Ceza Genel Kurulu 2014/426 E. , 2014/424 K.
"İçtihat Metni"Mahkemesi : IĞDIR Ağır CezaGünü : 25.03.2014Sayısı : 44-82
Çocukların cinsel istismarı suçundan sanık Y.E.S'in 5237 sayılı TCK'nun
103/2, 103/6, 43/1, 53 ve 58. maddeleri uyarınca 17 yıl 8 ay hapis
cezası ile cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna ve cezasının
mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine ilişkin, Iğdır Ağır
Ceza Mahkemesince verilen 14.08.2012 gün ve 123-146 sayılı resen
temyize tâbi bulunan hükmün, sanık ve müdafii tarafından da temyiz
edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 14. Ceza Dairesince
21.11.2013 gün ve 3337-11963 sayı ile; "Yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine, ancak;
Dosya kapsamından; sanığın, suç tarihinde 15 yaşını tamamlamasına
birkaç hafta kalan mağdurenin rızası ile cinsel ilişkiye girdikleri,
Adli Tıp Kurumu 6. İhtisas Kurulunun 30.01.2012 tarihli raporu
içeriğinden mağdurenin muayene esnasında sanıktan hoşlandığını, zorlama
olmadığını, evlenme vaadiyle kandırıldığını daha sonra sanığın kendisini
istemediğini anlayınca şikâyetçi olduğunu ve olaydan sonra defalarca
intihar girişiminde bulunduğunu ifade etmesi, mağdurun ruh sağlığındaki
bozulmanın mağdurenin erken yaşta cinsel deneyim yaşamasına bağlı
olabileceği gibi olay sonrası gelişen psikososyal çatışmalar nedeni ile
de ortaya çıkabileceğinin belirtilmiş olması karşısında, ruh
sağlığındaki bozulmanın cinsel istismar eyleminden sonraki süreçte
sanığın mağdureyi istememesinden ve olay sonrası gelişen psikososyal
çatışmalardan kaynaklanmış olabileceği hususunda şüphe oluştuğundan,
şüphe sanık lehine değerlendirilerek TCK'nın 103/6. maddesinin tatbik
imkanı bulunmadığı gözetilmeden hüküm kurulması" isabetsizliğinden
bozulmasına karar verilmiştir. Iğdır Ağır Ceza Mahkemesi ise 25.03.2014 gün ve 44-82 sayı ile;
"Adalet Bakanlığı İstanbul Adli Tıp Kurumu 6. İhtisas Kurulunun
30.01.2012 tarih ve 0259 karar sayılı raporunda mağdurun bulunduğu
olaydan kaynaklanmış ruh sağlığını bozacak mahiyet ve derecede olan
subklinik belirtilerle devam eden Post Travmatik Stres Bozukluğu ve
Depresyon tespit edildiği, ruh sağlığını bozacak mahiyet ve derecede
olan bu tablonun iddia edildiği gibi cinsel istismara bağlı ortaya
çıkabileceği; ancak bu psikiyatrik tablonun mağdurun hile, şiddet veya
zorlama olmaksızın erken yaşta cinsel deneyim yaşamasına bağlı
olabileceği gibi olay sonrası gelişen psikososyal stres ve çatışmalar
nedeniyle de ortaya çıkabileceği, bunlar arasında tıbben ayrım
yapılamayacağı bildirilmiştir. Her ne kadar raporda küçük yaşta cinsel
deneyim yaşamasına bağlı olabileceği gibi olay sonrası gelişen
psikososyal stres ve çatışmalar nedeniyle de ortaya çıkabileceği, bunlar
arasında tıbben ayrım yapılamayacağı bildirilmiş ise de mahkememizce
yukarıda anlatılan nedenlerle sanığın mağdura rızası dahilinde vücuda
organ sokmak suretiyle cinsel istismar eyleminde bulunduğu kabul
edildiğinden mağdurun ruh sağlığındaki bozulmaya neden olabilecek erken
yaşta cinsel deneyim ya da olay sonrası gelişen psikososyal stres ve
çatışmalarda olsa her iki durumda da mağdurun ruh sağlığındaki bozulma
doğrudan sanığın cinsel istismar eyeminden meydana geldiği mahkememizce
kabul edilmiştir. Sanığın eylemi neticesinde mağdur erken yaşta cinsel
deneyim yaşamıştır, yine sanığın eylemi neticesinde mağdurda olay
sonrası gelişen psikososyal stres bozukluğu ve çatışmalar olmuştur. Bu
nedenlerle kurul tarfından ikisi arasında bir ayrım yapılamamış ise de
TCK'nun 103/6. maddesi gereğince suçun sonucunda mağdurun ruh sağlığının
bozulup bozulmadığı önem arz etmekte olup yukarıda açıklanan nedenlerle
de sanığın eylemi yani suçun sonucunda mağdurun ruh sağlığının
bozulduğu kabul edilmiştir" gerekçesiyle önceki hükmünde direnmiştir.
Resen temyize tabi olan bu hükmün de sanık ve müdafii tarafından temyiz
edilmesi üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının "onama" istekli
11.06.2014 gün ve 206599 sayılı tebliğnamesi ile Yargıtay Birinci
Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve
açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır. Sanığın çocukların
cinsel istismarı suçundan cezalandırılmasına karar verilen somut olayda,
Özel Daire ile yerel mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca
çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanık hakkında 5237 sayılı TCK’nun
103/6. maddesinin uygulanma şartlarının bulunup bulunmadığının
belirlenmesine ilişkindir. İncelenen dosya kapsamından; Adliyede
emanet memuru olarak görev yapan sanığın, suç tarihinde 15 yaşından
küçük olan mağdure ile rızasıyla Adliye lojmanının bodrum katında ve
kendisine ait arabada birden fazla, anal yoldan ve fiili livata yoluyla
cinsel ilişkiye girdiği, olayın üzerinden yaklaşık 4-5 ay geçtikten
sonra mağdurenin olayı annesine anlattığı ve annesi ile birlikte
Cumhuriyet savcılığına giderek şikayetçi oldukları, Adli Tıp Kurumu
6. İhtisas Kurulunun 30.01.2012 tarihli raporunun (4) numaralı muayene
kaydı bölümünde; “sorulduğunda abi kardeş olarak gördüğünü, ondan
hoşlandığını, zorlama olmadığını, evlenme vadiyle kandırdığını, sonra
istemediğini anlayınca şikayet ettiğini, olaydan sonra defalarca intihar
girişimi olduğunu, elinde fotoğrafları olduğunu ve tehdit ettiğini,
mutsuz, keyifsiz olduğunu, zaman zaman ağlamaları olduğunu, muayenesinde
zorlayıcı, rahatsız edeci anılar, anımsatan ve sembolize eden konularla
ilgili rahatsızlık, olayla ilgili tekrarlayıcı sıkıntılı rüyalar,
travmaya eşlik etmiş düşünce ve duygulardan kaçınma, travmaya ilişkin
etkinlik ve ortamdan kaçınma, önemli etkinliklere ilgi azalması,
insanlardan uzaklaşma ve yabancılaşma, uykuya dalmakta ve sürdürmekte
zorluk, yoğunlaşmakta güçlük, sosyal işlevsellik, mesleki-akademik etki,
suçluluk olduğu, depresyon ve subklinik travma sonrası stres bozukluğu
tespit edildiği” bilgilerinin yer aldığı, Sonuç bölümünde ise
“...mağduru bulunduğu olaydan kaynaklanmış ruh sağlığını bozacak mahiyet
ve derecede olan (Sublinik belirtilerle devam eden Post Travmatik
Stres Bozukluğu ve Depresyon) tespit edildiği, ruh sağlığını bozacak
mahiyet ve derecede olan bu tablonun iddia edildiği gibi cinsel
istismara bağlı ortaya çıkabileceği; ancak bu psikiyatrik tablonun
mağdurun hile, şiddet veya zorlama olmaksızın erken yaşta cinsel deneyim
yaşamasına bağlı olabileceği gibi olay sonrası gelişen psikososyal
stres ve çatışmaların nedeniyle de ortaya çıkabileceği, bunlar arasında
tıbben ayrım yapılamayacağı oy birliği ile mütalaa olunur” şeklinde
görüş açıklandığı,Anlaşılmaktadır. 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun suç tarihi itibarıyla yürürlükte bulunan 103. maddesinde;
"(1) Çocuğu cinsel yönden istismar eden kişi, üç yıldan sekiz yıla
kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Cinsel istismar deyiminden; a)
Onbeş yaşını tamamlamamış veya tamamlamış olmakla birlikte fiilin
hukukî anlam ve sonuçlarını algılama yeteneği gelişmemiş olan çocuklara
karşı gerçekleştirilen her türlü cinsel davranış,b) Diğer çocuklara
karşı sadece cebir, tehdit, hile veya iradeyi etkileyen başka bir nedene
dayalı olarak gerçekleştirilen cinsel davranışlar, anlaşılır. (2)
Cinsel istismarın vücuda organ veya sair bir cisim sokulması suretiyle
gerçekleştirilmesi durumunda, sekiz yıldan onbeş yıla kadar hapis
cezasına hükmolunur. (3) Cinsel istismarın üstsoy, ikinci veya
üçüncü derecede kan hısmı, üvey baba, evlat edinen, vasi, eğitici,
öğretici, bakıcı, sağlık hizmeti veren veya koruma ve gözetim
yükümlülüğü bulunan diğer kişiler tarafından ya da hizmet ilişkisinin
sağladığı nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle veya birden fazla kişi
tarafından birlikte gerçekleştirilmesi hâlinde, yukarıdaki fıkralara
göre verilecek ceza yarı oranında artırılır. (4) Cinsel istismarın,
birinci fıkranın (a) bendindeki çocuklara karşı cebir veya tehdit
kullanmak suretiyle gerçekleştirilmesi hâlinde, yukarıdaki fıkralara
göre verilecek ceza yarı oranında artırılır. (5) Cinsel istismar
için başvurulan cebir ve şiddetin kasten yaralama suçunun ağır
neticelerine neden olması hâlinde, ayrıca kasten yaralama suçuna ilişkin
hükümler uygulanır. (6) Suçun sonucunda mağdurun beden veya ruh
sağlığının bozulması hâlinde, onbeş yıldan az olmamak üzere hapis
cezasına hükmolunur. (7) Suçun mağdurun bitkisel hayata girmesine
veya ölümüne neden olması durumunda, ağırlaştırılmış müebbet hapis
cezasına hükmolunur" şeklindeki düzenleme yer almaktadır.6545 sayılı
Kanun ile değiştirilmeden önce maddenin 6. fıkrasında cinsel saldırı
suçunun fiile bağlı neticesi sebebiyle ağırlaşmış halleri düzenlenmiş,
fıkranın gerekçesinde; "söz konusu suçun işlenmesi suretiyle mağdurun
beden veya ruh sağlığının bozulmasına neden olunması, daha ağır ceza ile
cezalandırılmayı gerektirmektedir" denilmiştir. İlgili fıkranın
uygulanabilmesi için cinsel istismar ya da saldırı sonucuna bağlı olarak
mağdurun beden veya ruh sağlığında bozulma meydana gelmeli ve sanığın
eylemi ile ortaya çıkan sonuç arasında illiyet bağı bulunmalıdır.
Mağdurun ruh veya beden sağlığının bozulup bozulmadığı hususunda mutlaka
adli rapor alınması gerekmekle birlikte, ruh sağlığındaki bozulmanın
sanığın eylemi nedeniyle olup olmadığı tereddüte yer verilmeyecek
şekilde tespit edilmelidir. Mağdurun ruh sağlığındaki bozulmanın
suçun doğrudan sonucundan kaynaklanması gerekmekte olup, eylemden sonra
ailenin ve çevrenin gösterdiği tepkiler, özellikle de rızaya dayalı
ilişkilerde sanığın ilişkiyi devam ettirmemesi veya verdiği sözleri
yerine getirmemesi nedeniyle mağdurun ruh sağlığındaki bozulmalardan
sanık sorumlu tutulmamalıdır. Bununla birlikte ceza muhakemesinin en
önemli ve evrensel nitelikteki ilkelerinden birisi olan, insan
haklarına dayalı, demokratik rejimle yönetilen ülkelerin hukuk
sistemlerinde bulunması gereken, öğreti ve uygulamada; "suçsuzluk" ya da
"masumiyet karinesi" şeklinde, Latincede ise "in dubio pro reo" olarak
ifade edilen "şüpheden sanık yararlanır" ilkesi uyarınca, sanığın eylemi
ile mağdurun ruh sağlığının bozulması arasında illiyet bağının bulunup
bulunmadığı konusunda oluşacak şüphe sanık lehine yorumlanmalıdır. Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Sanığın, suç tarihinde yaklaşık olarak 14 yaş 11 aylık olan mağdure ile
rızasıyla birçok kez ilişkiye girdiği sabit olan olayda, mağdurenin
sanıktan hoşlandığını ve rızasıyla ilişkiye girdiğini beyan etmesi, Adli
Tıp Kurumu 6. İhtisas Kurulunun 30.01.2012 tarihli raporunda, hile,
şiddet veya zorlama olmaksızın erken yaşta cinsel deneyim yaşamasına
bağlı olabileceği gibi olay sonrası gelişen psikososyal stres ve
çatışmaların nedeniyle de ortaya çıkabileceği, bunlar arasında tıbben
ayrım yapılamayacağı şeklinde görüş açıklanmak suretiyle mağdurenin ruh
sağlığının neden bozulduğu yönünde kesin bir belirlemenin yapılamamış
olması karşısında, mağdurenin ruh sağlığındaki bozulmanın sanığın
eyleminden kaynaklanıp kaynaklanmadığının tereddüte yer bırakmayacak
şekilde tespit edilememesi nedeniyle oluşan bu şüphenin sanık lehine
yorumlanması gerektiğinden, sanık hakkında 5237 sayılı TCK'nun 103/6.
maddesinin uygulanma şartlarının bulunmadığı kabul edilmelidir. Bu
itibarla, yerel mahkeme direnme hükmünün sanık hakkında 5237 sayılı
TCK'nun 103/6. maddesinin uygulanma şartlarının bulunmadığının
gözetilmemesi isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan Genel Kurul Başkanı ve altı Genel Kurul
Üyesi; "Somut olayda cinsel saldırı eylemi ile mağdurenin ruh sağlığının
bozulması arasında illiyet bağını ortadan kaldıran herhangi bir neden
bulunmadığından ve işlenen suçun sonucunda mağdurenin ruh sağlığı
bozulduğundan yerel mahkeme direnme kararının onanması gerektiği"
görüşüyle karşı oy kullanmışlardır. SONUÇ: Açıklanan nedenlerle;
1- Iğdır Ağır Ceza Mahkemesinin 25.03.2014 gün ve 44-82 sayılı direnme
hükmünün, sanık hakkında 5237 sayılı TCK'nun 103/6. maddesinin
uygulanma şartlarının bulunmadığının gözetilmemesi isabetsizliğinden
BOZULMASINA, 2- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay
Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 30.09.2014 tarihli birinci
müzakerede yeterli yasal çoğunluk sağlanamadığın- dan, 14.10.2014
tarihinde yapılan ikinci müzakerede oyçokluğuyla karar verildi
Bilmeniz halinde fark yaratacak kararlar
KAMBİYO SENEDİ NEDENİYLE BORÇLU OLMADIĞININ TESBİTİ- MENFİ TESPİT DAVASI- İSBAT KÜLFETİ -SENEDİN TALİLİ -BORÇ İKRARI
"İçtihat Metni"Taraflar
arasındaki “menfi tespit” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda;
Denizli 3.Sulh Hukuk Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen
01.02.2012 gün ve E:2010/1442, K:2012/92 sayılı kararın incelenmesi
taraf vekilleri tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 19.Hu
KİŞİLER ARASINDAKİ KONUŞMANIN KAYDA ALINMASI
Kişiler arasındaki konuşmaların dinlenmesi ve kayda alınması suçundan sanığın beraatine ilişkin hüküm, katılan vekili tarafından temyiz edilmekle, dosya incelenerek gereği düşünüldü: Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuç
ZAMANAŞIMINI KESEN SEBEPLER • İCRA TAKİBİ
(.Dava eser sözleşmesinden kaynaklanan alacak istemine ilişkindir. Mahkemece davanın zamanaşımı nedeniyle reddine dair verilen karar davacı vekilince temyiz edilmiştir.Yanlar arasındaki uyuşmazlık eser sözleşmesinden kaynaklandığından yüklenici tarafından açılacak alacak davası Borçlar Kanunu’nun 12
Yargıtay
Yargıtay Karar Arama
Yargıtay Hukuk Dairesi Kararları Arama
Yargıtay Ceza Dairesi Kararları Arama
Yargıtay Karar Arama Nasıl Yapılır ?
Yargıtay Daire Bilgileri İle Dosya Sorgulama
Yargıtay Yerel Mahkeme Bilgileri İle Dosya Sorgulama
Yargıtay Kanunu
Yargıtay İş Bölümü
Yargıtay Haberleri
Karar Arama
Yargıtay Kararları
Yargıtay Hukuk Dairesi Kararları
Yargıtay Ceza Dairesi Kararları
BAM Kararları
Danıştay Kararları
Anayasa Mahkemesi Kararları
Uyuşmazlık MAhkemesi Kararları
Karar Arama Nasıl Yapılır?
Emsal Karar ve Emsal Karar Arama Nedir?
Yargıtay Karar Arama Nasıl Yapılır?
BAM Karar Arama Nasıl Yapılır?
Danıştay Karar Arama Nasıl Yapılır?
Anayasa Mahkemesi Karar Arama Nasıl Yapılır?