Kanun Detayı

Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 4071 - Karar Yıl 2010 / Esas No : 2870 - Esas Yıl 2010





Taraflar arasında görülen davada; Davacı, 420 sayılı parselin batı ve güneydoğusuna bitişik tescil harici bırakılmış 40 dönüm taşınmazın devletin hüküm ve tasarrufu altındaki yerlerden olduğunu, önce mera olarak sınırlandırılmış ise de bilahare mera sınırlandırması dışında bırakıldığını, emekle tarım arazisine dönüştürülebileceğini ve ekonomik yarar sağlanabileceğini ileri sürerek, 3402 Sayılı Yasanın 18. Maddesi gereğince Hazine adına tescil isteğinde bulunmuş, 30.10.2008 tarihli celsede,422 sayılı parsele bitişik yaklaşık 8000 m2 alanın dava konusu yer olduğunu bildirmiş, bilahare ıslah dilekçesiyle bilirkişi tarafından tespit edilen 345911 m2 alanın hazine adına tescilini istemiş, 22.6.2009 tarihli dilekçesiyle de hazine adına tescili gereken alanın 332686 m2 olduğunun gözetilmesi gerektiğini beyan etmiştir. Davalı, çekişmeli taşınmazın mera vasfının kaldırıldığına dair bilgi bulunmadığını, Büyükşehir Belediyesince onaylı Nazım İmar Planında " Ağaçlandırılacak alan" kullanımında kaldığını, tescili talep edilen 40000 m2 'lik alandan 12074 m2 'lik kısmın imar düzenlemesine tabi tutularak hazine adına imar parsellerinin tescil edildiğini ve bu uygulamanın halen geçerli olduğunu, imar planlarının iptal edilmediği sürece tapu iptal ve tescil istenemeyeceğini belirterek davanın reddini savunmuştur. Mahkemece, dava konusu taşınmazın mera olmadığı, kadastro çalışmaları esnasında ekilemez arazi olarak tespit harici bırakıldığı, halen üzerinin boş ve hazır vaziyette bulunduğu hazinenin iddiasının kanıtlandığı gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir. Karar, davalı belediye vekili tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi S…….. T……….'in raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü. "Dava, 3402 Sayılı Yasanın 18.maddesi uyarınca tescil isteğine ilişkindir. Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiştir. Bilindiği üzere; hazine arzın doğal sahibi olup, lehine zilyetlik koşullarının gerçekleşip gerçekleşmediğinin önemi yoktur. Ancak, nitelik itibariyle tescile tabi olmayan taşınmazlar ve özel mülk olabilecek taşınmazlar bakımından bir araştırma yapılması zorunludur. Öte yandan; 3402 Sayılı Yasanın 18.maddesi, özel mülk niteliği taşıyan ya da ilerde bu niteliği kazanabilecek taşınmazlar ile ekonomik yarar sağlanabilecek taşınmazların hazine adına tescilini olanaklı kılmıştır. Belirtilen yasa hükmü karşısında hazine adına tescil isteklerinde Türk Medeni Kanununun 713 (eski 639) maddesinin uygulama yeri yoktur. Diğer yandan, 3402 Sayılı Yasanın 16/C maddesi kapsamında kalan yerlerin tescile tabi olmadığı da tartışmasızdır. Somut olaya gelince; 3402 Sayılı Yasanın 18.maddesi koşullarının gerçekleşip gerçekleşmediği yönünde hükme yeterli bir araştırma yapıldığını söyleyebilme olanağı bulunmadığı gibi, aynı yasanın 16/C maddesinin de gözetilmediği anlaşılmaktadır. Zira, mahkemece yapılan uygulama sonucu alınan bilirkişi raporlarında çekişmeli taşınmazın genelinin tepe ve derelerden oluştuğu ve engebeli bir görünümde olduğu belirtilmesine karşın, toprak yapısı itibariyle 4. sınıf kuru tarım arazisi niteliğinde olup, emek ve masraf sarfı ile tarıma kazandırılmasının mümkün olduğunun bildirildiği; ayrıca alanı konusunda da çelişkili raporlar sunulduğu; mahkemece de, dava konusu taşınmazın niteliği kuşkuya yer bırakmayacak şekilde belirlenmeden ve taşınmazın 3402 Sayılı Yasanın 18 ve 16/C maddeleri kapsamında kalan bölümleri ayrı ayrı saptanmadan hükme yeterli ve elverişli olmayan kendi içinde çelişkili ve soyut içerikli raporlara itibar edilerek neticeye gidildiği görülmektedir. Hal böyle olunca, konunun uzmanı bilirkişi kurulu aracılığı ile yerinde yeniden keşif yapılarak taşınmazın niteliğinin ve alanının duraksamaya yer vermeyecek biçimde saptanması, 3402 Sayılı Yasanın 16/C maddesi ile 5403 Sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Yasası ile bu yasayı değiştiren 5578 ve 5557 Sayılı Yasaların gözetilmesi ve varılacak sonuç çerçevesinde bir karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulmuş olması doğru değildir. Davalı belediyenin temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerden ötürü HUMK.'nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 8.4.2010 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.