MAHKEMESİ : AKÇAABAT 2. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 13/05/2009NUMARASI : 2008/184-2009/178Taraflar arasında görülen davada; Davacı, davalılara ait 166 ada 1 parsel sayılı taşınmazın bir kısmının kıyı kenar çizgisi içinde kaldığını ileri sürüp, kıyıda kalan kısmın tapusunun iptaline karar verilmesini istemiştir.Bir kısım davalılar, davanın reddini savunmuşlardır.Mahkemece, 3402 Sayılı Yasanın 12/3.maddesi uyarınca hak düşürücü sürenin geçtiği gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiştir.Karar, davacı vekili tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi . .raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü. Dava, 3621 Sayılı Yasadan kaynaklanan tapu iptal ve sicil kaydının kütükten terkini isteğine ilişkindir. Mahkemece, hak düşürücü süre nedeni ile davanın reddine karar verilmiştir.Davalı tarafa ait dava konusu 166 ada 1 parsel sayılı taşınmazın kadastro tespitinin 28.4.1981 tarihinde kesinleştiği eldeki davanın ise, 5.11.2007 tarihinde açıldığı kayden sabittir.Bilindiği üzere, 14 Mart 2009 tarihli Resmi Gazetede yayınlanarak yürürlüğe giren 5841 Sayılı Yasa’nın 2. maddesi ile 3402 Sayılı Kadastro Yasası’nın 12. maddesinin üçüncü fıkrasına “Bu hüküm, iddia ve taşınmazın niteliğine yahut Devlet veya diğer kamu tüzel kişileri dâhil, tarafların sıfatına bakılmaksızın uygulanır.” cümlesi ve aynı Yasa’nın 3. maddesi ile de 3402 Sayılı Yasa’ya “Bu Kanunun 12 nci maddesinin üçüncü fıkrası hükmü, Devletin hüküm ve tasarrufu altında olduğu iddiası ile yürürlük tarihinden önce açılmış ve henüz kesin hükme bağlanmamış olan davalarda dahi uygulanır.” şeklindeki geçici 10. madde eklenmiştir.Somut olayda, kadastro tespitinin kesinleşmesinden itibaren dava tarihine kadar 10 yıllık sürenin geçtiği açıktır. 3402 Sayılı Yasanın 12/3. maddesinde öngörülen süre hak düşürücü süre olup, kamu düzeni ile ilgilidir ve mahkemece davanın her aşamasında res'en gözetilmesi gerekli olumsuz dava şartlarındandır. Özellikle, bu hususlar gözetilerek davanın reddedilmesinde bir isabetsizlik bulunmadığına göre davacı hazine vekilinin diğer temyiz itirazı yerinde değildir, reddine,Ancak hemen belirtilmelidir ki, bir taraf, dava açıldığı andaki mevzuata ve içtihat durumuna göre davasında haklı olup da, dava açıldıktan sonra yürürlüğe giren (geçmişe etkili) yeni bir yasa hükmü yada yeni bir İnançları Birleştirme Kararı gereğince davayı kaybederse, davada haksız çıkmış olmasına rağmen, yargılama giderlerinden sorumlu tutulama. Anılan bu kural yasal ve yargısal uygulamada kararlılık kazanmıştır.(Baki Kuru, Hukuk Usulü Muhakemeleri 5. cilt, sayfa 5338, dipnot 159; 10. H.D. 21/12/1976, 8770/8739 ve dipnot 160: 5. HD 12/09/1977, 5445/5655 dipnot 161: 10.HD 24/02/1976, 6296/1297) Ayrıca, her dava açıldığı tarihteki koşullara bağlıdır. Öte yandan avukatlık ücreti 04.09.1957 tarih ve 4/16 sayılı İnançları Birleştirme Kararı uyarınca yargılama giderlerinden sayılır. Davacı hazine temyiz dilekçesinde sair nedenlerden söz etmek suretiyle bu hususa değinmiştir.Taşınmazın kıyı kenar çizgisi kapsamında kalması halinde davacı hazinenin dava tarihinde dava açmakta haklı olacağı dikkate alındığında ve yargılama sırasında yürürlüğe giren 5841 Sayılı Yasa gereğince dava reddedildiğine göre davalının tüm yargılama giderlerinden ve avukatlık ücretinden sorumlu tutulması gerekeceğinde kuşku yoktur. Hal böyle olunca, yerinde uzman bilirkişi kurulu aracılığı ile keşif yapılarak 28.11.1997 tarih 5/3 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı gereğince kıyı kenar çizgisinin belirlenmesi ve taşınmazın kıyıda kalıp kalmadığının saptanması ve oluşacak duruma göre yargılama giderlerinin ve avukatla temsil edilme varsa avukatlık ücretinin hüküm altına alınması gerekirken, değinilen husus göz ardı edilerek yazılı şekilde hüküm kurulması doğru değildir. Davacı Hazinenin, bu yöne değinen temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün açıklanan nedene hasren HUMK.'nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, 14.4.2010 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.