Kararı VerenYargıtay Dairesi : 2. Ceza DairesiMahkemesi : Asliye CezaHırsızlık suçundan sanıklar ..., ... ve ...'nın 5237 sayılı TCK'nun142/2-b, 168/2, 53/1-c ve 63 maddeleri uyarınca bir yıl altı ay hapis cezası ile cezalandırılmalarına, hak yoksunluğuna ve mahsuba ilişkin, Asliye Ceza Mahkemesince verilen 15.03.2012 gün ve 451-322 sayılı hükmün sanık ... müdafii ile sanıklar ... ve ... tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 2. Ceza Dairesince 10.03.2014 gün ve 14137-6319 sayı ile ;“...Sanıklar ..., ... ve ... hakkında kurulan mahkumiyet hükümlerine yönelik temyiz itirazlarının incelenmesinde,Sanıkların atılı suçu işlediklerine dair iddia dışında mahkumiyetlerine yeterli her türlü şüpheden uzak, kesin ve inandırıcı delil bulunmadığı gözetilmeden mahkumiyetlerine karar verilmesi” isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.Asliye Ceza Mahkemesince 03.07.2014 gün ve 215-332 sayı ile;“18.10.2010 tarihinde Denizli Devlet Hastanesinde tahlil sonuçlarının verildiği bankoda müşteki ...'ı sıkıştırarak cüzdanını çalmak suçundan ..., ..., ... ve .... hakkında kamu davası açıldığı, yapılan yargılama sonrasında tüm sanıkların mahkûmiyetlerine karar verildiği, kararın temyizi üzerine Yargıtay 2. CD’nin 10.03.2014 tarih ve 2013/14137-2014/6319 sayılı kararı ile sanık ... hakkındaki mahkûmiyet hükmünün onanmasına, sanıklar ..., ... ve ... hakkındaki mevut delil durumu, şüpheden uzak kesin ve inandırıcı olmaması nedeniyle beraat kararı verilmesi gerektiğinden bahisle bozulduğu anlaşılmış ise de;Davamız sanıklarının olay günü ve olay saatinde Denizli Devlet Hastanesinde ve müştekinin cüzdanının çalındığı tahlil sonuçlarının alındığı banko civarında bulundukları, gerek kendi ikrarları gerek müştekinin kısmen teşhisi, gerekse de hastaneye ait güvenlik kamera kayıtları ile sabittir.Davamız sanıklarının tamamının Denizli İlinde oturmadıkları, olay tarihinde Denizli İlinde veya Denizli Devlet Hastanesinde bulunmalarına ilişkin makul bir gerekçe sunamadıkları, kendi beyanları ve dosya kapsamına göre olay tarihinde Denizli Devlet Hastanesinde herhangi birisinin herhangi bir poliklinikte muayene olmadığı dolayısı ile olay günü ve olay saatinde hastanede bulunma sebeplerine ilişkin makul bir gerekçe sunamadıkları açıktır.Sanıkların gerek adli sicil kayıtları gerekse uyaptaki taraf kayıtları incelendiğinde haklarında birlikte veya ayrı ayrı aynı şekilde hastane gibi insanların yoğun ve telaşlı bulunduğu kurumlarda yankesicilik suretiyle hırsızlık suçundan soruşturma, kovuşturma veya kesinleşmiş mahkûmiyet kararı bulunduğu sabittir.Mahkememizce gerek sanıkların yankesicilik suretiyle hırsızlığı ihtiyat haline getirmiş olmaları gerekse hırsızlık anında müştekinin bulunduğu kalabalık içine girerek müştekiyi sıkıştırdıklarının güvenlik kamera kayıtları ile sabit olması, olay tarihinde hastanede bulunmalarına ilişkin makul ve mantıklı gerekçe sunamamaları göz önüne alındığında sanıkların yankesicilik suretiyle hırsızlık yapma hususunda karara vardıkları, bu karar kapsamında olay günü Denizli Devlet Hastanesine gittikleri, tahlil sonucunu almak için banko önünde bekleyen müştekiyi sıkıştırdıkları, bu sırada sanıklardan ... in müştekinin cüzdanını cebinden çektiği ve tüm sanıkların olay yerinden uzaklaştıkları, müştekinin cüzdanından l00 TL alarak cüzdanı daha sonra attıkları, dolayısı ile haklarında beraat kararı verilmesi gerektiğinden bahisle mahkûmiyet hükümleri bozulan sanıkların da atılı suça iştirak ettikleri ” gerekçesiyle direnilerek önceki hükümdeki gibi sanıkların cezalandırılmasına karar verilmiştir.Bu hükmün de sanık ... müdafii ile sanıklar ... ve ... tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay C.Başsavcılığının 10.10.2014 gün ve 331097 sayılı “bozma” istekli tebliğnamesi ile Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.TÜRK MİLLETİ ADINACEZA GENEL KURULU KARARISanık ... hakkında hırsızlık ve sanık ... hakkında iftira suçlarından kurulan mahkumiyet hükümleri Özel Dairesince onanarak kesinleşmiş olup inceleme sanıklar ..., ... ve ... hakkında hırsızlık suçundan kurulan hükümlerle sınırlı olarak yapılmıştır.Özel Daire ile yerel mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık, sanıkların suçlarının sübutuna ilişkin ise de; Yargıtay İç Yönetmeliğinin 27. maddesi uyarınca öncelikle;1-Bozmaya uyan yerel mahkemenin sonradan bu kararından dönerek önceki hüküm gibi karar vermesinin mümkün olup olmadığı,2-Direnme kararı verilmeden önce öldüğü anlaşılan sanık ... hakkında yapılması gereken işlemin ne olduğunun belirlenmesi gerekmektedir.İncelenen dosya kapsamından;Yerel mahkemece bozmadan sonra yapılan 03.07.2014 tarihli celsede “Yargıtay 2. Ceza Dairesinin 10.03.2014 tarih ve 2013/14137-2014/6319 sayılı bozma ilamı usul ve yasa hükümlerine uygun bulunduğundan uyulmasına karar verildi açıklandı açık duruşmaya devam olundu.” şeklindeki kararı ile bozma ilamına uyulmasına karar verilmesine karşın, son oturumda uyma kararından dönülerek direnildiği ve önceki hükmün tekrar tesis edildiği,Yargıtay Ceza Genel Kurulunca Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi kayıtlarına göre sanık ...’in yerel mahkemenin direnme kararından 1 gün önce 02.07.2014 tarihinde öldüğü anlaşılmaktadır.Ceza Genel Kurulunun 02.10.2012 gün ve 472-1798, 06.12.2011 gün ve 197-246, 19.04.2011 gün ve 20-59, 17.04.2007 gün ve 325-100 sayılı kararları ile yerleşik uygulamasına göre, uyma kararı, ara kararı niteliğinde olmayıp, davanın esasını çözümleyen kararlardandır. Bozmaya uymakla, yerel mahkemenin bozma kararında gösterilen esaslara göre işlem yapıp karar verme ödevi doğmaktadır. Sonradan bu kararın bir kısmından veya tamamından açıkça ya da zımnen geri dönülerek ilk hükmün aynen veya yeniden kurulması, uyma kararının hüküm ve sonuçlarını ortadan kaldırmaz.Yerel mahkemece 03.07.2014 tarihli oturumda, Özel Dairenin suçun sübuta ermediğine ilişkin bozma ilamına uyulmasına karar verildiği halde, bu karardan dönülerek önceki hükümdeki gibi sanıkların mahkûmiyetlerine karar verilmesi, uyma kararının hüküm ve sonuçlarını ortadan kaldırmayacaktır.Öte yandan Yargıtay Ceza Genel Kurulunca Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi kullanılarak alınan güncel nüfus aile kayıt örneğinde, sanık ...'in yerel mahkemece direnme kararı verilmeden önce 02.07.2014 tarihinde öldüğü bilgisinin yer aldığı anlaşılmaktadır.TCK'nun 64. maddesinde; sanığın ölümü durumunda kamu davasının düşürüleceği, sadece niteliği itibarıyla müsadereye tâbi olan eşya ve yararlar hakkında yargılamaya devam edileceği, hükümlülerin ölümü halinde ise, cezanın ortadan kaldırılmasına karar verilmekle birlikte, müsadere ve yargılama giderine ilişkin hükmün infaz olunacağı belirtilmek suretiyle hükümlü ile sanığın ölümüne farklı sonuçlar yüklenmiştir.Buna göre, kamu davası açılmadan önce şüphelinin ölmesi durumunda kovuşturma imkânının bulunmaması sebebiyle "kovuşturmaya yer olmadığına," kamu davası açıldıktan sonra sanığın ölmesi halinde ise mahkemece "davanın düşmesine" karar verilecektir. Ölümün ceza ilişkisini sadece ölen açısından sona erdirmesi nedeniyle iştirak halinde işlenen suçlarda diğer sanıklar hakkında davaya devam edilecek, sanığın ölümü niteliği itibarıyla müsadereye tâbi eşya ve maddi menfaatler hakkında davaya devam olunarak müsadere kararı verilmesine bir engel teşkil etmeyecektir. Sanığın ölümü, ceza ve infaz ilişkisini düşürürken, hakkındaki mahkûmiyet hükmü kesinleşmiş hükümlünün ölümü yalnızca hapis ve infaz edilmemiş adli para cezalarının infaz ilişkisini ortadan kaldıracaktır. Buna bağlı olarak, ölümden önce tahsil edilmiş para cezaları mirasçılarına iade edilmeyecek, buna karşın tahsil edilmemiş olan para cezaları mirasçılarından istenmeyecek, müsadereye ve yargılama giderlerine ilişkin hükümler ise ölümden önce kesinleşmiş olmak kaydıyla infaz olunacaktır.Görüldüğü gibi, suç teşkil eden bir fiilin işlenmesiyle fail ile devlet arasında doğan ceza ilişkisi, fiili gerçekleştiren sanığın ya da hükümlünün ölümüyle cezaların şahsiliği ilkesi nedeniyle başkası sorumlu tutulamayacağından düşmektedir. Ölüm, suçu tamamen ortadan kaldırmayacak, ancak suçtan sorumlu tutulacak kişi bulunmadığından, devletin suçla birlikte ortaya çıkan cezalandırma sorumluluk ve yetkisini sona erdirecektir.Temyiz incelemesi aşamasında sanığın öldüğüne ilişkin bir iddianın ortaya çıkması, Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi vasıtasıyla alınan güncel nüfus kaydında öldüğü bilgisinin yer alması veya tebliğnamenin tebliğ edilmesi için çıkarılan evrakın öldüğünden bahisle iade edilmesi gibi hallerde, ölümün kamu davasının düşmesini gerektiren bir neden olduğu nazara alınarak, ölüm nedeniyle düşme kararının temyiz mercii tarafından dosya üzerinden yapılan inceleme sırasında verilmesi yerine, sanığın öldüğüne ilişkin bilgi göz önünde bulundurularak sair yönleri incelenmeyen hükmün bozulması ve mahkemesince mahallinde yapılan araştırma neticesinde sanığın öldüğünün kesin olarak belirlenmesinden sonra düşme kararı verilmesi gerekmektedir.Nitekim Ceza Genel Kurulunun 24.11.2015 gün ve 306-413, 05.03.2013 gün ve 1560-81 ile 05.03.2013 gün ve 131-75 sayılı kararları başta olmak üzere birçok kararında da aynı sonuca ulaşılmıştır.Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;Yerel mahkeme direnme hükmünün, Özel Daire bozma ilamına uyulmasına karar verildikten sonra dönülemez nitelikteki bu karardan dönerek ilk hükümdeki gibi karar verilmesi isabetsizliğinden ve Ceza Genel Kurulunca Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi kullanılarak alınan güncel nüfus kayıt örneğinde, sanık ...'in yerel mahkemece direnme kararı verilmeden önce 02.07.2014 tarihinde öldüğü bilgisinin yer aldığı anlaşıldığından, bu konuda gerekli araştırmanın yapılarak sonucuna göre TCK'nun 64 ve 5271 sayılı CMK'nun 223. maddeleri uyarınca gereken hükmün kurulması amacıyla bozulmasına karar verilmelidir.SONUÇ:Açıklanan nedenlerle;1- Asliye Ceza Mahkemesinin 03.07.2014 gün ve 215-332 sayılı direnme hükmünün; bozmaya uyulduğu halde, bozma kararında belirtilen esaslar doğrultusunda karar verilmemesi ve Ceza Genel Kurulunca Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi kullanılarak alınan güncel nüfus kayıt örneğinde sanık ...'in yerel mahkemenin direnme hükmünden önce 02.07.2014 tarihinde öldüğü bilgisinin yer alması karşısında, bu konuda gerekli araştırmaların yapılarak, neticesine göre 5237 sayılı TCK'nun 64 ve 5271 sayılı CMK'nun 223. maddeleri uyarınca hüküm kurulması gerektiğinin gözetilmemesi isabetsizliklerinden sair yönleri incelenmeksizin BOZULMASINA,2- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay C. Başsavcılığına TEVDİİNE, 26.01.2016 tarihinde yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.