MAHKEMESİ : BARTIN(KAPANAN) 2. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 12/06/2007NUMARASI : 2001/70-2007/285Taraflar arasında birleştirilerek görülen davada;Davacı, mirasbırakanı A.R.Ö.'in mirasçılarından mal kaçırmak amacıyla 275,1915 ve 1327 sayılı parsellerini oğulları olan davalılara bağış suretiyle temlik ettiğini,151,132,146,4,46,92,236 ve 300 sayılı parselleri ile 1915 ve 1327 sayılı parselleri davalılara ayrıca yeniden vasiyet ettiğini, mirasbırakanın muvazaalı vasiyetname düzenlendiği gibi, akli melekelerinin de yerinde olmadığını ileri sürerek muvazaa nedeniyle tapu iptal ve tescil, vasiyetnamenin iptali, olmadığı takdirde tenkis isteğinde bulunmuştur.Davalılar, davanın reddini savunmuş, birleşen dava ile vasiyetnameye dayalı tapu iptal ve tescil istemişlerdir.Mahkemece, davacı G.. vasiyetnamenin iptali ve muvazaaya dayalı tapu iptal ve tescil davasının reddine , tenkis isteğinin kabulüne , birleşen davanın kabulüne karar verilmiştir.Karar, davacı G.B.ın tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi . raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü.sıl dava, hukuki ehliyetsizlik ve muris muvazaası hukuksal nedenlerine dayalı tapu iptal ve tescil vasiyetnamenin iptali olmazsa tenkis birleşen dava ise vasiyetnameye dayalı tapu iptal ve tescil isteğine ilişkindir.Mahkemece, asıl davanın tenkis isteği yönünde kabulüne; diğer taleplerin reddine, birleşen davanın ise, kabulüne karar verilmiştir. Dosya içeriği ve toplanan delillerden; mirasbırakan A. R. Ö.in 4.12.1996 tarihli akitle 1327 sayılı parselini ve 1915 sayılı parseldeki payını davalılar S.H.ve D.'a 27.12.1996 tarihli akitle de, 275 sayılı parseldeki payını davalı D'a bağış suretiyle temlik ettiği; 26.12.1996 tarihinde de noterden düzenlenen vasiyetname ile on parça taşınmazını davalılardan s.h.d.a Vasiyet ettiği anlaşılmaktadır.Davacı, G., mirasbırakanın temlik tarihinde ve vasiyetnamenin düzenlendiği tarihte hukuki ehliyetinin bulunmadığını temlikin mirasçılardan mal kaçırmak amacıyla yapıldığını ileri sürerek, eldeki davayı açmıştır.Bilindiği üzere;bir kaç hukuksal nedenin bir arada gösterilmesin de yasaya aykırı bir yön yoktur. Mahkemece, ileri sürülen tüm nedenlerin önem derecesine göre araştırılması zorunludur Eldeki davada ilk olarak hukuki ehliyetsizliğin değerlendirilmesi gerekeceği kuşkusuzdur. Hemen Belirtilmelidir ki,davranışlarının, eylem ve işlemlerinin sebep ve sonuçlarını anlayabilme, değerlendirebilme ve ayırt edebilme kudreti (gücü) bulunmayan bir kimsenin kendi iradesi ile hak kurabilme, borç (yükümlülük) altına girebilme ehliyetinden söz edilemez. Nitekim Medeni Kanunun “ fiil ehliyetine sahip olan kimse, kendi fiilleriyle hak edinebilir ve borç altına girebilir “ biçimindeki 9. maddesi hükmüyle hak elde edebilmesi, borç ( yükümlülük ) altına girebilmesi, fiil ehliyetine bağlamış. 10. maddesinde de, fiil ehliyetinin başlıca koşulu olarak ayırtım gücü ile ergin ( reşit ) olmayı kabul ederek “ ayırt etme gücüne sahip ve kısıtlı olmayan bir ergin kişinin fiil ehliyeti vardır. “ hükmünü getirmiştir. “Ayırtım gücü “ eylem ve işlev ehliyeti olarak ta tarif edilerek aynı yasanın 13. maddesinde “ yaşının küçüklüğü yüzünden veya akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk yada bunlara benzer sebeplerden biriyle akla uygun biçimde davranma yeteneğinden yoksun olmayan herkes bu kanuna göre ayırt etme gücüne sahiptir.” denmek suretiyle açıklanmış, ayrıca ayırtım gücünü ortadan kaldıran önemli nedenlerden bazılarına değinilmiştir. Önemlerinden dolayı bu ilkeler, söz konusu yasa ile öteki yasaların çeşitli hükümlerinde de yer almışlardır.Hemen belirtmek gerekir ki, Medeni Kanununun 15. maddesinde de ifade edildiği üzere, ayırtım gücü bulunmayan kimsenin geçerli bir iradesinin bulunmaması nedeniyle, kanunda gösterilen ayrık durumlar saklı kalmak üzere, yapacağı işlemlere sonuç bağlanamayacağından karşı tarafın iyi niyetli olması o işlemi geçerli kılmaz. (Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı 11.6.1941 tarih 4/21)Yukarıda sözü edilen ilkelerin ve yasa maddelerinin ışığı altında olaya yaklaşıldığında bir kimsenin ehliyetinin tesbitinin şahıs ve mamelek hukuku bakımından doğurduğu sonuçlar itibariyle ne kadar büyük önem taşıdığı kendiliğinden ortaya çıkar. Bu durumda, tarafların gösterecekleri, tüm delillerin toplanılması tanıklardan bu yönde açıklayıcı, doyurucu somut bilgiler alınması, varsa ehliyetsiz olduğu iddia edilen kişiye ait doktor raporları, hasta müşahede kağıtları, film grafilerinin eksiksiz getirtilmesi zorunludur. Bunun yanında, her ne kadar H.U.M.K.’nun 286 maddelerinde belirtildiği gibi bilirkişinin “rey ve mutaalası” hakimi bağlamaz ise de, temyiz kudretinin yokluğu, yaş küçüklüğü, akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk gibi salt biyolojik nedenlere değil, aynı zamanda bilinç, idrak, irade gibi psikolojik unsurlara da bağlı olduğundan, akıl hastalığı, akıl zayıflığı gibi biyolojik ve buna bağlı psikolojik nedenlerin belirlenmesi, çok zaman hakimlik mesleğinin dışında özel ve teknik bilgi gerektirmektedir.Hele ayırt etme gücünün nisbi bir kavram olması kişiye eylem ve işleme göre değişmesi bu yönde en yetkili sağlık kurulundan, özellikle Adli Tıp Kurumundan rapor alınmasını da gerekli kılmaktadır. Esasen Medeni Kanunun 409/2. maddesi akıl hastalığı veya akıl zayıflığının bilirkişi raporu ile belirleneceğini öngörmüştür. Hal böyle olunca, yukarıda açıklanan ilkeler ve yasa hükümleri çerçevesinde bir araştırma yapılarak tüm delillerin birlikte değerlendirilip sonucuna göre bir karar verilmesi mirasbırakanın işlem tarihlerinde ehliyetli olduğunun anlaşılması durumunda diğer isteklerin incelenmesi gerekirken, eksik inceleme ile yazılı olduğu üzere hüküm kurulması isabetsizdir. Davacının temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün belirtilen nedenlerden ötürü, H.U.M.K.’nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 12.4.2010 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.