Yanlar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın kısmen kabulüne, ilişkin olarak verilen karar davacı, davalı ve dahili davalı tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 19.3.2013 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden M..G..vekili Avukat A.. D.., davalı davalı D..T.. vekili Avukat D.. Ç.. geldi, davetiye tebliğine rağmen diğer temyiz eden davacı M..A.. vekili Avukat gelmedi yokluğunda duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekillerin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:Dava, vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil, olmadığı taktirde tazminat isteğine ilişkin olup, mahkemece, davanın tazminat isteği bakımından kısmen kabulüne karar verilmiştir.Dosya içeriğinden, toplanan delillerden; davacının 06.11.2001 tarihinde çekişme konusu 2 ada 11 parsel sayılı taşınmazın satış yetkisini içeren vekaletnameyi dava dışı H.. T..’e verdiği, anılan vekaletname ile vekil H..’nün dava konusu 2 ada 11 parsel sayılı taşınmazı 07.11.2001 tarihli akitle davalı M..’ya 20.000,00 TL ye satış suretiyle temlik ettiği, daha sonra, yargılama sırasında anılan taşınmazın 10.01.2011 tarihli akitle “ihtilaflıdır” şerhi ile yükümlü olarak D.. T..’a devredildiği, son kayıt maliki D.. T..’ın Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 186. (6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 125.) maddesi hükmü uyarınca davada yer aldığı anlaşılmaktadır.Öte yandan; davacının, dava konusu taşınmazın 07.11.2001 tarihli akitle davalı M..’ya satışı nedeniyle resmi akitte gösterilen satış bedelinin tahsili bakımından vekil H.. T..aleyhine Ulukışla Asliye Hukuk Mahkemesine 05.03.2003 tarihinde dava açtığı, vekil H..’nün, taşınmazı gerçek değerinin çok altında bir bedelle sattığı, satış bedelini de kendisine ödemediğini ileri sürdüğü ve fazlaya ilişkin haklarını ise saklı tuttuğu, anılan davanın, 26.06.2003 tarihli, 2003/61 esas, 2003/228 karar ile kabulüne karar verilerek, 20.000,00 TL bedelin vekilden tahsiline hükmedildiği görülmektedir.Eldeki davayı ise, davacı, maliki olduğu 2 ada 11 parsel sayılı taşınmazı gerçek değerinde satması için Av. H..T..’e vekalet verdiğini, vekilin hemşerisi olan davalı M..G..’e düşük bedelle taşınmazı satış suretiyle devrettiğini, davalı ile vekilin el ve iş birliği içinde hareket ettiklerini, vekalet görevinin kötüye kullanıldığını ileri sürerek açmıştır.Davacının, dava konusu taşınmazı vekaleten temlik eden H.. T..’e karşı devirden bir süre sonra satış bedelinin tahsili için dava açtığı, anılan davada sadece satış bedelinin tahsilini talep ettiği gözetildiğinde davacının isteğini bedele hasrettiği kabul edilerek mahkemece, tapu iptali ve tescil isteğinin reddedilmiş olmasında bir isabetsizlik yoktur. Davacının bu yöne ilişkin temyiz itirazları yerinde değildir. Reddine.Davacının diğer temyiz sebepleri ile davalı ve dahili davalının temyiz itirazlarına ise gelince; hemen belirtmek gerekir ki, çekişme konusu taşınmazı vekilden satın alan davalı Mustafa’nın vekalet görevinin kötüye kullanıldığını bilmeden taşınmazı iyi niyetle satın aldığının anlaşılması halinde bu ediniminin korunacağı kuşkusuzdur.Bilindiği üzere; hukukumuzda, diğer çağdaş hukuk sistemlerinde olduğu gibi kişilerin huzur ve güven içerisinde alış verişte bulunmaları satın aldıkları şeylerin ilerde kendilerinden alınabileceği endişelerini taşımamaları, dolayısıyla toplum düzenini sağlamak düşüncesiyle, alan kişinin iyiniyetinin korunması ilkesi kabul edilmiştir. Bu amaçla Türk Medeni Kanununun 2.maddesinin genel hükmü yanında menkul mallarda 988 ve 989, tapulu taşınmazların el değiştirmesinde ise 1023.maddesinin özel hükümleri getirilmiştir.Öte yandan bir devleti oluşturan unsurlardan biri insan unsuru ise bunun kadar önemli olan ötekisi topraktır İşte bu nedenle Devlet, nüfus sicilleri gibi tapu sicillerinin de tutulmasını üstlenmiş, bunların aleniliğini (herkese açık olmasını) sağlamış, iyi ve doğru tutulmamasından doğan sorumluluğu kabul etmiş, değinilen tüm bu sebeplerin doğal sonucu olarak da tapuya itimat edip, taşınmaz mal edinen kişinin iyi niyetini korumak zorunluluğunu duymuştur. Belirtilen ilke TMK'nun 1023. maddesinde aynen "tapu kütüğündeki sicile iyi niyetle dayanarak mülkiyet veya başka bir ayni hak kazanan 3 ncü kişinin bu kazanımı korunur" şeklinde yer almış, aynı ilke tamamlayıcı madde niteliğindeki 1024.maddenin 1.fıkrasına göre "Bir ayni hak yolsuz olarak tescil edilmiş ise bunu bilen veya bilmesi gereken 3 ncü kişi bu tescile dayanamaz" biçiminde öngörülmüştür.Ne varki; tapulu taşınmazların intikallerinde, huzur ve güveni koruma, toplum düzenini sağlama uğruna, tapu kaydında ismi geçmeyen ama asıl malik olanın hakkı feda edildiğinden iktisapta bulunan kişinin, iyi niyetli olup olmadığının tam olarak tespiti büyük önem taşımaktadır. Gerçekten bir yanda tapu sicilinin doğruluğuna inanarak iktisapta bulunduğunu ileri süren kimse diğer yanda ise kendisi için maddi, hatta bazı hallerde manevi büyük değer taşıyan ayni hakkını yitirme tehlikesi ile karşı karşıya kalan önceki malik bulunmaktadır.Bu nedenle yüzeysel ve şekilci bir araştırma ve yaklaşımın büyük mağduriyetlere yol açacağı, kişilerin Devlete ve adalete olan güven ve saygısını sarsacağı ve yasa koyucunun amacının ilk bakışta, şeklen iyi niyetli gözükeni değil, gerçekten iyiniyetli olan kişiyi korumak olduğu hususlarının daima göz önünde tutulması, bu yönde tüm delillerin toplanıp derinliğine irdelenmesi ve değerlendirilmesi gerekmektedir.Nitekim bu görüşten hareketle "kötü niyet iddiasının def'i değil itiraz olduğu, iddia ve müdafaanın genişletilmesi yasağına tabii olmaksızın her zaman ileri sürülebileceği ve mahkemece kendiliğin den (resen) nazara alınacağı ilkeleri 8.11.1991 tarih l990/4 esas l99l/3 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında kabul edilmiş, bilimsel görüşlerde aynı doğrultuda gelişmiştir.Somut olayda, vekil ile davalı M...arasında el ve iş birliği olup olmadığı bakımından mahkemece, yeterli araştırma yapıldığını söyleyebilme olanağı yoktur.Hal böyle olunca; yukarıda açıklanan ilke ve olgular doğrultusunda gerekli araştırma ve incelemenin yapılması, tarafların delilerinin toplanıp, tanıklarının dinlenmesi, diğer delillerin tanık beyanları ile birlikte değerlendirilmesi, ayrıca taşınmazı yargılama sırasında, dahili davalı Doğan’ın “ihtilaflıdır” şerhi ile yükümlü olarak edindiğinin de gözetilmesi ile hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme yazılı olduğu üzere hüküm tesisi isabetsizdir. Tarafların bu yönlere değinen temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK.'nın 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 29.12.2012 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Ücret Tarifesinin 14. maddesi gereğince gelen temyiz eden taraflardan davalı ve dahili davalı vekilleri için 990.00.'ar-TL. duruşma avukatlık parasının diğer temyiz edenden alınmasına, 19.3.2013 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.