Anasayfa /
İçtihat /
Yargıtay Karar No : 4252 - Karar Yıl 2010 / Esas No : 3030 - Esas Yıl 2010
MAHKEMESİ : BEYŞEHİR ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ,TARİHİ : 26/10/2009NUMARASI : 2009/472-2009/550Taraflar arasında görülen davada;Davacı, 143 ada 7 sayılı parselin Beyşehir Gölü kıyı-kenar çizgisi içerisinde kaldığını ileri sürerek tapusunun iptalini istemiştir.Bir kısım davalılar, davanın reddini savunmuşlardır.Davanın kısmen kabulüne ilişkin olarak verilen karar Dairece, 14 Mart 2009 tarihinde yürürlüğe giren 5841 Sayılı Yasa ile değişik 3402 Sayılı Yasanın 12. Maddesine göre değerlendirme yapılması ve sonucuna göre karar verilebilmesi için bozulmuş, mahkemece bozmaya uyulmak suretiyle hak düşürücü süre yönünden davanın reddine karar verilmiştir.Karar, Hazine tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi . .raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü.Dava, 3621 Sayılı Yasa'dan kaynaklanan tapu iptali isteğine ilişkindir.Mahkemece, Daire bozma ilamına uyularak 5841 Sayılı Yasa çerçevesinde yapılan değerlendirme sonucunda hak düşürücü süreden davanın reddine karar verilmiştir.Dosya içeriği ve toplanan delillerden, 1978 yılındaki kadastro işlemi sırasında çekişmeli 143 ada 7 parsel sayılı taşınmazın Hazinenin de taraf bulunduğu 1967/449 esas,1968/77 karar sayılı tescil ilamıyla tesis edilen tapu kaydına dayalı olarak tespit gördüğü ve tespitin 25.09.1978 tarihinde kesinleştiği anlaşılmaktadır..Somut olayda, 5841 Sayılı Yasa ile değişik 3402 Sayılı Yasa'nın 12. maddesine göre, kadastro tespitinin kesinleştiği 25.09.1978 tarihten itibaren davanın açıldığı 31.03.2006 tarihine kadar 10 yıllık hak düşürücü süre geçtiğinden, davanın reddedilmesinde bir isabetsizlik yotur. Hazinenin bu yöne değinen temyiz itirazı yerinde değildir, reddine.Ancak hemen belirtilmelidir ki, her dava açıldığı tarihteki koşullara bağlıdır. Bir taraf dava açıldığı andaki mevzuat ve içtihat karşısında davasında haklı bulunduğu halde dava açıldıktan sonra yürürlüğe giren (geçmişe etkili) yeni bir yasa hükmü ya da İnançları Birleştirme Kararı nedeniyle davayı kaybederse yargılama giderlerinden sorumlu tutulamaz. Anılan bu kural yargısal uygulamada da kararlılık kazanmıştır (Baki Kuru, Hukuk Usulü Muhakemeleri 5. cilt, sayfa 5338, dipnot 159; 10. H.D. 21/12/1976, 8770/8739 ve dipnot 160: 5. HD 12/09/1977, 5445/5655 dipnot 161: 10.HD 24/02/1976, 6296/1297). Bunun yanında, avukatlık ücreti de yargılama giderlerinden sayılır (29.05.1957 tarih ve 4/16 sayılı İnançları Birleştirme Kararı). Hal böyle olunca, kadastro tespitindeki dayanak tapu kaydının tesisini oluşturan 1967/449 esas, 1968/77 karar sayılı davanın tescil ilamı ve krokisinin uzman bilirkişiler aracılığıyla keşfen mahalline uygulanması, taşınmazın tamamını kapsayıp kapsamadığının saptanması, tamamını kapsamaması halinde kapsam dışında kalan bölümünün kıyı-kenar çizgisine göre kıyıda kalıp kalmadığının belirlenmesi ve ortaya çıkacak sonuçlar gözetilmek suretiyle tarafların haklılık durumları dikkate alınarak yargılama giderleri ile avukatlık ücretine 492 Sayılı Yasanın 13/j hükmüde gözönüne alınarak harca hükmedilmesi gerekirken, yazılı olduğu üzere hüküm kurulması doğru değildir. Hazinenin temyiz itirazı açıklanan nedenden ötürü yerindedir. Kabulüyle, hükmün HUMK.'nun 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA,14.4.2010 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.