Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 411 - Karar Yıl 2014 / Esas No : 2219 - Esas Yıl 2013





Taraflar arasındaki “ manevi tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Bursa 5.İş Mahkemesi'nce davanın kısmen kabulüne dair verilen 06.02.2012 gün ve 2011/248 E.-2012/46 K sayılı kararın incelenmesi taraf vekilleri tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 21.Hukuk Dairesi'nin 19.03.2013 gün ve 2012/10468 E.-2013/5116 K. sayılı ilamı ile;(...1-Dosyadaki yazılara toplanan delillere , hükmün dayandığı yasal gerektirici nedenlere göre davalının tüm davacıların aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan sair temyiz itirazlarının reddine,2-Davacılar murisi İ.G.’ın 19.01.2005 tarihinde geçirdiği iş kazası sonucu yaşamını yitirdiği olayda kazalının %30, davalı işverenliğin %70 oranında kusurlu olduğu anlaşılmaktadır.BKnın 47. Maddesinde hakimin bedensel bütünlüğün bozulması halinde olayın özelliklerini göz önünde tutularak zarar görene adalete uygun bir miktar paranın manevi tazminat olarak ödenmesine karar vereceği öngörülmüştür. Bedensel bütünlük eş deyişle vücut bütünlüğü kavramının fizik bütünlük yanında ruhsal bütünlüğü ve sağlığı da kapsadığı tartışmasızdır. Olayın özelliklerinin neler olduğu 22.6.1966, 7/7 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklanmıştır. Bunlar her olayda değişebilir. Bu nedenle hakiminin kararında bu özellikleri objektif ölçülere göre göstermesi gerekir.Manevi tazminatın tutarını belirleme görevi hakimin takdirine bırakılmış ise de hakimin bu takdir hakkını kullanırken, ülkenin ekonomik koşulları tarafların sosyal ve ekonomik durumları paranın satın alma gücü, tarafarın kusur durumu olayın ağırlığı davacının sürekli iş göremezlik oranı, işçinin yaşı, olay tarihi gibi özellikleri göz önünde tutması, bunun yanında olayın işverenin sağlığı ve güvenliği önlemlerini yeterince alınmamasından kaynaklandığı da gözetilerek gelişen hukuktaki yaklaşıma da uygun olarak tatmin duygusu yanında caydırıcılık uyandıran oranda manevi tazminat takdir edilmesi gerektiği açıkça ortadadır. ( HGK 23.6.2004, 13/291-370)Bu ilkeler gözetildiğinde davacı eş yararına hükmedilen 12.500.00-TL manevi tazminatın az takdir edildiği ortadadır.3-Murisin çocukları olan davacılar A.,S.T. ve S.A. nın manevi tazminat istemlerinin evlenerek evden ayrılmaları ve manevi ızdırap çektiklerine ilişkin delil de bulunmadığı gerekçesi ile reddine karar verilmiş olması ise açıkça 818 Sayılı Borçlar kanunun 47 ve halen yürürlükte olan 6098 Sayılı Borçlar Kanunun 56/2. maddesine açıkça aykırıdır. Murisin ölümünden sonra çocuklarının duyacakları üzüntü ve kederin varlığının murisle aynı evde olmamalarına bağlanması hukuk uygulamalarına açıkça aykırı olup bu davacılara da manevi tazminat takdiri gerektiği ortadadır.Mahkemece bu maddi ve hukuki olgular dikkate alınmadan yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirmektedir.O haldec,davacıların bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır... )Gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.TEMYİZ EDENLER: Davacılar vekilleriHUKUK GENEL KURULU KARARIHukuk Genel Kurulu'nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:Dava, manevi tazminat istemine ilişkindir.Davacılar vekili dava dilekçesinde özetle, davacıların yakını olan İ.G.'ın davalıya bağlı işyerinde 19.01.2005 tarihinde uğradığı iş kazası sonucu, her iki kolunun dirsekten bilek altına kadar 3.derece yanması nedeniyle, eller ve kollar işlevini kaybettiğini, hareket kısıtlılığı olduğunu ve her iki kolunun organik ve fonksiyonel kaybı nedeniyle %62 oranında malul kaldığını, bu olayın davacı eş, çocuklar ve babanın ruh bütünlüğünü derinden etkileyip,ömür boyu da etkileyeceğini, kusur ve maluliyet oranlarının mahkeme kararı ile kesinleştiğini belirterek, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla, eş A.G. için 50.000,00 TL, çocuklar A.G., A.G., S.T. ile S.A.için ayrı ayrı 40.000,00'er TL ve baba Haşim Günaydın için ise, 30.000,00 TL manevi tazminatın davalıdan tahsilini talep ve dava etmiştir.Davalı vekili, zamanaşımı itirazlarının mevcut olduğunu, söz konusu olayla ilgili olarak davacı vekilinin dilekçesinde de belirttiği gibi daha önceden bu konuyla ilgili dava açılmış olup tazminatlara hükmedildiğini ve taraflara ödendiğini, meydana gelen iş kazasının, kazaya uğrayan kişinin kusurundan kaynaklandığını, her türlü seminer ve bildirilerle iş güvenliği hususunda alınacak tedbir ve uygulamaların çalışan personele anlatıldığını, bunun dışında, işe çıkacak olan personele her türlü araç gereç ve teçhizatın usulüne uygun olarak dağıtıldığını beyanla davanın reddini savunmuşturYerel Mahkemece, davanın kısmen kabulü ile davacılar eş A.G. için 12,500 TL, A.G için 10,000 TL, baba H.G. için 7,500 TL manevi tazminatın olay tarihi 19/01/2005 tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsili ile davacılara ödenmesine, fazlaya ilişkin talebin reddine, davacılar A., S. ve S.'nin manevi tazminat taleplerinin reddine, dair verilen karar, taraf vekillerinin temyizi üzerine, Özel Daire'ce yukarıda açıklanan gerekçelerle bozulmuş; Mahkemece, önceki kararda direnilmiştir.Direnme hükmünü, davacılar vekili temyize getirmiştir.Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; yerel mahkemenin iş kazası nedeniyle %62 oranında çalışma gücünü sürekli kaybeden sigortalının eşi için takdir edilen manevi tazminat miktarının az olup olmadığı, ayrıca sigortalıyla aynı evde yaşamayan çocukları için manevi tazminat takdir edilip edilemeyeceği noktalarında toplanmaktadır.Manevi tazminat isteminin temelinde, davalıların haksız eylemi yatmaktadır. Bilindiği üzere, haksız eylemin unsurları; zarar, fiil ile zarar arasında illiyet bağı, fiilin hukuka aykırı olmasından ibarettir.Öte yandan, mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu'nun 47. (6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun 56.) maddesinde düzenlenen manevi tazminatta kusurun gerekmediği, ancak takdirde etkili olabileceği, 22.06.1966 tarih ve 1966/7 Esas 1966/7 Karar sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıkça vurgulanmıştır. Bu kararın gerekçesinde, taktir olunacak manevi tazminatın tutarını etkileyecek özel hal ve şartlar da açıkça gösterilmiştir.Bunlar, her olaya göre değişebileceğinden, hâkim bu konuda taktir hakkını kullanırken, ona etkili olan nedenleri de karar yerinde objektif ölçülere göre isabetli bir biçimde göstermelidir.Yine BK 47 (TBK 56). maddesi hükmüne göre; hâkimin özel halleri göz önünde tutarak, manevi zarar adı ile hak sahibine verilmesine karar vereceği tutar adalete uygun olmalıdır. Bu para tutarı, aslında ne tazminat ne de cezadır. Çünkü mamelek hukukuna ilişkin zararın karşılanmasını amaç edinmediği gibi, kusurlu olana yalnız hukukun ihlalinden dolayı yapılan bir kötülük de değildir. Aksine, zarara uğrayanda bir huzur duygusu uyandırmayı, aynı zamanda ruhi ızdırabın dindirilmesini amaç edindiğinden, tazminata benzer bir fonksiyonu da vardır. O halde bu tazminatın sınırı, onun amacına göre belirlenmelidir. Takdir edilecek miktar, mevcut halde elde edilmek istenilen tatmin duygusunun etkisine ulaşmak için gerekli olan kadar olmalıdır.Manevi tazminat, beden gücü kaybı nedeniyle bozulan ruh huzurunun, duyulan ve ileride duyulacak elem ve ızdırabın kısmen ve imkan nisbe-tinde iadesini amaçladığından hâkim, MK'nın 4.maddesi gereğince hak ve nesafete göre takdir hakkını kullanarak, manevi tazminat miktarını tespit etmelidir.Hâkim belirlemeyi yaparken somut olayın özelliğini, zarar görenin ekonomik ve sosyal durumunu, paranın alım gücünü, maluliyet oranını, beden gücü kaybı nedeniyle duyulan ve ileride duyulacak elem ve ızdırabı gözetmelidir (Hukuk Genel Kurulunun 28.05.2003 gün 2033/21-368-355 ve 23.06.2004 gün 2004/13-291-370 sayılı kararları).Somut olayın incelenmesinde, 19.01.2005 tarihinde meydana gelen iş kazası nedeniyle, davacının iş göremezlik derecesinin %62 olarak belirlendiği, olayın meydana gelmesinde kazalının %30, davalı işverenliğin %70 oranında kusurlu olduğu hususlarında uyuşmazlık bulunmamaktadır.Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere ve özellikle iş kazası sonucunda davacıda iş göremezlik derecesi, olayın meydana geldiği tarihteki paranın alım gücü dikkate alındığında davacı eş yararına hükmedilen 12.500.00-TL manevi tazminatın az olduğu anlaşılmaktadır.Kazaya uğrayan işçinin çocukları olan ve evlenerek evden ayrılmış olan davacılar A.G., S.T. ve S.A. lehine manevi tazminat hükmedilip hükmedi-lemeyeceği noktasına gelince;Kaza tarihinde yürürlükte bulunan mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu'nun (818 sayılı BK) 47.maddesi uyarınca, hakim hususi halleri nazara alarak cismani zarara duçar olan kimseye ... manevi zarar namıyla adalete muvafık tazminat verilmesine karar verebilir. Madde hükmünün bu açıklığı nedeniyle, manevi tazminat talep etmek hakkı, doğrudan doğruya cis-mani zarara duçar olan kişiye tanınmaktadır; yansıma yoluyla aynı eylem nedeniyle manevi üzüntü duyan kişiler ise (ihlal edilen hukuk normunun korumak istediği kişiler kategorisine girmediklerinden) manevi tazminat isteyemezler. Hal böyle olduğuna göre, doğrudan doğruya cismani zarara maruz kalan yalnızca maddi sağlık bütünlüğü ihlal edilen kişi midir, aynı eylem neticesinde birden ziyade kişinin doğrudan doğruya zarar görmesi mümkün olamaz mı sorularına cevap vermek gerekmektedir. Bu sorunun çözümlenebilmesi için de, öncelikle cismani zarar kavramı üzerinde durulmalıdır. Gerçekten mülga Borçlar Kanununun 46 ve 47.maddele-rindeki cismani zarar kavramına ruhi bütünlüğün ihlali, sinir bozukluğu veya hastalığı gibi hallerinde girdiği, bu maddelerle sadece maddi sağlık bütünlüğünün değil, ruhi ve asabi bütünlüğün de korunduğu doktrinde ve Yargıtay kararlarında kabul edilmektedir (Prof. Dr. Haluk Tandoğan, Üçüncü Şahsın Zararının Tazmini, A.Ü. Hukuk Fakültesi Yayınları No: 182,Ankara 1963, Sh: 6 vd; Prof. Dr. Fikret Eren, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, Cilt:II, Gözden Geçirilmiş 4.Bası, Ankara 1991, Sh: 393; Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 02.12.1986 gün, 4/214 esas, 894 karar sayılı kararı).Cismani zarar kavramına, “ruhi bütünlüğün ihlali, sinir bozukluğu veya hastalığı”, “ruhi ve asabi sağlık bütünlüğü” gibi hallerin de girdiği kabul edildiğine göre; eğer bir kimsenin cismani zarara maruz kalması sonucunda, onun (ana, baba, eşi, çocukları gibi) çok yakınlarından birinde (aynı eylem nedeniyle) hukuken korunan ruhi ve asabi sağlık bütünlüğü ağır bir şekilde haleldar olmuşsa onlar da manevi tazminat talep edebilirler. Çünkü bu durumda olanların zararları ile haksız eylem arasında uygun illiyet bağı vardır ve zararlarının niteliği itibariyle onların da ihlal edilen normun (818 sayılı BK. m.47) koruma amacı içinde bulunduklarının (hukuka aykırılık bağının gerçekleştiğinin) kabulü gerekir. Başka bir anlatımla, böyle hallerde, yansıma yoluyla değil, doğrudan doğruya zarara maruz kalma söz konusudur. Nitekim İsviçre Federal Mahkemesi (BGE 112 II 222 vd; Jdt 1986 I 456) failin yol açtığı kaza sonucu karısının sakatlanmasında aile hayatı bozulan kocanın, bu durum sebebiyle manevi tazminat talebini haklı görmüştür (Prof. Dr. M. Kemal Oğuzman- Doç. Dr. M. Turgut Öz, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, İstanbul 1995, Sh: 645, Dipnot 26).Bu açıklamalar doğrultusunda somut olay incelendiğinde, davalının iş yerinde meydana gelen iş kazası nedeni ile her iki kolu dirsekten bilek altına kadar 3.derecede yanan, eller ve kollar işlevini kaybeden, bu nedenle her iki kolunu organik ve fonksiyonel olarak yitirerek %62 oranında malul kalan İ.G.’ın çocukları olan davacılar A.G., S.T. ve Sevim Arslan’ın babalarının bu derecede ağır vücut bütünlüğünün ihlalinden dolayı, ruhi ve asabi sağlık bütünlüklerinin ağır şekilde ihlal edildiği kabul edilmelidir. Aksinin kabulü ise, hayatın olağan akışı ile bağdaşmaz. Bu nedenle iş kazası nedeniyle ağır bedensel zarara uğrayan işçinin, yaralanması nedeniyle çocuklarının duyacakları üzüntü ve kederin varlığının babalarıyla aynı evde olmamalarına bağlanması hukuk uygulamalarına aykırı olup, bu davacılara da manevi tazminat takdiri edilmesi gerekmektedir.Diğer taraftan, davacılardan Ayşe’nin eşi H’nin oğlu ve diğerlerinin babalarının iş kazası sonucunda yaralanmasına rağmen Özel Daire bozma ilamında; (“davacılar murisi”, “iş kazası sonucu yaşamını yitirdiği” ve “murisin çocukları olan”) şeklinde yazılı ifadelerin, maddi hataya dayalı olduğu anlaşıldığından bu ifadelerin ilamdan çıkarılması gerekmiştir.Şu durumda, Hukuk Genel Kurulu’nca da, az yukarıda vurgulanan ifadelerin bozma ilamından çıkartılması suretiyle benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırı görüldüğünden direnme kararının bozulması gerekmiştir.SONUÇDavacılar vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile; direnme kararının, Özel Daire bozma ilamından geçen (“davacılar murisi”, “iş kazası sonucu yaşamını yitirdiği” ve “murisin çocukları olan”) ifadelerinin çıkartılması suretiyle, Özel Daire bozma kararında ve yukarıda gösterilen değişik gerekçe ve nedenlerden dolayı 6217 sayılı Kanunun 30.maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429.maddesi gereğinceBOZULMASINA,istek halinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun 8/3.fıkrası uyarınca karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 28.03.2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.