Anasayfa /
İçtihat /
Yargıtay Karar No : 33 - Karar Yıl 2014 / Esas No : 23110 - Esas Yıl 2013
Davalı Z.... ile M. vekili, davanın yersiz açıldığını, miras bırakanın yurt dışındaki çalışmalarından elde ettiği gelirlerle alındığını, davacının katkısı bulunmadığını açıklayarak davanın reddine karar verilmesini savunmuşlardır.Mahkemece, dava konusu taşınmazın davalı eş adına tescil edilmesinin bağış niteliğinde olduğu, bağıştan rücu koşullarının oluşmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmesi üzerine; hüküm, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.Davacı ile miras bırakan 25.12.1952 tarihinde evlenmişler, eşlerden H... 05.01.2010 tarihinde ölmüştür. 4721 sayılı TMK'nın yürürlüğe girdiği 01.01.2002 tarihinden sonra bir yıl içinde başka mal rejimi seçilmediğinden, taraflar arasında bu tarihe kadar 743 sayılı TKM'nın 170.maddesi uyarınca mal ayrılığı, bu tarihten sonra ise yasal edinilmiş mallara katılma rejimi geçerlidir. (TMK'nın 202, 4722 SK.10 m.) yanlar arasındaki mal rejimi h.'in 05.01.2010 tarihinde sona ermiştir. (TMK'nın 225/2.) Dava konusu 407 ada 18 parsel üzerindeki 11 nolu bağımsız bölüm 23.12.1986 tarihinde satış yoluyla ortak miras bırakan H.adına tescil edilmiştir.Dava; mal ayrılığı rejiminin geçerli olduğu dönemde edinilen taşınmazın alınmasına yapılan katkıdan kaynaklanan 743 sayılı TKM'nın 170. maddesi uyarınca açılan katkı payı alacağı isteğine ilişkin olduğu anlaşılmaktadır. Mahkemece, yapılan katkının bağış niteliğinde olduğu, bağıştan dönüldüğünün kanıtlanamadığı görüşünden hareketle davanın reddine karar verilmiş ise de verilen karar usul ve yasa ile toplanan delillere uygun düşmemektedir.Davacı vekili, taşınmazın müvekkilinin gelir ve birikimleriyle satın alındığını, miras bırakanın katkısı olmadığını, ancak o tarihte müvekkiline iyi bir hayat yaşattığı, sırf eşini onore etmek çocuğu olmayan eşinin moralini düzeltmek ve ona değer verdiğini göstermek için taşınmazı eşi H. adına tescil edildiğini açıklamıştır. Bağışı çağrıştıracak başka bir kavram, kelime veya söze dosya kapsamında rastlanılmamıştır. Karşılıklı güven ve sadakat, gerek örf ve adet, aile bütünlüğü kavramı ve gerekse olağan yaşam koşulları gereği eşin birinin diğerine para intikal ettirmek suretiyle mal edinilmeleri mümkündür. Bunda bağış iradesi ve kastının olduğu sonucuna varmak oldukça güçtür. Dava dilekçesindeki açıklamalara göre, Dairemiz ve Yargıtay'ın yerleşmiş uygulamasına göre tek başına davacının gizli bağış iradesinin ortaya konduğunu göstermez. Mahkemece, tüm taraf delillerinin toplanarak, dava konusu taşınmazın alınmasına, davacının kişisel gelir ve birikimleriyle sağladığı katkı ile davacının katkı payı alacağı yöntemine uygun olarak belirlenmesi ve işin esasına ilişkin olumlu ya da olumsuz bir karar verilmesi gerekirken bağış nedeniyle yazılı şekilde davanın reddine karar verilmiş olması doğru olmamıştır.Davacı vekilinin temyiz itirazları bu bakımdan yerinde olduğundan kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerle 6100 sayılı Geçici 3.maddesi yollamasıyla 1086 sayılı HUMK'un 428.maddesi uyarınca BOZULMASINA, taraflarca HUMK'un 388/4.(HMK.m.297/ç) ve HUMK'un 440/1madde-leri gereğince Yargıtay Daire ilamının tebliğinden itibaren ilama karşı 15 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine ve 21,15 TL.peşin harcın istek halinde temyiz eden davacıya iadesine, 13.01.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.