10. Daire 2010/1399 E. , 2014/3366 K.TERÖR EYLEMI,HIZMET KUSURU,SINAGOG,TÜZEL KIŞILIK,MANEVI ZARAR,PATRIMUANDA,MADDI TAZMINAT,MANEVI TAZMINAT"İçtihat Metni"Adalet
Bakanlığı Bilgi İşlem Dairesi Başkanlığınca hazırlanmıştır. İzinsiz
olarak kopyalanması ve dağıtılması hukuki sorumluluk gerektirir.Özeti : İdarenin sorumluluğu çerçevesinde, zarar görmeleri halinde tüzel kişiler lehine de manevi tazminata hükmedileceği hakkında.
Temyiz Eden ve
Karşı Taraf (Davalı) : İçişleri Bakanlığı
Temyiz Eden ve
Karşı Taraf (Davacı) : … Elektrik Malzemeleri San. ve Tic. Ltd. Şti.
Vekili : Av. …
İstemin_Özeti : İstanbul 5. İdare Mahkemesi'nin
31.07.2009 tarih ve E:2004/1234, K:2009/1290 sayılı kararının
aleyhlerine olan kısımlarının taraflarca temyizen incelenerek bozulması
istenilmektedir.
Savunmaların_Özeti : Temyiz istemlerinin reddi gerektiği savunulmaktadır.
Danıştay Tetkik Hakimi : Fuat Kara
Düşüncesi : Manevi tazminat, patrimuanda meydana
gelen bir eksilmeyi karşılamaya yönelik bir tazmin aracı olmayıp, manevi
tatmin aracıdır. Gerçek kişiler yanında tüzel kişilerinde kişilik
haklarına yönelik bir saldırı nedeniyle manevi zarara uğrayabilecekleri,
bu tür zararlarında tazmini gerektiği açıktır.
Açıklanan nedenle, davacının temyiz isteminin, manevi tazminatın
reddi yönünden kabulü ile kararın bu kısmının bozulması, bunun dışında
kalan kısımlarının onanması gerektiği düşünülmektedir.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Hüküm veren Danıştay Onuncu Dairesince, dava dosyası incelenerek gereği görüşüldü:
Dava; İstanbul İli, Beyoğlu İlçesi, Şahkulu Mahallesindeki …
15.11.2003 tarihinde teröristlerce bombalanması sonucunda … karşısında
bulunan davacı şirkete ait işyerinin kullanılamaz hale gelmesi nedeniyle
uğranıldığı ileri sürülen zarar karşılığı 40.000 TL maddi, 20.000 TL
manevi tazminatın ödenmesine karar verilmesi istemiyle açılmıştır.
İstanbul 5. İdare Mahkemesince; somut terör eyleminin niteliği gereği
davalı idarece önceden tespit edilerek önlenmesinin de beklenemeyeceği,
dolayısıyla olayda idarenin bir hizmet kusuru bulunmadığı, ancak
uğranıldığı öne sürülen zararın tüm topluma yönelik terör eyleminden
kaynaklanması nedeniyle sosyal risk ilkesine göre tazmini gerektiği;
tazminat miktarının hesaplanması amacıyla yaptırılan bilirkişi
incelemesi sonucunda düzenlenen rapora göre 1.261,00 TL maddi zararın
oluştuğunun belirtilmesi üzerine 1.261,00 TL maddi tazminatın
ödenmesine; diğer taraftan olayda davalı idareye izafe edilebilecek
kusur bulunmadığı gerekçesiyle manevi tazminat isteminin ise reddine
karar verilmiştir.
Taraflarca, anılan Mahkeme kararının hukuka aykırı olduğu ileri
sürülerek, aleyhlerine olan kısımlarının temyizen incelenerek bozulması
istenilmektedir.
Temyize konu mahkeme kararının, maddi tazminat isteminin kısmen
kabulüne, kısmen reddine ilişkin kısımında 2577 sayılı Yasa’nın 49’uncu
maddesinde belirtilen bozma nedenlerinden hiçbirisi bulunmadığından,
tarafların bu kısımlara yönelik temyiz istemleri yukarıda belirtilen
gerekçeyle yerinde görülmemiştir.
Kararın, manevi tazminat isteminin reddine yönelik kısmının temyiz isteminin incelenmesi:
Manevi zarar, kişinin fizik yapısının ve iç huzurunun bozulmasını,
yaşama gücünün ve sevincinin azalmasını, kişilik haklarının
zedelenmesini, şeref ve haysiyetinin rencide edilmesini, duyulan acı ve
ıstırabı, kişinin günlük yaşamını zorlaştıran her türlü üzüntü ve
sıkıntıyı ifade etmekte; fiziki veya manevi acılar duyan, ruhsal dengesi
bozulan, yaşama sevinci azalan kişinin manevi yönden zarara uğramış
olduğu kabul edilmektedir. Burada belirtilen kişi kavramının gerçek
kişiler yanında tüzel kişileri de kapsayıp kapsamadığı hususu
uyuşmazlığın çözümü bakımından önem taşımaktadır.
Tüzel kişilik; ortak bir amacın sürekli olarak gerçekleşmesini
sağlayacak örgütlenmeye sahip kişi veya mal topluluklarına, birleşen
kişilerden veya malı tahsis eden kişiden, bağımsız bir kişilik
tanımlanmıştır. Böylece tüzel kişiler, toplumsal yaşayışta bireylerin
dağınık güçlerini bir araya toplayan, onları koruyan, faaliyet
alanlarını genişleten ve insanların tek başlarına
gerçekleştiremeyecekleri birey üstü amaçları gerçekleştiren amaç
birlikleridir.
Bu tanımdan da anlaşılacağı üzere tüzel kişiler bağımsız varlığa ve
iradeye sahip olduğundan, iradesini organları aracılığıyla kullanan hak
ve borçlara ehil hukuki varlıklardır.
Bu nedenle kişi olma yönünden, kural olarak gerçek kişilerle tüzel
kişiler arasında fark gözetilmemiştir. Haklara ve borçlara ehil
varlıklar olma bakımından eşit durumdadırlar.
4721 sayılı Türk Medeni Kanunu (TMK)’nun tüzel kişilerde “hak
ehliyeti” başlıklı 48. maddesinde tüzel kişilerin hak ehliyetinin
içeriği şu şekilde ifade edilmektedir, “Tüzel kişiler, cins, yaş,
hısımlık gibi yaradılış gereği insana özgü niteliklere bağlı olanlar
dışındaki bütün haklara ve borçlara ehildirler.” şeklinde
düzenlenmiştir. Medeni Kanundaki bu ayrık durum dışında kişi sayılma
bakımından gerçek ve tüzel kişiler arasında fark gözetilmemiştir. Kişi
kavramı da, hem gerçek kişileri (insanları) hem de tüzel kişileri
(dernek, köy, belediye, şirket vb,) içine alan geniş bir kavramdır.
Bir şahsın kişiliğine bağlı, fiziki, manevi ve fikri varlığı üzerinde
kişi olma sıfatıyla sahip bulunduğu kişisel değerler üzerindeki mutlak
hakka kişilik hakkı denir. Kişilik kavramı en geniş anlamda kişiyi ve
onun kişilik haklarını kapsamaktadır. Yukarıda da ifade edildiği üzere
kişilik hakkı bakımından gerçek ve tüzel kişiler arasında bir ayrım
yapılmamaktadır. Ancak Türk Medeni Kanunu’nun 48. maddesinde doğal
olarak belirtildiği şekliyle yalnızca gerçek kişilere ait olan cins,
yaş, hısımlık gibi haklar, tüzel kişilere özgü hakların dışında
kalmaktadır.
Kişilik hakkı çeşitli kişisel değerlerden oluşan bir bütünlük arz
eder. Kişilik hakkı bir şahsın kişiliğini oluşturan maddi ve manevi
değerleri kapsar. Kişinin özel yaşamı, beden bütünlüğü, şeref,
haysiyeti, onuru, saygınlığı, sağlığı, özel yaşamının gizliliği, resmi
adı, eseri, sözü, ekonomik hareket serbestliği ve özgür olma hakkı bu
değerlerdendir.
Kanun koyucu kişilik haklarını oluşturan değerlerin sürekli değişen
ve gelişen yansımalarını dikkate alarak sınırlandırma yoluna gitmemiş;
kişisel değerlerden oluşan kişilik hakkı esnek bir çerçeve içinde, ele
alınmıştır. Medeni Kanunda açıkça düzenlendiği gibi tüzel kişiler cins,
yaş, hısımlık gibi yaradılış gereği olarak ancak insanlara özgü
olanlardan başka bütün hakları edinebilirler ve borç altına
girebilirler.
Tüzel kişiler insanlar gibi maddi bir yapıya sahip olmadıklarından
dolayı onların bedensel bütünlüğü, yaşamı, sağlığı gibi, maddi bedensel
değerler üzerinde kişilik haklarının varlığı tabi olarak söz konusu
olmamakla birlikte saygınlık, onur, sır çevresi gibi manevi nitelikteki
kişisel değerlerle, mesleki ve ekonomik kişisel değerlere gerçek kişiler
gibi tüzel kişilerin de sahip olduğu kuşkusuzdur.
Bu nedenle tüzel kişinin ekonomik faaliyetini yürütürken kazandığı
saygınlık, onun kişisel değerleri içinde yer alır. Ticari şeref ve
haysiyetin çiğnenmesi, onun ekonomik yaşam içindeki yerini ve durumunu
sarsabilir. Ekonomik itibar da tüzel kişinin şeref ve haysiyetinin bir
görüntüsüdür. Tüzel kişinin ekonomik faaliyetleri de toplum tarafından
değerlendirilmektedir. Bu itibarla da ekonomik faaliyetleri azaltan veya
ortadan kaldıran olaylarda kişiliği ihlale yönelik nitelik taşır.
Manevi tazminat, patrimuanda meydana gelen bir eksilmeyi karşılamaya
yönelik bir tazmin aracı olmayıp, manevi tatmin aracıdır. Gerçek kişiler
yanında tüzel kişilerinde kişilik haklarına yönelik bir saldırı
nedeniyle manevi zarara uğrayabilecekleri, bu tür zararlarında tazmini
gerektiği açıktır.
Ancak, idare hukuku çerçevesinde, bir tüzel kişiliğin manevi
zararından sözedilebilmesi için, idari tasarrufun hukuka aykırı oluşu
tek başına yeterli değildir. İdarenin, hukuka aykırı tasarrufuyla, tüzel
kişiliğin itibarını zedelemesi veya tüzel kişiliğin faaliyetlerini
açıkça olumsuz biçimde etkilemesi halinde, idarenin manevi tazminat
sorumluluğunun varlığı kabul edilebilir.
Gerçi, kalpleri ve hissiyatı olmayan tüzel kişilerin elem ve ızdırap
duymaları düşünülemez. Ancak hukuk düzeni, tüzel kişileri hukuk sujesi
olarak tanıdığına ve onlara ad, şeref ve itibar gibi kişisel varlıklar
bahşettiğine göre, kişisel varlıklara yapılan saldırı nedeniyle elem ve
ızdırap duymayacaklarından söz edilerek tüzel kişilerin manevî tazminat
adı ile bir paranın ödetilmesi davası açamayacaklarını kabul etmek yasa
koyucunun amacına aykırı düşer. Çünkü, Yasa yalnız gerçek kişilerin
değil, aynı zamanda tüzel kişilerin de kişisel haklarını korumaktadır.
Yukarıda belirtilen açıklamalar ışığında, terör eylemi nedeniyle
işyeri zarar gören davacı şirkete, olay ve idareye başvuru tarihinin
5233 sayılı Yasa’nın yürürlüğe girmesinden önceki bir tarih olduğu da
dikkate alınarak sosyal risk ilkesi uyarınca manevi tazminat ödenmesi
gerektiği sonucuna varılmaktadır.
Açıklanan nedenlerle,
1- Davacının temyiz isteminin kısmen kabulüyle, İstanbul 5. İdare
Mahkemesi'nin 31.07.2009 tarih ve E:2004/1234, K:2009/1290 sayılı
kararının manevi tazminatın reddine ilişkin kısmının bozulmasına; kısmen
reddi ile anılan kararın maddi tazminat isteminin reddine ilişkin
kısmının onanmasına,
2- Davalı idarenin temyiz isteminin reddi ile anılan kararın maddi
tazminat isteminin kısmen kabulüne ilişkin kısmının onanmasına, dosyanın
bozulan kısım hakkında yeniden karar verilmek üzere anılan Mahkemeye
gönderilmesine 26/05/2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.