Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 368 - Karar Yıl 2014 / Esas No : 256 - Esas Yıl 2013





Mahkemesi : ELBİSTAN Ağır CezaGünü : 29.11.2007Sayısı : 111-196Dolandırıcılık suçundan sanığın beraatına ilişkin, Elbistan Ağır Ceza Mahkemesince verilen 29.11.2007 gün ve 111-196 sayılı hükmün katılan vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 15. Ceza Dairesince 13.12.2012 gün ve 17674-45524 sayı ile onanmasına karar verilmiştir.Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 04.01.2013 gün ve 68220 sayı ile;"Sanık E.. G.., Cennet K..'nın ölümünden sonra nüfus cüzdanı, parmak izi mührünü alarak bankaya gitmiş ve maaşını çekmiştir. Mahkemenin duruşmada yaptığı gözlemde, her iki kişinin nüfus cüzdanlarındaki farklılığın ilk bakışta fark edilemeyeceğini belirtmesi, banka görevlisinin müşteri yoğunluğuna ilişkin beyanı, sanığın ikrarı göz önüne alındığında, sanığın hileli davranışlarla bankayı dolandırdığı açıktır" düşüncesiyle itiraz kanun yoluna müracaat ederek, Özel Daire onama kararının kaldırılmasına ve yerel mahkeme hükmünün bozulmasına karar verilmesi isteminde bulunmuştur.CMK'nun 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 15. Ceza Dairesi tarafından 14.02.2013 gün ve 2-2728 sayı ile, itiraz nedeninin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.İnceleme, E.. G.. hakkında kurulan hükümle sınırlı olarak yapılmıştır.Sanığın nitelikli dolandırıcılık suçundan beraatına karar verilen olayda, Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözülmesi gereken uyuşmazlık; sanığın fiilinin dolandırıcılık suçunu oluşturup oluşturmayacağının belirlenmesine ilişkindir.İncelenen dosya kapsamından;Sanık E.. G..'ün, Cennet .. isimli .evine kuma olarak gittiği, aralarında on yaş fark bulunduğu, eşlerinin vefatının ardından aynı evde birlikte yaşamaya devam ettikleri, Cennet ..nın yaşlılık aylığı bulunduğu ve felç geçirmesi nedeniyle maaşını sanıkla birlikte bankaya giderek aldıkları, Cennet ..ın ölümünden sonra sanığın bankaya müracaat ederek şahsın bir aylık maaşını aldığı, bu durumun ortaya çıkması üzerine parayı faiziyle birlikte iade ettiği,Yerel mahkemece duruşmada yapılan gözlemde; "aylığı sanık tarafından alınan şahsın kimliğindeki fotoğraf ile sanığa bakıldığında, sanığın daha genç durduğu, yüz hatlarında tam benzerlik bulunmadığı, ilk bakışta fotoğrafın sanığa ait olmayacağının anlaşılamayacağı, aynı nitelikteki işlemlerin yapılması sırasında ve kendisinin görülmesi durumunda tanınabileceği" bilgilerine yer verildiği,Suça konu paranın bankadan çekildiğini gösteren kâğıdın üzerinde iki parmak iziyle, Cennet Koca'nın ismi ve mührünün bulunduğu, yapılan incelemede söz konusu parmak izinin sanığın parmak iziyle eşleşmediğinin tespit edildiği,Anlaşılmaktadır.Tanık A.. G..; Cennet Koca'nın ikamet ettiği mahallenin muhtarı olduğunu, yaşlılık aylığı aldığını bildiğini, yakın akrabalarını ölümü ilgili kuruma bildirmeleri hususunda uyardığını, ölümünün ardından sanığın yaşlılık aylığını aldığını duyduğunu beyan etmiş,Tanık Ali Rıza ..Ziraat Bankası'nda veznedar olarak çalıştığını, olay tarihinde ödeme günü olması nedeniyle yaklaşık bin kişinin bankaya geldiğini, ödeme yapabilmeleri için hak sahibinin kimlik ve yaşlılık aylığına ilişkin mührünü ibraz etmesi gerektiğini, ancak nüfus cüzdanlarındaki fotoğrafların genelde güncel olmadığını, tereddüt halinde ödeme yapmadığını, Cennet ..yı daha önce maaş almak için ailesinin getirdiğini, getirenleri şahsen tanımadığını, olay günü sanığın dışında kimseyi görmediğini, sanığın iddialarını kabul etmediğini belirtmiş,Hakkındaki beraat hükmü onanmak suretiyle kesinleşip incelemye konu olmayan sanık C.. K..; Cennet Koca'nın annesi olduğunu, annesinin yedi yıldır felçli şekilde yattığını, üç yıldan beri yaşlılık aylığı aldığını, annesiyle ayrı yaşadıklarını, maaşını bazen annesi, bazen üvey annesi olan sanığın bankaya birlikte giderek aldığını, kendisinin annesinin maaşını almak için yalnızca bir yıl önce bankaya gittiğini, bunun dışında annesinin maaşıyla ilgisi olmadığını, annesinin bir ay önce öldüğünü, kardeşinin hastalığı nedeniyle ölümü ilgili kuruma zamanında bildiremediklerini, ölümünden sonra maaş çekilmesinden haberi olmadığını ifade etmiş,Sanık E.. G..; Cennet Koca'nın kuması olduğunu, oniki yıl felçli şekilde yattığını, yaşlılık maaşı bulunduğunu, eşleri vefat ettikten sonra bakacak kimsesi olmadığından aynı evde kaldıklarını, yevmiye ile çalışarak kendisine baktığını, hayatta olduğu dönem içerisinde maaşını Cennet'in aldığını, son iki aylığını birlikte bankaya gidip aldıklarını, felçli olduğundan arabadan inemediğini, görevlilerin gelerek maaşı kendisine ödediklerini, dekonta bazen kendisinin, bazen Cennet'in parmak bastığını, ölümünün ardından defin işlemleri için borçlandığını, cenazeden on gün sonra bankaya giderek maaşını çekmek istediğini söylediğini, görevlilerin sorması üzerine Cennet'in öldüğünü, cenaze masraflarını karşılamak için borçlandığını anlattığını, görevlinin 240 TL verdiğini, kumasının mührünü ve kendi parmak izini makbuza basarak parayı aldığını, C.. K..'nın olaydan haberi olmadığını savunmuştur.5237 sayılı Türk Ceza Kanununun "Dolandırıcılık" başlıklı 157. maddesinde; "hileli davranışlarla bir kimseyi aldatıp, onun veya başkasının zararına olarak, kendisine veya başkasına bir yarar sağlayan kişiye bir yıldan beş yıla kadar hapis ve beşbin güne kadar adlî para cezası verilir" şeklinde dolandırıcılık suçunun temel şekli düzenlenmiş, aynı kanunun 158. maddesinde suçun nitelikli halleri sayılmıştır.Dolandırıcılık suçunun maddi unsurlarından olan hareket, 765 sayılı Türk Ceza Kanununun 503. maddesinde; "bir kimseyi kandırabilecek nitelikte hile ve desiseler yapma" biçiminde tanımlanmasına karşın, 5237 sayılı TCK'nun 157. maddesinde; "hileli davranışlarla bir kimseyi aldatma" şeklinde ifade edilerek, 765 sayılı Kanunda yer alan "desise" kavramına 5237 sayılı Kanunda yer verilmemiş ve hileye desiseyi de kapsayacak şekilde geniş bir anlam yüklenmiştir.Malvarlığının yanında kişilerin irade özgürlüğünün korunduğu dolandırıcılık suçunun oluşabilmesi için;1) Failin bir takım hileli davranışlarda bulunması,2) Hileli davranışların mağduru aldatabilecek nitelikte olması,3) Failin hileli davranışlar sonucunda mağdurun veya başkasının aleyhine, kendisi ya da başkası lehine haksız bir yarar sağlaması,Şartlarının birlikte gerçekleşmesi gerekmektedir.Fail kendisi ya da başkasına yarar sağlayabilmek amacıyla bilerek ve isteyerek hileli davranışlar gerçekleştirmeli, bu davranışlarla bir başkasına zarar vermeli, verilen zarar ile fiil arasında uygun nedensellik bağı bulunmalı ve gerçekleşen zarar da nesnel ölçüler göz önünde bulundurularak belirlenebilecek ekonomik bir zarar olmalıdır.Görüldüğü gibi, dolandırıcılık suçunu malvarlığına karşı işlenen diğer suçlardan farklı kılan husus, aldatma temeline dayanan bir suç olmasıdır. Birden fazla hukuki konusu olan bu suç gerçekleştirilirken, sadece malvarlığı zarar görmemekte, mağdur veya suçtan zarar görenin iradesi de hileli davranışlarla yanıltılmaktadır. Madde gerekçesinde de, aldatıcı nitelik taşıyan hareketlerle, kişiler arasındaki ilişkilerde var olması gereken iyi niyet ve güvenin bozulduğu, bu suretle kişinin irade serbestisinin etkilendiği, irade özgürlüğünün ihlâl edildiği vurgulanmıştır.TCK'nun 157. maddesinde yalnızca hileli davranıştan söz edilmiş bulunulmasına göre, her türlü hileli davranışın dolandırıcılık suçunu oluşturup oluşturmayacağının da belirlenmesi gerekmektedir.Kanun koyucu, anılan maddede hilenin tanımını yapmayarak suçun maddi konusunun hareket kısmını oluşturan hileli davranışların nelerden ibaret olduğunu belirtmemiş, bilinçli olarak bu hususu öğreti ve uygulamaya bırakmıştır.Hile, Türk Dili Kurumu Sözlüğünde; "birini aldatmak, yanıltmak için yapılan düzen, dolap, oyun, desise, entrika" şeklinde, uygulamada yargısal kararlarla yerleşmiş kabule göre; "Hile nitelikli yalandır. Yalan belli oranda ağır, yoğun ve ustaca olmalı, sergileniş açısından mağdurun denetleme imkanını ortadan kaldırmalıdır. Kullanılan hile ile mağdur yanılgıya düşürülmeli ve yanıltılma sonucu kandırıcı davranışlarla yalanlara inanan mağdur tarafından sanık veya başkasına haksız çıkar sağlanmalıdır. Hileli davranışın aldatacak nitelikte olması gerekir. Basit bir yalan hileli hareket olarak kabul edilemez" biçiminde tanımlanmıştır.Öğretide de hile ile ilgili olarak; "Olaylara ilişkin yalan açıklamaların ve sarf edilen sözlerin doğruluğunu kuvvetlendirecek, böylece muhatabın inceleme eğilimini etkileyebilecek yoğunluk ve güçte olması, bu bakımdan gerektiğinde bir takım dış hareketler ekleyerek veya böylece var olan halden ve koşullardan yararlanarak, almayacağı bir kararı bir kimseye verdirtmek suretiyle onu aldatması, bu suretle başkasının zihin, fikir ve eyleminde hata meydana getirmesidir" (Sulhi Dönmezer, Kişilere Ve Mala Karşı Cürümler, Beta Yayınevi, İstanbul 2004, s. 453), "Objektif olarak hataya düşürücü ve başkasının tasavvuru üzerinde etki meydana getiren her türlü davranıştır" (Durmuş T..Mustafa R..Erdem-...T.Ve Pratik Ceza Hukuku, Seçkin Yayınevi, Ankara 2006, s. 558), "Hile; oyun, aldatma, düzen demektir. Objektif olarak hataya düşürücü ve başkasının tasavvuru üzerinde etki doğurucu her davranış hiledir." (Nur Centel-..afer- Ö..Ç...Kişilere Karşı Suçlar, Beta Yayınevi, İstanbul 2007, c. 1, s. 452) biçiminde tanımlara yer verilmiştir.Yerleşik yargısal uygulamalar ve öğretideki genel kabul gören görüşlere göre ortaya konulan ilkeler gözönünde bulundurulduğunda hile; karşısındakini aldatan, yanılgıya düşüren, düzen, dolap, oyun, entrika ve bunun gibi her türlü fiil olarak kabul edilebilir. Bu eylemler bir gösteriş biçiminde olabileceği gibi, gizli davranışlar olarak da ortaya çıkabilir. Gösterişte, fail sahip bulunmadığı imkânlara ve sıfata sahip olduğunu bildirmekte, gizli davranışta ise kendi durumu ya da sıfatını gizlemektedir. Ancak sadece yalan söylemek, dolandırıcılık suçunun hile unsurunun gerçekleşmesi bakımından yeterli değildir. Kanun koyucu yalanı belirli bir takım şekiller altında yapılıp, kamu düzenini bozacak nitelikte olduğu ahvalde cezalandırmaktadır. Böyle olunca hukuki işlemlerde veya sözleşmelerde bir kişi mücerret yalan söyleyerek diğerini aldatmış oluyorsa, bu basit şekildeki aldatma dolandırıcılık suçunun oluşumuna yetmeyecektir. Yapılan yalan açıklamaların dolandırıcılık suçunun hileli davranış unsurunu oluşturabilmesi için açıklamanın doğruluğunu kabul ettirebilecek, böylece muhatabın inceleme eğilimini etkisiz bırakabilecek yoğunluk ve güçte bulunması ve gerektiğinde yalana bir takım dış hareketlerin de eklenmiş bulunması gerekir.Failin davranışlarının hileli olup olmadığının belirlenmesi bakımından öğretide ayrıca; "Hangi hareketin aldatmaya elverişli olduğu somut olaya ve mağdurun içerisinde bulunduğu duruma göre belirlenmelidir. Bu konuda önceden bir kriter oluşturmak olanaklı değildir." (Veli Özer Özbek-Nihat Kanbur-Koray Doğan-Pınar Bacaksız-İlker Tepe, Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler, Seçkin Yayınevi, Ankara 2010, s. 687) "Hileli davranışın anlamı, birtakım sahte ve suni hareketlerle gerçeğin çarpıtılması, gizlenmesi ve saklanmasıdır. Gerçeği saklamak da hile ve desisenin içerisine girer. Hileli davranışlar, mağduru ikna etmeye yönelen zekice söylenmiş sözlerdir. Başka bir ifadeyle gerçeği çarpıtmak için söylenen yalandır. Hileli davranışlarla fail, sahte bir görünüm yaratmalı ve bunun aldatılan üzerinde psikolojik bir etkisi bulunmalıdır. Bir davranışın hileli olup olmadığı, davranışın yapıldığı çevreye de bağlıdır." (Doğan S..Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler, 9. Baskı, Yetkin Yayınları, Ankara 2012, s. 421) "Hilenin, mağduru hataya sürükleyecek nitelikte olması yeterlidir; ayrıca ortalama bir kişiyi hataya sürükleyecek nitelikte olması aranmaz. Davranışın hile teşkil edip etmediği muhatap ve olaya göre belirlenmelidir." (Nur Centel-... Zafer-Özlem Çakmut, Kişilere Karşı İşlenen Suçlar, Beta Yayınevi, İstanbul 2007, c. 1. s. 457) şeklindeki görüşlere de yer verilmiştir.Esasen hangi davranışın hileli olduğu veya olmadığı ve bu kapsamda değerlendirilmesi gerektiği konusunda genel bir kural koymak zor olmakla birlikte, olaysal olarak değerlendirme yapılmalı, olayın özelliği, mağdurun durumu, eylemle olan ilişkisi, kullanılmışsa gizlenen veya değiştirilen belgenin nitelikleri ayrı ayrı nazara alınmak suretiyle sonuca ulaşılmalıdır.Bu bilgiler ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;Herhangi bir geliri ya da sosyal güvencesi bulunmayan sanığın, eşinin ölümünün ardından gündelik işlerde çalışarak kendisinden on yaş büyük ve felçli olan kuması Cennet...ya baktığı, kumasının yaşlılık aylığını bankaya birlikte giderek aldıkları, banka görevlilerinin felçli olan Cennet'i gördükten sonra parayı ödedikleri, ikisinin de okuma yazma bilmemesi nedeniyle banka dekontuna adı geçen şahsın mührü ile birlikte sanığın parmak izinin alındığı, kumasının ölümünden sonra ona ait yaşlılık aylığını alamayacağını bilebilecek durumda olmayan sanığın kumasının son maaşını almak üzere her zaman gittiği bankaya müracaat edip aylığını aldığı, makbuzda gerçek hak sahibinin ismi ve mührünün yanında, sanığın parmak izinin de bulunduğu, bu durumun ortaya çıkması üzerine şikâyetçi kurumun zararını faiziyle karşıladığı, yerel mahkemece duruşmada sanık ile kuması arasında yaş farkı bulunduğu ve sanığın daha genç durduğu gözlemine yer verildiği, hususları göz önüne alındığında, sanığın, her ay kumasının maaşını almak üzere gittiği banka görevlileri tarafından, kimlikteki fotoğrafa bakılması halinde hemen fark edilebilecek nitelikteki fiilinin, dolandırıcılık suçunun maddi konusunun hareket unsurunu oluşturan "hileli davranış" olarak nitelendirilemeyeceği anlaşıldığından, dolandırıcılık suçunun unsurları itibariyle oluşmadığı kabul edilmelidir.Bu itibarla, sanığın dolandırıcılık suçundan beraatine ilişkin yerel mahkeme hükmü ile bu hükmü onayan Özel Daire kararı isabetli olduğundan, itirazın reddine karar verilmelidir.SONUÇ:Açıklanan nedenlerle;1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının REDDİNE,2- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 11.07.2014 tarihinde yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.