“....1- Dosyadaki yazılara, toplanan delillere, hükmün dayandığı kanuni gerektirici nedenlere göre davalı kurum vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazlarının reddine,2- Dava, davacının 2/3 oranında çalışma gücünü kaybetmesi nedeniyle 15.04.2005 tarihinden itibaren bağlanan maluliyet aylığının, SSK Yüksek Sağlık Kurulu ndan alınan 01.06.2007, 14.12.2007 ve 15.07.2008 tarihindeki raporlara göre maluliyetin kontrolü sonucu çalışma gücünü en az 2/3 oranında kaybetmediği nazara alınarak davalı Kurumca kesilmesi nedeniyle 01.07.2007 - 18.09.2008 tarihleri arasında fuzulen ödenen 14.781.80.-TL. nin geri istenmesi ile ilgili Kurum işleminin iptali ile davacının borçlu olmadığının tespiti istemine ilişkindir.Mahkemece, davacıya davalı Kurumca 07.07.2007 tarihli çalışma gücünü 2/3 kaybetmediğine ilişkin raporun ve maluliyet aylığının kesildiğine dair 05.11.2008 tarihindeki bildirim dışında başkaca bir bildirim yapılmadığı, davacının iyi niyetli olduğu, günün ekonomik koşulları dikkate alındığında davacının aylıklar tüketerek geçimini sağladığından, davacının ödenen aylıkları iade yükümlülüğü bulunmadığından 14.791.80.-TL. borçlu olmadığının tespitine, aksine Kurum işleminin iptaline karar verilmiştir.Yapılan incelemede Sosyal Sigortalar Kurumu Okmeydanı Eğitim Hastanesinin 21.03.2005 tarihli raporuna dayanılarak SSK Sağlık İşleri Genel Müdürlüğü Tedavi Hizmetleri ve Maluliyet Dairesi Başkanlığının 14.02.2006 tarihli raporunda davacının 07.07.2007 tarihinde kontrolünün gerektiğin bildirildiği 21.03.2005 tarihinden itibaren 2/3 oranında çalışma gücünü kaybettiğinden 01.07.2007-19.09.2008 tarihleri arasında 14.791.80.-TL. maluliyet aylığı ödemesi yapıldığı, 07.07.2007 tarihinde yapılan kontrolde çalışma gücünü 2/3 oranında kaymetmediği sağlık raporları ile belgelenerek 01.07.2007 tarihi itibariyle maluliyet aylığının kesildiği ve 01.07.2007-18.09.2008 tarihleri arasındaki ödemelerin 05.11.2008 tarih ve 95527 sayılı yazıyla iadesinin istendiği görülmüştür.Kendisine ödeme yapılan kimse, bu ödemeden dolayı bir yarar sağlamışsa bunu elinden çıkmış bir sarfiyat olarak düşünmek doğru olmaz. Davacı almış olduğu ödemelerin yararlanma dışında elinde çıktığı iddia etmemiş ve ispatlamamış olmakla birlikte esasen davanın yasal dayanağı 5510 sayılı yaşanır 96. Maddesine dayanmaktadır.Kasıtlı veya kusurlu davranışlarından doğmuşsa, hatalı işlemin tespit tarihinden geriye doğru en fazla on yıllık sürede yapılan ödemelere, bu ödemelerin yapıldığı tarihlerden,Kurum un hatalı işlemlerinden kaynaklanmışsa, hatalı işlemin tespit tarihinden geriye doğru en fazla beş yıllık sürede yapılan ödemeler toplamı, ilgiliye tebliğ edildiği tarihten itibaren üç ay içinde yapılacak ödemelerde faizsiz üç aylık sürenin olduğu tarihten sonra yapılacak ödemelerde ise bu süre sonundan itibaren hesaplanacak olan kanuni faizi ile birlikte, ilgililerin Kurum dan alacağı varsa bu alacaklarından mahsup edilir, alacakları yoksa genel hükümlere göre geri alınır.Alacakların yersiz ödemelere mahsubu, en eski borçtan başlanarak borç aslına yapılır, kanunifaiz kalan borca uygulanır. Bu hüküm ilgili hak sahiplerinin muvafakat etmeleri kaydıyla aynı dosyadan diğer bir hak sahibine yapılan yersiz ödemelere mahsubunda da uygulanır.Yersiz ödemenin gelir ve aylıklardan kesilmesinde, kesintinin başlayacağı ödeme dönemi başı itibariyle kanuni faizi ile birlikte hesaplanan borç tutarı, gelir ve aylıktan %25 oranında kesilmek suretiyle uygulanır.Yersiz ödemelerin tespiti ile geri alınmasına ve bu maddenin uygulanmasına ilişkin usul ve esaslar, Kurum tarafından çıkarılacak yönetmelikle düzenlenir.Anılan madde hükümleri nazara alınarak mahkemece tüm deliller birlikte değerlendirilerek sonuca gitmek gerekirken, davacının iyi niyetli olduğu gerekçe gösterilerek yazılı şekilde hüküm kurulması usule ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.O halde davalı Kurum un bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır...”Gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.TEMYİZ EDEN: Davalı Sosyal Güvenlik Kurumu vekili HUKUK GENEL KURULU KARARIHukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:Dava, sigortalının maluliyet halinin sona erdiği gerekçesiyle yersiz ödenen maluliyet aylığının iadesi talebine ilişkin Kurum işleminin iptali ile sigortalının borçlu olmadığının tespiti istemine ilişkindir.Özel Daire Bozma ilamı ve direnme kararının kapsamı itibariyle Hukuk Genel Kurulunun önüne gelen uyuşmazlık yersiz ödeme haline gelen aylığın iadesinde, ödeme tarihlerinden sonra yürürlüğe giren 5510 Sayılı Kanun hükmünün uygulanıp uygulanamayacağı ile sigortalının iyiniyetli, dolayısıyla yersiz ödenen aylık miktarını geri ödeme yükümü altında olup olmadığı noktalarında toplanmaktadır.Uyuşmazlığın çözümünde öncelikle konuya ilişkin yasal düzenlemenin ir-delenmesinde yarar bulunmaktadır.Konuya ilişkin ilk düzenleme 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanununda yer almaktadır.Kanunun Sigorta Yardımlarının Haczedilemeyeceği, Yanlış ve Yersiz Ödemelerin Tahsili başlıklı 121. Maddesi;“Bu kanun gereğince bağlanacak gelir veya aylıklar ve sağlanacak yardımlar, nafaka borçları ve bu Kanunun 80. Maddesine göre takip ve tahsili gereken alacaklar dışında, haciz veya başkasınca devir ve temlik edilemez.(Ek fıkra: 29.07.2003-4958/47 md.) Ancak, yanlış ve yersiz ödendiği anlaşılan her türlü gelir, aylık ve sigorta yardımları 84. maddenin son fıkrası saklı kalmak kaydıyla, ilgililerin sonraki her çeşit istihkaklarından kesilmek suretiyle geri alınır. Kurumun genel hükümlere göre takip hakkı saklıdır.(Ek fıkra: 02.07.2005-5386/1 md.) Ölüm geliri ve aylıklarından yapılan yersiz ödeme tutarları, yersiz ödenmiş olan gelir ve aylıkların kesilmesi nedeniyle aynı dosyadan gelir ve aylık ödemesi yapılan diğer hak sahiplerine Ku-rumca yapılması gereken gelir ve aylık ödeme tutarları nazara alınmak suretiyle tespit edilecek Kurum zararı esas alınarak tahsil edilir. Ancak diğer hak sahiplerinden itirazda bulunanların hisseleri bu fıkra uygulamasında hariç tutulur...”Hükmünü içermektedir.Öte yandan 01.10.2008 tarihinde yürürlüğe giren 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortaı Kanunu ile 506 Sayılı Kanun'un anılan hükmü yürürlükten kaldırılmış ve konu 5510 Sayılı Kanun'un 96. maddesinde düzenlenmiştir.5510 Sayılı Kanun'un 01.10.2008 tarihinde yürürlüğe giren “Yersiz Ödemelerin Geri Alınması” başlıklı 96.maddesinde ise;“.....Kurumca işverenlere, sigortalılara, isteğe bağlı sigortalılara gelir veyaaylık almakta olanlara ve bunların hak sahiplerine, genel sağlık sigortalarına ve bunların bakmakla yükümlü olduğu kişilere, fazla veya yersiz olarak yapıldığı tespit edilen bu Kanun kapsamındaki her türlü ödemeler;Kasıtlı veya kusurlu davranışlarından doğmuşsa, hatalı işlemin tespit tarihinden geriye doğru en fazla on yıllık sürede yapılan ödemeler, bu ödemelerin yapıldığı tarihlerden,Kurumun hatalı işlemlerinden kaynaklanmışsa, hatalı işlemin tespit tarihinden geriye doğru en fazla beş yıllık sürede yapılan ödemeler toplamı, ilgiliye tebliğ edildiği tarihten itibaren yirmidört ay içinde yapılacak ödemelerde faizsiz, yirmidört aylık sürenin dolduğu tarihten sonra yapılacak ödemelerde ise bu süre sonundan, itibaren hesaplanacak olan kanuni faizi ile birlikte, ilgililerin Kurumdan alacağı varsa bu alacaklarından mahsup edilir, alacakları yoksa genel hükümlere göre geri alınır.Alacakların yersiz ödemelere mahsubu, en eski borçtan başlanarak borç aslına yapılır, kanuni faiz kalan borca uygulanır. Bu hüküm ilgili hak sahiplerinin muvafakat etmeleri kaydıyla, aynı dosyadan diğer bir hak sahibine yapılan yersiz ödemelere mahsubunda da uygulanır.Yersiz ödemenin gelir ve aylıklardan kesilmesinde, kesintinin başlayacağı ödeme dönemi başı itibariyle kanuni faizi ile birlikte hesaplanan borç tutarı, gelir ve aylıktan %25 oranında kesilmek suretiyle uygulanır.Yersiz ödemelerin tespiti ile geri alınmasına ve bu maddenin uygulanmasına ilişkin usul va esaslar, Kurum tarafından çıkarılacak yönetmelikle düzenlenir...” hükmü yer almaktadır.Hukuk Genel Kurulundaki görüşmeler sırasında bir kısım üyelerce, dava konusu yersiz ödeme tarihleri ile Kurumun yersiz ödemenin iadesine ilişkin işlem tarihinde 506 Sayılı Kanun'un yürürlükte olduğu, 5510 Sayılı Kanun'un 96. maddesi hükmünün geçmişe yürüyeceğine dair özel bir düzenleme de bulunmadığı bu nedenle uyuşmazlık tarihinde 5510 Sayılı Kanun hükümlerinin uygulanamayacağı, özel hukukta lehe olan kanun değerlendirmesinin yapılamayacağı belirtilmiştir.Konu bu bağlamda değerlendirildiğinde:Bilindiği üzere yasaların geriye yürümesi konusunda mevzuatımızda genel bir düzenleme bulunmamaktadır. İlke olarak her yasa yürürlüğe girdiği andan itibaren derhal hukuksal sonuçlarını doğurmaya başlar. Bunun doğal sonucu da, yasaların yürürlüğe girmelerinden önceki olayları etkilemeyeceği, başka bir anlatımla geriye yürümeyecekleridir. Ancak devam eden uyuşmazlıklarda, tamamlanmamış hukuki durumlara yeni yasa veya düzenleyici kural “derhal yürürlüğe girme” niteliği nedeniyle uygulanacak ve hukuki sonuçlarını doğuracaktır. Bu gibi durumlarda yasaların geriye yürümesi değil ani etkisi söz konusudur.Ne var ki, sosyal güvenlik hukukunun ilgi alanı kamusal olup otoritesi kamu düzenini ilgilendirmektedir. Bu nedenle sosyal güvenlik hukuku ile ilgili yasalar yürürlüğe girdiği andan itibaren derhal hukuksal sonuçlarını doğurur.Öte yandan 5510 Sayılı Yasa' öncesi mevzuata bakıldığında, 506 Sayılı Yasa'nın 121.maddesinde yersiz ödemelerin kayıtsız şartsız iadesinin öngörüldüğü, yersiz ödeme halinde iade yükümünün kapsamının farklı hukuki durumlara özgü olarak değişiklik göstermediği görülmektedir.Ancak, 5510 Sayılı Yasa'nın 96. maddesi ile 506 Yasada yer almayan yeni bir düzenleme getirilmiş, sebepsi zenginleşmenin iyi niyetle veya kötü niyetle gerçekleşmesine bağlı olarak istirdadı mümkün ödeme miktarları belirlenmiştir. Dolayısıyla 5510 Sayılı Kanun ile ödeme yükümünün kapsamı sigortalının iyiniyetli veya kötü niyetli oluşunun tespitine göre farklılaştırılarak, kayıtsız şartsız iade öngören 121. madde hükmüne göre lehe bir düzenleme getirildiği açıktır.Sosyal güvenlik hukukunun yukarıda açıklanan niteliği karşısında sigortalı lehine düzenleme getiren 5510 Sayılı Kanun'un anılan hükmünün devam etmekte olan uyuşmazlıklarda uygulanması gerekmektedir.Ayrıca, 5510 Sayılı Yasa'nın geçici maddelerinde, yersiz ödemelerin tahsili konusunda önceki hükümlerin uygulanması gereğini öngören herhangi bir kural da yer almamaktadır.5510 Sayılı Kanun'un geçici maddelerinde, önceki hükümlerden hangilerinin uygulanamayacağı belirtilmek suretiyle uygulama düzenlenmiş olup: yersiz ödemelerin tahsili konusunda önceki hükümlerin uygulanması gereğine işaret eden herhangi bir kural bulunmadığından ve bu düzenleme sigortalı yararına olduğundan, sonuç olarak söz konusu 96. madde düzenlemesinin açıklanan nedenler karşısında da, Kurumun yersiz ödemeden kaynaklanan alacaklarına ilişkin süregelen uyuşmazlıklara uygulanması gerekir.Yapılan açıklamaların aşığında somut olayın değerlendirilmesinde Hukuk Genel Kurulunca çoğunluğunca uyuşmazlığa 5510 Sayılı Kanun hükümlerinin uygulanamayacağına ilişkin görüş kabul edilmemiş; devam etmekte olan uyuşmazlıkların çözümünde 5510 Sayılı Kanun'un 96. maddesinin değerlendirilmesi ve uygulanması gerektiği ilkesi benimsenmiştir.Diğer taraftan, Yerel Mahkemece ilk kararda 506 Sayılı Kanun'un 121. veya 5510 Sayılı Kanun'un 96. maddelerinin sorgulanmayıp, 818 sayılı Borçlar Kanunu'nun 63. maddesi değerlendirilmek suretiyle karar verilmiştir. Bu nedenle uyuşmazlığın çözümünde 818 sayılı Kanunun 63.madde hükmünün uygulama yeri olup olmadığı hususunun da açıklığa kavuşturulması gerekmektedir.Yeri gelmişken Özel Daire bozma kararından sonra yerel mahkemenin bozma gerekçesini değerlendirerek 5510 Sayılı Kanun'un ancak yürürlük tarihinden sonraki uyuşmazlıklara uygulanabileceği yönündeki değerlendirmesi, bozmadan esinlenerek yapılan bir değerlendirmeyi içerdiğinden, kararın bL gerekçeye dayalı kısmının gerçekte usulüne uygun bir direnme kararı niteliğinde olmadığı ve Hukuk Genel Kurulunca değerlendirmenin direnme kararının asıl gerekçesini teşkil eden 818 Sayılı Kanun'un somut uyuşmazlıkta uygulanma yeri olup olmadığına ilişkin gerekçe üzerinden yapıldığı belirtilmelidir.818 sayılı Borçlar Kanunu'nun geri verilmesi gereken tutarın belirlenmesinde genel hüküm niteliğinde bulunan 63. maddesi uyarınca iyi niyetli zenginleşen, sebepsiz zenginleşme konusunun kendisinden istendiği tarihten önce elinden çıktığını iddia ve ispat ettiği miktar oranında ret ve geri vermeyle yükümlü olmayacaktır. Buna karşın; zenginleşenin, zenginleşme anında veya sonrasında mal varlığındaki artışın geçerli bir hukuki sebebe dayanmadığını biliyor veya bilmesi gerekiyor olması halinde, kötü niyetli sayılacağında da kuşku bulunmamaktadır.Yerel mahkemece Borçlar Kanunu'un 63. maddesi uyarınca değerlendirme yapılarak karar verilmiş ise de 5510 Sayılı Kanun'un 96. maddesi de sebepsiz zenginleşmede geri verme konusuna ilişkin özel bir düzenleme niteliğindedir.Şu duruma göre, karşımıza, aynı konu hakkında bir tarafta genel kanunda kabul edilen yasa kuralı, bir tarafta özel nitelikte kanunda yeralan düzenleme çıkmaktadır.Bu nedenle sorunun normlar hiyerarşisi kurallarına göre çözümlenmesi gerektiğinde kuşku bulunmamaktadır.“Yasaların çatışması” olarak da adlandırılan bu gibi durumarda; a)Sonraki norm, öncekinin yerini alır (Lex Pasterior deraget priori), b) Özel Kanun, genel kanundan önce gelir (Lex specialis per generalem non deregatur), c) Açık anlamlı norm, kapalı anlamlı normdan önce gelir, biçiminde kabul edilen temel ilkelerden yararlanılarak sonuca ulaşılmaktadır.Uyuşmazlık konusu somut olayda, belirtilen ilkeler doğrultusunda yapılan değerlendirmede; 5510 Sayılı Kanun'un 818 sayılı Borçlar Kanunu'na göre özel nitelikte olduğu, bu kapsamda 5510 Sayılı Kanun'un 96. maddesi hükmünün sebepsiz zenginleşme nedeniyle yersiz ödemelerin Kuruma iadesi konusunda özel nitelikte düzenleme içerdiği açıktır.Bu durumda özel kanun niteliğindeki 5510 Sayılı Kanun'un özel düzenleme içeren 96.maddesi hükmünün genel nitelikteki 818 sayılı Borçlar Kanunu'nun 63.maddesi hükmüne nazaran uygulama önceliğine sahip olduğu tartışmasızdır.O halde, Yerel Mahkemece yukarıda yapılan açıklamaların ışığında özel kanun niteliğindeki 5510 Sayılı Kanun'un 96. maddesinin değerlendirilmesi suretiyle karar verilmesi gerektiğinde kuşku bulunmamaktadır.Açıklanan nedenlerle, Yerel Mahkemece öncelikle, 5510 Sayılı Kanun'un 96. maddesi kapsamında araştırma ve inceleme yapılarak yersiz ödemenin davacı sigortalının kasıtlı ve kusurlu davranışından mı davalı Sosyal Güvenlik Kurumu'nun hatalı işleminden mi kaynaklandığı, eş söyleyişle davacının sebepsiz zenginleşmede iyiniyetli olup olmadığı hususlarının belirlenmesi, ardından da yine 5510 Sayılı Kanun'un 96. maddesi hükmü gözetilerek yapılacak değerlendirme ve varılacak sonuç ile iade yükümünün kapsamı konusunda bir karar verilmesi gerekirken yerinde olmayan gerekçelerle, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.SONUÇ: Davalı SGK vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında ve yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı HUMK'un 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, 15.06.2011 gününde yapılan ikinci görüşmede oyçokluğu ile karar verildi.
Bilmeniz halinde fark yaratacak kararlar
İşçi alacağı ilamda brüt olarak belirtilmiş ise, alacaklı vergi ve sigorta primlerini indirdikten sonra net miktar üzerinden takip yapabilir
Borçlu itirazında; alacaklı vekili tarafından Karacabey Asliye Hukuk Mahkemesi'nin 2009/896 Esas, 2011/607 Karar sayılı ilamının dayanağının işçi alacağı olup hükmedilen kıdem tazminatı ve ihbar tazminatının net ya da brut olduğunun belirtilmediği, takibe konu ilama esas teşkil eden bilirkişi raporu
eksik harcın yatırılması için önce normal bir süre verilmesi zorunlu olmayıp, mahkemece doğrudan kesin mehil verilebilir. Ne var ki, verilen kesin mehil makul bir süreyi kapsamalıdır.
(...Kadastro sırasında dava konusu 136 ada 2 ve 6 ile 139 ada 3 parsel sayılı taşınmazlar davalı C.. G.., 139 ada 6 parsel sayılı taşınmaz eşit paylarla davalı C.. G.. ve dava dışı Z. Y., 136 ada 3 ve 128 ada 1 parsel sayılı taşınmaz davalı M.. G.., 136 ada 4 parsel sayılı taşınmaz davalı H. G., 136
Sahte fatura kullanımı - tarafları arasında oluşan maddi ve hukuki ilişkinin gerçek mahiyetinin araştırılması gerektiği - vergi cezası
DAVA VE KARAR:
Davacı
hakkında bir kısım alışlarını sahte faturalarla belgelendirdiği yolunda
düzenlenen vergi inceleme raporuna istinaden 2002/Ocak-Mart dönemlerine
ilişkin olarak re’sen tarh edilen üç kat vergi ziyaı cezalı katma değer
vergisi ile kesilen özel usulsüzlük
Yargıtay
Yargıtay Karar Arama
Yargıtay Hukuk Dairesi Kararları Arama
Yargıtay Ceza Dairesi Kararları Arama
Yargıtay Karar Arama Nasıl Yapılır ?
Yargıtay Daire Bilgileri İle Dosya Sorgulama
Yargıtay Yerel Mahkeme Bilgileri İle Dosya Sorgulama
Yargıtay Kanunu
Yargıtay İş Bölümü
Yargıtay Haberleri
Karar Arama
Yargıtay Kararları
Yargıtay Hukuk Dairesi Kararları
Yargıtay Ceza Dairesi Kararları
BAM Kararları
Danıştay Kararları
Anayasa Mahkemesi Kararları
Uyuşmazlık MAhkemesi Kararları
Karar Arama Nasıl Yapılır?
Emsal Karar ve Emsal Karar Arama Nedir?
Yargıtay Karar Arama Nasıl Yapılır?
BAM Karar Arama Nasıl Yapılır?
Danıştay Karar Arama Nasıl Yapılır?
Anayasa Mahkemesi Karar Arama Nasıl Yapılır?