Kanun Detayı

Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 41 - Karar Yıl 2015 / Esas No : 673 - Esas Yıl 2013





CEZA MUHAKEMELERİ USULÜ KANUNU (MÜLGA) (1412) Madde 310 "İçtihat Metni"Taksirle ölüme neden olma suçundan sanık A.. K..'ın beraatine ilişkin, Yalova 1. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 21.01.2009 gün ve 275-23 sayılı hükmün katılan vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 12. Ceza Dairesince 12.09.2012 gün ve 851-18400 sayı ile;"Tanık N.. K..’ın anlatımı ve sanık savunmasına göre sanığın karşıya geçmek için bekleyen yayaları fark ederek selektör yaptığı, ancak hızını azaltmadığı, 20 metre kala ölenin yola fırlaması sonucu frene bastığı anlaşılmakla yayaları ilk fark ettiğinde fren tedbirine başvurup hızını azaltmayarak gerekli tedbiri almadığından sanığın tali kusurlu olduğuna ilişkin 6.5.2008 havale tarihli bilirkişi raporunun olaya uygun olduğu halde olaya uygun düşmeyen ve sanığın kusursuz olduğunu ilişkin Adli Tıp Kurumu raporu esas alınarak sanığın beraatine karar verilmesi" isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.Yalova 1. Asliye Ceza Mahkemesi ise 12.06.2013 gün ve 392-295 sayı ile;"Her ne kadar Yargıtay 12. Ceza Dairesi Trafik Bilirkişi tarafından düzenlenen 06.05.2008 tarihli raporu olaya daha uygun olduğu yönünde beyanda bulunmuş ise de hazırlık aşamasında trafik bilirkişisinden alınan 22.04.2007 tarihli rapor ile arasında çelişki bulunması nedeni ile mahkememizce dosya Adli Tıp Kurumuna gönderilmiş ve Adli Tıp Kurumu Trafik İhtisas Dairesinden rapor alınmıştır. Adli Tıp Kurumu Trafik İhtisas Dairesi yerleşik Yargıtay uygulamalarına göre trafik kazalarındaki kusur durumu hesaplanması ile ilgili son merci konumundadır ve genellikle trafik uzmanlarından oluşan öğretim görevilerinin de aralarında bulunduğu kurumlar tarafından rapor düzenlenmektedir. Mahkememiz trafik ihtisas dairesinin raporunu dosya kapsamı ile uyumlu ve yeterli gerekçeyi ihtiva etmesi nedeni ile kabule değer bulmuştur" gerekçesiyle önceki hükmünde direndiğini belirtmiş, ancak herhangi bir hüküm kurmamıştır.Re'sen temyize tabi olmayan bu karar, taraflar ve Cumhuriyet savcısınca da temyiz edilmemiş olmasına karşın, yerel mahkemece kendiliğinden Yargıtay Ceza Genel Kuruluna gönderilmiş, dosya; Yargıtay C. Başsavcılığının 23.09.2013 gün ve 250427 sayılı “bozma” istekli tebliğnamesiyle, Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilmekle, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.TÜRK MİLLETİ ADINACEZA GENEL KURULU KARARIÖzel Daire ile yerel mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; hakkında taksirle ölüme neden olma suçundan kamu davası açılan sanığın somut olayda kusurunun bulunup bulunmadığının belirlenmesine ilişkin ise de, taraflarca temyiz edilmeyen yerel mahkeme direnme hükmünün Ceza Genel Kurulunca incelenmesinin mümkün olup olmadığı hususunun Yargıtay İç Yönetmeliğinin 27. maddesi uyarınca uyarınca öncelikle ele alınıp değerlendirilmesi gerekmektedir.İncelenen dosya kapsamından;Katılan vekilinin yüzüne karşı verilen 12.06.2013 günlü direnme kararının, sanık müdafiine 01.07.2013 tarihinde usulüne uygun olarak tebliğ edildiği, re’sen temyize tabi olmayan bu hükmün taraflar ve Cumhuriyet savcısınca da temyiz edilmemiş olmasına karşın yerel mahkemece kendiliğinden Yargıtay Ceza Genel Kuruluna gönderildiği anlaşılmaktadır.Olağan kanun yollarından olan temyiz incelemesinin yapılabilmesi için bir temyiz davası açılmış olmalıdır. Temyiz davasının açılabilmesi için de, 1412 sayılı CMUK'nun 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca yürürlükte bulunan 310. maddesine göre iki şartın varlığı gereklidir.Bunlardan ilki süre şartıdır. Kanunun 310. maddesinde, genel kural olarak tarafların temyiz isteğinde bulunabilecekleri süre hükmün tefhiminden, tefhim edilmemişse tebliğinden başlamak üzere bir hafta olarak belirlenmiştir. Temyiz süresi 310. maddenin 3. fıkrasındaki farklı durum hariç olmak üzere, hükmün açıklanması sırasında hazır bulunanlar yönünden bu tarihte, yokluklarında hüküm verilenler yönünden ise gerekçeli kararın tebliği tarihinde başlar.Temyiz davasının açılabilmesi için gerekli ikinci şart ise istek şartıdır. Yargılama hukukunun temel prensiplerinden olan "davasız yargılama olmaz" ilkesine uygun olarak temyiz davası kendiliğinden açılmaz, bu konuda bir isteğin bulunması gereklidir. 1412 sayılı CMUK’nun halen yürürlükte bulunan 305. maddesinin 1. fıkrası ile bu kuraldan uzaklaşılmış ve bazı ağır mahkûmiyetlerde istek şartından sanık lehine vazgeçilerek, temyiz incelemesinin kendiliğinden yapılması kabul edilmiş ise de, onbeş yıl ve daha fazla hürriyeti bağlayıcı cezalara ilişkin hükümler dışında kalan kararlarda, süre ve istek şartlarına uygun temyiz davası açılmamışsa hükmün Yargıtay’ca incelenmesi mümkün değildir. Yerel mahkemelerin direnme kararlarının temyizen incelenmesi bakımından da aynı şartlar geçerlidir.Bu açıklamalar ışığında önsoruna ilişkin olarak yapılan değerlendirmede;Re'sen temyize tabi olmayan direnme kararı, katılan vekilinin yüzüne karşı verilmiş, yokluğunda verilen sanık müdafiine de usulüne uygun olarak tebliğ edilmiş olmasına karşın, taraflar ve Cumhuriyet savcısı tarafından temyiz edilmemiştir. Bu nedenle açılmış bir temyiz davası bulunmaması ve kendiliğinden de temyize tâbi olmaması nedeniyle direnme kararının Ceza Genel Kurulunca incelenmesi mümkün değildir.Bu itibarla, yerel mahkeme de direnme kararına karşı açılmış bir temyiz davası bulunmaması ve kararın kendiliğinden de temyize tâbi olmaması nedeniyle dosyanın incelenmeksizin mahalline iadesine karar verilmelidir.SONUÇ:Açıklanan nedenlerle;1- Yalova 1. Asliye Ceza Mahkemesinin 12.06.2013 gün ve 392-295 sayılı direnme kararının, açılmış bir temyiz davası bulunmaması ve kendiliğinden temyize tâbi de olmaması nedeniyle, dosyanın İNCELENMEKSİZİN MAHALLİNE İADESİNE,2- Dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay C.Başsavcılığına TEVDİİNE, 10.03.2015 tarihinde yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.