MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİDAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİLTaraflar arasında birleştirilerek görülen tapu iptal ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece asıl ve birleştirilen davanın reddine ilişkin olarak verilen karar davacılar tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi ...'in raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;-KARAR-Asıl ve birleştirilen dava, inançlı işlem hukuksal nedenine dayalı tapu iptal ve tescil isteğine ilişkindir.Asıl dosya davacısı ... 5176 ada 6 parsel, birleştirilen dosya davacısı ... 10 parsel sayılı taşınmazlarını 26.04.2010 tarihinde ... lehine teminat olarak ...'ya devrettiklerini, ... ile davalı ... arasında imzalanan 26,04.2010 tarihli protokol gereğince, dava konusu taşınmazların 160.000,00 TL karşılığında alınacak olan ve sekiz ay vade ile ödemesi yapılacak çivi karşılığında satıldığını, sonrasında ise ... ile ... arasında yapılan ticari anlaşmanın iptal edilerek aralarında mal alışverişi olmadığını, davalıdan tapu devrinin defalarca istenmiş olmasına rağmen devrin gerçekleşmediğini, taşınmazlarıın bu defa 19.08.2010 tarihinde satış yapılmış gibi gösterilerek ...'nın kayınbabası olan ... devredildiğini böylece davalı tarafın sözleşmede belirtilen ticari ilişki gerçekleşmemesine rağmen kendi üzerine düşen yükümlülüğü yerine getirmeyerek teminat olarak verilen taşınmazları bir başkasına devir ederek zarara uğradıklarını belirterek dava konusu taşınmazların tapusunun iptali ile adlarına tescilini istemişlerdir.Asıl ve birleştirilen dosya davalısı ..., davacıların 26.04.2010 tarihli protokolde taraf olmadıklarını, öncelikle davanın husumet nedeniyle reddine karar verilmesi gerektiğini, protokol gereği ödenmesi gereken 160.000,00 TL'nin ... tarafından süresinde ödenmediğini, taşınmazın borç karşılığı devredilmesi ve devir alanın borç ödendiğinde taşınmazı tekrar iade edeceğini vaad etmesinin bir inançlı işlem olduğunu, inançlı işlem iddiasının yazılı delille ispatlanabileceğini belirterek davanın öncelikle husumet yönünden reddine, husumet itirazları kabul edilmediği takdirde davanın esastan reddine karar verilmesi gerektiğini savunmuştur.Asıl ve birleştirilen dosya davalısı ...; lehine teminat verilen ...'yi tanımadığını, davacı tarafın ... olmasının gerektiğini, ... ile davacı ... arasındaki hukuki ilişkinin kefalet akdi olduğunu, davanın alacak davası niteliğinde olması gerektiğini, terditli talepte bulunulmadığını, bu nedenle davanın usulden reddinin gerektiğini, diğer davalı ile aralarında hısımlığın bulunmadığını, davanın reddine karar verilmesi gerektiğini savunmuştur.İhbar olunan ... ise, dava konusu taşınmazlara ilişkin yapılan satışın muvazaalı olduğunu, son maliki olan ...'ın taşınmazları edinmesinin üzerinden 2 yılı aşkın bir süre geçmesine rağmen, sözde satın almış olduğu taşınmazlarda oturan kişi ve kişilere ihtarname dahi göndermediğini, davacıların dava dilekçesi ile dava konusu taşınmazları ...'dan alan kişinin kayınpederi olduğunu bildirmiş ise de, böyle bir durumu olmadığını, davalılardan ... ile 26.04.2010 tarihli bir protokol yaptığını, alınacak çivi için ödenmesi gereken 160.000,00 TL'yi temin etmesi maksadıyla 3.şahıslara ait iki adet tapunun ...'ya devredildiğini, protokolde açıkça taşınmazların kendisine teminat gayesiyle verilmiş olduğunu, hiçbir şekilde bir başkasına devredilemeyeceği hususunun özellikle belirtildiğini, fakat davalılardan ...'in taraflar arasında akdolunan protokole sadık kalmayarak teslim etmesi gereken çivileri teslim etmediğini, hem de bu ticari ilişkiyi temin etmesi gayesiyle verilmiş bulunan taşınmazları ...'a sattığını, bu nedenlerle dava konusu taşınmazların tapularının iptal edilerek davacılar adına tesciline karar verilmesini istemiştir.Mahkemece, davacıların alınan borcun sözleşmede belirtilen ödeme tarihinden itibaren, dava tarihine kadar ulaştığı faizli bakiyesiyle o tarih itibariyle temlik konusu taşınmazlarının değerinin belirlenerek, borcun taşınmazların değerlerinden mahsubu ile bakiyenin tahsilini talep hakkı bulunmakta ise de; talebin tapu iptali ve tesciline yönelik olması, davacıların terditli taleplerinin bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.Dosya içeriği ve toplanan delillerden, 5176 Ada 6 ve 10 parsel sayılı taşınmazların malikinin asıl ve birleştirilen dosya davalısı ... olduğu, 6 parsel numaralı taşınmazın asıl dosya davacısı ... adına kayıtlı iken, 4.000,00 TL bedelle asıl ve birleştirilen dosya davalısı ...ya 26/04/2010 tarihinde devredildiği, daha sonra aynı taşınmazın 15.000,00 TL bedelle 19/08/2010 tarihinde asıl ve birleştirilen dosya davalısı ...'a temlik edildiğini, 10 parsel numaralı taşınmazın ise, birleştirilen dosya davacısı ... adına kayıtlı iken 1.700,00 TL bedelle asıl ve birleştirilen dosya davalısı ....ya 26/04/2010 tarihinde devredildiği, daha sonra aynı taşınmazın 20.000,00 TL bedelle asıl ve birleştirilen dosya davalısı ...' a temlik edildiği, bahse konu taşınmazların, teminat verenin ihbar olunan ..., teminatı alanın ise davalı ... olduğu, 26/04/2010 tarihli inançlı işlem niteliğindeki belge ile; 160.000,00 TL çivi karşılığında teminat olarak devredildiği anlaşılmaktadır.Asıl ve birleştirilen dosya davacıları, 26/10/2010 tarihli belgeyi inançlı işlemin yazılı belgesi olarak dosyaya sunmuşlardır. Bu belgedeki imza, asıl ve birleştirilen dosya davalısı ... tarafından da inkar edilmemiş olup, mahkemenin de kabulündedir.Asıl ve birleştirilen dosya davacılarının malik olduğu 6 ve 10 parsel sayılı taşınmazların 160,000,00 TL bedelli çivi karşılığı teminat olarak devredildiği, çivi bedelinin 8 aylık bir süre içerisinde ödenmesi halinde tapuların devredileceği, 26/10/2010 tarihli belge ile saptanmıştır.Davacılar 160.000,00 TL karşılığı olan çivilerin teslim edilmediğini, borcun doğmadığını ileri sürmüşlerdir. Asıl ve birleştirilen dosya davalısı ...'in çivilerin teslim edildiğine ilişkin fatura ve irsaliye ibraz etmediği, ihbar olunan Kadir'in ortağı olduğu şirket kayıtları üzerinde yapılan bilirkişi incelemesinden anlaşılmıştır. Bu durumda davalı ...'in taşınmazı devrettiği ...'un Türk Medeni Kanunu'nun ( TMK ) 1023. maddesi kapsamında iyiniyetli olup olmadığının saptanması gerekmektedir.Bilindiği üzere, hukukumuzda, diğer çağdaş hukuk sistemlerinde olduğu gibi kişilerin huzur ve güven içerisinde alış verişte bulunmaları satın aldıkları şeylerin ilerde kendilerinden alınabileceği endişelerini taşımamaları, dolayısıyla toplum düzenini sağlamak düşüncesiyle, alan kişinin iyi niyetinin korunması ilkesi kabul edilmiştir. Bu amaçla TMK 'nun 2.maddesinin genel hükmü yanında menkul mallarda 988 ve 989., tapulu taşınmazların el değiştirmesinde ise 1023. maddenin özel hükümleri getirilmiştir.Öte yandan, bir devleti oluşturan unsurlardan biri insan unsuru ise bunun kadar önemli olan ötekisi topraktır. İşte bu nedenle Devlet, nüfus sicilleri gibi tapu sicillerinin de tutulmasını üstlenmiş, bunların aleniliğini (herkese açık olmasını) sağlamış, iyi ve doğru tutulmamasından doğan sorumluluğu kabul etmiş, değinilen tüm bu sebeplerin doğal sonucu olarak da tapuya itimat edip, taşınmaz mal edinen kişinin iyi niyetini korumak zorunluluğunu duymuştur. Belirtilen ilke TMK'nin 1023. maddesinde aynen "tapu kütüğündeki sicile iyi niyetle dayanarak mülkiyet veya başka bir ayni hak kazanan üçüncü kişinin bu kazanımı korunur" şeklinde yer almış, aynı ilke tamamlayıcı madde niteliğindeki 1024.maddenin 1. fıkrasına göre "Bir ayni hak yolsuz olarak tescil edilmiş ise bunu bilen veya bilmesi gereken üçüncü kişi bu tescile dayanamaz" biçiminde öngörülmüştür.Ne var ki; tapulu taşınmazların intikallerinde, huzur ve güveni koruma, toplum düzenini sağlama uğruna, tapu kaydında ismi geçmeyen ama asıl malik olanın hakkı feda edildiğinden iktisapta bulunan kişinin, iyi niyetli olup olmadığının tam olarak tespiti büyük önem taşımaktadır. Gerçekten bir yanda tapu sicilinin doğruluğuna inanarak iktisapta bulunduğunu ileri süren kimse diğer yanda ise kendisi için maddi, hatta bazı hallerde manevi büyük değer taşıyan ayni hakkını yitirme tehlikesi ile karşı karşıya kalan önceki malik bulunmaktadır.Bu nedenle, yüzeysel ve şekilci bir araştırma ve yaklaşımın büyük mağduriyetlere yol açacağı, kişilerin Devlete ve adalete olan güven ve saygısını sarsacağı ve yasa koyucunun amacının ilk bakışta, şeklen iyi niyetli gözükeni değil, gerçekten iyiniyetli olan kişiyi korumak olduğu hususlarının daima göz önünde tutulması, bu yönde tüm delillerin toplanıp derinliğine irdelenmesi ve değerlendirilmesi gerekmektedir.Nitekim bu görüşten hareketle, "kötüniyet iddiasının def'i değil itiraz olduğu, iddia ve müdafaanın genişletilmesi yasağına tabii olmaksızın her zaman ileri sürülebileceği ve mahkemece kendiliğinden (re'sen) nazara alınacağı” ilkeleri 08.11.1991 tarih, l990/4 esas l99l/3 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında kabul edilmiş, bilimsel görüşler de aynı doğrultuda gelişmiştir.Hâl böyle olunca, davalı ....'un iyiniyetli olup olmadığının tespiti için delillerin toplanması iyiniyetli olmadığı saptanırsa tapu iptal ve tescile karar verilmesi iyiniyetli olduğunun saptanması halinde bu kez de, 17/6/2013 tarihinde davacı vekilince, tapu iptal ve tescile karar verilmemesi durumunda taşınmazın dava tarihindeki bedelinin tazminat olarak ödenmesine karar verilmesi talebini içeren ve usulüne uygun olarak yapılan ıslah uyarınca, 4/6/2013 tarihinde davacı tarafından taşınmazın belirlenen değeri üzerinden yatırılan harç da dikkate alınarak, karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirmeyle yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir.Davacıların temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle hükmün açıklanan nedenlerden ötürü (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK'un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 18.01.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.