Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 396 - Karar Yıl 2010 / Esas No : 336 - Esas Yıl 2010





Taraflar arasındaki "tapu iptali tescil " davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Trabzon 3.Asliye Hukuk Mahkemesince davanın "reddine" dair verilen 03.07.2008 gün ve 2006/310 E- 2008/121 K. sayılı kararın incelenmesi, davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 1.Hukuk Dairesinin 28.05.2009 gün ve 2009/4887-6187 sayılı ilamı ile;("……Dava, tapu iptali, eski hale getirme ve elatmanın önlenmesi isteklerine ilişkindir.Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.Dosya içeriğinden, toplanan delillerden; davacı adına kayıtlı bulunan 3 ve 775 parsel sayılı taşınmazların tevhit işlemleri sonucu oluştuğu, davacıya ait 543 ve 544 parsellerin 66.86 m2 lik bölümünün yola terk edilerek 775 parsel olarak kaydedildiği, 3 parselinde 776 parselden geldiği, bu parselinde 539 ve 540 parsellerin tevhidi ile oluştuğu ve davacı adına tescil edildikleri anlaşılmaktadır.Davacı, çekişmeli taşınmazların terkin ve tevhit işlemlerinin bilgisi dışında imzası taklit edilerek yapıldığını ileri sürerek tapu iptali, eski hale getirme ve bu değişiklikler nedeniyle taşınmazına davalı kişilerce müdahale edildiğinden bahisle elatmanın önlenmesi istekleriyle eldeki davayı açmıştır.Mahkemece, mahallinde yapılan uygulama sonucu davalılar Aynur ve Selahattin'in davacı taşınmazlarına müdahalelerinin bulunmadığı belirlenerek elatmanın önlenmesi isteği yönünden davanın reddine karar verilmiş olmasında bir isabetsizlik bulunmamaktadır.Davacının bu yönlere değinen temyiz itirazları yerinde değildir. Reddine;Ne varki, iddianın açıklanan içeriği ve ileri sürülüş biçimi itibariyle olayda yolsuz işlemler sonucu oluşan kayda yönelik dava açıldığı, iddia edilen işlemleri gerçekleştireninde tapu idaresi olduğu tartışmasızdır.Bilindiği üzere, Türk Medeni Kanununun 1007. maddesi uyarınca sicillerin yanlış tutulmasından hazine sorumludur. Ayrıca Borçlar Kanununun 55. maddesinin olayda uygulama yeri bulabileceği açıktır. Olaylara bu açıdan bakıldığında işlemi yapan, idarenin yanı sıra Hazine'ye de husumet düşeceği kuşkusuzdur. Esasen yolların tasarruf idare ve nezareti belediyeye ait olup, çıplak mülkiyeti ise arzın asıl maliki Hazine'ye aittir.Öte yandan anılan işlemler sonucu taşınmazın bir bölümün yola katıldığına göre davada ilgili kuruluş olan Belediye'nin ve Hazine'nin de yer almasında zorunluluk vardır.Hal böyle olunca, Hazine ve belediye aleyhine dava açılması konusunda davacıya önel verilmesi, dava açılması durumunda eldeki dava ile birleştirilmesi, yolsuz tescil isteği yönünden tarafların tüm delillerinin toplanılarak değerlendirilmesi, sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı olduğu üzere hüküm kurulmuş olması doğru değildir……")gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:Dava, tapu iptali ve tescil istemine ilişkindir.Davacı, maliki bulunduğu 3 ve 775 parsel nolu taşınmazlara davalı gerçek kişiler Selahattin Nebioğlu ve Aynur Nebioğlu'nun el attığını, ayrıca aynı parsellerde davalı tapu idaresince bazı hukuka aykırı işlemler yapıldığını, 18 nolu parselden gelen 543 ve 544 numaralı parsellerin ifrazı sırasında yola terk işlemi yapıldığını, 24.5.2002 tarihinde 543, 544 sayılı parseller tevhit edilerek 775 parselin oluşturulduğunu, ancak malikin onayı alınmaksızın ikinci kez 66.86 metrekare yola terk edildiğini, ikinci kez yola terk edilme işlemi yapılmasının aykırı olduğunu, bedelsiz ve usule aykırı terk edilen bu kısmın tekrar davacının parseline dahil edilmesini, bu şekilde tapunun iptali ile tescilini istemiştir,Davalı gerçek kişiler, dava konusu yolun 1993 yılında terkinin yapıldığını savunarak davanın reddini, davalı tüzel kişinin ise taraf sıfatı olmadığını, kaldı ki davanın idari yargıda açılması gerektiğini, ifadeyle davanın reddini savunmuştur.Yerel mahkemece; gerçek kişiler hakkındaki davanın reddine, davalı tüzel kişilik hakkındaki davanın ise "tapu iptali ve tescil yönünden açılan davanın değerlendirilmesinde; açılan dava tapu iptali ve tescil davası olmakla her ne kadar davacı kendî rızası olmadan, sahte imzalı belge ile imar uygulaması yapılarak yolun (taşınmazının) genişletildiğini iddia etmişse de, dava ancak bu işlemi yapan idare ve yol ihdas edilmekle bu yolun maliki durumunda olan idare aleyhine açılabilecek dava ile takibi mümkün davalardan olduğundan, tapu kayıtlarını tutan Tapu Kadastro Müdürlüğünün taraf sıfatı bulunmadığından" gerekçesiyle husumet yokluğundan reddine karar verilmiş; davacının temyizi üzerine Özel Dairece yukarıda yazılı gerekçeyle bozulmuş; mahkemece önceki kararda direnilmiştir. Hükmü temyize davacı vekili getirmektedir.Yerel mahkeme ile Özel Daire arasında gerçek kişilerin müdahalesinin olmadığı konusunda bir uyuşmazlık bulunmamaktadır.Özel Daire ile yerel mahkeme arasındaki uyuşmazlık; davacının iddiasının açıklanan içeriği ve ileri sürülüş biçimi dikkate alındığında tapu sicil müdürlüğüne husumet düşüp düşmeyeceği, düşeceği kabul edilirse Belediye ve Hazinenin de davalı yanında yer almasının zorunlu olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.Davacıya ait 775 parsel numaralı taşınmazın kök parseli olan 18 nolu parselin kadastro tespitinin 10.7.1974 yılında kesinleştiği, mahkeme kararı ile yola terkinlerinin yapılıp 09.03.1981 tarihinde ifraz edilerek tescil edildiği, 24.5.2002 tarih 2758 sayılı Kadastro gören yerlerde yapılacak değişiklik işlemleri için beyannameye göre 543 ve 544 nolu parsellerin birleştirilerek 775 nolu parselin oluştuğu ve 66,86 metrekare yerin yol olarak terk edildiği ve davacının imzalı beyanına göre tescil bildiriminin isteğine uygun olarak düzenlendiği anlaşılmaktadır.Ancak, davacı 24.5.2002 tarih 2758 sayılı Kadastro gören yerlerde yapılacak değişiklik işlemleri için beyannamedeki imzanın kendisine ait olmadığını 18 nolu parselden gelen 543 ve 544 numaralı parsellerin ifrazı sırasında yola terk işlemi yapıldığını, malikin onayı olmaksızın ikinci kez yola terk işlemi yapılarak 775 nolu parselin oluşturulduğunu, yapılan bu ikinci terk işleminin sahte imzalı beyannameye istinaden gerçekleştirildiğini iddia etmiştir.Davacı, davalı olarak "Tapu Sicil Müdürlüğü"nü hasım göstermiş; dava dilekçesi tapu sicil müdürlüğüne tebliğ edilmiş, tüzel kişiliği temsilen (izafeten) duruşmalara katılan Hazine vekili; davanın reddine karar verilmesini istemiştir.Davada sıfat, tarafın, dava konusu maddi hukuk ilişkisinin süjesi olup olmamasıyla ilgilidir. Taraf sıfatının bulunmaması halinde dava, sıfat yokluğundan (husumet yönünden) reddedilecektir. HUMK. 179/1.maddesi, dava dilekçesinde tarafların ve varsa kanuni temsilcilerinin ad ve adreslerinin bildirilmesi gerektiğini hükme bağlamıştır. Bildirim esnasında yapılan kimi yanlışlıklar, davanın sıfat (husumet) yokluğundan reddi sonucunu doğurmamakta, oluşan hataların giderilmesi bazı durumlarda mümkün olabilmektedir. Davalının temsilcisinde yanılmış olma hali de bu duruma örnek oluşturmaktadır. Çözülmesi gereken sorun, tapu sicil müdürlüğünün davalı gösterilmesinin ve Hazine vekili tarafından temsil edilmiş olmanın temsilcide yanılgı olarak değerlendirilip değerlendirilemeyeceği noktasında toplanmaktadır.Dava dilekçesi ile birlikte dosya kapsamı değerlendirildiğinde; yolsuz işlemler sonucu oluşan kayda yönelik dava açıldığına dair Özel Daire kabulünün yerinde olduğu açıktır. Bu durumda, burada davalının sıfatının bulunup bulunmadığı ve buradan hareketle başka kurum ve kuruluşların davalı yanında yer alması gerekip gerekmediğinin tartışılması gereklidir.İlkin belirtilmelidir ki, davacının dava dilekçesindeki içeriğine göre isteminin yasal dayanağı 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 1007.maddesi olup, bu hükümde Devletin tapu sicilinin tutulmasından doğan zararlardan sorumluluğu düzenlenmiştir. Devletin "tapu sicilinin tutulmasından doğan sorumluluğuna" ilişkin olarak, kusursuz sorumluluk/ağırlaştırılmış sebep/ağırlaştırılmış objektif sorumluluk/ tehlike sorumluluğuna ilişkin kurallar uygulanır.Genel olarak MK.nun 1007.maddesine dayanan davalar, tapu malikleri ve lehine sahte tescil kararı verilen gerçek veya tüzel kişiler ile Hazine arasında görülür. Bir başka deyişle bu anlamda hakları çatışanlar arasında görülür. Dava, MK'nun 1007. maddesince Devletin sorumluluğuna dayalı bir dava olduğuna göre husumetin hazineye yöneltilmesi zorunludur. Ne var ki, davacı dava dilekçesinde "Tapu Sicil Müdürlüğü"nü hasım göstererek dava açmıştır.Davacının asıl dava etmek istediği kişinin "Tapu Sicil Müdürlüğü" değil, "Hazine" olduğu belirgindir.Durum bu olunca, davanın davalı olarak salt tapu sicil müdürlüğüne yöneltildiğinden söz edilemez. Ortada belirgin biçimde temsilcide yanılma hali bulunmakta olup, bu durumun mahkemece resen gözetilmesi ve davanın usulünce gerçek hasma yöneltilebilmesi için davacı yana olanak sağlanması gerekir (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, 17.2.2010 gün 2010/7-70-86 sayılı kararı).Daha açık ifadeyle, mahkemece yapılacak iş; açıklanan hususlar ve dava dilekçesi içeriği de gözetilerek temsilcide hata halinin varlığının kabulü ile davacının davasını doğru hasma yöneltmesi için olanak sağlanmasıdır.Çözülmesi gereken diğer bir sorun ise, belediye başkanlığının dava da taraf olarak yer alıp almayacağı konusudur. Dava konusu taşınmazın yol olarak terkini yapıldığına göre, kamu malı olan yolların MK'nun 715, ve 3402 sayılı Kadastro Kanunu'nun 16.maddeleri uyarınca çıplak mülkiyeti Hazineye ait ise de 5393 sayılı Belediye Kanunu uyarınca idari tasarrufu ve nezaretinin belediyeye ait olduğu açıktır. Davacının davasının kabul edilmesi halinde sonucunun belediyeyi de etkileyeceği dikkate alındığında, "Belediye Başkanlığı"nın da Hazine'nin yanında yer alması zorunluluğu doğmaktadır.Bu arada Özel Daire bozma kararında; "ayrıca Borçlar Kanunun 55.maddesinin olayda uygulama yer bulabileceği açıktır." şeklinde gerekçe yazılmış ise de, bu gerekçesinin somut olayda uygulama kabiliyetinin bulunmadığı Genel Kurulca kabul edilmiştir. İstihdam Edenlerin Mesuliyetini düzenleyen BK'nun 55.maddesi de kusursuz sorumluluk hallerinden ise de, Devletin tapu sicil kaydının yanlış tutulmasından dolayı doğacak zarardan dolayı sorumluluğunu düzenleyen MK'nun 1007.maddesi gibi bir özel düzenleme bulunduğuna göre, BK'nun 55.maddesinin uygulama alanı bulamayacağı açıktır.Sonuç itibariyle, direnme kararı açıklanan nedenlerle usul ve yasaya aykırı olup; bu değişik gerekçelerle bozulmalıdır.S O N U Ç : Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının yukarıda gösterilen değişik nedenlerden dolayı H.U.M.K.nun 429.maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine, 14.07.2010 gününde oybirliğiyle karar verildi.