Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 402 - Karar Yıl 2014 / Esas No : 768 - Esas Yıl 2013





Taraflar arasındaki “tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Kartal Asliye Hukuk 1.Mahkemesi’nce davanın kısmen kabulüne dair verilen 13.03.2008 gün ve 2007/243 E. 2008/83 K.sayılı kararın incelenmesi davalılar vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 4.Hukuk Dairesi’nin 07.04.2009 gün ve 2008/9076 E. 2009/5142 K. sayılı ilamıyla;(...Dava, basın yoluyla kişilik haklarına saldırıdan dolayı uğranılan manevi zararın ödetilmesi istemine ilişkindir. Yerel mahkemece istemin bir bölümü kabul edilmiş; karar, davalılar tarafından temyiz olunmuştur.Kartal Cumhuriyet Başsavcı vekili olan davacı, bir hazırlık soruşturmasında müşteki durumunda olan kişinin, soruşturmayı yapan savcının değişmesi ve soruşturma belgelerinin yetkisizlik kararı verilerek başka bir yere gönderilmesi nedeniyle Adalet Bakanlığı’na şikayet ettiğini, şikayet dilekçesinin bir örneğini de Milliyet gazetesine gönderdiğini, davalıların gerçeği araştırmadan şikayetçinin dilekçesini yayımladıklarını, şikayetçinin kesin yargı içermeyen anlatımlarının kesinmiş gibi yazmak suretiyle öz ve biçim dengesinin de bozulduğunu belirterek manevi tazminat isteminde bulunmuştur.Davalılar ise, haberin görünür gerçekliğe uygun olduğunu belirterek davanın reddedilmesi gerektiğini savunmuşlardır.Yerel mahkemece, haberin Adalet Bakanlığı'nın soruşturma dosyasına uygun olduğunu kabul edilmekle birlikte haber başlığında kullanılan “Savcıya Rüşvet Soruşturması” nitelemesi ile öz ve biçim dengesinin bozulduğu; ayrıca, olay ile ilgisi olmadığı halde “M..A.. A....’yı erken tahliye ederek gündeme geldi” yorumu yapılarak davacının kişilik haklarına saldırıda bulunulduğu gerekçesi ile istemin bir bölümünün kabulüne karar verilmiştir.Dava konusu “Savcıya Rüşvet Soruşturması” başlıklı yazıda, M.Y..G... adındaki bir işadamının, dolandırılması nedeniyle devam eden bir hazırlık soruşturması sırasında, hemşeri olduklarını söyleyerek davacının evine telefon açtığı, bu kişinin avukatı ile birlikte davacıyı adliyede ziyaret ettiği, davacının “dava ile ilgili yardım ve desteğe ihtiyaçları olursa kapısının kendilerine her zaman açık olacağını” söylediği, yargının kendisine yardımcı olması karşılığında bir şeyler istediği, “dolandırıldığı ve hiç parasının kalmadığını” söylediği, bu olaydan sonra dosyada bazı evrakların alınması konusunda ciddi sorunlar yaşadığını belirterek davacıdan şikayetçi olduğu, Adalet Bakanlığı’nın davacı hakkında bu şikayet nedeniyle soruşturma başlattığı belirtilmiştir.Davacının dava dışı müşteki M.. Y.. G...’ın şikayeti nedeniyle soruşturma geçirdiği, soruşturma sonucunda ceza tayinine yer olmadığına karar verildiği ancak davacının hizmet içinde güven duygusunu sarsacak nitelikte davranışlarda bulunduğu anlaşıldığından dosyanın disiplin cezası uygulanması amacıyla Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’na gönderildiği anlaşılmaktadır. Davacının Cumhuriyet Savcılığı gibi hassas bir görevi yerine getirirken, taraflar karşısında güven duygusunu zedeleyecek davranışlardan kaçınması gerekirken, yetki sınırlarını aşacak ve başsavcının bilgisi ve iş saatleri dışında kendi ev telefonunu kullanarak hazırlık soruşturmasının şikayetçisi ile hemşerilik ilişkisini öne çıkaracak biçimde ilişki kurduğu, tarafsızlığını zedeleyecek biçimde “...soruşturma ile ilgili yardımcı olabileceği bir husus olursa kapısının açık olup her zaman gelebileceği...”, “...müvekkillerin avukatlarına her zaman doğruyu söylemeyebilecekleri...” yönündeki sözleri ile soruşturma açılmasına davacı, kendi kusurlu eylemi ile yol açmıştır. Haberde davacının isminin daha önce de M..A..A...’yı erken tahliye ederek gündeme geldiğinin hatırlatılması, okuyucuya davacıyı hatırlatmak için yazılmış bir ayrıntı olup davacıya yönelik olarak saldırı olarak nitelendirilemez. Dosyadaki kanıtlara göre haber görünür gerçekliğe uygundur. Yayının hukuka uygun olması nedeniyle davalıların manevi tazminat ile sorumlu tutulmalarına yasal olanak bulunmamaktadır. Yerel mahkemece açıklanan olgular gözetilerek, istemin tümden reddine karar verilmemiş olması usul ve yasaya uygun düşmediğinden kararın bozulması gerekmiştir...) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:Dava, basın yoluyla kişilik haklarına saldırı nedenine dayalı manevi tazminat istemine ilişkindir.Davacı vekili, müvekkilinin yayın tarihinde Kartal Cumhuriyet Başsavcı vekili olduğunu, Milliyet Gazetesinin 19.02.2007 tarihinde yayınlanan "Savcıya Rüşvet Soruşturması” başlıklı haberin kişilik haklarına saldırı oluşturduğunu iddia ederek manevi tazminat istemiştir.Davalılar vekili, dava konusu haberin; “görünen gerçeğe uygun” olarak aktarıldığını, bunun en önemli delilinin de, davacı vekilinin dosyada bulunan dava dilekçesi olduğunu, davacının haberde yer alan maddi olayların haberde aktarıldığı gibi gerçekleşmiş olduğunu kabul ve ikrar ettiğini, haberin hazırlanıp aktarılmasında gazetecinin görevinin olayın maddi gerçekliğini saptamak değil; yayınlanma tarihinde görünen gerçeklik kriterine uygun olarak kamuya sunulması olduğunu, dava konusu haberin diğer dava dışı M. Y.. G...’ın şikayeti üzerine ve bu şikayet dilekçesinde yer alan unsurlar üzerine inşa edildiğini, bu hususun dahi basının kamuoyuna haber aktarımında “görünen gerçeklik” unsurunun hiçbir araştırma yapılmaksızın dahi gerçekleştiğini açıkça teyit ettiğini savunarak davanın reddine karar verilmesini istemiştir.Mahkemece davaya konu yayında anlatılan nedenlerle haber verme sınırının aşıldığı sürmanşetten orta düzeydeki insanlarda oluşturacağı etki düşünüldüğünde sırf bu nedenle dahi sınırın zorlandığı 14. sahifeninde de Kartal Başsavcısı Yusuf Ulu ile davacının Üsküdar’da görev yapmaları nedeniyle bağlantı kurarak “A..İ...'nin katili M.. A.. A...’yı tahliye ederek gündeme gelmişti” yorumunu katarak kişilik haklarına saldırıda bulunduğu sonucuna vararak, 15.000.00 TL manevi tazminata hükmetmiş, Özel Dairece yukarıda açıklanan nedenlerle karar bozulmuştur.Uyuşmazlık; dava konusu yayının kişilik haklarına saldırı oluşturup oluşturmadığı noktasında toplanmaktadır.Bu konuda uluslararası metinlerde ifade özgürlüğünün nasıl yer aldığının incelenmesinde yarar bulunmaktadır. 1982 Anayasasının 90.maddesinin son fıkrasında; “Usulüne göre yürürlüğe konulmuş Milletlerarası antlaşmalar kanun hükmündedir. Bunlar hakkında Anayasaya aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesine başvurulamaz. (Ek cümle: 7/5/2004-5170/7 md.) Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası antlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası antlaşma hükümleri esas alınır.” hükmü yer almaktadır. Bu durumda mahkemelerin önlerine gelen uyuşmazlıklarda, usulüne göre yürürlüğe konulmuş Milletlerarası antlaşmalar ile iç hukukun birlikte yorumlanması ve uygulanması gerekmektedir.Hal böyle olunca Türkiye’nin taraf olduğu Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi gözetilerek verilen Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarının incelenmesi gerekmektedir.İfade özgürlüğü demokratik bir toplumun önemli özelliklerinden biri olup, toplumun ilerlemesinin ve her bir bireyin gelişmesinin temel koşullarından birini oluşturur. Bu özgürlük AİHS’nin 10/2 maddesine tabi olmak kaydıyla, sadece olumlu karşılanan ya da kimseye saldırgan gelmeyen ya da insanların kayıtsız kalabildiği “bilgi” ve “fikirler” için değil, Devlet veya halkın herhangi bir kesimi için saldırgan görünen sarsıcı nitelik taşıyan ya da rahatsız edici olan fikirler için de geçerlidir (Handysıde V.Birleşik Krallık, 7 Aralık 1976, Başvuru No: 5493/72, Seri A No. 24, s.23, paragraf 49). Çoğulculuk, hoşgörü ve açık düşünce bunu gerektirir ve bunlar olmaksızın "demokratik bir toplum" olamaz. 10. maddede benimsenen ifade özgürlüğü bu şekilde olmakla birlikte, yine de bu, dar bir yorum gerektiren istisnalar içermektedir ve bu hakkı kısıtlama ihtiyacının ikna edici bir biçimde ortaya konması gerekmektedir (Pakdemirli - Türkiye Davası (Başvuru No: 35839/97).Basın özgürlüğü ise, ifade özgürlüğünün en önemli unsurlarından birisidir. AİHM basın ile ilgili kararlarında, ifade özgürlüğünün demokratik bir toplumun esaslı temellerinden birisini oluşturduğuna değinildikten sonra, basına tanınması gereken güvencelerin özel bir öneme sahip bulunduğu belirtilmektedir. Basın ve diğer medya organlarının ifade özgürlüğü, kamuoyuna yöneticilerin görüş ve davranışlarını tanıtmak ve yargılamak için en iyi araçlardan birisini sunmaktadır. Basına siyasal arenada ve kamunun ilgilendiği diğer alanlarda tartışma konusu olan bilgi ve görüşleri iletme görevi düşer. Basının bu görevi kamuoyunun da bilgi ve görüşleri alma hakkı ile tanımlanır (Handysıde V.Birleşik Krallık, 7 Aralık 1976, Başvuru No: 5493/72, 49, Centro Europa 7 S.R.L. And Dı Stefano V. İtalya, Başvuru No: 38433/09, 131). O halde, basın özgürlüğü; bir yönüyle halkı ilgilendiren haber ve görüşleri iletme özgürlüğüdür; diğer yönüyle de, halkın bu bilgi ve görüşleri alma hakkıdır. Mahkeme’ye göre basın ancak bu şekilde, kamuoyunun bilgi edinme hakkı bakımından yaşamsal önemi bulunan “halkın gözcülüğü” ya da “bekçisi” görevi yapabilir. Basın özgürlüğü söz konusu olduğunda, ulusal makamlara tanınan takdir yetkisi demokratik bir toplumun yararı dikkate alınarak sınırlandırılır (Édıtıons Plon V. Fransa, Başvuru No: 58148/00, 44; Bladet Tromsø And Stensaas V. Norveç, Başvuru No: 21980/93, 59).Burada hemen şunun ifade edilmesi de gerekir ki, Sözleşme’nin 10. maddesi sadece ifade edilen haber ve fikirlerin içeriğini değil, fakat aynı zamanda bunların nakledilme biçimlerini de korur. (Oberschlıck V. Avusturya, Başvuru No: 20834/92, 57). AİHM’nin yerleşik içtihadına göre; gazetecilik özgürlüğü ve mesleği, belirli ölçüde abartma, hatta kışkırtma unsurunu da içerir. (Prager And Oberschlıck V. Avusturya, Başvuru No: 15974/90, 38)Basın özgürlüğünün tartışılmasında dikkat edilmesi gereken bir diğer husus ise “değer yargısı” ile “olaya dayalı bilgilendirme” arasında ayırım yapmaktır. Bir olayın olup olmadığı kanıtlanabilir bir husus iken, bir değer yargısının kanıtlanmasının istenmesi gerçekleştirilemez ve kanaat özgürlüğüne müdahale oluşturur. AİHM’ne göre ulusal hukukun bu ayrımı öngörmemesi kendi başına ifade özgürlüğüne aykırılık oluşturabilir.Bu nedenle gazeteciye iddiasını ve iyi niyetini ispatlama hakkı tanınmalıdır. Saygılı ve Diğerleri- Türkiye davasında, hakkında haber yapılan savcının talebi üzerine gazeteci olan başvurucular ilgili savcının kişilik haklarına saldırdıkları gerekçesiyle mahkum olmuşlar, mahkeme genel yararı ilgilendiren bir konuda sarf ettikleri sözler nedeniyle haklarında soruşturma açılan kişilerin iyi niyetlerini ortaya koydukları takdirde ve olaylarla ilgili iddialarının doğruluğunu ispatlamak suretiyle, sorumluluktan kurtulabileceklerini belirtmiştir.İfade özgürlüğüne çeşitli şekillerde müdahale edilebilmektedir. Müdahale bazen bir cezai mahkûmiyet veya tazminat olabileceği gibi, bazen de yayın yasağı, yayın toplatma, yayıncılık ruhsatı vermeme, gazetecinin kaynağını açıklamaya zorlama, gösteri sırasında göstericilerin engellenmesi, bildiri dağıtırken yakalanma ve gözaltına alınma ifade özgürlüğüne müdahale olarak kabul edilmektedir. Hatta AİHM müdahalenin mutlaka bir yaptırım olması gerektiği kanaatinde değildir. Mahkeme, bazen bir yaptırım tehdidi, ya da sonuçlanmasa bile bir müdahalenin sürecinin başlatılmasını da ifade özgürlüğüne müdahale olarak kabul etmektedir.İfade özgürlüğü geniş bir şekilde yorumlanmakta ise de, sınırsız olmadığı da Sözleşme’nin 10 maddesinin 2.fıkrasında ifade edilmiştir. Hukuken ön görülmüş olma ve meşru amaçlar kapsamında ifade özgürlüğünün sınırlandırılması mümkündür.Mevcut olayımızda, mahkeme tazminat istemini 4721 sayılı TMK 24 ve TBK 58 ve devamı maddelerini dikkate alarak kısmen kabul etmiştir.Hukuken öngörülebilen bir ifade özgürlüğü sınırlandırılması için meşru bir amacın bulunup bulunmadığının tartışılması gereklidir. AİHS’nin 10 maddesinin 2.fıkrasına göre “bu özgürlüğün kullanılması, …demokratik bir toplumda ulusal güvenliğin, toprak bütünlüğünün veya kamu güvenliğinin korunması, suçun veya düzensizliğin önlenmesi, sağlığın veya ahlakın, başkalarının şöhret ve haklarının korunması, gizli bilgilerin yayılmasının önlenmesi veya yargı erkinin otorite ve tarafsızlığının güvence altına alınması için gerekli olan bazı formaliteler, koşullar, sınırlamalar veya yaptırımlara tabi tutulabilir.” Burada çözülmesi gereken temel sorun ifade özgürlüğü ile kişilik haklarına yönelik saldırı arasındaki sınırın hangi ölçütlere göre saptanacağı sorunudur.AİHM kararlarından; kamu görevlileri, siyasetçilere oranla daha sıkı bir koruma altına alınmaktadır. Bu halde korunan temel değer ilgili kamu görevlisinin bizatihi kişiliği ya da şöhreti olmayıp, o kişinin yerine getirdiği kamusal göreve kamunun duyduğu güvenin demokratik bir toplumdaki önemidir. Ancak, kamu görevlileri de görevlerini yerine getirirken hoşgörü göstermeleri gereken eleştiri sınırının diğer insanlara göre daha geniş olması gerektiği, AİHM’nin yerleşmiş kararlarındandır. Ne var ki bu husus mahkemece kamu görevlilerinin her türlü söylemlerini yakın denetime alındığı anlamına gelmeyeceğini, üstelik görevlerini hakkı ile yerine getirebilmeleri için kamu güvenine sahip olmaları gerektiğini, bunun ise kamu görevlilerinin asılsız suçlamalara karşı korumakla sağlanabileceğini vurgulamıştır (Janowskı V. Polonya, Başvuru No: 25716/94). Demokratik toplumda bireylere yargı sistemi ve ona dahil olan kamu görevlilerini eleştirme ve onlar hakkında yorum yapma hakkı tanınması gerekli olup, ancak bu eleştirilerin belli bir sınırı aşmaması gerekmektedir. Bu sınır ise değer yargısı haricinde olan ifadelerin asılsız olmaması, bir diğer deyişle ispatlanabilir iddialar olması gerekliliğidir.Bu ilkelerin ışığında somut olaya baktığımızda; dava konusu 19 Şubat 2007 tarihli Milliyet Gazetesinde, birinci sayfada, sürmanşet halinde, “Savcıya Rüşvet Soruşturması” başlığı altında yayınlanan haberde “Bir iş adamının ‘benden rüşvet istedi’ şikayeti üzerine Adalet Bakanlığı, Kartal Başsavcı Vekili D.. Y.. hakkında soruşturma başlattı" cümlelerine yer verilmiş; … “Gökçeimam, dilekçede, kendisini evinden arayan D.. Y.. ile yüz yüze görüştüğünü anlattı. Gökçeimam, ‘ikimiz de Kilisliyiz’ diye söze giren Savcı Yargı’nın kendisine yardımcı olma karşılığında bir şeyler istediğini ancak ‘durumum iyi değil’ diyerek vermediğini kaydetti. Bu olaydan sonra dosyadaki bazı evrakın alımı konusunda ciddi sorunlar yaşadığını belirtti. Şikayet üzerine Ankara’dan gelen iki müfettiş bir hafta boyunca olayla bağlantılı soruşturma yürüttü…” şeklindeki yazıların devamı da gazetenin 14.sayfasında devam etmiştir.Davacı, hakkındaki şikayet üzerine HSYK’na verdiği ifade de “… şikayet üzerine … dosyayı isteyerek incelediği, müştekinin soyadının Gökçeimam olduğunu, bu soyadının memleketi Kilis’te yaygın olması nedeniyle Av.A.K.’ın anlattığı hususların doğru olup olmadığını araştırmak amacıyla hemşerisi olan müştekiye telefon ettiği ve görüşmek için Adliyeye çağırdığı, görüşme sırasında sormuş olduğu bazı soruların müştekiyi rahatsız ettiği, tavır ve davranışları itibariyle Av.A.K.’ın haklı olabileceği intibaı edindiği, bu kanaatini Başsavcıya ilettiğinde, Başsavcının kendisinden konuyla ilgili rapor hazırlamasını istediği, hazırlamış olduğu rapor üzerine soruşturma-savcısının değiştirildiği, … ” gibi beyanlarda bulunmuştur. Yani davacı müşteki dava dışı M.Y..G...’ı telefon ile aradığını ve makamında görüştüğünü kabul etmiş haberi kısmen de olsa doğrulamıştır. Ayrıca davacı haberde geçen olay nedeni ile soruşturma geçirmiş, yapılan soruşturma sonunda HSYK’nun 14/06/2007 tarihli kararı ile ceza tayinine yer olmadığına karar verilmiştir.Kamu görevlilerinin görevlerini hakkı ile yerine getirebilmeleri için kamu güvenine sahip olmaları gerektiği, bunun ise kamu görevlilerinin asılsız suçlamalara karşı korumakla sağlanabileceği açık ise de, değer yargısı dışındaki ispatlanabilir olguların basın tarafından yazılması da terazinin diğer tarafından yer alması gereken bir husustur. Ayrıca hemen belirtilmelidir ki; AİHM’nin yerleşik içtihatlarına göre, gazetecilik, özgürlüğü ve mesleği, belirli ölçüde abartma, hatta kışkırtma unsurunu da içermektedir.Bu deliller karşısında; haberde geçen tümcelerin yayının yapıldığı andaki görünürdeki gerçeklik ilkesine uyduğu, davacının HSYK’na verdiği ifadesi, gazetecinin müşteki Gökçeimam’dan aldığı bilgileri belirli bir ölçüde abartma unsuru içinde kamuoyunun bilgisine aktardığı, haberin toplumu ilgilendiren bir konu olduğu, bu nedenle kamu yararının da bulunduğu anlaşılmakla davanın reddine karar vermek gerekirken önceki kararda direnilmesi doğru değildir. Direnme kararı bu nedenle bozulmalıdır.SONUÇ: Davalılar vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı 6217 sayılı Kanunun 30.maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. Maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, aynı kanunun 440 maddesi uyarınca hükmün tebliğinden itibaren 15 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere 28.03.2014 gününde oyçokluğu ile karar verildi. Bilmeniz halinde fark yaratacak kararlar Şirket adına çek ciro etme yetkisinin sözlü verildiği iddiası ispatlanabilir ise sahtecilik suçunun oluşumunu engeller Kararı VerenYargıtay Dairesi : 11. Ceza DairesiMahkemesi : ANKARA 6. Ağır CezaGünü : 05.06.2007 Sayısı : 264-181 Davacı : K.H.Sanık : Orhan Resmi belgede sahtecilik suçundan sanık Orhan ’in lehe kabul edilen 765 sayılı TCK’nun 342/1 ve 59/2. maddeleri uyarınca TİCARİ DEFTERLERİN TALEP EDİLMESİNE RAĞMEN İBRAZ EDİLMEMESİ / ALEYHE YORUMLANAMAMASI Taraflar arasındaki “menfi tespit” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Yalova 2.Asliye Hukuk Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 21.09.2011 gün ve 2010/507 E.-2011/342 K. sayılı karar davalı vekilinin temyizi üzerine Yargıtay 19.Hukuk Dairesinin 12.06.2012 gün ve 2012/4241 E- 2012/99 PMF TABLOSU • TAZMİNAT HESAPLAMA Davacılar vekili, müvekkillerinin murisi Pakize'nin içinde yolcu olarak bulunduğu ve davalı N Sigorta ZMSS poliçesi ile sigortalı araç nedeniyle meydana gelen kazada murisin vefat ettiğini belirterek, anne baba, eş ve çocuk için 5.000'er TL destekten yoksun kalma tazminatının müracaat tarihinden iti Yargıtay Yargıtay Karar Arama Yargıtay Hukuk Dairesi Kararları Arama Yargıtay Ceza Dairesi Kararları Arama Yargıtay Karar Arama Nasıl Yapılır ? Yargıtay Daire Bilgileri İle Dosya Sorgulama Yargıtay Yerel Mahkeme Bilgileri İle Dosya Sorgulama Yargıtay Kanunu Yargıtay İş Bölümü Yargıtay Haberleri Karar Arama Yargıtay Kararları Yargıtay Hukuk Dairesi Kararları Yargıtay Ceza Dairesi Kararları BAM Kararları Danıştay Kararları Anayasa Mahkemesi Kararları Uyuşmazlık MAhkemesi Kararları Karar Arama Nasıl Yapılır? Emsal Karar ve Emsal Karar Arama Nedir? Yargıtay Karar Arama Nasıl Yapılır? BAM Karar Arama Nasıl Yapılır? Danıştay Karar Arama Nasıl Yapılır? Anayasa Mahkemesi Karar Arama Nasıl Yapılır?