MAHKEMESİ :AİLE MAHKEMESİTaraflar arasındaki ziynet alacağı davasının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda, davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün, süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içerisindeki kağıtlar okunup gereği düşünüldü:Davacı vekili dava dilekçesi ile; davalının düğünde takılan ziynetleri davacıdan aldığını geri vermediğini ileri sürerek 5 bilezik, kolye, küpe, yüzükten oluşan set, 20 çeyrek altın, 4 yarım altının bedeli olan 5.000.00 TL davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiş, fazlaya ilişkin haklarını saklı tutmuştur.Davalı vekili cevap dilekçesi ile; davacının ziynetleri alarak evi terkettiğini, kuyumcu Necdet 'te ziynetleri bozdurduğunu belirterek davanın reddini istemiştir.Mahkemece; ispatlanamayan davanın reddine karar verilmiş,hüküm davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.Uyuşmazlık, davacıya ait olan ziynet eşyalarının davalıda kalıp kalmadığı hakkındadır.Türk Medeni Kanunu’nun 6.maddesi hükmü uyarınca; Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça taraflardan her biri hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatlamakla yükümlüdür. Gerek doktrinde, gerek Yargıtay içtihatlarında kabul edildiği üzere ispat yükü hayatın olağan akışına aykırı durumu iddia eden kimseye düşer.Hayatın olağan akışına göre olağan olan, ziynet eşyasının kadının üzerinde olması ya da evde saklanması, muhafaza edilmesidir. Ziynet eşyalarının, davalı tarafın zilyetlik ve korunmasına terk edilmesi olağan durumla bağdaşmaz.Diğer taraftan, ziynet eşyası rahatlıkla saklanabilen, taşınabilen, götürülebilen eşyalardandır. Bu nedenle evden ayrılmayı tasarlayan kadının bunları önceden götürmesi, gizlemesi her zaman mümkün olduğu gibi, evden ayrılırken üzerinde götürmesi de mümkündür. Bunun sonucu olarak, normal koşullarda ziynet eşyalarının kadının üzerinde olduğunun kabulü gerekir. Bu durumda, ziynet eşyasının varlığını, evi terk ederken bunların zorla elinden alındığını ve götürülmesine engel olunduğunu, evde kaldığını, davacı kadının ispatlaması gerekir../..-2-Somut olayda; dinlenen tanıklardan Gülşen davalının teyzesinin oğlu olduğunu, davacıdan ve davalıdan altınların satılarak borçların kapatıldığını duyduğunu belirtmiş, tanık Necdet ise kardeşine ait kuyumcu dükkanında iken tarafların geldiğini, kredi borçları olduğunu söylediklerini, set, bir kaç bilezik, çeyrekler, yarım altın bozdurduklarını, 5.000.00 TL davacının çantasına koyduğunu anlatmıştır. Birbirini doğrulayan tanık beyanlarına göre tarafların davacıya ait ziynetlerin bir kısmını bozdurdukları ve bedeli ile borç ödedikleri sabittir; bu durumda, ispat yükü davalı tarafa düşmekte olup; kuyumcuda bozdurulan ziynetlerin, davacı tarafından davalıya iade edilmemek üzere verildiğinin, davalı tarafından ispatlanması gerekir. Davalı tarafın bu hususu ispatlayamaması halinde, kuyumcuda bozdurulan ziynetler yönünden davanın kabulü gerekir.Mahkemece, yanılgılı değerlendirme ve eksik inceleme sonucunda (anılan tanık beyanları gözardı edilerek) davanın tamamen reddedilmesi doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir.SONUÇ: Yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK.nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 07.03.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.