Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 3963 - Karar Yıl 2010 / Esas No : 3474 - Esas Yıl 2010





MAHKEMESİ : TAVŞANLI 2. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 29/12/2009NUMARASI : 2008/291-2009/588Taraflar arasında görülen davada;Davacılar, maliki oldukları binanın duvarına davalılar tarafından reklam levhaları asılmak suretiyle müdahale edildiğini ileri sürerek elatmanın önlenmesi, levhaların kaldırılması ve ecrimisil isteğinde bulunmuşlardır.Davalılar, davanın reddini savunmuşlardır.Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.Karar, davacılar vekili tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi .'ün raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü.Dava, el atmanın önlenmesi, yıkım ve ecrimisil isteklerine ilişkindir. Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.Dosya içeriğinden ve toplanan delillerden; çekişme konusu 261 ada 1 parsel sayılı kat mülkiyetine tabi davacıların miras bırakanları A. Ö.ve A.R.Ö.adlarına kayıtlı taşınmazdaki binanın 634 sayılı Kat Mülkiyeti Kanununun 16. ve 19. maddeleri uyarınca ortak yer sayılan dış cephesinin davalılar tarafından reklam panosu asılmak suretiyle kullanıldığı anlaşılmaktadır.Davacılar, davalı tarafın haklı ve geçerli bir neden bulunmaksızın ortak yere el attıklarını ileri sürerek eldeki davayı açmışlar; buna karşın, davalılar davacılardan H.H. ile yaptıkları şifai sözleşme gereğince, taşınmazda bir takım tadilat ve temirat yaptıklarını, yaptıkları bu iyileştirme karşılığı olarakta binanın dış cephesine kendi reklam panolarını astıklarını, buna göre kullanımlarında haksız sayılmayacaklarını savunarak davaya karşı çıkmışlardır.Çekişmeye konu edilen taşınmazın, davacıların miras bırakanları A.Ö.ve A.R. Ö.n ölümüyle davacılara intikal ettiği ve elbirliği mülkiyetine tabi olduğu görülmektedir.Buna göre,gerek 634 sayılı Kat Mülkiyeti Kanununun 16. ve 19. maddeleri ve gerekse 4721 sayılı Türk Medeni Kanunun 701 ila 703. maddeleri gereğince taşınmazın elbirliği mülkiyetine tabi olduğu, böylesi bir taşınmaza ilişkin geçerli bir kira aktinin veya korunması gerekli bir hukuki ilişkinin varlığının kabul edilebilmesi için tüm iştirakçilerin sözleşmede yer alması gerekir.Somut olayda, davalılar ile iştirakçilerden H.H. arasında yapılan şifai sözleşmenin diğer iştirakçiler bakımından bağlayıcı olmayacağı açıktır.Eş deyişle, geçerli bir aktin varlığından sözedilemez. Ancak, böylesine yapılan bir sözleşmenin diğer iştirakçilerin muvafakat vermeleri halinde hüküm ifade edeceğinde kuşku yoktur.Ne var ki, Borçlar Kanunun 38. maddesi hükmü uyarınca sözleşme dışı iştirakçilerin açıkca yapılan akte olurlarının bulunmadığı ve icazet vermedikleri sabittir.Her nekadar sözleşmeye icazet verilmemiş isede, dört sene gibi uzun bir süre içerisinde taşınmazı davalıların belirtilen şekilde kullanmalarına ses çıkarılmamış olması kullanımına muvafakat anlamında kabul edilmelidir.Dava açılmadan önce davalı tarafa kullanımına son verilmesi konusunda ihtar çekildiğine göre, muvafakatın o tarih itibariyle geri alındığı benimsenmelidir.Hal böyle olunca, Türk Medeni Kanunun 683. maddesinden kaynaklanan davacılara ait mülkiyet hakkına değer verilerek, el atmanın önlenmesine, reklam panolarının kaldırılmasına ve ihtarın tebliği tarihinden dava tarihine kadarki süre için belirlenecek ecrimisilin hüküm altına alınmasına karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde hüküm kurulması doğru değildir. Şayet davalının varsa bir kişisel hakkı kendi akidine yönelerek hak arayabileceği kuşkusuzdur.Davacıların temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerden ötürü HUMK.'nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 7.4.2010 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.