9. Hukuk Dairesi 2013/4495 E. , 2014/37944 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ : KAYSERİ 3. İŞ MAHKEMESİTARİHİ : 25/12/2012NUMARASI : 2012/29-2012/747DAVA
:Davacı, fark kıdem tazminatı, fark ihbar tazminatı, fazla mesai
ücreti, hafta tatil ücreti, genel tatil ücreti alacaklarının
ödetilmesine karar verilmesini istemiştir. Yerel mahkeme, isteği hüküm altına almıştır.
Hüküm süresi içinde davalı avukatı tarafından temyiz edilmiş olmakla,
dava dosyası için Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten
sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü: Y A R G I T A Y K A R A R I A) Davacı İsteminin Özeti:
Davacı, iş akdinin haksız ve ihbarsız olarak feshedildiği iddiasıyla
kıdem ve ihbar tazminatları fark alacağı, fazla çalışma, hafta tatili
ile genel tatil ücreti alacaklarının ödetilmesine karar verilmesini
istemiştir.B) Davalı Cevabının Özeti:Davalı, işlerin bitmesi
nedeniyle kadro azaltılması sonucu davacının iş akdini feshettiklerini
savunarak davanın reddine karar verilmesini istemiştir. C) Yerel Mahkeme Kararının Özeti:Mahkemece, toplanan kanıtlara ve bilirkişi raporuna dayanılarak isteğin kabulüne karar verilmiştir. D) Temyiz:Kararı davalı avukatı temyiz etmiştir. E) Gerekçe:1-
Dosyadaki yazılara toplanan delillerle kararın dayandığı kanuni
gerektirici sebeplere göre davalının aşağıdaki bentlerin kapsamı dışında
kalan sair temyiz itirazları yerinde değildir. 2-Davacı işçinin
fazla çalışma, hafta tatili ve ulusal bayram genel tatil ücretine hak
kazanıp kazanmadığı hususu uyuşmazlık konusudur. Fazla çalışma
yaptığını, hafta tatili ve ulusal bayram genel tatil günlerinde
çalıştığını iddia eden işçi bu iddiasını ispatlamalıdır. İşçinin
imzasını taşıyan bordroların sahteliği ortaya konmadıkça bu
bordrolardaki fazla çalışma, hafta tatili ve genel tatil ücretlerinin
ödendiği kabul edilir. İşyerine giriş çıkış kayıtları vb. belgeler fazla
çalışmayı, hafta tatili ve ulusal bayram genel tatil çalışmasını ispat
vasıtasıdır. Yazılı belge bulunmaması halinde ise tanık anlatımlarına
göre değerlendirme yapılması gerekir. Bordrolardaki imzanın
davacıya ait olduğunun anlaşılması halinde ilgili bordronun kapsadığı ay
ile ilgili davacının fazla çalışma, hafta tatili, ulusal bayram ve
genel tatil ücretini aldığı kabul edilmelidir. Eğer bordrolar ihtirazi
kayıt konulmak suretiyle imzalanmışsa bordroda belirtilenden daha fazla
süre ile çalıştığını davacı taraf her türlü delil ile ispatlayabilir.
Davalı işverence dosyaya davacının imzasını içeren bordrolar
sunulduğu ve bordroların bir kısmında fazla çalışma, hafta tatili ve
ulusal bayram genel tatil ödemeleri yer aldığı anlaşılmaktadır.
Mahkemece öncelikle davacıdan anılan belgelerdeki imzaların kendisine
ait olup olmadığı sorulmalı, imzanın inkar edilmesi halinde imza
incelemesi yapılmalı, imzanın davacıya ait olup olmadığı şüpheye yer
vermeyecek şekilde tespit edilmelidir. İmzaların davacıya ait olduğunun
anlaşılması halinde dosyaya takograf kayıtları sunulmakla bu kayıtların
çözümlemesi yaptırılmalı ve bordroda ödemesi yapılan tutarları aşan bir
çalışmanın söz konusu olup olmadığı belirlenmelidir. Bu kayıtlarda
bordroda ödemesi yapılan tutarları aşan bir çalışma tespit edilemez ise
yukarıda belirtilen şekilde fazla çalışma, hafta tatili ve ulusal bayram
genel tatil ödemesi bulunan aylar bakımından gerekli ödemelerin
yapıldığı kabul edilerek hesaplamada bu ayların dışlanması suretiyle
alacak miktarları belirlenmelidir. İşçiye ödenecek aylık işçilik ücreti
30 günlük tutar üzerinden hesaplanmakta olup hafta tatili hesabında
bordrolar incelenirken bu hususa ayrıca dikkat edilmesi gerekmektedir.
Mahkemece sadece tanık ifadelerine itibar edilerek yukarıda belirtilen
alacak kalemlerine dair bordrolarda gösterilen tutarların saat 18.00'den
sonraki çalışmalara ilişkin olduğunun kabulü ile bordro kayıtlarının
dikkate alınmaması isabetsizdir.Ayrıca kabule göre de fazla çalışma,
hafta tatili ve ulusal bayram genel tatili ücretlerinin uzun bir süre
için hesaplanması ve miktarın yüksek çıkması halinde Yargıtay’ca son
yıllarda hakkaniyet indirimi yapılması gerektiği istikrarlı uygulama
halini aldığı halde ve mahkemece tanık ifadelerine göre mesai
saatlerinin belirlenmesine karşın taktiri indirime gidilmemesi de
hatalıdır.3-Taraflar arasında, işçilik alacaklarının zamanaşımına uğrayıp uğramadığı konusunda uyuşmazlık bulunmaktadır. Zamanaşımı,
alacak hakkının belli bir süre kullanılmaması yüzünden dava edilebilme
niteliğinden yoksun kalmasını ifade eder. Bu tanımdan da anlaşılacağı
üzere zamanaşımı, alacak hakkını sona erdirmeyip sadece onu "eksik bir
borç" haline dönüştürür ve "alacağın dava edilebilme özelliği"ni ortadan
kaldırır.Bu itibarla zamanaşımı savunması ileri sürüldüğünde, eğer
savunma gerçekleşirse hakkın dava edilebilme niteliği ortadan
kalkacağından, artık mahkemenin işin esasına girip onu incelemesi mümkün
değildir.Zamanaşımı, bir maddi hukuk kurumu değildir. Diğer bir
anlatımla zamanaşımı, bir borcu doğuran, değiştiren ortadan kaldıran bir
olgu olmayıp, salt doğmuş ve var olan bir hakkın istenmesini ortadan
kaldıran bir savunma aracıdır. Bu bakımdan zamanaşımı alacağın varlığını
değil, istenebilirliğini ortadan kaldırır. Bunun sonucu olarak da,
yargılamayı yapan yargıç tarafından yürüttüğü görevinin bir gereği
olarak kendiliğinden göz önünde tutulamaz. Borçlunun böyle bir olgunun
var olduğunu, yasada öngörülen süre ve usul içinde ileri sürmesi
zorunludur. Demek oluyor ki zamanaşımı, borcun doğumu ile ilgili
olmayıp, istenmesini önleyen bir savunma olgusudur. Şu durumda
zamanaşımı, savunması ileri sürülmedikçe, istemin konusu olan hakkın var
olduğu ve kabulüne karar verilmesinde hukuksal ve yasal bir engel
bulunmamaktadır.Hemen belirtmelidir ki, gerek İş Kanununda, gerekse
Borçlar Kanununda, kıdem ve ihbar tazminatı alacakları için özel bir
zamanaşımı süresi öngörülmemiştir.Uygulama ve öğretide kıdem
tazminatı ve ihbar tazminatına ilişkin davalar, hakkın doğumundan
itibaren, Borçlar Kanununun 125inci maddesi uyarınca on yıllık
zamanaşımına tabi tutulmuştur. 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren Türk
Borçlar Kanunu’nun 146 ıncı maddesinde de genel zamanaşımı 10 yıl
olarak belirlenmiştir. Tazminat niteliğinde olmaları nedeni ile
sendikal tazminat, kötüniyet tazminatı, işe başlatmama tazminatı, 4857
sayılı İş Kanununun; 5inci maddesindeki eşit işlem borcuna aykırılık
nedeni ile tazminat, 26/2 maddesindeki maddi ve manevi tazminat, 28inci
maddedeki belgenin zamanında verilmemesinden kaynaklanan tazminat,
31/son maddesi uyarınca askerlik sonrası işe almama nedeni ile öngörülen
tazminat istekleri on yıllık zamanaşımına tabidir. Bu noktada,
zamanaşımı başlangıcına esas alınan kıdem tazminatı ve ihbar tazminatı
hakkının doğumu ise, işçi açısından hizmet aktinin feshedildiği
tarihtir.Zamanaşımı, harekete geçememek, istemde bulunamamak
durumunda bulunan kimsenin aleyhine işlemez. Bir hakkın, bu bağlamda
ödence isteminin doğmadığı bir tarihte, zamanaşımının başlatılması
hakkın istenmesini ve elde edilmesini güçleştirir, hatta olanaksız
kılar.İşveren ve işçi arasındaki hukuki ilişki iş sözleşmesine
dayanmaktadır. İşçinin sözleşmeye aykırı şekilde işverene zarar vermesi
halinde, işverenin zararının tazmini amacı ile açacağı dava Borçlar
Kanununun 125inci maddesi (6098 Sayılı TBK 146) uyarınca on yıllık
zaman aşımına tabidir.4857 sayılı Kanundan daha önce yürürlükte
bulunan 1475 sayılı Yasada ücret alacaklarıyla ilgili olarak özel bir
zamanaşımı süresi öngörülmediği halde, 4857 sayılı İş Kanunun 32/8
maddesinde, işçi ücretinin beş yıllık özel bir zamanaşımı süresine tabi
olduğu açıkça belirtilmiştir. Ancak bu Kanundan önce tazminat
niteliğinde olmayan, ücret niteliği ağır basan işçilik alacaklar,
Borçlar Kanununun 126/1 maddesi (6098 Sayılı TBK 147) uyarınca beş
yıllık zamanaşımına tabidir. Yıllık izin ücreti iş sözleşmesinin
feshi ile muaccel olup dönemsel bir nitelik taşımadığından, 6098 sayılı
Türk Borçlar Kanunu uygulaması yönünden 10 yıllık genel zamanaşımına
tabidir. İşverence işçiye fazladan ödenen ücret ve ücret eklerinin
geri alınmasında da uyuşmazlığın temelinde sözleşme ilişkisi olmakla
zamanaşımı süresi beş yıl olarak uygulanmalıdır. Dairemizin kararları da
bu yöndedir (Yargıtay 9.HD. 27.02.2012 gün 2009/43216 E, 2012/6010 K.
). Kanundaki zamanaşımı süreleri, Borçlar Kanununun 127nci maddesi
(6098 Sayılı TBK 148) gereğince tarafların iradeleri ile değiştirilemez.İş
sözleşmesi devam ederken kullanılması gereken ve iş sözleşmesinin feshi
ile alacak niteliği doğan yıllık izin ücreti alacağının zamanaşımı
süresinin fesih tarihinden başlatılması gerekir (HGK. 05.07.2000 gün ve
2000/9-1079 E, 2000/1103 K).Sözleşmeden doğan alacaklarda,
zamanaşımı alacağın muaccel olduğu tarihten başlar. (BK. m. 128).
Borçlar Kanununun 101inci maddesi uyarınca, borcun muaccel olması, ifa
zamanının gelmiş olmasını ifade eder. Borcun ifası henüz istenemiyorsa
muaccel bir borçtan da söz edilemez.818 Sayılı Borçlar Kanununun
128inci maddesinde zamanaşımının nasıl hesaplanacağı belirtilmiştir. Bu
maddenin birinci fıkrası, zamanaşımının alacağın muaccel olduğu anda
başlayacağı kuralını getirmiştir. Aynı yönde düzenleme 01.07.2012
tarihinde yürürlüğe giren 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 151 inci
maddesinde yer almaktadır. Borçlar Kanunun 131inci maddesi
gereğince, asıl alacak zaman aşımına uğradığında faiz ve diğer ek haklar
da zamanaşımına, uğrar. Diğer bir deyişle faiz alacağı asıl alacağın
tabi olduğu zamanaşımına tabi olur. Türk Borçlar Kanunu’nun 152 inci
maddesi de aynı doğrultudadır. Borçlar Kanununun 133/2 maddesi
(6098 Sayılı TBK 154) uyarınca, alacaklının dava açmasıyla zamanaşımı
kesilir. Ancak zaman aşımının kesilmesi sadece dava konusu alacak için
söz konusudur.Borçlar Kanununun 132/4 maddesinde “Hizmet
mukavelesinin devam ettiği müddetçe hizmetçilerin, istihdam edenlere
karşı olan alacakları hakkında" zamanaşımının işlemeyeceği ve duracağı
belirtilmiştir. Bu maddenin iş sözleşmesiyle bağlı her kişiye
uygulanması olanağı bulunmamaktadır. Hizmetçiden kastedilen, kendisine
ev işleri için ücret ödenen, iş sahibiyle aynı evde yatıp kalkan,
aileden biriymiş gibi ev halkı ile sıkı ilişkileri olan kimsedir.
01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun
153/ 4 üncü maddesinde daha açık bir düzenlemeye yer verilerek,
zamanaşımının, ev hizmetlileri yönünden hizmet ilişkisi süresince
işlemeyeceği öngörülmüştür. Borçlar Kanununun 133üncü maddesinde
(6098 Sayılı TBK 154) zamanaşımını kesen nedenler gösterilmiştir.
Bunlardan borçlunun borcunu ikrar etmesi (alacağı tanıması),
zamanaşımını kesen nedenlerden biridir. Borcun tanınması, tek yanlı bir
irade bildirimi olup; borçlunun, kendi borcunun devam etmekte olduğunu
kabul anlamındadır. Borç ikrarının sonuç doğurabilmesi için, eylem
yeteneğine ve malları üzerinde tasarruf yetkisine sahip olan borçlunun
veya yetkili kıldığı vekilinin, bu iradeyi alacaklıya yöneltmiş
bulunması ve ayrıca zamanaşımı süresinin dolmamış olması gerekir.
Gerçekte de borç ikrarı, ancak, işlemekte olan zamanaşımını keser;
farklı anlatımla zamanaşımı süresinin tamamlanmasından sonraki borç
ikrarının kesme yönünden bir sonuç doğurmayacağından kuşku ve
duraksamaya yer olmamalıdır. Borçlar Kanununun 133/2 maddesi (6098
Sayılı TBK 154/2) hükmü uyarınca, dava açılması veya icra takibi
yapılması zamanaşımını kesen nedenlerdendir. Yasanın 135inci maddesi
ise, zamanaşımının kesilmesi halinde yeni bir sürenin işlemesi
gerektiğini açıkça belirtmiştir. Madde açıkça düzenlemediğinden ihtiyati
tedbir istemi ile mahkemeye başvurma veya işçilik alacaklarının tespiti
ve ödenmesi için Bölge Çalışma İş Müfettişliğine şikâyette bulunma
zamanaşımını kesen nedenler olarak kabul edilemez. Ancak işverenin,
şikâyet üzerine Bölge Çalışma Müdürlüğünde alacağı ikrar etmesi,
zamanaşımını keser. Uygulamada, fazlaya ilişkin hakların saklı
tutulması, dava açma tekniği bakımından, tümü ihlal ya da inkâr olunan
hakkın ancak bir bölümünün dava edilmesi, diğer bölümüne ait dava ve
talep hakkının bazı nedenlerle geleceğe bırakılması anlamına gelir.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulunca benimsenmiş ilkeye göre, kısmi davada
fazlaya ilişkin hakların saklı tutulmuş olması, saklı tutulan kesim için
zamanaşımını kesmez, zamanaşımı, alacağın yalnız kısmi dava konusu
yapılan miktar için kesilir. Zamanaşımı, dava devam ederken iki
tarafın yargılamaya ilişkin her işleminden ve hâkimin her emir ve
hükmünden itibaren yeniden işlemeye başlar ve kesilmeden itibaren yeni
bir süre işler. Borçlar Kanunun 134üncü maddesi hükmü, "Müruruzaman
müteselsilen borçlu olanlardan veya taksimi kabil olmayan bir borcun
müşterek borçlularından birine karşı katedilmiş olunca diğerlerine karşı
da katedilmiş olur" kuralını içermektedir. Bu maddeye göre, müteselsil
borçlulardan birine karşı zamanaşımının kesilmesi diğer müteselsil
borçlulara karşı da zamanaşımını keser. Benzer bir düzenleme 01.07.2012
tarihinde yürürlüğe giren Türk Borçlar Kanunu’nun 155 inci maddesinde
yer almaktadır. Borçlar Kanununun 139uncu maddesinde (6098Saylı TBK
160), zamanaşımından feragat düzenlenmiştir. Anılan maddeye göre,
borçlunun zamanaşımı defini ileri sürme hakkından önceden feragati
geçersizdir. Önceden feragatten amaç, sözleşme yapılmadan önce veya
yapılırken vaki feragattir. Oysa daha sonra vazgeçmenin geçersiz
sayılacağına ilişkin yasada herhangi bir hüküm bulunmamaktadır. O
nedenle borç zamanaşımına uğradıktan sonra borçlu zamanaşımı defini
ileri sürmekten feragat edebilir. Zira, burada doğmuş bir defi hakkından
feragat söz konusudur ve hukuken geçerlidir. Bu feragat; borçlunun,
ileride dava açılması halinde zamanaşımı definde bulunmayacağını
karşılıklı olarak yapılan feragat anlaşmasıyla veya tek yanlı iradesini
açıkça bildirmesiyle veyahut bu anlama gelecek iradeye delalet edecek
bir işlem yapmasıyla mümkün olabileceği gibi, açılmış bir davada
zamanaşımı definde bulunmamasıyla veya defi geri almasıyla da mümkündür.Zamanaşımı
süresinin dolmasından sonra alacaklıya yöneltilen borç ikrarının,
zamanaşımı definden zımni (örtülü) feragat anlamına geldiği, öğretideki
baskın görüşlerle ve yargı inançlarıyla da doğrulanmaktadır (Yargıtay
Hukuk Genel Kurulu'nun 19/11/1963 T. 5924-6419 sayılı kararı). Dahası,
zamanaşımı süresinin dolmasından sonra alacaklıya karşı bir borç
ikrarında bulunan borçlunun, bu borç ikrarına dayanılarak açılan davada
zamanaşımı defini ileri sürmesi, çelişkili davranış yasağını oluşturur.
Bu durum Medeni Kanunun 2nci maddesine aykırı olup, hukuken korunamaz (
HGK. 23.02.2000 gün ve 2000/15-71 E, 2000/116 K). 5521 sayılı İş
Mahkemeleri Kanununun 7nci maddesinde, iş mahkemelerinde sözlü
yargılama usulü uygulanır. Ancak 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 447 inci maddesi ile sözlü
yargılama usulü kaldırılmış, aynı yasanın 316 ve devamı maddeleri
gereğince iş davaları için basit yargılama usulü benimsenmiştir. Sözlü
yargılama usulünün uygulandığı dönemde zamanaşımı def'i ilk oturuma
kadar ve en geç ilk oturumda yapılabilir. Ancak 6100 sayılı Hukuk
Muhakemeleri Kanunu’nun yürürlükte olduğu dönemde 319 uncu madde hükmü
uyarınca savunmanın değiştirilmesi yasağı cevap dilekçesinin
verilmesiyle başlayacağından, zamanaşımı defi cevap dilekçesi ile ileri
sürülmelidir. 01.10.2011 tarihinden sonraki dönemde ilk oturuma kadar
zamanaşımı definin iler sürülmesi ve hatta ilk oturumda sözlü olarak
bildirilmesi mümkün değildir. Dava konusunun ıslah yoluyla
arttırılması durumunda, 1086 sayılı HUMK hükümlerinin uygulandığı
dönemde, ıslah dilekçesinin tebliğini izleyen ilk oturuma kadar ya da
ilk oturumda yapılan zamanaşımı defi de ıslaha konu alacaklar yönünden
hüküm ifade eder. Ancak Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun yürürlüğe girdiği
01.10.2011 tarihinden sonraki uygulamada, 317/2 ve 319. maddeler
uyarınca ıslah dilekçesinin davalı tarafa tebliği üzerine iki haftalık
süre içinde ıslaha konu kısımlar için zamanaşımı definde
bulunulabileceği kabul edilmelidir. Cevap dilekçesinde zamanaşımı
defi ileri sürülmemiş ya da süresi içince cevap dilekçesi verilmemişse
ilerleyen aşamalarda 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 141/2
maddesi uyarınca zamanaşımı defi davacının açık muvafakati ile
yapılabilir.1086 sayılı HUMK yürürlükte iken süre geçtikten sonra
yapılan zamanaşımı define davacı taraf süre yönünden hemen ve açıkça
karşı çıkmamışsa (suskun kalınmışsa) zamanaşımı defi geçerli sayılmakta
iken, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun uygulandığı dönemde süre
geçtikten sonra yapılan zamanaşımı definin geçerli sayılabilmesi için
davacının açıkça muvafakat etmesi gerekir. Başka bir anlatımla
01.10.2011 tarihinden sonraki uygulamalar bakımından süre geçtikten
sonra ileri sürülen zamanaşımı define davacı taraf muvafakat etmez ise
zamanaşımı defi dikkate alınmaz. Zamanaşımı definin cevap
dilekçesinin ıslahı yoluyla ileri sürülmesi de mümkündür (Yargıtay HGK.
04.06.2011 gün 2010/ 9-629 E. 2011/ 70. K.).Somut olayda; davalı
vekili 06.12.2012 tarihli ıslah dilekçesine karşı süresinde zamanaşımı
definde bulunmuştur. Mahkemece ıslaha karşı zamanaşımı definin
değerlendirilmemesi hatalıdır. 4-İbranamede miktarı belirtilen fazla çalışma ücretinin mahsubu hususunun değerlendirilmemesi isabetsizdir.5-
Hüküm altına alınan alacakların net mi yoksa brüt mü olduğunun
belirtilmemesinin infazda tereddüde yol açacağının düşünülmemesi de
hatalı olup bozmayı gerektirmiştir.SONUÇ: Temyiz olunan kararın
yukarıda yazılı sebeplerden BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının
istek halinde ilgiliye iadesine, 10.12.2014 gününde oybirliğiyle karar
verildi.
Bilmeniz halinde fark yaratacak kararlar
Malların teslimi usulen kanıtlanmadan faturaların davacının kendi defterlerinde kayıtlı olması tek başına malın teslim edildiğinin kanıtı olarak kabul edilemez.
Taraflar arasındaki itirazın iptali davasının bozma kararına uyularak yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kabulüne yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davalı vekilince temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.- K A R A R -Davacı vek
İşçi alacağı ilamda brüt olarak belirtilmiş ise, alacaklı vergi ve sigorta primlerini indirdikten sonra net miktar üzerinden takip yapabilir
Borçlu itirazında; alacaklı vekili tarafından Karacabey Asliye Hukuk Mahkemesi'nin 2009/896 Esas, 2011/607 Karar sayılı ilamının dayanağının işçi alacağı olup hükmedilen kıdem tazminatı ve ihbar tazminatının net ya da brut olduğunun belirtilmediği, takibe konu ilama esas teşkil eden bilirkişi raporu
HMK - BASİT YARGILAMA USULÜNDE BAKILAN İŞLERDE ADLİ TATİL İÇİNDE TEBLİGAT - TEMYİZ SÜRESİ
Dava, hayali reçete nedeniyle tazminat istemine ilişkindir. Mahkemece, ilamında belirtilen gerekçelerle, davanın reddine karar verilmiş, davacı avukatının yokluğunda verilen karar, davacının avukatına 05.08.2014 tarihinde usulünce tebliğ edildikten sonra 18.08.2014 tarihinde davacı avukatınca verile
Yargıtay
Yargıtay Karar Arama
Yargıtay Hukuk Dairesi Kararları Arama
Yargıtay Ceza Dairesi Kararları Arama
Yargıtay Karar Arama Nasıl Yapılır ?
Yargıtay Daire Bilgileri İle Dosya Sorgulama
Yargıtay Yerel Mahkeme Bilgileri İle Dosya Sorgulama
Yargıtay Kanunu
Yargıtay İş Bölümü
Yargıtay Haberleri
Karar Arama
Yargıtay Kararları
Yargıtay Hukuk Dairesi Kararları
Yargıtay Ceza Dairesi Kararları
BAM Kararları
Danıştay Kararları
Anayasa Mahkemesi Kararları
Uyuşmazlık MAhkemesi Kararları
Karar Arama Nasıl Yapılır?
Emsal Karar ve Emsal Karar Arama Nedir?
Yargıtay Karar Arama Nasıl Yapılır?
BAM Karar Arama Nasıl Yapılır?
Danıştay Karar Arama Nasıl Yapılır?
Anayasa Mahkemesi Karar Arama Nasıl Yapılır?