MAHKEMESİ : SARAY(TEKİRDAĞ) ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 10/09/2009NUMARASI : 2006/361-2009/279Taraflar arasında görülen davada; Davacı, miras bırakanın maliki olduğu 32 parsel sayılı taşınmazını davalı Z.'ya satış suretiyle temlik edildiğini, ondan da diğer davalı H.'e devredildiğini, yapılan işlemlerin mirasçıdan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunu ileri sürerek miras payı oranında tapu iptal ve tescile karar verilmesini istemiştir.Davalılar, taşınmazın bedelini ödeyerek satın aldıklarını, iddiaların yerinde olmadığını belirtip davanın reddini savunmuşlardır.Mahkemece, kanıtlanamayan davanın reddine karar verilmiştir.Karar, davacı vekili tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi .raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü.Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptal ve tescil isteğine ilişkindir.Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.Dosya içeriği ve toplanan delillerden; miras bırakanın maliki olduğu 32 parsel sayılı taşınmazını 15.3.1999 da torununun eşinin yakın akrabası olan davalı Z.ya, onun da 17.9.1999 da diğer davalıh.e satış suretiyle temlik ettiği anlaşılmaktadır.Davacı, yapılan temlikin mirasçıdan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunu ileri sürerek eldeki davayı açmıştır.Bilindiği üzere; uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu Muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir. Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarında ve l-4-1974 tarih 1/2 sayılı İnançları Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Medeni Kanunun 706, Borçlar Kanunun 213 ve Tapu Kanunun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler. Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun içinde ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.Somut olaya gelince; miras bırakanın kargir ev ve arsa niteliğindeki taşınmazı satış suretiyle temlik etmesine rağmen ölünceye kadar taşınmazda oturduğu, hatta taşınmaz için üçüncü kişilerin yapmış olduğu bir takım masrafların davacıdan tahsil edildiği, satış bedeli ile gerçek değer arasında aşırı fark bulunduğu, yapılan ekonomik ve sosyal durum araştırmasına göre davalıların alım güçlerinin olmadığı, murisin tek taşınmazını satmasını gerektirir bir neden bulunmadığı, ikinci el durumunda olan davalıh.in de muvazaalı işlemi bilen ve bilmesi gereken konumda bulunduğu, Türk Medeni Kanununun 1024.maddesi aracılığı ile 1023.maddesinin koruyuculuğundan yararlanamayacağı anlaşılmaktadır.Hal böyle olunca; yukarıda açıklanan ilkeler ve olgular birlikte değerlendirildiğinde, davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile yazılı olduğu şekilde hüküm kurulması doğru değildir.Davacının temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle hükmün açıklanan nedenlerle HUMK.'nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 14.04.2010 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.