Taraflar arasında görülen davada;Davacı, miras bırakan eşi F’nin babasının genç yaşta vefatı nedeniyle ailenin geçim yükünü üstlenerek 665 parsel sayılı taşınmazdaki payı annesi N adına hükmen tescil ettirdikten sonra bu parselin ifraz ve taksim işlemlerini yaparak, taksim sonucunda 4289 no.lu parselin N adına tescil edildiğini, bu parsel üzerindeki iki katlı binanın üzerine kendi parası ile 3. ve 4.katlan inşa ettirdiğini, yine 4287 nolu parselin de bedelini ödeyerek 3. kişilerden satın alıp N adına tescilini yaptırdığını, söz konusu işlemlerin mirasçıdan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunu ileri sürerek, payı oranında tapu iptali ile tesciline karar verilmesini istemiş; yargılamanın devamı sırasında davasını ıslah ederek, tapu iptali ve tescil olmazsa tenkis isteminde bulunmuştur.Davalılar, davanın reddini savunmuşlardır.Mahkemece, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı dava yönünden olayda 01.04.1974 tarih, 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı’nın uygulama yerinin bulunmadığı, bedelin ödendiği iddiasının ise tapu kaydının haiz olduğu hukuki kıymete haiz belgelerle ve delillerle ispatlanması gerektiği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.Karar, davacı vekili tarafından süresinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 06.4.2010 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden vekili Avukat ile temyiz edilen vekili Avukat geldiler, duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekillerin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:KARARDava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptal ve tescil isteğine ilişkin olup, dava sırasında ıslah yoluyla istek tenkise hasredilmiştir.Mahkemece, tapu iptali ve tescil isteği ile birlikte tenkis talebinin de reddine karar verilmiştir.Davacı, miras bırakanı ve aynı zamanda kocası olan F’nin parasını kendisi ödemek suretiyle çekişmeli taşınmazları annesi N adına tescil ettirdiğini ve bu işlemin kendilerinden mal kaçırmak amacıyla gerçekleştiğini ileri sürerek, iptal ve tescil istemiş; yargılama sırasında isteğini ıslah ederek tenkise çevirmiştir.Hemen belirtilmelidir ki, iddianın içeriğine ve somut olayın gelişimine göre; miras bırakanın kendi üzerinde bulunan bir taşınmaz kaydını annesi N’ye temlik etmemiş olduğuna göre, somut olayda 01.04.1974 tarih 1/2 Sayılı lçtihadı Birleştirme Kararının uygulama yeri bulunmayacağı kuşkusuzdur.Böylesi bir durumda da, koşullarının gerçekleşmesi halinde tenkis hükümlerinin uygulanacağı açıktır. Esasen, davacı da iptal-tescil isteğini ıslah ile tenkise hasretmiştir.Nitekim 04.02.1948 tarih ve 10-3 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı gibi dava açıldıktan sonra sebebinde, konusunda, delillerde ve diğer hususlarda usule ilişkin işlemlerin ıslah yoluyla düzeltilmesi mümkün olduğu gibi konusunda da ıslah mümkündür.Kaldı ki, HUMK’un 185. maddesinin 2. bendi de davacının karşı tarafın rızası olmaksızın ıslah yoluyla davasının mahiyetinin tebdil edilebileceğini kabul etmiştir. O halde davacının tapu iptali ve tescil yerine tenkis şeklinde ıslahetmesinde yasal olarak mani bir sebep yoktur.Ne varki, ıslah edilmesine karşın, bu konuda davacıdan bir harç tahsil edilmemiştir.Öyle ise davacıya ıslah sebebiyle harcı ikmal ettirildikten sonra tenkis yönünden işin esasının incelenmesi gerekeceği tartışmasızdır.Bilindiği üzere; Tenkis (indirim) davası, miras bırakanın saklı payları zedeleyen ölüme bağlı veya sağlar arası kazandırmaların (teberru) yasal sınıra çekilmesini amaçlayan, öncesine etkili, yenilik doğurucu (inşai) davalardandır. Tenkis davasının dinlenebilmesi için öncelikli koşul; miras bırakanın ölüme bağlı veya sağlar arası bir kazandırma işlemi ile saklı pay sahiplerinin haklarını zedelemiş olmasıdır. Saklı payların zedelendiğinden söz edilmesi ise kazandırma konusu tereke ile kazandırma (temlik ) dışı terekenin tümü ile bilinmesiyle mümkündür. Tereke miras bırakanın ölüm tarihinde bırakmış olduğu mameleki kıymetler ile, iadeye ve tenkise tabi olarak yaptığı kazandırmalardır. Bunlar terekenin aktifini oluşturur. Miras bırakanın borçları, bakmakla yükümlü olduğu kişilerin üç aylık nafakası, terekenin defterinin tutulması, mühürlenmesi, cenaze masrafları gibi giderler de pasifidir. Aktiften belirtilen borçların indirilmesi net terekeyi oluşturur. Tereke bu şekilde tespit edildikten soma mirasın açıldığı tarihteki fiyatlara göre değerlendirilmesi yapılarak parasal olarak miktarının tespiti gerekir. (MK.565) Miras bırakanın Medeni Kanun’un 564. maddesinde belirlenen saklı paya tecavüz edip etmediği bulunan bu rakam üzerinden hesaplanır. Tasarruf oranı aşılmış ise tasarrufun niteliğine göre icap ederse kazandırma işleminde, saklı payları zedeleme kastının bulunup bulunmadığı objektif (nesnel) ve sübjektif (öznel) unsurlar dikkate alınarak belirlenmelidir. Zira tasarruf oranını aşan her kazandırmada saklı payları zedelenen kastının varlığından söz edilemez.Mutlak olarak tenkise tabi tasarruflarda (ölüme bağlı tasarruflar veya Medeni Kanun’un 565. maddesinin 1,2 ve 3 bentlerinde gösterilenler) veya saklı payın ihlal kastının varlığı kesin olarak anlaşılan diğerlerinde özellikle muayyen mal hakkında tenkis uygulanırken Medeni Kanun’un 570. maddesindeki sıralamaya dikkat etmek davalı mahfuz hisseli mirasçılardan ise aynı kanunun 561. maddesinde yer alan mahfuz hisseden fazla olarak alınanla sorumluluk ilkesini gözetmek, dava konusu olup olmadığına bakılmayarak önce ölüme bağlı tasarruflarla davacının saklı payını tamamlamak, sonra sağlar arası tasarrufları dikkate almak gerekir. Bu işlem sırasında dava edilmeyen kişi veya tasarrufların tenkisi gerekeceği sonucu çıkarsa davacının onlardaki hakkını dava etmemesinin davalıyı etkilemeyeceği ve birden çok kişiye yapılan teberru tenkise tabi olursa 563. maddede yer alan, alınanla mütenasip sorumluluk kuralı gözetilmelidir.Davalıya yapılan tasarrufun tenkisine sıra geldiği takdirde tasarrufun tümünün değeri ile davalıya yapılan fazla teberru arasında kurulan oranda (SABİT TENKİS ORANI) tasarrufa konu malın paylaşılmasının mümkün olup olamayacağı (MK.564) araştırılmalıdır. Bu araştırma sonunda tasarrufa konu mal sabit tenkis oranında bölünebilirse bu kısımların bağımsız bölüm halinde taraflar adına tesciline karar verilmelidir.Tasarrufa konu malın sabit tenkis oranında bölünmezliği ortaya çıktığı takdirde sözü geçen 564. maddedeki tercih hakkı gündeme gelecektir. Böyle bir durum ortaya çıkmadan davalının tercih hakkı doğmadan davalının tercihinin kullanması söz konusu olamaz. Daha önce bir tercihten söz edilmişse sonuç doğurmaz. O zaman davalıdan tercihi sorulmak ve 11.11.1994 günlü 4/4 sayılı içtihadı birleştirme kararı uyarınca süratle dava konusu olup sabit tenkis oranına göre bölünemeyen malın, tercih hakkının kullanıldığı gündeki fiyatlara göre değeri belirlenmeli ve bu değerin sabit tenkis oranıyla çarpımından bulunacak NAKTİN ödetilmesine karar verilmelidir.Somut olaya gelince; dinlenen ve aksi kanıtlanamayan tüm tanıkların olaylara dayalı müşahhas bildirimleriyle çekişmeli taşınmazların N tarafından edinilmesinde bedellerinin miras bırakan F tarafından karşılandığı tüm dosya kapsamıyla sabittir.O halde, öncelikle davacı tarafa ıslah harcının ikmal ettirilmesi, ondan sonra mahkemece yukarıda değinilen ilkelerde gözetilmek suretiyle ve ayrıca Türk Medeni Kanunu’nun 571. maddesi hükmü yönünden de bir irdeleme ve değerlendirme yapılarak, sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, yazılı olduğu üzere karar verilmesi isabetsizdir.Davacının, temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle hükmün HUMK’un 428. maddesi gereğince BOZULMASINA alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 24.12.2009 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Ücret Tarifesinin 14. maddesi gereğince gelen temyiz eden vekili için 750.00.-TL. duruşma avukatlık parasının temyiz edilenden alınmasına, 06.4.2010 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.