Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 3891 - Karar Yıl 2016 / Esas No : 2641 - Esas Yıl 2016





MAHKEMESİ :Asliye Hukuk MahkemesiDAVA TÜRÜ : Muhdesat Aidiyetinin Tespiti... ile ... aralarındaki muhesat aidiyetinin tespiti davasının kabulüne dair ... Asliye Hukuk Mahkemesi'nden verilen ... gün ve ... sayılı hükmün Yargıtay'ca incelenmesi davalı ... vekili tarafından süresinde istenilmiş olmakla; dosya incelendi, gereği düşünüldü:K A R A RDavacı vekili, dava konusu ... Köyü'nde kain dere yatağında bulunan taşınmazın ...'nın göl tarafında kaldığını, EPDK tarafından kamulaştırma çalışmalarına başlanıldığını açıklayarak dava konusu taşınmaz sınırları içerisinde bulunan ahır ve odunluğun vekil edenine aidiyetinin tespitine karar verilmesini istemiştir.Davalı ... vekili, dava konusu taşınmaz üzerindeki muhdesatların hakkı olmayan yere tecavüz suçunu oluşturduğunu açıklayarak, davanın reddine karar verilmesini savunmuştur.Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmesi üzerine, hüküm; davalı ... vekili tarafından temyiz edilmiştir.Bir şeye malik olan kimse, o şeyin bütünleyici parçalarına da malik olur (4721 s.lı TMK 684/1 m). Arazi üzerindeki mülkiyet, kullanılmasında yarar olduğu ölçüde, üstündeki hava ve altındaki arz katmanlarını kapsar. Bu mülkiyet kapsamına, yasal sınırlamalar saklı kalmak üzere kalıcı yapılar, bitkiler ve kaynaklar da girer (TMK 718 m). 22.12.1995 tarih ve 1/3 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında da vurgulandığı gibi Eşya Hukukunda, muhdesattan, bir arazi üzerinde kalıcı yapı ve tesisler ile bağ ve bahçe şeklinde dikilen ağaçları anlamak gerekir. Muhdesat, şahsi bir hak olup (TMK 722, 724, 729 m.ler), sahibine arazi mülkiyetinden ayrı bağımsız bir mülkiyet veya sınırlı bir ayni hak bahşetmez. Taşınmaz üzerindeki kalıcı yapı, ağaç gibi bütünleyici parça niteliğindeki muhdesatların taşınmazın arzından ayrı bir mülkiyetinin varlığından söz edilemez. Açıklanan bu ilke ve esaslara göre, kural olarak muhdesatın arz malikinden başkasına aidiyetinin tespiti istenemez.Tespit davası, kendine özgü davalardan olup dava sonucunda istihsal edilecek ilamın icra ve infaz kabiliyeti bulunmamaktadır. Bunun doğal sonucu olarak da bu davaların uygulama alanı sınırlıdır. Bilindiği üzere, tespit davalarının görülebilmesi için güncel hukuki yararın bulunması (6100 s.lı HMK 106/2 m) ve dava sonuçlanıncaya kadar da güncelliğini kaybetmemesi gerekir. Tespit davaları eda davalarının öncüsüdür, bu nedenle eda davası açılmasının mümkün olduğu hallerde, tespit davası açılmasında hukuki yararın bulunmadığı kabul edilmektedir. Hukuki yararının bulunması dava şartı olup, yargılamanın her aşamasında taraflarca ileri sürülebileceği gibi, hakim tarafından da re'sen gözetilir. Hukuki yararın bulunmadığının tespiti halinde davanın, dava şartı yokluğu gerekçesiyle usulden reddine karar verilmelidir (HMK 114/1-h, 115 m.).//..Öğretide ve Yargıtay'ın devamlılık gösteren uygulamalarında, taşınmaz hakkında derdest ortaklığın giderilmesi davasının, kentsel dönüşüm uygulamasının ya da kamulaştırma işleminin bulunması gibi istisnai durumlarda muhdesatın tespiti davasının açılmasında güncel hukuki yararın bulunduğu kabul edilmektedir.Somut olaya gelince; hükme esas alınan fen bilirkişi ... tarafından düzenlenen ... tarihli rapor ve krokide davaya konu muhtesatların dere yatağında kaldığının belirtildiği anlaşılmaktadır.26.05.2004 gün ve 5177 sayılı Kanun'un 35. maddesi ile 2942 Sayılı Kamulaştırma Kanunu’nun 19. maddesine eklenen ek fıkra hükmüne göre, başkası adına tapulu veya tapusuz bir taşınmazın kamulaştırılması halinde, taşınmazda malik olmayan ancak üzerindeki muhdesatı meydana getiren kişilere muhdesatın kamulaştırma bedelinin kendisine verilmesini sağlama amacıyla zilyetliği tespit davası açma hakkı tanınmış ise de, kamuya ait mera, yaylak, kışlak, genel harman yeri, orman, aktif dere yatağı niteliğindeki taşınmazların özel mülkiyete konu olamayacakları, bu taşınmazların zilyetlikle edinilemeyecekleri, bu nedenle de bu nitelikteki taşınmazlar üzerinde meydana getirilen muhtesatlara hukuki değer verilemeyeceği gözönüne alındığında, dava konusu taşınmazın niteliğinin araştırılıp soruşturularak sonucuna göre karar verilmesi gerektiği kuşkusuzdur.Ne var ki; Mahkemece, fen bilirkişi tarafından düzenlenen raporda muhdesatların dere yatağında bulunduğunun belirtilmesine rağmen taşınmazın niteliği araştırılmamış, muhdesatların üzerinde bulunduğu taşınmaz hakkında yapıldığı öne sürülen kamulaştırma ile ilgili kayıt ve belgelerle, kamulaştırma haritası getirtilip uygulanmamış, muhdesatların bulunduğu taşınmazın kamuya ait mera, yaylak, kışlak, genel harman yeri, orman veya aktif dere yatağı niteliğinde olup olmadığı hususu ile kamulaştırma sahası içinde kalıp kalmadığı belirlenmemiştir.O halde Mahkemece yapılacak iş, öncelikle az yukarıda açıklandığı şekilde, taşınmazın aktif dere yatağı veya derenin etkisi altında bulunup bulunmadığının jeolog bilirkişi aracılığı ile tam olarak belirlenmesi, jeolog bilirkişiden taşınmazın önceki ve şu anki niteliğini kesin olarak belirleyen gerekçeli, karşılaştırmalı ve Yargıtay denetimine açık bilimsel içerikli rapor alınması, taşınmazın belirlenecek niteliğine göre davacının taşınmaz üzerindeki muhtesat yönünden dava hakkının bulunup bulunmadığı düşünülmesi, dava hakkının bulunduğu kabul edildiği takdirde; kamulaştırmaya ilişkin evraklar ve kroki de eklenerek, taşınmazın hangi kısmının kamulaştırmaya konu olduğunun belirlenmesi, fen bilirkişi tarafından düzenlenen 1... tarihli bilirkişi raporu ve krokisindeki muhdesatlar, kamulaştırma krokisi ile çakıştırılarak, muhdesatların bulunduğu bölümün kamulaştırılıp kamulaştırılmadığının tespit edilmesi ve bu hususları gösterir rapor alınması, toplanan ve toplanacak tüm delillerin sonucuna göre bir hüküm verilmesi gerekir. Mahkemece böylesine bir araştırma ve soruşturma yapılmadan, eksik araştırma ve soruşturma ile yazılı şekilde hüküm verilmesi usul ve yasaya aykırı olmuştur.SONUÇ: Açıklanan nedenlerle, davalı ... vekilinin temyiz itirazları yerinde olduğundan kabulü ile Yerel Mahkeme hükmünün 6100 sayılı HMK'nun Geçici 3. maddesi yollamasıyla 1086 sayılı HUMK'nun 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, taraflarca HUMK'nun 440/I maddesi gereğince Yargıtay Daire ilamının tebliğinden itibaren ilama karşı 15 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine, 03.03.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.