vakıaları) bildirmek yanlara, bildirilen bu olay ve olgulara göre hukuki nitelendirmeyi yapmak, uyuşmazlığı çözüme ulaştıracak kanun hükmünü bulup uygulamak hakime aittir. Öyle ki, hukuki sebep yanlış gösterilmiş veya hiç gösterilmemiş olsa dahi hakim tarafından en uygun hukuki sebebin bulunması ve ona göre karar verilmesi gerekir.Öte yandan, bir davada dayanılan maddi olaylar için birkaç hukuki sebebin bir arada gösterilmesinde ilke olarak usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamaktadır. Hukuki sebeplerden bir tanesinin diğer hukuki sebebin incelenmesine olanak verir niteliği bulunduğu sürece önem ve lüzum derecesine göre birden fazla hukuki sebep aynı davada inceleme ve araştırma konusu yapılabilir. Nitekim Yargıtay İçtihatları bu yönde gelişmiş ve kararlılık kazanmıştır.Somut olayda, davacılar dava dilekçesinde miras bırakanın hataya düşürüldüğünü öne sürmüş iseler de ayrıca murisin satma ihtiyacının bulunmadığını, davalının da alım gücünün olmadığını, satışın gerçek satış olmadığını bildirerek sarahaten B.K’nun 18. md. ile 1.4.1974 tarih 1/4 sayılı İçtihadı Birleştirme kararına dayandıklarını açıklamak suretiyle miras bırakanın kadastro tespitinden sonra ölmesi nedeni ile hiçbir hak düşürücü süre yada zaman aşımı süresine tabi olmayan muris muvazaası nedeni ile payları oranında iptal ve tescil istediklerini beyan etmişlerdir.Bu durumda, yukarıda açıklanan ilkeler uyarınca muris muvazaası iddiasının da değerlendirilmesi gerekeceği açıktır.Bilindiği üzere; uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa,niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türü dür. Söz konusu Muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir. Bu durumda yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarında ve l-4-1974 tarih 1/2 sayılı İnançları Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmeside Medeni Kanunun 706, Borçlar Kanunun 213 ve Tapu Kanunun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tesbitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler. Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmeside büyük önem taşımaktadır. Bunun içinde ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.Hal böyle olunca, mahkemece muris muvazaası iddiası yönünden toplanan ve toplanacak delillerin birlikte değerlendirilerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken yazılı olduğu üzere hüküm kurulmuş olması doğru değildir. Davacıların temyiz itirazı yerindedir. Kabulü ile hükmün HUMK.'nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 15.4.2010 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.