MAHKEMESİ : EDREMİT 2. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ,TARİHİ : 23/06/2009NUMARASI : 2007/709-2009/357Taraflar arasında görülen davada;Davacı Hazine, davalı idare adına kayıtlı 309 parsel sayılı taşınmazın kısmen kıyı kenar çizgisi içerisinde kaldığını ileri sürerek, tapu iptali ve yıkım isteğinde bulunmuştur.Davalı Vakıflar İdaresi, davanın reddini savunmuştur.Mahkemece, hak düşürücü sürenin geçtiği gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiştir.Karar, davacı Hazine vekili tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi . raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü. Dava, 3621 Sayılı Yasadan kaynaklanan iptal, sicil kaydının kütükten terkini ve yıkım isteğine ilişkindir.Mahkemece, hak düşürücü sürenin geçtiği gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiştir.Dosya içeriği ve toplanan delillerden; çekişme konusu 309 parsel sayılı taşınmazın kadastro tespitinin kesinleşmesi üzerine 14.1.1981 tarihinde sicil kaydının oluşturulduğu, davanın ise 13.12.2007 tarihinde açıldığı anlaşılmaktadır.Bilindiği üzere, 14 Mart 2009 tarihli Resmi Gazetede yayınlanarak yürürlüğe giren 5841 Sayılı Yasa’nın 2. maddesi ile 3402 Sayılı Kadastro Yasası’nın 12. maddesinin üçüncü fıkrasına “Bu hüküm, iddia ve taşınmazın niteliğine yahut Devlet veya diğer kamu tüzel kişileri dâhil, tarafların sıfatına bakılmaksızın uygulanır.” cümlesi ve aynı Yasa’nın 3. maddesi ile de 3402 Sayılı Yasa’ya “Bu Kanunun 12 nci maddesinin üçüncü fıkrası hükmü, Devletin hüküm ve tasarrufu altında olduğu iddiası ile yürürlük tarihinden önce açılmış ve henüz kesin hükme bağlanmamış olan davalarda dahi uygulanır.” şeklindeki geçici 10. madde eklenmiştir. Somut olayda, davalı adına tescilin dayanağı kadastro tespitinin kesinleşmesinden itibaren dava tarihine kadar 10 yıllık sürenin geçtiği açıktır.3402 Sayılı Yasanın 12/3.maddesinde öngörülen süre hak düşürücü süre olup kamu düzeni ile ilgilidir ve mahkemece davanın her aşamasında re'sen gözetilmesi gerekli olumsuz dava şartlarındandır.Özellikle bu hususlar gözetilerek davanın reddedilmesinde bir isabetsizlik bulunmadığına göre davacı hazine vekilinin diğer temyiz itirazı yerinde değildir. ReddineAncak hemen belirtmelidir ki; bir taraf, dava açıldığı andaki mevzuata ve içtihat durumuna göre davasında haklı olup da, dava açıldıktan sonra yürürlüğü giren (geçmişe etkili) yeni bir yasa hükmü ya da yeni bir İnançları Birleştirme Kararı gereğince davayı kaybederse, davada haksız çıkmış olmasına rağmen, yargılama giderlerinden sorumlu tutulamaz. Anılan bu kural yasal ve yargısal uygulamada kararlılık kazanmıştır.(Baki Kuru, Hukuk Usulü Muhakemeleri 5. cilt, sayfa 5338, dipnot 159; 10. H.D. 21/12/1976, 8770/8739 ve dipnot 160: 5. HD 12/09/1977, 5445/5655 dipnot 161: 10.HD 24/02/1976, 6296/1297) Ayrıca her dava açıldığı tarihteki koşullara bağlıdır. Öte yandan avukatlık ücreti 29.05.1957 tarih ve 4/16 sayılı İnançları Birleştirme Kararı uyarınca yargılama giderlerinden sayılır. Davacı Hazine, temyiz dilekçesinde sair nedenlerden söz etmek suretiyle bu hususa değinmiştir.Hal böyle olunca; yapılan keşif sonucu dava konusu taşınmazdaki çekişmeli bölümün belirlenen kıyı kenar çizgisine göre kıyıda kaldığı ve dava tarihi itibariyle davacı Hazine'nin davasında haklı olduğu anlaşıldığına ve yargılama sırasında yürürlüğe giren 5841 Sayılı Yasa gereğince dava reddedildiğine göre davalının tüm yargılama giderlerinden ve avukatlık ücretinden ve harçtan sorumlu tutulması gerekirken, aksine düşüncelerle yazılı olduğu üzere hüküm kurulması isabetsizdir.Davacı Hazinenin, yukarıda değinilen yargılama giderleri ve avukatlık ücreti açısından temyiz itirazı yerindedir. Kabulüyle hükmün açıklanan nedenlere hasren HUMK.'nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, 14.4.2010 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.