Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 382 - Karar Yıl 2012 / Esas No : 176 - Esas Yıl 2012





Taraflar arasındaki “Tespit” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Bismil Asliye Hukuk (İş) Mahkemesi’nce davanın kısmen kabulüne dair verilen 10.06.2009 gün ve 2008/212 E., 2009/193 K. sayılı kararın incelenmesi davalı SGK vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 21.Hukuk Dairesi’nin 25.10.2010 gün ve 2009/14037 E., 2010/10410 K. sayılı ilamıyla; (...Davacı 1986 yılında davalı işyerinde geçen ve Kuruma bildirilemeyen eksik hizmetlerinin tespitini istemiştir.Mahkemece davanın kısmen kabulü ile davacının davalı işyerinde 1986 yılında Kuruma bildirilmeyen 180 günlük çalışmanın tespitine karar verilmiş ise de bu sonuç usul ve yasaya uygun bulunmamaktadır.H.U.M.K'nun 237 maddesi uyarınca mahkemeler aynı konuda aynı dava sebebine dayanarak aynı taraflar hakkında verilmiş olan bir kesin hükümle bağlı olup aynı davayı bir daha inceleyemezler. Kesin hüküm kamu düzenine ilişkin olduğundan taraflarca ileri sürülmese bile mahkemece resen nazara alınarak ikinci kez açılan davanın kesin hüküm nedeniyle reddi gerekir.Somut olayda davacı aynı mahkemenin 1998/298 Esas, 2000/50 Karar sayılı dosyasıyla açtığı davada, davalı Bismil Belediyesinde 1986-1991 tarihleri arasında geçen çalışmalarından Kuruma bildirilmeyen sürelerin tespitini istemiş, yapılan yargılama sonucunda mahkemece davacının 1.2.1988-30.12.1991 tarihleri arasında Bismil Belediyesinde işçi olarak çalıştığının tespitine ilişkin karar yüze gerekçeli tefhim edilmiş ve bu karar Dairemizin 2000/3926 Esas, 2000/4057 Karar sayılı 22.5.2000 günlü ilamı ile talebin kısmen kabul edildiği belirtilerek düzeltilerek onanmıştır. Dairemiz düzeltme kararında; davacının istenilen dönemde davalı işyerinde sürekli çalışmadığı ve birden fazla giriş ve çıkışları bulunduğundan mahkeme hükmünün birinci bendinde yer alan “1.2.1988-30.12.1991” tarihlerini silinerek yerine “1.2.1988-26.3.1989 ve 21.11.1990-30.12.1991” tarihlerinin yazılmasına karar vermek suretiyle düzeltilmiş ve bu şekilde verilen karar kesinleşmiştir.Bu durumda dava konusu edilen 1986 yılındaki ihtilaflı dönem açısından her iki davanın konusu, sebebi ve taraflarının aynı olması sebebiyle HUMK'nun 237. maddesi uyarınca kesin hüküm nedeniyle davanın reddi gerekirken kabulü usul ve yasaya aykırı olmuştur. O halde, davalı kurumun bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır…)gerekçesiyle oyçokluğu ile bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir. TEMYİZ EDEN : Davalı SGK vekili HUKUK GENEL KURULU KARARI Hukuk Genel Kurulu’nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:Dava, davacının hizmet akdine dayalı olarak, 1986 yılında davalı belediyede çalıştığının tespiti istemine ilişkindir.Davacı, 1986 yılında, davalı Bismil Belediye Başkanlığı’nda temizlik işçisi olarak işe başladığını, halen çalıştığını, sigorta primlerinin SSK.na eksik bildirildiğini belirterek, 1986 tarihinden 31.12.2007 tarihine kadar olan sürede eksik hizmetin tespitine, eksik tespit edilen hizmet nedeniyle bu günlere ait primlerin de davalı belediyece SSK.na faiziyle birlikte yatırılmasına karar verilmesini talep etmiş; yargılama sırasında 3.12.2008 tarihli dilekçe ile talebini 1986 yılına hasretmiştir.Davalı SGK vekili, davacının davalı işyerinde 01.02.1988 tarihinden itibaren çalışmaya başladığını, çalışılan sürelerin Kurum’a bildirildiğini, 506 sayılı Yasa’nın 108. maddesi uyarınca sigortalılık başlangıç tarihinin tespiti yönünde salt işe giriş bildirgesinin verilmiş olması yeterli olmayıp ayrıca hizmet akdine dayalı olarak eylemli veya gerçek biçimde çalışmanın da varlığının gerektiğini, davacının 01.02.1988 tarihinden önceki çalışmalara ilişkin iddiasının reddi gerektiğini savunmuştur.Davalı Bismil Belediye Başkanlığı vekili, davacının 1986 tarihinden beri kesintisiz olarak çalıştığını, kayıtlarında 01.01.1987 yılında işe başladığı ve çalıştığı sürelerin tümüne ilişkin SSK'ya bildirimlerin yapıldığının görüldüğünü belirtmiştir.Mahkemece, davacının, davalı Bismil Belediye Başkanlığı'nda iş sözleşmesine dayanarak 1986-2007 yılları arasında işçi sıfatıyla kesintisiz olarak çalıştığını ancak 180 günlük çalışmasına ilişkin belgelerin işveren tarafından Sosyal Güvenlik İl Müdürlüğü'ne verilmediğini, bu tarihler arasında davacının sigortasız çalıştırıldığını, davalıların kesin hüküm itirazında bulunduklarını, söz konusu dosyanın yargılaması sırasında, davalı Belediye Başkanlığı’nın tespiti istenilen 1986 yılına ilişkin belgeleri mahkemeye sunamadığını, bu yıla ilişkin tespitin yapılamadığı, mahkemece bu talebin reddedildiğine ilişkin kararda açık bir hüküm kurulmadığı gerekçesi ile kesin hüküm iddiasına itibar edilemeyeceğini, davanın KISMEN KABULÜ ile, davacı Latif 'İn davalı Bismil Belediye Bakanlığında çalışmış olduğu 1986 yılında 180 günlük çalışmasının kuruma bildirmediğinin TESPİTİNE, davacı tarafın fazlaya ilişkin talebinin REDDİNE dair verilen karar; davalı SGK vekilinin temyizi üzerine karar Özel Dairece, yukarıda açıklanan nedenlerle bozulmuştur.Mahkeme, önceki gerekçeleri genişletilmek suretiyle önceki kararında direnmiş; hükmü SGK vekili temyize getirmiştir.Yerel mahkeme ile Özel Daire arasındaki uyuşmazlık; Bismil İş Mahkemesi’nin 25.02.2000 gün ve 1998/298 E., 2000/50 K.sayılı kararının görülmekte olan dava yönünden kesin hüküm oluşturup oluşturmayacağı noktasında toplanmaktadır.Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle; yargılama hukuku açısından "dava şartı" ile "kesin hüküm" kurum ve kavramlarının temel hukuki esasları üzerinde durulmasında yarar vardır.Dava şartları, mahkemenin davanın esası hakkında yargılamada bulunabilmesi için gerekli olan şartlardır. Diğer bir anlatımla; Dava şartları, dava açılabilmesi için değil mahkemenin davanın esasına girebilmesi için aranan Kamu Düzeni ile ilgili zorunlu koşullardır.Mahkeme, hem davanın açıldığı günde, hem de yargılamanın her aşamasında dava şartlarının tamam olup olmadığını kendiliğinden araştırıp, inceler ve bu konuda tarafların istem ve beyanları ile bağlı değildir.Dava şartları dava açılmasından, hüküm verilmesine kadar var olmalıdır. Dava şartlarının davanın açıldığı günde bulunmaması, ya da bu şartlardan birinin yargılama aşamasında ortadan kalktığının öğrenilmesi durumunda mahkemenin davanın mesmu (dinlenebilir) olmadığından davayı reddetmesi gerekir.Dava şartlarından bazıları olumlu (davanın açılması sırasında var olması gerekli); bazıları ise olumsuz (davanın açılması sırasında bulunmaması gereken) şartlardır.Dava konusu uyuşmazlığın daha önce bir kesin hüküm ile [1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu (HUMK) madde 237; 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu (HMK) madde 114/1-i] çözümlenmiş olması da dava şartıdır. Bu şart, olumsuz dava şartı olarak adlandırılır.Kesin hüküm, hem bireyler için hem de devlet için hukuki durumda bir kararlılık ortaya koyar. Bununla, hukuki güvenlik ve yargı erkine güven sağlandığından kamu yararı ile doğrudan ilgilidir.Hemen belirtilmelidir ki, kesin hükmün amacı kişiler arasındaki uyuşmazlıkların kesin bir biçimde çözümlenmesidir. Bu amacın gerçekleşmesinde, hem kişilerin hem de Devletin yararı vardır. Çünkü kişiler, arasındaki uyuşmazlığın kesin bir biçimde sonuçlanması için dava sırasında bütün olanaklarını kullanırlar ve dava sonucunda verilecek kararla artık, bu uyuşmazlığın sona ermesini isterler. Bu açıdan, Devletin de menfaati söz konusudur. Çünkü Devlet, mahkemelerin sınırsız bir biçimde aynı uyuşmazlık (dava) ile sürekli ve yinelenerek meşgul edilmesini istemez.Dava konusu uyuşmazlık hakkında kesin hüküm bulunuyorsa, aynı konuda, aynı taraflar arasında ve aynı dava sebebine dayanılarak yeni bir dava açılamaz.Kesin hüküm itirazı, davanın her aşamasında ileri sürülebilir ve mahkemenin de; (Yargıtay’ın da) davanın her aşamasında kesin hükmün varlığını kendiliğinden gözetip, davayı kesin hükümden (dava şartı yokluğundan) reddetmesi gerekir. Yine kesin hüküm itirazı mahkemede ileri sürülmemiş olsa dahi, ilk defa Yargıtay'da (temyiz veya karar düzeltme aşamasında) ve dahası bozmadan sonra da ileri sürülebilir. Bu bakımdan usulü kazanılmış hakkın istisnasıdır ve tarafların iradesine de bağlı olmayan mutlak bir etkiye sahiptir. O nedenle kesin hükmün varlığının, yargılamanın bir kesiminde nazara alınmamış olması diğer bir kesiminde ele alınmasını engellemez (Hukuk Genel Kurulu’nun 05.06.1991 gün ve 1991/5-215-342 E., K. sayılı ilamı; Baki Kuru, Hukuk Muhakemeleri Usulü, 6. Baskı, yıl: 2001, C. V, s. 4980 vd.).Bu bağlamda kesin delil ise, yanları ve hakimi bağlayan, bu tip delillerle kanıtlanan olayın hukuksal doğru olarak kabul edilmesini gerektiren delillerdir. Hakimin kesin delilleri takdir yetkisi yoktur. Bu biçimde ispatlanan hususu doğru kabul etmek zorundadır.Hukukumuzda kesin deliller sınırlı olup bunlar, ikrar (HUMK. Madde 236; HMK. Madde 188), senet (HUMK. madde 287; HMK. madde 193), yemin (HUMK. madde 337; HMK. madde 228) ve kesin hükümdür (HUMK. madde 237; HMK. madde 303).Kesin hüküm de, aynı konuda daha sonra açılan davada kesin delil oluşturur (Baki Kuru, age., C. II, s. 2034 vd).Kesin hüküm, şekli anlamda kesin hüküm ve maddi anlamda kesin hüküm, olmak üzere ikiye ayrılır.Şekli anlamda kesin hüküm, sözü edilen karara karşı artık bütün olağan yasa yollarının kapandığı anlamına gelir. Bazı son kararlar verildikleri anda kesindirler (Örneğin HUMK. m. 427; HMK. m. 361).Yasa yolu açık olan bir karar, yasa yoluna başvurma süresi geçmekle de kesinleşir. Öte yandan, temyiz yolu açık olan bir karar temyiz edilip sonuçta onanmış ve karar düzeltme süresi geçirilmişse, ya da karar düzeltme yoluna gidilip de bu istem reddedilmişse veyahut yasa yoluna başvurmaktan feragat edilmişse verilen hüküm şekli anlamda kesinleşir.Bir hüküm bir kere şekli anlamda kesinleşirse, artık bu hükme karşı, olağan yasa yollarına başvurulamaz. Bir kararın maddi anlamda kesinleşmesi için öncelikle şekli anlamda kesinleşmesi gerekir.Maddi anlamda kesin hükmün koşulları 1086 sayılı HUMK’nun 237. maddesinde açıklanmıştır. Birinci dava ile ikinci davanın müddeabihlerinin (konusunun), dava sebeplerinin (vakıaların) ve taraflarının aynı olması maddi anlamda kesin hüküm oluşturur.6100 sayılı HMK’nun 303/1. maddesi de “Bir davaya ait şeklî anlamda kesinleşmiş olan hükmün, diğer bir davada maddi anlamda kesin hüküm oluşturabilmesi için, her iki davanın taraflarının, dava sebeplerinin ve ilk davanın hüküm fıkrası ile ikinci davaya ait talep sonucunun aynı olması gerekir.” şeklinde benzer bir tanımı içermektedir.Kesin hükmün ilk koşulu, her iki davanın taraflarının aynı kişiler olması; ikinci koşulu, müddeabihin aynılığı; üçüncü koşulu ise, dava sebebinin aynı olmasıdır.Kesin hükmün ikinci koşulu olan müddeabih, dava konusu yapılmış olan hak, yani dava ile elde edilmek istenilen sonuçtur. Önceki dava ile yeni davanın müddeabihlerinin (konularının) aynı olup olmadığını anlamak için hakimin, eski davada verilen kararın hüküm fıkrası ile yeni davada ileri sürülen talep sonucunu karşılaştırması gerekir. Eski ve yeni davanın konusu olan maddi şeyler fiziki bakımdan aynı olsa bile, bu şeyler üzerinde talep olunan haklar değişikse, müddeabihler aynı değil demektir.Kesin hükmün üçüncü koşulu ise dava sebebinin aynı olmasıdır. Dava sebebi, hukuki sebep olmayıp, davacının davasını dayandırdığı vakıalardır. Öyle ise; her iki davanın da dayandığı maddi vakıalar (olaylar) aynı ise, diğer iki koşulun da bulunması halinde kesin hükmün bulunduğundan söz edilebilir.Nitekim aynı ilkeler Hukuk Genel Kurulu’nun 05.02.2003 gün ve 2003/21-30 E. 2003/57 K.; 23.02.2005 gün ve 2005/21-66 E. 2005/93 K.; 03.03.2010 gün ve 2010/11-75 E. 2010/121 K.; 08.12.2010 gün ve 2010/1-602 E. 2010/643 K. sayılı ilamlarında da vurgulanmıştır.Kesin hüküm, ilk önce (hükmü veren mahkeme de dahil diğer bütün) mahkemeleri bağlar. Yani mahkemeler, aynı konuda, aynı dava sebebine dayanarak, aynı taraflar hakkında verilmiş olan bir kesin hüküm ile bağlıdırlar; aynı davayı bir daha (yeniden) inceleyemezler (kesin hüküm itirazı) ve aynı konuya ilişkin yeni bir davada, önceki davada verilmiş olan kesin hüküm ile bağlıdırlar (Baki Kuru, a.ge., C. V, s. 5051- 5053).Diğer taraftan hüküm fıkrasına sıkı sıkıya bağlı olan gerekçe kesin hüküm teşkil eder. Hangi gerekçenin hüküm fıkrasına sıkı sıkıya bağlı olduğu, her olayın özelliğine göre belirlenir. Kesin hüküm kural olarak hüküm fıkrasına münhasırdır ve gerekçeye sirayet etmez. Ancak gerekçe, hükme ulaşmak için mahkemece yapılan hukuki ve mantıki tahlil ve istidlallerden (deliller) ibaret kalmayıp, hüküm fıkrası ile ayrılması imkansız bir bağlılık içinde bulunuyor ise, istisnaen bu kısmın da kesin hükme dahil olduğunu kabul etmek gerekir.Somut olayın açıklanan ilkeler çerçevesinde değerlendirilmesine gelince: davacı 1986-1991 tarihleri arasında davalı Belediyeye ait işyerinde sigortalı olarak çalıştığının tespiti istemi ile açtığı Bismil İş Mahkemesi’nin 1998/298 Esas nolu dosyasında görülen davada mahkemece 25.2.2000 tarihli karar ile, “davacının 1.2.1988-30.12.1991 tarihleri arasında davalıya ait işyerinde çalıştığının tespitine, davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin tamamının ve davacı yararına hükmedilen avukatlık ücretinin davalı Belediyeden alınmasına" karar verilmiş, verilen bu karar davacı tarafından temyiz edilmemiş, davalı Kurum tarafından temyiz edilmiş, Yargıtay 21.Hukuk Dairesince, davacının 26.3.1989-20.11.1990 tarihleri arasında işyerinde çalışmadığı gerekçesiyle mahkeme kararının hüküm fıkrasındaki “1.2.1988-30.12.1991” tarihleri “1.2.1988-26.3.1989 ve 21.11.1990-30.12.1991” şeklinde düzeltilmek suretiyle mahkeme kararı onanmak suretiyle 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu uyarınca kesinleşmiştir.Davacı açtığı eldeki dava ile önceki davada hakkında olumlu veya olumsuz bir karar verilmeyen 1986 yılındaki çalışmasının tespitini talep etmiş, mahkemece ilk davada talep edilen 1986 yılındaki çalışmanın tespiti ile ilgili, o davada, olumlu veya olumsuz bir karar verilmediğinden, o davada verilen kararın kesin hüküm oluşturmayacağı gerekçesiyle, davacının 1986 yılındaki 180 günlük çalışmasının tespitine karar verilmiştir.Kesin hüküm ancak konusunu teşkil eden iddia hakkında geçerli olabilir; bu nitelikteki bir hüküm nedeniyle yeniden söz konusu edilemeyecek olan, hüküm fıkrasında karara bağlanan husustur. Zira hüküm olmayan yerde kesinlikde olamaz. Bu nedenle olumu veya olumsuz olarak karara bağlanmamış olan bir iddia her zaman yeni bir davaya konu yapılabilir.Nitekim Hukuk Genel Kurulu’nun 17.11.1973 gün ve 1971/9-762-901; 16.05.1993 gün ve 1993/2-107-205 sayılı kararlarında da aynı ilkeler benimsenmiştir.Görülmekte olan dava ile daha önce kesinleşen Bismil İş Mahkemesi’nin 25.02.2000 gün ve 1998/298 E., 2000/50 K. sayılı kararında, taraflar ve dava sebebinin aynı olduğu tartışmasızdır. Ancak kesin hükmün üçüncü şartı olan müddeabihlerinin (konularının) aynı olup olmadığını anlamak için önceki-kesinleşen davada verilen kararın hüküm fıkrası ile yeni davada ileri sürülen talep sonucunun karşılaştırılması gerekir. Önceki davada davacı hakkında 1986 yılındaki çalışmalarına ilişkin herhangi bir tespit bulunmadığı gibi bu konudaki talebin de reddedildiğine dair ne hüküm fıkrasında ne de kararın gerekçesinde herhangi bir ifade bulunmamaktadır.Bu durumda, her iki davanın konusunun aynı olduğundan söz edilemeyeceğinden, görülmekte olan dava yönünden önceki karar kesin hüküm oluşturmamaktadır.Hal böyle olunca, davacının yeni bir dava ile 1986 yılına ait çalışmalarının tespitini istemesinde herhangi bir usulsüzlük bulunmamaktadır.Yukarıda açıklanan gerekçelerle, usul ve yasaya uygun bulunan direnme kararının onanması gerekir.Ne var ki, Özel Dairece, davanın esasına yönelik temyiz itirazları incelenmediğinden, işin esasının incelenmek üzere dosyanın Özel Daireye gönderilmesi gerekmektedir.S O N U Ç: Yukarıda açıklanan nedenlerle, direnme uygun olup; davalı vekilinin işin esasına yönelik temyiz itirazlarının incelenmek üzere dosyanın Yargıtay 21. Hukuk Dairesi’ne gönderilmesine, 5521 sayılı İş mahkemeleri Kanunun 8/3. fıkrası uyarınca karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 13.06.2012 gününde oyçokluğu ile kesin olarak karar verildi. Bilmeniz halinde fark yaratacak kararlar DAVANIN İHBARI • İHBAR OLUNANIN HAK VE YETKİLERİ • DAVADA TARAF SIFATI Taraflar arasındaki tazminat davasının yapıları yargılaması sonunda; kararda yazılı nedenlerden dolayı davanın kabulüne dair verilen", hükmün süresi içinde davalı vekili ve ihbar olunan A. İnş. Taah. San. Tic. Ltd.Şti vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği düşünüldü:-KARAR Davalının adresi bilinmiyorsa ne yapmak lazım ? Uydurma bir adres mi yazlı ya da boş mu bırakılmalı? Taraflar arasındaki sıra cetveline itiraz davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın açılmamış sayılmasına yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davacı vekilince temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.- K A R A R -Davacı ve CEZA DAVALARINDA TEMYİZ HARCININ ÖDENMEMESİ CEZA DAVALARINDA HARCI ÖDENMEYEN TEMYİZ TALEBİNİN REDDİ HARÇLAR KANUNU Özel belgede sahtecilik suçundan sanık M.. Ş..’in 5237 sayılı TCK’nun 207/1, 62 ve 58. maddeleri uyarınca 10 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, cezasının mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine ilişkin, Denizli 4. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 24.11.2011 gün ve 206-572 sayılı hü Yargıtay Yargıtay Karar Arama Yargıtay Hukuk Dairesi Kararları Arama Yargıtay Ceza Dairesi Kararları Arama Yargıtay Karar Arama Nasıl Yapılır ? Yargıtay Daire Bilgileri İle Dosya Sorgulama Yargıtay Yerel Mahkeme Bilgileri İle Dosya Sorgulama Yargıtay Kanunu Yargıtay İş Bölümü Yargıtay Haberleri Karar Arama Yargıtay Kararları Yargıtay Hukuk Dairesi Kararları Yargıtay Ceza Dairesi Kararları BAM Kararları Danıştay Kararları Anayasa Mahkemesi Kararları Uyuşmazlık MAhkemesi Kararları Karar Arama Nasıl Yapılır? Emsal Karar ve Emsal Karar Arama Nedir? Yargıtay Karar Arama Nasıl Yapılır? BAM Karar Arama Nasıl Yapılır? Danıştay Karar Arama Nasıl Yapılır? Anayasa Mahkemesi Karar Arama Nasıl Yapılır?